ULUS DEVLET DÜŞÜNCESİ VE DİN
Katolik Kilisesi Orta Çağ boyunca Avrupa daki en büyük güç merkezi hâline gelerek Avrupadaki devletlerin üzerine çıkmıştır. Orta Çağda hakim olan Feodalizm de kilisenin devletler üzerindeki hegemonyasını kolaylaştırmıştır. Feodal sistem güç merkezini dağıttığı için Orta Çağ Avrupa’sında irili ufaklı dört yüz kadar devlet bulunmuştur. Devletlerin otoritesi bir yandan dini aristokrasi, bir yandan da feodal sistemin toprak aristokrasisi tarafından sınırlandırılmıştı. Bu bakımdan Orta Çağda devletlerin gücü birçok durumda sınırlı kalmıştır.
On beş ve on altıncı yüzyılda ortaya çıkan Rönesans, Reform ve aydınlanma hareketinin yanı sıra, yeni gelişen ticaret burjuvazisi de güçlü merkezî bir yönetime ihtiyaç hissetmiştir. Rönesans ve Reformla birlikte gelişen yenilikçi düşüncenin kendisini özgürce ifade edebilmesi için Katolik Kilisesi’nin baskısından kurtulması gerekmekteydi. Bunu sağlayacak güç merkezî otorite idi. Benzer bir durum yeni ticaret burjuvazisi için de geçerliydi. Gümrüklerin kontrolü, yerel üretimin korunması veya teşvik edilmesi gibi nedenler yükselmekte olan burjuvazi sınıfını merkezi otorite adına kralların yanında yer almaya zorlamıştır. Dinde reform yanlıları da kendileri için geçerli olan nedenlerden dolayı devlet otoritesine sığınmak zorunda kalmışlardı. Avrupa’da dinde reform çok ciddi mücadeleleri ve kanlı savaşları beraberinde getirmiştir. Katolik Kilisesi’nin dindeki yeni yorumlara karşı geliştirdiği sert tepki ve hoşgörüsüzlük sonucu yıllarca devam eden ve Protestanların katliamıyla sonuçlanan manzaralar yaşanmıştır. Dinde reform yanlıları Katolik Kilisesi’nin kendileri üzerindeki baskısından kurtulmak için bulundukları toprakların yönetimlerini desteklemiş, hatta Aziz Agustine’nin öğretisini tersine çevirerek yöneticilere mutlak itaati vazetmişlerdir.On beş ve on altıncı yüzyıllarda filizlenen ulus devlet düşüncesi bu bakımdan her şeyden önce güçlü bir siyasi otorite düşüncesi etrafında gelişmiştir. Bu bağlamda ilk düşüncelerin nüvelerini İtalyan düşünür Machiavellide görmekteyiz. Machiavelli, Prens adlı eserinde kiliseye karşı bağımsız ve toplumuna mutlak anlamda hükmeden bir hükümdar düşüncesini geliştirmiştir. Machiavelli’ye göre çok sayıda küçük devletçiklere bölünmüş olan İtalyan topraklarında İtalyan halkının tek bir otorite etrafında birleşmesinin önündeki en önemli engel Katolik Kilisesi’dir. Katolik Kilisesi İtalyanların bir birlik sağlayarak kendisine karşı güçlenmesini istememektedir. Bu bakımdan Machiavelli, İtalyan devletlerinin Katolik Kilisesi’nin hegemonyasından kurtularak güçlü, kanun ve dinî prensiplerin üzerinde yer alan bir prensin şahsında birleşmeleri gerektiğini tavsiye etmiştir (Machiavelli, 1985).