TOPLUMSAL KONTROL VE HUKUK
TOPLUMSAL KONTROL VE HUKUK
Toplumsal kontrol, kişilerin ya da toplumsal grupların toplumsal düzenin gereklerine uygun biçimde davranmalarını sağlamaya yönelik düzenlemeleri ifade eden bir kavramdır. Toplumsal kontrol, grup veya toplumun, kişinin davranışlarını sınırlandırması ve bu sınırlandırma yoluyla toplumsal değerleri ve normları benimsemesinin sağlanması demektir. Toplumsal kontrol mekanizması sayesinde kişiler, toplumun ortak değer ve kurallarına uygun davranışlarda bulunmaya zorlanmış olurlar.
Bir toplumun normlarına uyumu sağlama süreci olarak toplumsal kontrolün yokluğu halinde, bir toplumun veya toplumsal sistemin varlığını sürdürmesi mümkün olamaz. Günlük yaşamımızda, toplumsal kontrolün birçok örneği ile karşılaşırız; sınıfta ders işlenirken veya soru sorarken belli davranış kurallarını dikkate alırız; arabamızı yolun sağından süreriz, kırmızı ışıkta dururuz, bankaya girdiğimizde, orada bulunan görevlilerin bize yardımcı olacağını biliriz. İşte bütün bunlar, toplumsal yaşamı mümkün kılar. Toplumsal hayatta bazı kural dışı sapkın davranış örneklerine rastlanmakla birlikte, gerçekten birçok insanın toplumsal normları büyük ölçüde benimsediği, bunlara uygun tarzda davrandığı ve rollerini oynadığı görülür. İnsanlar, ancak beklendiği gibi veya gerektiği gibi davranmadıkları zaman, toplumsal kontrol sürecinin ve mekanizmalarının farkında olurlar. Toplumsal kontrol süreci, genellikle çok da farkında olmaksızın sessiz sedasız gerçekleşir. Ancak, toplumsal normlardan sapma söz konusu olduğunda toplumsal kontrol aşikâr bir hâle gelir. Böyle bir durumda gösterilecek tepkiler, kaş çatmaktan, azarlamaya, suçlamaya ve polis çağırmaya kadar uzanabilen bir çeşitlilik gösterir. Toplumsal kontrol baskısını açık bir şekilde hissetmek için bir normun kasıtlı şekilde ihlâli yeterli olur. Örneğin, söz almaksızın sınıfta konuşmaya başlayan öğrenci, dersin öğretmeninden veya öğrencilerden gelen imalı bakışlar karşısında toplumsal kontrolün gücünü ve baskısını net bir şekilde hissetmeye başlar. Bütün bunlar, toplumsal normlara uyumu şekillendirmeye yönelik tutum ve davranışlar olarak insanların karşısına çıkar (Turner, 1978: 183).
İnsanlar, toplumsal yaşamın düzenli olmasını; kişilerin gerek birbirleriyle, gerek toplumla ilişkilerinin bir düzen ve güven ortamı içinde gelişmesini arzu ederler. Aksi takdirde, toplumsal yaşam, insanlar için özlenen bir hayat olmaktan çıkar, hatta olanaksızlaşır. Herkes, kendisini can ve mal güvenliğinden yoksun olarak görmeye başlar. Bu da çeşitli huzursuzluklara yol açar. Toplum yaşamının bir düzen içinde akıp gitmesi, kişilerin gerek birbirleriyle, gerek doğrudan doğruya toplumla olan ilişkilerinde uyacakları birtakım değerlerin, kuralların ve kurumların varlığını gerektirir.
