ÜÇÜNCÜ DÜNYA ÜLKELERİ
ÜÇÜNCÜ DÜNYA ÜLKELERİ
Üçüncü Dünya Ülkeleri
kavramı üç ayn anlamda kullanılmaktadır. Bunlardan biri Gelişmiş Sanayi
Ülkeleriyle sosyalist ülkeler dışında kalan ülkeler anlamındaki kullanımdır.
Buna göre gelişmişlik düzeyi olarak oldukça geride bulunan ve nüfusları hızla
artan, fert başına gelir düzeyleri düşük, iktisadi sıkıntılarla sık sık
yüzyüze gelen ülkeler Üçüncü Dünya Ülkeleridir.
İkinci bir tanım ise
bağlantılar dikkate alınarak yapılmakta ve daha politik bir yaklaşımla ifade
edilmektedir. Buna göre de Üçüncü Dünya Ülkeleri ABD ve Sovyet yörüngesinde
olmayan ülkelerdir. Politik eğilimleri, dünyaya bakış tarzları; ABD ve
uydularıyla Sovyetler Birliği ve uydularından daha farklı olan ülkeler bu
gruba girmektedir.
Üçüncü Dünya Kavramı
siyasal sistemi anlatmak için de kullanılmakta ve siyasal rejimi klasik
demokrasi olan gelişmiş kapitalist ülkelerle siyasal rejimi Marksist Demokrasi
olan gelişmiş sosyalist ülkeler dışında kalan ülkeleri ifade etmektedir. Buna
göre de Üçüncü Dünya Ülkeleri, rejimleri, klasik demokrasi ile marksist
demokrasi arasında olan askeri diktatörlük ve tek parti yönetimi gibi
denemelere sık sık rastlanılan ülkeleri ifade etmektedir.
İkinci Dünya Savaşının
sona ermesiyle birlikte Asya, Afrika ve Latin Amerika “daki birçok ülke
sömürgecilik bağlarını koparabilmekle beraber, siyasal bağımsızlığın yeterli
olmadığını da anlamış oldu. Bu ülkeler, ekonomik bağımsız tıklarını kazanmadıkça,
fazla bir şey elde etmiş olmuyorlardı. Sanayileşmiş dünya ile daha eşit ilişki
talebinde bulunan gelişmekte olan ülkeler çeşitli girişimlerde
bulunmuşlardır.
Bir devletin kendi
isteğiyle askeri ittifaklara girmemesine bağlantısızlık politikası
denilmektedir. Bu politikanın ilk ortaya çıktığı yer Birleşmiş MilleÜerYür.
Ancak ilk örgütleşme girişimi Endonezya’dan gelmiştir. Endonezya Devlet
Başkanı Ali Sast-roamidijajo’nun Ocak 1954’te bağımsız devletlerin bir toplantı
yapmalarını önermesi üzerine Mayıs 1954’le Birmanya, Seylan, Hindistan,
Pakistan ve Endonezya arasında Seylan’ın başkenti Kolombo’da toplanmışlardır.
Toplantıda katılımın genişletilmesi görüşülmüş, 18 Nisan 1955’te Ban-dung
Konferansının toplanması sağlanmıştır. Bu toplantının iki önemli sonucundan
biri gelişmekte olan ülkelerin ilk olarak örgütlenmeye başlaması ve ülkelerin
çoğun-luğunca bağlantısızlık politikasının benimsenmesi olmuştur. Asya ve
Afrika ülkeleri dışında bu gruba Yugoslavya da katılmıştır.
“Bağlantısızlık Politikası”nın “gelişmekte
olan ülkeler”den
biraz farklı anlama geldiğini de bu arada belirtmekte yarar vardır. Gelişmekte
olan ülkeler grubu deyince iktisadın ağırlığı vurgulanırken, Bağlıntısızlar
deyince akla daha ziyade askeri meseleler ve bu alandaki sorunlar gelmektedir.
Ama ikisi de Üçüncü Dünya’yi ifade etmek üzere kullanılmaktadır. Üçüncü Dünya
Ülkeleri en canlı dönemlerini Hindistan’ın Nehru’su Mısır’ın Nasır’ı ve
Yugoslavya’nın Tito’su ile yaşamıştır.
1955 Nisan’ında
Endonezya’da toplanan Bandung Konferansı Asya ve Afrika ülkelerinin kalkınma
meselesinin uluslararası ilgiye bağlı olduğunu vurgulamıştır. Yine 1961’de
toplanan Bağlantısız Ülkeler Devlet ve Hükümet Başkanları Birinci Konferansı
dünyaya banş ve güvenliği getirmeyi, sömürgeciliği ortadan kaldırmak için mücadele
etmeyi ve gelişmiş ülkeleri gelişmekte olan ülke sorunlarıyla ilgilenme ve bu
mücedeleye katılmayı temel çağrı olarak sunmuştu. Bütün bunlardan sonraki
toplantılarda da yoğun olarak iktisadi meseleler ağırlık taşımıştır. Kuzey
Amerika, Batı Avrupa, Japonya ve Yeni Zelanda’nın oluşturduğu gelişmiş
kapitalist ülkeleri Birinci Dünya, Sovyet Bloku’na bağlı ülkeleri İkinci
Dünya, bunların dışında kalan ülkeler de Üçüncü Dünya’yı oluşturmuşlardır.
