Din ve Toplum

TÜRKİYE’DE DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞININ SOSYOLOJİK KONUMU

TÜRKİYE’DE DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞININ SOSYOLOJİK KONUMU

Diyanet İşleri Başkanlığının Türkiye bağlamındaki yeri ve önemi­ni sosyolojik açıdan açıklayabilmek.

Diyanet İşleri Başkanlığı Cumhuriyetin temel kurumları arasında yer alır. Yasada belirtilen amaçlar çerçevesinde kendi görev ve sorumluluklarını yerine getirmekle yükümlü bir kamu kurumu olarak Diyanet, Türk modernleşmesinin din bağlamın­daki yönelimlerini yansıtması açısından da özgün bir kurumsal pratik olarak de­ğerlendirilebilir.

İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din ko­nusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmekle görevli olan kurum, anayasal meşruiyetle görevini yerine getirmektedir. Şeriye ve Evkaf Vekâleti’nin kaldırılmasıyla birlikte 3 Mart 1924’te Diyanet İşleri Reisliği adıyla kurulan kurum, değişik vesilelerle düzenlenen kanun, kararname ve mevzuat yapılanması (1965, 1976, 1979, 1982, 1984, 2010) içinde varlığını sürdürmeye devam etmektedir.

Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye’nin özgün dinî karakterini, dinsel çeşitliliğini hatta manevi zenginliğini biçimlendirmekte vazgeçilmez bir kurumsal statüyle te­mayüz etmiştir. Bu bağlamda Diyanet, Cumhuriyet’in toplumsal dinamizmini ta­mamlayıcı bir faktör olarak önem kazanmaktadır. Modernleşme sürecine gelenek­li bir toplumun dahil edilmesi beraberinde bir dizi gerilim ve çalkantının da ortaya çıkmasına ve kitleselleşmesine yol açmıştır. Değişimle gündeme gelen farklılaşma­lar arasında din de esaslı bir şekilde konumunu yenilemek zorunda kalmaktadır.

Yeni dönemde dinin durumuna ilişkin tartışmalarla birlikte laiklik ve seküler- leşme politikaları ülkenin temel problemleri arasında yer almıştır. Aslında Türk modernleşmesinde din ve onun laiklikle ya da sekülerlikle irtibatlı gerçekliği her zaman başat bir tartışma ögesi olarak gündeme gelmiştir. Gelenekten modernliğe savruluşa bağlı olarak toplumsal alanda oluşan modern farklılaşmalar, dinin gün­delik gerçekliğine ilişkin klasik beklentileri de devre dışı bırakmıştır. Toplumsal alanda gerçekleşen devrim niteliğindeki reformlar, dinin geleneksel formlarını dö­nüştürme amacı gütmüştür.

Sancılı, karmaşık, zaman zaman da kaotik görüntülere sahne olan ancak ülke­nin değişme stratejileri içinde her zaman dikkate alınan bir olgu olarak dikkat çe­ken dinin, kurumsal bir deneyim zenginliği içinde ele alınması zorunludur. Bu keyfiyet, din istismarından, dinin amacı dışında kullanılmasına kadar pek çok ko­nuda bir sahiplik sorunu yaşatmaktadır.

Bugün Diyanet İşleri Başkanlığının kurumsal meşruiyetine ilişkin tartışmalar, gerçekte toplumdaki dinî hayatın cevvaliyetine işaret eder. Türkiye, ekser çoğun­luğu müslüman olan bir toplumsal yapı özelliği taşır. Bu yoğunluk, demokrasinin ve modernleşmenin kazandırdığı yeni imkânlar içinde ciddi bir çeşitlilikle de bü­tünleşmiş durumdadır. Modernleşmeyle birlikte din konusu bir değer kaybı yaşa­mamış, aksine modernleşmenin yarattığı anlam kaybı, dinin modern bir açıklama­sına olan ihtiyacı artırmıştır.
Bu nedenle de Diyanet İşleri Başkanlığı, laikliğin din-devlet ayrımı içindeki sos­yal gerçekliğini toplumsal hayat içinde bir krize ve içinden çıkılmaz bir paradoksa dönüştürmeden anlatmaya çalışır. Bu bağlamda Türkiye’deki dinî hayatın diğer müslüman ülkelerdeki dini hayatlardan açıkça ayrışması söz konusudur. Nitekim Diyanetin, dinî, devletin kuşatmasından çok himayesi altında tutan evreni, Türki­ye müslümanlarına, modern dünyayla ilişkilerindeki gerilimlerini en aza indiren bir bakış açısı kazandırmaktadır.Diyanet’in Batılı kurumsal pratiklerin hatırlattığı anlamda bir kilise olmadığını bilmek gerekir. Ayrıca görevi bir ortodoksi oluşturmak değildir. Esasen ne devlet
ne de bir din olarak İslam, bir ortodoksinin oluşturulması için gerekli desteği sun­maktadır. Diyanet’in temel misyonu, İslam’ın genel geçer sınırlarının taciz edilme­sini, çiğnenmesini önlemek, toplumu din konusunda doğru bilgilendirerek aydın­latmaktır. Nitekim İslami mezhep çeşitliliği Türkiye örneğinde her zaman zengin­leştirici bir katılım ögesi olarak değerlendirilmektedir. Hanefi ve Şafii müslümanla­rın varlığı, Alevilerin periferik dinselliği, birlikte yaşayabilmenin ilginç örneklikle­rini içinde barındırmaktadırlar. O hâlde Diyanet İşleri Başkanlığı, dinsel yaklaşım­ların ortak sınırlarını, dinsel yaşamın meşru limitlerini koruma ve geliştirme çaba­sında olmak zorundadır.

Türk toplumu modernleşme deneyimini dinden kopuk bir tarzda sürdürme­mektedir. Denilebilir ki Türkiye müslümanlığı için din, modernleşme süreci söz konusu olduğunda da ciddi bir referans kaynağıdır. Bilim, modernlik, yeni yaşam tarzları gibi toplumun mevcut yönelimleri içinde Diyanet İşleri Başkanlığı, dinsel bir argüman oluşturmada devletin tasarrufları söz konusu olduğunda ona ayak ba­ğı olmaktan çok zihinsel ve ruhsal sağlığın gerekli ögelerini içinde barındıran iş­levsel bir argüman setine sahip olma avantajına sahiptir. Bu nedenle Türk modern­leşmesinde din, denge ve duyarlılığın asal kaynağı olarak olumlu bir işlev görmek­tedir. Dünyada meydana gelen son gelişmeler, özellikle din konusunun küresel düzeyde tartışılmasına yol açan kimi açmazlara odaklanıldığında Türk modernleş­mesi ve Diyanet İşleri teşkilatının organik bütünlüğünün ortaya çıkardığı kazanım- ların bir kere daha dikkatle değerlendirilmesi gerekmektedir.

İlgili Makaleler