Belirli bir toplumda, en genel ve soyut düzeyde, doğruluk, namus, başarı, dayanışma gibi değerler bulunur. Değerler, nelerin iyi, güzel ve doğru; nelerin kötü, çirkin ve yanlış olduğunu gösteren ölçütlerdir. Değerler, kişisel ve toplumsal yaşamın düzenini sağlamak amacıyla normlara dönüşürler. Toplumsal değerler daha geniş kapsamlı ve soyut; toplumsal normlar ise daha dar kapsamlı, değişken ve somuttur. Değerler, normların oluşması için genel çerçeve niteliğindedir. Değerlerin toplumsal hayatta etkinlik kazanmaları, normlar sayesinde mümkün olur. Toplumsal normlara örnek olarak, din kurallarını, ahlâk kurallarını, hukuk kurallarını, görgü kurallarını, örf ve âdetleri verebiliriz. Bu kuralların toplum yaşamına uygulanması ise, toplumsal kurumlar yoluyla olur. Toplumsal kurumlar, toplumun yapısı ve temel değerlerinin korunması bakımından zorunlu sayılan, nispeten sürekli kurallar topluluğudur. Aile, devlet, din, ekonomi, hukuk ve eğitim kurumları, toplumsal düzeni sağlayan temel toplumsal kurumlardır. Bu kurumlar, belli bir toplumda hangi davranışların ya da ilişkilerin arzu edildiğini ve hangilerinin arzu edilmediğini toplumsal kurallarla belirler.
Toplumsal kontrol hakkında detaylı bilgi edinmek için Mehmet T. Özcan’ın “İlkel Toplumlarda Toplumsal Kontrol” (1998) başlıklı kitabına bakınız.
Resmî ve resmî olmayan kurallar, toplum kültürünün normatif yapısını oluşturur. Nelerin doğru, nelerin yanlış olduğu ve nasıl yapılmaları gerektiği konusunda ortak bir anlayış olmadığı takdirde, toplumsal ilişkilerin kurulması imkânsız hale gelir. Her insan, belli bir davranışta bulunurken karşısmdakilerden neler beklediğini ve kendisinden neler beklendiğini düşünerek hareket eder. Bu beklentilerin olmadığı yerde ise, insan ve toplum yaşamı kargaşa ve belirsizlikler içinde kalır. Toplumsal kurallar, toplum içindeki davranışlarımızın nasıl olacağı hususunda birtakım direktifleri içerir; emir ve yasaklar koyarak, neleri yapmak ve nelerden kaçınmak zorunda olduğumuzu bildirir. Böylece, toplum yaşamına düzen ve istikrar getirir.
Bizi, belli bir davranışta bulunmaya veya yasaklanan davranışlardan kaçınmaya zorlayan önemli etkenlerden birisi, herhangi bir yaptırımla karşılaşmak korkusudur. Yaptırımları, içeriklerine ve uygulanış biçimlerine göre ayrı ayrı sınıflandırabiliriz.
İçeriklerine göre yaptırımlar; fizikî yaptırımlar, ekonomik ve toplumsal yaptırımlar olarak üç gruba ayrılır:
- Fizikî yaptırımlar; olumsuz yönde uygulandıklarında, gözaltına alınma, tutuklanma, ceza evine gönderilme, dayak yeme ve ölüme mahkûm edilme gibi şekillerde görünür. Olumlu yönde uygulandıklarında ise, en güzel yiyecekler, gezme dolaşma özgürlüğü, masrafı karşılanan tatiller ve hediyeler gibi şekiller alır.
Normatif: İnsan ilişkilerini ve davranışlarını, toplumsal bir ideale, değere ve norma göre düzenleme, bir standart oluşturma.
|
- Ekonomik yaptırımlar; para cezası, tazminat ödeme, mala el konulması, ekonomik boykot, işten çıkarılma, terfinin geri alınması gibi olumsuz şekillerinin yanında; taltif, prim, terfi, edebiyat, bilim ve spor ödülleri gibi olumlu yaptırımları içerir.
- c) Toplumsal yaptırımlara ise; grup dışına atma, aforoz etme, karantinaya alma, kınama, ayıplama, alay etme gibi olumsuz; toplumsal saygınlık, madalya, nişan ile taltif, plaketle onore, ün kazanma, anılma, özel bir çevreden itibar görme gibi olumlu örnekler verilebilir.
Tutuklanma fiziksel yaptırımlara; para cezası ekonomik yaptırımlara; grup dışına atma ise toplumsal yaptırımlara verilebilecek örneklerdendir
. |
Yaptırımları uygulanış biçimlerine göre de üç gruba ayırabiliriz; hukuksal yaptırımlar, yaygın toplumsal yaptırımlar ve psikolojik yaptırımlar olarak.