Fakat Üçüncü Dünya tabirinin yerine gelişmekte olan ülkeler grubu, 77’ler
grubu, bağlantısızlar grubu deyimleri de kullanılmaktadır.
Üçüncü Dünya
Ülkelerinin lemel özellikleri şunlardır
1- Politik
Hayat olarak istikrarsızlık ar-zederler. İç politikaları devamlı dalgalanma
gösterir, istikrarlı bir politik çizgileri olmadığı gibi ordu ile politika
arasında çok yakın
bir ilişki vardır.
Geleneksel yapılan hızla değişme gösterdiği için toplum kesimleri arasında
bölünme ve çatışmalar yaygındır. Büyük çoğunluğu siyasi bağımsızlıklarını
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kazanmışlardır.
2- Hemen
hepsi gelişmekte olan ülkedir. Bu cümleden olarak nüfuslarının büyük kısmı tanm
sektöründe bulunmakta, iş gücünün de büyük kısmı bu sektörde istihdam
edilmektedir. Buna bağlı olarak tanm sektöründe gizli işsizlik çok yaygındır.
Bir başka deyişle bir kısım işgücü lanmdan çekilse bile üretimin azalmasına
sebep olunmaz. Yine bu ülkelerde sermayenin yetersizliği emeğin verimliliğini
büyük ölçüde etkilemektedir. Gelir düzeyinin düşük olması sermaye birikiminin
temel nedenlerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Yani düşük gelir, düşük
tasarruf düzeyi, düşük yatırım düzeyi ve sonuçta sermaye birikiminin yetersiz
olmasıyla sonuçlanmaktadır. Fakirlik fasit dairesi bu ülkelerin en önemli
problemidir. Düşük tasarruf, düşük yatırım, düşük gelir, tekrar düşük
tasarruf… şeklinde açılamayan bir halka oluşturmaktadır. Sadece gelirin
düşük olması değil, fakat adaletsiz dağılması ve gittikçe eşitsiz bir dağılım
tablosu ortaya koyması, sorunu daha da ağırlaştırmaktadır. Bütün bunlara modern
dünya ile, içinde bulunduktan genel yapısal özelliklerinden farklı olarak,
haberleşme vasıtalarıyla yoğun ilişkiye girmiş olmaları, yukanda sözünü
ettiğimiz politik istikrarsızlıklara yol açmaktadır. Dual yapı bütün
özellikleriyle toplumsal bünyeye sinmiş vaziyettedir.
3- Nüfus
yapısı bakımından da Üçüncü Dünya’nın belirgin özellikleri vardır. Doğum oram
çok yüksektir. Gelişmiş ülkelerin çoğunda nüfus aruşı çok yavaşlamış ve hatta
durma noktasına gelmişken Üçüncü Dünya Ülkelerindeki hızlı nüfus artışı Ban
ülkelerinin kapılarını zorlamaktadır. Fakat yüksek ölüm oranı ortalama ömrün
kısa olması ile birleşince fren unsuru olmaktadır. Gelir düzeyinin düşüklüğü
beslenme yetersizliğini getirmekte, sağlık şartlan da iyi olmadığından kitle
halinde ölümler ortaya çıkmaktadır. Bu gelişmeyi kırdan kente yoğun göç
ağırlaştırmaktadır.
4- Kültürel bakımdan: Üçüncü Dünya ülkelerinde
eğitim seviyesi ve okullaşma oranı düşük olduğundan okur-yazar nisbeti de
düşüktür. Toplum davranışlanna gelenekler hakimdir. Dual yapı burada da kendini
göstermektedir. Geleneksel teknoloji yanında modern teknoloji, geleneksel kültür
yanında dışa açık henüz dengeye ulaşmamış modern izm bu ülkelerin belirgin
özelliğidir.
5- Uluslararası şirketlerle ilişkileri ve
sözkonusu şirketlerin etkileri de bu ülkelerin özellikleri arasındadır.
Uluslarötesi şirketler, ülkelerin çıkartan hilafına faaliyette bulunmaktan
çekinmemektedir. Aşın uzmanlaşmaya sevkettikleri çoğu Üçüncü Dünya ülkelerinde
fakirleşerek büyümeye sebep olmaktadırlar. Yönetimler arasındaki tercih
beyanlanyla veya beyan anlamına gelen faaliyetleriyle politik problemlere de
yol açmaktadırlar.
Gelişmekte olan
ülkelerin ekonomik problemlerine çare bulmak için Birleşmiş Milletler nezdinde
faaliyet gösteren Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD)
amacı itibariyle ticaretin gelişmesi ödemeler dengesi probleminin çözülmesi,
gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere hibe veya düşük faizli borç
verilmesi gibi temel konular üzerinde yoğunlaşmıştır. Ne var ki Üçüncü
Dünyanın sırtında bugün için bir borç kamburu bulunmaktadır. UNCTAD amacına
ulaşamadığı için gelişmekte olan ülkelerin artık pek iyi gözle baktıkları bir
kurum olmaktan uzaktır.
Emin ERTÜRK Bk. Bandan
g Konferansı