ÜCRET TEORİLERİ
ÜCRET TEORİLERİ
Üretim faktörlerinden
biri olarak emeğin fiyatı (Ücreti) mn ne seviyede ve nasıl belirlendiğini
açıklayan teorilerdir. Ücret teorilerinden her birinde ücretlerle ilgili
gerçeğin unsurlarını ayn ayn bulmak mümkündür. Bir dönemde oldukça önemli
kabul edilen varsayımlar sonraki bir teoride konu dışı ve anlamsız kaldığı için
bir teori diğerinin yerine ikame olmaktadır. Bu sebeple ücretlerin hangi
ilkelere göre ve hangi seviyede belirlendiğini açıklamaya çalışan görüşlerin
tarihi gelişiminin ele alınması ücret gerçeğinin kavranılmasına yardımcı olacaktır.
Ücretin Tunç Kanunu (Doğal ücret)
Ücretlerin asgari
geçim seviyesine göre belirlendiğini ileri süren bu teori ilk defa David
Ricardo tarafından 1817 yılında yazdığı “İktisat Politikası ve Vergileme
Prensipleri” isimli eserinde ortaya konulmuştur. Daha sonra Alman
iktisatçısı Ferdinand La-selle bunu “Ücretin Tunç Kanunu” olarak
ifade etmiştir. Ona göre, emeğin fiyatı (üc-ret)nı belirleyen emek arz ve
talebidir. Emek arz ve talebine göre belirlenen fiyat piyasa fiyatıdır. Emeğin
tabii fiyatı ise işçilerin zorunlu ihtiyaçlarını karşılamasına ve varlığını
sürdürmesine irokân veren ücrettir. Malthus’un nüfus teorisinin etkisinde
kalan bu teori, ücretlerin asgari geçimi sağlamaya yetecek seviyenin altına
düşmeyeceğini iddia etmiştir. Ücretler bu seviyenin altına düşerse, işçiler
zorunlu fizyolojik ihtiyaçlarını karşılayacak maddi imkânlara sahip
olamayacaktan ve hastalıklara karşı korunup evlilikler ve nüfus artmayacağı
için emek arzı
azalacaktır. Bu durumda emek talebi emek arzını aşacak ve işverenler emek
talebinde rekabete girişerek ücretleri yükselteceklerdir. Bu ise emeğin piyasa
fiyatını tabii fiyata eşitlemiş olacaktır. Emeğin piyasa fiyatı tabii fiyatının
üstüne çıkarsa, işçiler zorunlu ihtiyaçlarıyla birlikte sosyal ve kültürel
ihtiyaçlarını tatmin edebilecekleri seviyede maddi imkânlara sahip
olacaklardır. Bu da işçilerin sağlıkla rını daha iyi korumalarını ve daha
kalabalık aile hayatı kurarak emek arzının artmasını mümkün kılar. Nüfus
artışından dolayı emek arzında meydana gelen artış, işsizlikle beraber
ücretleri yeniden tabii fiyat seviyesine düşürür. Böylece ekonomide otomatik
bir mekanizma emeğin tabii fiyatı ile piyasa fiyatı arasında devamlı dengeyi
sağlamış olur.
Uzun dönemde emek
arzının tam elastik olduğunu kabul eden ve emek talebini dikkate almayı
gerekli görmeyen bu teori, asgari geçim seviyesinin işçinin zorunlu fizyolojik
ihtiyaçlarından ibaret olmadığını da kabul etmiştir. Emeğin tabii ücreti
fizyolojik ihtiyaçlarla birlikte bazı sosyal ve kültürel ihtiyaçları
karşılamaya imkân verecektir. Asgari geçim seviyesini âdet ve alışkanlıklar
belirler. Bir dönemde işçiler sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını belli bir
seviyede tatmin etmeye alışırlarsa, bundan sonra da bu seviyeyi korumak
isterler. Bunun için gerekirse evlilikleri tehir ederek nüfus artışı sınırlandırılmış
ve ücretler sefalete yol açacak seviyeye düşmemiş olur. Lasalle, ücretlerin
daima asgari geçim seviyesinde kalacağını kesin olarak kabul ettiğinden bu seviyenin
sertliğini (değişmezliğini) “Ücretin Tunç Kanunu” kavramı ile ifade
etmiştir. Eğer böyle ise doğal ücret; çalışanların sadece bedeni ihtiyaçlarım
karşılayacaktır ve nüfus Özellikle düşük gelirli kesimlerde hızla arttığından
yükselmeyecektir. Bu teori, nüfus artışının gıda maddeleri artışından çok
yüksek olduğunu ve sonunda artan nüfusun açlık problemiyle karşılaşmasının
kaçınılmaz olduğunu ileri süren Malthus’un görüşlerine dayandırılmıştır. Bu
teoriyi savunanlar, teknolojik ilerlemelerin sanayi ülkelerinde bu kötümser
tahminin gerçek leşmesine engel olduğunu görünce, görüşlerinin azgelişmiş
ülkeler için geçerli olacağını savunmaya başlamışlardır.