- Hukuksal yaptırımlar; toplumsal bakımdan düzenlenmiş yaptırımlardır. Toplum tarafından bazı grup, kurum ve kişilere, normlara uygun bir biçimde davranılıp davranılmadığını saptama ve buna göre gereken yaptırımları uygulama yetkisinin verilmesiyle anlam kazanır. Mahkemeler, ceza evleri ve karakollar gibi örgütsel yapılar ile hâkimler, polisler, jandarmalar ve gardiyanlar gibi kişiler, kurallara uyulmasını sağlayacak yetkilerle donatılmıştır. Bu tür yaptırımların arkasında devletin örgütlü gücü vardır.
- Yaygın toplumsal yaptırımlar; doğrudan doğruya grubun kendisi tarafından, araya birtakım kurum ya da kişiler girmeksizin uygulanır. Linç etme, öldürme, hırpalama, kulak bükme, ekonomik boykot, ihraç, küçümseme gibi olumsuz; kutlanma, başarı ve ün kazanma gibi olumlu durumlar bu tür yaptırımlar arasında yer alır.
- Psikolojik yaptırımlar; kişiye başkaları tarafından uygulanmaz. Kişi, bir anlamda kendini cezalandırır. Suçluluk duygusu ve pişmanlık, bu tür yaptırımların olumsuz; hoşnut olma ve mutluluk duyma ise olumlu yönleridir. Yaygın toplumsal yaptırımlar ile hukuksal yaptırımları, bir diğer kişi, grup veya örgüt uygularken, psikolojik yaptırımları kişinin kendisi uygular. Kişiler, benimsedikleri ortak normlara uydukları zaman huzur duyarlar. Bu normlara aykırı davrandıklarında ise, pişmanlık duygusuna kapılırlar.
Aslında yapılan sınıflamaların hepsi yapay kalmaktadır. Sınıflama yapmamızın amacı, konunun anlaşılmasını kolaylaştırmaktır. Aslında hukuksal, psikolojik, fizikî, toplumsal, ekonomik yaptırımların hepsi toplumsal niteliklidir. Çünkü, toplumsal sistem içinde üretilmiş ve öğrenilmiştir.
Toplumsal kurallara uymayı sağlayarak toplumsal kontrolü gerçekleştiren tek faktör yaptırımlar değildir. İnsanlar, toplumsal kuralların haklılığına ve doğruluğuna içten bir şekilde inanmışlarsa, diğer bir deyişle normları içselleştirmişlerse, kendiliğinden, herhangi bir zorlama olmadan da kurallara uyarlar. Bu da toplumsallaşma süreciyle olur. Bu süreçte kişiler, doğumlarından ölümlerine kadar geçen zamanda toplumun değerlerini ve kurallarını öğrenip benimserler.
Toplumsal sistem açısından hayati bir öge olan toplumsal kontrol, farklı mekanizmalarla gerçekleşen bir süreçtir. Turner’den hareketle, esas olarak şu beş mekanizmadan söz edebiliriz (Turner, 1978: 183-187).
- a) toplumsallaşma, b) toplumsal yaptırımlar, c) grup baskısı, d) örgütsel kapama ve sınırlandırma e) kurumsallaşma.
- Toplumsallaşma sürecinde; toplumun önem verdiği değerleri, inançları ve kanaatleri; rollerimizi oynayabilmek için gerekli olan kişiler arası becerileri; farklı statüler işgal etmemizi etkileyen faktörleri öğreniriz ve diğerlerinin değerlendirmelerine dayalı olarak benlik bilincimizi kazanırız. İçinde bulunduğumuz kültürün değerlerini ve inançlarını benimserken, aynı zamanda toplumun diğer fertleriyle dünyayı benzer şekilde algılamaya ve görmeye başlarız. Nelerin doğru, nelerin yanlış olduğu konusunda bir fikir birliğine ulaşırız. Hiç kuşkusuz toplumsallaşma süreci, en önemli toplumsal kontrol mekanizmalarından birisidir. Bu süreç, etkin ve sağlıklı bir şekilde işlemediği takdirde mevcut normlardan sapmalar vuku bulabilecektir.
