Nedir ?

Üslup Nedir Edebiyatta, Yazıda, Anlatımda Üslup

Üslûp

1. Her yazarın, her sözenin (hatîbin) fikrini, duygularını anlatmak için kullandığı özel anlatış tarzı.

2. Bir sanatçının, bir sanat türünün veya bir sanat devrinin özel tarzı. (BAYAĞI ÜSLÛP, Style bas ou routier; ÇOCUKSU ÜS., S. mièvre; ÖZENSİZ ÜS., S. négligé; SÜSLÜ ÜS., S. orné; YALIN ÜS., S. simple; YÜCE ÜS., Style sublime; YÜKSEK ÜS., S. élevé; ZENGİN ÜS., S. abondant).

BSTS / Edebiyat ve Söz Sanatı Terimleri Sözlüğü 1948

Nasıl her insanın kendine özgü bir yürüyüşü varsa, her yazarın da kendine özgü bir anlatımı vardır. Önümüz sıra ve bizden bir hayli uzakta giden birkaç kişinin arasından birini, yüzlerini görmediğimiz halde kolaylıkla tanırız. Tanımamıza sebep olan şey, onun yürüyüşündeki özelliktir.

Çok okuyan bir kimse de altında imza bulunmıyan bir yazıyı okuduğu zaman onun, hangi yazara ait olduğunu anlamakta güçlük çekmez. Bu anlamayı kolaylaştıran şey, yazarın anlatım özelliği, yani üslûbudur.

Yazıda üslûp, yazarların, kelimelere cümleler içinde verdikleri düzen ve âhengin, edebî sanatlarda gösterdikleri orijinalitenin farklılığından doğar.

Üslûp iki anlamda kullanılır. Dar anlamda üslûp, bir devir edebiyatının kulandığı dili işaret eder. Tanzimat Edebiyatı üslûbu, Servet-i fünun Edebiyatı üslûbu gibi deyimler, o edebiyatların kullandıkları dilleri ifade ederler.

Geniş anlamda üslûp, yazarların anlatımdaki kişiselliklerini kapsar. Üslûbun kişisel oluşuna etki yapan birtakım faktörler vardır. Bunlar, yazarların kendi kişisellikleri, onların ruhî yapıları; kullandıkları dil ve bu dilin anlatım gücü; konularının kuvvet derecesi; yazının hitabettiği kimselerin anlayış yetenekleri; zaman ve zamanın şartlarıdır.

Bütün bunlar, bir üslûbun meydana gelişinde rolü olan sebeplerdir. Yazar, bu sebeplerin etkisi altında bir eser ortaya koyarken anlatımındaki kişiselliğini ona geçirir.

Kimi yazar, cümlelerini çok uzun kurar; yani bir temel cümleciğin çevresinde bir sürü girişik, bağımlı ve sıra cümlecikleri sıralar. Eğer yazar, dilin bütün kurallarını kavramış, bütün kelimelerin sırlarını kucaklamış ve bir kimseyse uzun cümle tehlikeli olmıyabilir. Bu yeteneklere sahip değilse uzun cümle, tehlikesini gösterir. Çünkü uzun cümlede düşüncenin kavranması güçtür. Uzun cümle, içindeki düşünce parçacıklarının birleşmelerini zorlaştırır. Bu sebepledir ki uzun cümle kurmaktan kaçınmalıdır.

Kimi yazar, duygu ve düşüncelerini kesin hükümlü cümlelerle anlatır. Bu türlü anlatım, fikirler arasındaki bağıntıyı sıklaştırır. Bu üslûptaki yazıyı, okuyucu kolaylıkla anlar.

Kimi yazar da cümlelerini bir sürü edebî sanatlarla süsle-miye çalışır. Bu sanat yapma çabası yüzünden çok zaman anlatılmak istenen düşünce, ikinci plânda kalır. Bu şekildeki üslûbun hiçbir faydalı yoktur. Edebî sanatlar yerinde ve gerektiği zaman kullanılmadıkça, yazıya değer değil, değersizlik getirirler. Bir yazıda mecaz, benzetme, istiare v.b. gibi edebî sanatları, yazının özünü kaybettirecek derecede şişirilmiş ve yersiz olarak kullanmamalıdır. Şimdi aşağıdaki iki yazı arasında, bir üslûp karşılaştırması yapalım.

MAİ ve SİYAH’tan

Dersi olduğu akşamlar sofrada matemi andıran bir sükût ile yemek yedikten, sonra küçücük kırmızı bakır mangalla ısınan bu yuvacıkta annesini, kardeşini yalnız bırakarak (hattâ geç kalmak korkusu ile mangalın kenarına sürülen parlak sarı cezveden hisseni almıyarak) bu gece seferleri için aldığı muşamba paltosunu giyer, “Anne ben gidiyorum; uykunuz gelirse beni beklemeyiniz!” der, kalbinde bu eve, şu muhtasar aile ocağına bir hasret hissiyle sokağa çıkardı.

Halit Ziya Uşaklıgil

Görülüyor ki Mai ve Siyah romanından alman bu parça, bir paragraflık bir birleşik cümleden meydana gelmiştir. Ayrıca ikiden fazla kelimelerle yapılmış sıfat tamlamaları ve benzetme sanatı kullanılmıştır. Sıfat tamlamalarını aşağıya sıralıyalım :

1.    Matemi andıran bir sükût

2.    Küçücük kırmızı bakır mangal

3.    Küçücük kırmızı bakır mangalla ısınan bu yuvacık

4.    Mangalın kenarına sürülen parlak sarı cezve

5.    Gece seferleri için aldığı muşamba palto

6.    Şu muhtasar aile ocağı

7.    Bir hasret hissi

Sıfat tamlamaları, tasvirin binek taşıdır. Halit Ziya Uşaklıgil de sıfat tamlamalarının bu durumundan fazlasiyle faydalanan bir yazarımızdır. işte duygu ve düşüncelerini uzun cümleler, üçlü ve daha fazla kelimeli sıfat tamlamalarivle; mecaz, teşbih v.b. gibi sanatlarla anlatmak, Halit Ziya Uşakiıgil’in üslûp özelliğini teşkil eder.

Şimdi de şu parçadaki üslûba bakalım : KÜTÜKten

Kaleye pek yaklaşmıştı. Askerler gözleriyle kumandanlarını aradılar. Burç kapısına giden yolun gediğinde atiyle dolaşıyordu. Gediğin önünde büyük bir manda sürüsü vardı. Burcun tepesinde, siperlerin arasında kalkanlı, tüfekli adamlar geziniyordu.

Cesur Aslan Bey kır atını ileriye sürdü. Kaleye yüz adım kadar yaklaştı…  
Ömer Seyfettin

Kütük hikâyesinden alman bu parçadaki cümlelere dikkat edilirse, hemen hepsinin kısa oldukları göze çarpar. Anlatım çok açık ve pürüzsüz. Fikirlerin okuyucucu tarafından kavranması kolay. Cümlelerin kısalığından ötürü anlatım hareketli. Fazla sanatlı ve süslü değil. Sadelik başta geliyor. İşte bütün bunlar Ömer Seyfettin’in üslûbuna ait özelliklerdir.