Bu ücret teorisinin
hatalarından biri, Malthus’un nüfus teorisine dayandırılmasıdır. Zira
Malthus’un nüfus teorisinin gerçekleşmediği görülmüştür. İkinci olarak sanayi
devriminin gerçekleştiği yıllarda ve sonrasında ücretler, çalışanların sadece
bedensel fiziki ihtiyaçlarım karşılayacak seviyenin üstünde kalmıştır. Sosyal
siyaset tedbirleri geliştirilip çalışanların sendikacılık ve toplu pazarlık
haklarına kavuşması ve devletin ekonomik ve sosyal gerçeklere uymadığı tamamen
ortaya çıkmış bulunmaktadır. Üçüncü olarak, doğal ücret teorisinin ileri
sürdüğü gibi, eğer ücretler daima işçinin bedensel fiziki ihtiyaçlarını
karşılayacak düzeyde kalsa idi doğal ücretin de ülkeden ülkeye, çağdan çağa,
meslekten mesleğe ve sektörden sektöre değişmemesi gerekirdi. Dördüncü olarak
da evlenme ve doğumların ücret seviyesine göre artıp azalacağı varsayımı da
gerçekleşmemiştir. Çünkü yüksek ücretler ve refah artışının, doğum oranlarını
azaltıcı yönde etkilediği görülmüştür.
Ücret Fonu Teorisi
John Stuart Mili
tarafından geliştirilen bu teori, kısa vadeli ücret değişmelerini açıklamaya
çalışmışlar. Bilindiği gibi. Tunç Kanunu uzun dönemde ücretlerin asgari geçim
seviyesinde oluşacağını ileri sürmekle birlikte, kısa dönemde bu seviyenin
altında veya üstünde oluşabileceğini kabul etmiştir. Ücret fonu teorisi,
konuyu emek arzı bakımından ele alan Tunç Kanunu’nun aksine emek talebini esas
alarak kısa dönemde meydana gelen ücret değişmelerini açıklamaya çalışmıştır.
Bu teori arzı elde edilebilir varsaydı ve ücretle rin talepteki değişmeler
yoluyla belirlenebileceğini kabul etti. Buna göre ücret seviyesi ücret
ödemelerine tahsis edilen fonla işçi miktarı arasındaki orana bağlıdır. Ücret ödemelerine
tahsis edilen fonlar nüfus artışından daha büyük oranda yükseliyorsa, ücretler
geçimlik seviyenin üzerinde olabilir. Fakat ücret fonunun büyümesi nüfus
artışının gerisinde kalıyorsa ücretler geçimlik seviyeye düşecektir.
Dolayısıyla bu teori de ücretler konusunda kötümser olup, Malthus’un nüfus teorisine
ve azalan verimler kanununa dayandırılmıştır.
Marjinal Verimlilik Teorisi
Bu teori emek
talebinin marjinal verimlilik tarafından belirlendiğini ve ücret fonunun bu
konuda önemli olmadığını ileri sürmüştür. Bu teori değişik işgücü türleri arzının
en azından kısa dönemde sabit olduğunu ve ücretlerin bundan dolayı özellikle
talep şartlan tarafından belirlendiğini ifade eden bazı varsayımlara
dayandırılmıştır. Ücretler emeğin marjinal verimliliğini ölçme eğilimindedir.
Marjinal verimlilik teorisi doğal ücret ve ücret fonu teorilerine göre daha az
önemlidir. Çünkü ikinciler ücret düzeyinin makro ekonomik analizi ile ilgili
iken, marjinal verimlilik teorisi ücretlerin mikro ekonomik analizi ile
ilgilidir. Marjinal verimlilik emek arzının toprak, sermaye ve müteşşebbis
arzına olan oranıdır. Ödenecek ücret seviyesini, marjinal emek biriminden
elde edilen hasılanın değeri belirleyecektir. Bundan dolayı bu teorinin kâr
maksimizasyon teorisinin bir sonucu olduğu iddia edilmiştir. Bir firma kârını
maksimize ediyorsa, zorunlu olarak her faktörün fiyatını faktörün değer
ürününe eşitleyecektir.
Artık Değer Teorisi
Kari Marks tarafından
ortaya atılan bu teori, değeri belirleyen tek unsurun emek olduğunu kabul
etmiştir. Dolayısıyla işçinin sermayedar tarafından istismar edildiğini, kâr
ile faizin ücretten alınmış haksız gelirler olduğunu iddia etmiştir. Marks’a
göre işçilerin varlığını devam ettirebilmeleri için zaruri ihtiyaç
maddelerinden başka bir ülkenin gelenekleri ve alışkanlıkları emeğin ücretini
belirler. Marks ücretin, işçinin ürettiğinden aldığı bir hisse olmadığını,
işverenin mevcut Üretimden üretici emeği satın almaya ayırdığı bir pay
olduğunu kabul etmektedir. Bir malın kıymetini belirleyen tek faktör onun
üretimi için harcanan emek olunca emek sahibine asgari geçimine yetecek kadar
ücret ödenmekte ve aradaki fark (artık değer) işveren tarafından alıkonulmaktadır.
Pazarlık Gücü Teorisi
John Davidson
tarafından geliştirilen bu teori, ücretlerin tarafların pazarlık gücü tarafından
belirlendiğini ortaya koymuştur. İşverenin ödeyeceği en yüksek ücret ile işçilerin
kabul edebileceği en düşük ücret arasındaki ücretlerle ilgili geniş bir alan bulunmaktadır.
Tarafların pazarlık güçleri ücret seviyesini bu iki sınır arasında alacağı
yeri belirleyecektir. İşçilerin en yüksek verimlilik sının emeğin etkinliği,
diğer firmaların rekabeti, alınan yeni kredilerin mahiyeti ve emeğin makina
ve toprak yerine ikamesi tarafından belirlenecektir. En yüksek verimlilik
sının ise işçilerin karşılıklı ilişkileri, sendikalı örgütlenme, sendika
politikaları ve iş kanunlarından etkilenir.
Nevzat YALÇINTAŞ Bk.
Ücret, Ücret Fleksibilitesi