- Toplumsal yaptırımlar, toplumsal normlara uygun davranan kimselere verilen ödüller ve söz konusu normlara aykırı tutum ve davranış sergileyenlere karşı gösterilen ayıplama, kınama ve cezalandırma gibi tepkilerdir. Toplumsal yaptırımlar, resmî nitelikte olabileceği gibi, gayri resmî karakterde de olabilir. Aslında günlük yaşamamızda yüz yüze geldiğimiz birçok yaptırım, informel nitelikte olup bunları etkileşim sürecinde kazanırız. Örneğin, sert bir ses tonuyla yanıtlama ve karşı- mızdakine gülümseme gibi hal ve hareketler, informel yaptırım örnekleridir.
Toplumsal kontrolün sağlanmasında formel yaptırımlar da önemli bir yere sahiptir. Formel yaptırımlar, ödül ve ceza vermenin kalıplaşmış ve örgütlenmiş tarzlarıdır. Kişilere bir madalya, nişan veya başkaca bir armağan verme, mezuniyet diploması ve belgesi takdim etme, birer pozitif formel yaptırım örneği iken; herhangi bir kimseyi bir hapishaneye veya akıl hastanesine kapatma, para cezasına veya tazminata mahkum etme, ehliyetine el koyma ise birer negatif formel yaptırım örneği oluşturur. Toplumsal yaşamda uyumu ve düzeni sağlamak için toplumsallaşma süreci ve informel yaptırımlar yetersiz kaldığı zaman negatif formel yaptırımlara duyulan ihtiyaç artmaya başlar. Ciddi ölçülerde iç çatışma ya da karışıklık yaşayan toplumlar, daha ileri boyutlarda negatif formel yaptırımlara başvurmak zorunda kalırlar. Örneğin, istikrarsız totaliter rejimlerde polis ve jandarma gibi güvenlik güçleri, toplumsal kontrolü sağlamanın en önemli araçları haline gelirler.
- Toplumsal kontrolün sağlanmasında toplumsal grup baskısı da işlevsel olan bir diğer mekanizmadır. Kişiler arası etkileşimlerin büyük çoğunluğu aile, akran, arkadaş, sınıf ve iş yeri grupları gibi topluluklar içinde gerçekleşir. Böylesi gruplar, kendi üyeleri üzerinde büyük bir etkiye ve uygulayabilecekleri etkin informel yaptırımlara sahiptirler. Ancak, grup üyelerinin genel olarak toplumsal normlara ve özel olarak da grup normlarına gösterecekleri uyumun derecesi, grup üyeliğine ve mensubiyetine atfettikleri öneme göre değişir.
- Başka bir toplumsal kontrol mekanizması da örgütsel kapama veya sınırlandırmadır. Sapkın davranışta bulunanlar, hapishane ve akıl hastanesi gibi özgül organizasyonların içine kapatılarak toplumsal çevreden uzaklaştırılır. Bu tür örgütler, modernleşme süreciyle gelişen mekanizmalar olup sapkınları kontrol altında tutmaya dönüktür. Bunlar, negatif formel yaptırımların uç örnekleridir. Burada amaç, sapkınları bir yandan cezalandırmak veya yeniden toplumsallaştırmak iken, aynı zamanda toplumun geri kalan kısmını onlardan korumaktır. Diğer toplumsal kontrol mekanizmalarının işlemediği durumlarda örgütsel kapamalar gündeme gelir.
- e) Kurumsallaşma, toplumsal etkileşimin kalıplaşmasına veya yapılaşmasına işaret eder. Toplumsal etkileşimler, normları açık bir şekilde bilinen örgütlenmiş statü pozisyonları çerçevesinde vuku bulduğunda, kişilerden beklenen rol davranışları belirgin ve net olduğunda, toplumsal ilişkilerin ve etkileşimlerin kurumsallaşmış olduğundan söz edilir. Evde, okulda ve iş yerinde geçen toplumsal yaşamın büyük bir kısmı kurumsallaşmıştır. Böyle bir durumda, bizden ne zaman, nerede, ne tür davranışlar beklendiğini açık bir şekilde bilir ve hissederiz. Bu sayede de toplumsal yaşamda sapmaya yol açabilecek gerilimlerden, çatışmalardan ve karışıklıklardan uzak kalınmış oluruz.
Buraya kadar anlatılanlardan toplumsal kontrol kavramının esas olarak iki temel anlamda kullanıldığı söylenebilir:
- Toplumun kendini düzenleme kapasitesi olarak toplumsal düzene katkıda bulunan ve toplum halinde yaşayan kimseleri uyum göstermeye yönelten tüm düzenlemeleri ve uygulamaları ifade eder.
- Bireylerin toplumsal yaşama uyum sürecinde gösterdikleri sapkın davranışları tanımlamak veya bu tür davranışları nitelendirmek üzere başvurulan bir terime işaret eder.
Toplumsal kontrolü, daha çok topluma uyum gösterme süreci olarak ele alanlar, toplumsallaşma sürecini temel bir toplumsal kontrol mekanizması olarak görürler. Bu görüştekiler ya da böylesi bir yaklaşımı benimseyenler, yaygın toplumsallaşma sürecini daha fazla vurgulama eğilimi gösterirler. Toplumsal kontrolü, sapkın davranışlara karşı gösterilen toplumsal tepki veya uyumlulaştırma süreci olarak görenler ise, toplumsal kurallar ve kurumlar yoluyla sağlanmaya çalışılan uyum sürecinde “cebr”in ya da “zor”un rolünü vurgularlar (Yücel, 2004: 63). İlk yaklaşım, vurguyu daha ziyade değerlerin ve normların içselleştirilmesi sürecine koyarken; ikinci yaklaşım, resmî örgütler ve hukuk kuralları aracılığı ile uygulanan dışsal baskıyı öne çıkarır. Modern toplum şartlarında giderek farklılaşan ve karmaşıklaşan toplumsal yaşam alanlarında, devasa hiyerarşik örgütsel yapılarda, toplumsal kontrolün sadece toplumsallaşma sürecinde aktarılan toplumsal normlar ve yaptırımlar ile sağlanması mümkün olamaz. Polis, jandarma, mahkeme, ka
rakol, ceza evi ve icra dairesi gibi resmî organizasyonlara ve zorlayıcı özelliği baskın olan hukuk kurallarına ve mekanizmalarına olan ihtiyaç hiç kuşkusuz artabilecektir. Aslında insan toplulukları, eskiden beri otorite olgusuna ve toplumsal disipline sahip olmuştur. Eğer bir kimse, kendi toplumunun veya grubunun standartlarından büyük ölçüde sapıyorsa, kendi etkinliklerini diğerleriyle uyumlu bir tarzda yürütmeyi veya koordine etmeyi reddediyorsa, mensubu olduğu grup, örgüt veya toplum, ona karşı zorlayıcı gücünü kullanma yoluna gidecektir. Bireylerin tutum ve davranışları, verilen ödül ve cezalar yoluyla kuşatılıp çerçevelene- cektir (Ellwood, 1910: 577).
Modern toplumda toplumsal kontrolün sağlanmasında formel ve informel yaptırımların yerini tartışınız.
Hukuk, bireysel davranışların toplumsal kontrolüne ilişkin başlıca araçlardan birisidir. Ancak hukuk, sıradan bir araç olarak değil, belki de en önemli araç olarak görülmelidir. Çünkü hukuk, bireylerin dış dünyaya yansıyan eylemleriyle ilgili olup arkasında toplumun tüm zorlayıcı gücünü taşır. Her grup veya örgütün, kendi üyeleri üzerinde sınırlandırma gücü bulunmalıdır ki toplumsal kontrolü gerçekleştirerek kendi varlığını sürdürebilsin ve işlevlerini yerine getirebilsin. Bu sınırlama ya da kontrol etme ihtiyacı, grup ne kadar büyük ve kaumaşıksa, o ölçüde büyük ve karmaşık bir nitelik kazanır. Bundan dolayıdır ki hukuk yoluyla zorlama ve sınırlama çok büyük ölçülerde bir gereklilik haline gelir. Toplumsal evrim sürecinde hukukun giderek önem ve ağırlığı artmaktadır. Toplumsal yaşam dünyasındaki her yeni durum, hukuk yoluyla uygulanabilecek toplumsal kontrol mekanizmalarını gerektirmektedir (Ellwood, 1910: 578). Örneğin, büyük ölçekli şirketlerin oluşumu, bunların doğurduğu tekellerin ve kartellerin insan yaşamına katılması, anti tekel yasalarını, rekabet ve sermaye piyasası kurulları gibi, düzenleyici kurulları yaratmış, tüketici kanunlarını ve mahkemelerini zorunlu kılmıştır.
Ayrıca, diğer toplumsal düzen kuralları ve yaptırımlarıyla kontrol altına alınamayan çok ciddi sapkınlık vakaları, formel bir toplumsal kontrol sistemini ve bu çerçevede bir ceza adalet sistemini gerektirebilir. Böyle bir adalet sistemi, çok çeşitli tedbirlere ve cezalara başvurabilen mahkeme, hapishane, savcı, yargıç, polis, infaz koruma memuru gibi örgüt ve görevlileri, hapsetmekten gözetim altında bulundurmaya kadar uzanan çeşitli ceza ve tedbirleri içerir. Böylesi bir sistemin kapsamı ve niteliği, içinde yer aldıkları toplumsal sistemin ekonomik, siyasal ve kültürel şartlarına göre farklı olabilecektir (Macionis ve Plummer, 2005: 435). Çünkü her toplum ya da kültür, uygun davranışın ne olduğunu belirleyen, farklı değerler ve normlar geliştirir. Bu kuralların ne ölçüde formalize olacakları, resmî veya hukuksal nitelikte bulunacakları, yaptırımlarının ne denli zorlayıcı ve örgütlü olacağı, tamamen içinde bulunulan koşullara göre şekillenecektir.
Bazı sosyologlar, toplumsal normlardan sapan davranışlara her yerde ve zamanda rastlanabileceğini belirterek, bu tür davranışların hangi amaca hizmet edebileceğini sorgularlar. Bunlardan biri de, modern sosyolojinin kurucularından Emile Durkheim’dir. Durkheim, sapkın olarak kınanan veya cezalandırılan davranışların, gerçekten toplumun uyumlu bütünlüğünü sürdürmeye katkıda bulunacağını ileri sürerek bu katkıları şöyle sıralar (Kimmel ve Aronson, 2011: 158):
- Sapkın davranış, kültürel değerleri ve normları doğrulayıp teyit eder. Neyin yanlış olduğunu tanımlamaksızın doğrunun ne olduğunu bilemeyiz. Şeytan ya da kötü olmaksızın iyi olamaz, suç olmaksızın adalet olamaz. Ahlakiliği tanımlamak ve sürdürmek için sapkın davranışa ihtiyaç duyulur.
- Sapkın davranış, ahlaki sınırları açıklığa kavuşturur. Herhangi bir kuralın ihlâl edildiğini görmedikçe o kuralın ne olduğunu gerçekten bilemeyiz. Sapkın davranış, toplumların iyi ile kötü, doğru ile yanlış arasında net bir ayrım yapmasına imkân verir. Bu hususta herhangi bir net ve açık ayrım yoksa, toplum kuralsızlık veya anomi mağduru haline gelir.
- Sapkın davranış, grup dayanışmasını güçlendirir. Bir kimse, önemli bir sapkın eylem yapmaya teşebbüs ettiğinde, diğerleri kolektif bir öfkeyle tepki gösterirler. Sapkına karşı gösterilen bu tepki, onları birbirine bağlayan ahlakî bağları bir kez daha hatırlatıp teyit etmiş olur.
- Sapkın davranış, aynı zamanda toplumsal değişmeyi teşvik eder. Bir toplumsal kuralı ihlâl eden kimse, aslında ihlâl edilen kuralın nihayetinde önemli olup olmadığı hususunda bizi endişeye sürükler. Bütün sapkınlar, ahlaki sınırları zorlayarak statükoya alternatifler sunarlar. Ayrıca, bugünün sapkınlığı yarının ahlakiliği olabilir; otoriter veya totaliter rejimlerde siyasi suçlu olarak hapishanelere kapatılanların, rejim ve anlayış değişikliğine bağlı olarak salıverilerek toplumda saygın kimse olarak karşılık görmelerinde olduğu gibi. Sapkın davranış, toplumsal bakımdan yararlıdır. Çünkü o, bir yandan bize normal olduğumuzu hatırlatırken diğer yandan kimin farklı ve sapkın olduğunu ortaya koyar.