Sosyoloji Tarihi

TOPLUMSAL İŞBÖLÜMÜ EMILE DURKHEIM

Toplumsal işbölümü çalışması Durkheim’in sosyolojik çalışmaları arasında önemli bir yere sahiptir. Doktora tezi olan bu çalışmada temel olarak şu sorular sorgulan- maktadır: Bireylerden oluşan topluluk nasıl bir toplum oluşturmaktadır? Toplum- sal varlığın koşulu olan fikir birliği (konsensus) nasıl gerçekleşmektedir? Durkhe- im toplumların evrimini, birey toplum ilişkisini ve toplumdaki fikir  birliğini  (kon- sensus) işbölümü olgusu temelinde açıklamaktadır. Örneğin, toplumdaki işbölü- mü geliştikçe birey daha fazla bağımsızlaşmakta ve özerklik kazanmaktadır. Ancak bireyin özerkliği ve bağımsızlığı artıkça toplumla olan bağları da güçlenmektedir. Bireyin toplumla olan bağları, işbölümü olgusu temelinde açıklanmaktadır. Yani Durkheim işbölümüne bağlı olarak gelişen toplumsal dayanışma olgusunu analiz etmektedir. Çünkü onun için toplumsal düzen ve dayanışma bir toplumun işleye- bilmesi için oldukça önemlidir. Toplumdaki düzen ve dayanışmanın kaynağı ise işbölümü   ve   uzmanlaşmadır.
Durkheim’e göre işbölümü, “farklı ama bir bütün içindeki faaliyetleri yerine
getiren kişi ya da grupları koordine etmeyi sağlayan, istikrarlı bir düzenlemeyi an- latır.” Tanımdan da anlaşılacağı gibi işbölümü bir toplum içinde düzenlemeyi ve is- tikrarı sağlayan bir işleve sahiptir. Ona göre, işbölümünün gerçek işlevi “iki ya da daha fazla insan arasındaki bir dayanışma duygusu yaratmaktır” (Swingewood, 1998, s.140). Onun için, toplumdaki işbölümü görevler veya sorumluluklarda bel- li ölçüde uzmanlaşmayı gerektirdiği için maddî nitelikte bir toplumsal olgudur (Ritzer, 1992). Durkheim, toplumsal evrimi işbölümü olgusu temelinde açıklamakta- dır. Toplumların evrimsel süreci içinde işbölümüne bağlı olarak gelişen ideal tipte iki tür toplumsal yapıdan söz etmektedir: Birincisi mekanik dayanışmacı, ikin- cisi ise organik dayanışmacı toplum tipidir. işbölümünde meydana gelen deği- şimler toplumsal yapıda oldukça kapsamlı değişikliklere ve sonuçlara neden ol- maktadır. Ortaya çıkan bu sonuçlar, aslında mekanik ve organik dayanışma arasın- daki farklılıkları ifade etmektedir.

Mekanik Dayanışmacı Toplum
Durkheim’a göre mekanik dayanışma benzeşmeye dayalı, işbölümünün oldukça sı- nırlı olduğu ve farklılaşmanın olmadığı daha çok sanayi öncesi toplumlarda görülmek- tedir. insanlar, maddi toplumsal bir olgu olarak işbölümünün gelişmediği geleneksel toplumlarda daha çok genel konumlarda yer alır. Yani geleneksel bir toplumda kişi- nin elinden her işin gelmesi gerekir. Örneğin, geleneksel toplumda annelik veya ev kadınlığı modern toplumla karşılaştırıldığında çok daha az uzmanlaşmış bir işleve sa- hiptir. Cinsiyete dayalı işbölümü çerçevesinde avcılık yapan erkek (baba) ile haneyi yöneten kadının (anne) uzmanlaşmış işlevi (anne) modern toplumdaki kadar farklılaş- mamıştır ve pratik olarak bu toplumlar kendilerine yetebilmektedir (Ritzer, 1992).
Mekanik dayanışmanın olduğu toplumda bireyler, birbirlerinden çok farklılaş- mamışlardır. Bu topluluğun bireyleri aynı duyguları hissettikleri, aynı değerlere sa- hip oldukları ve aynı kutsal inancı paylaştıkları için birbirlerine benzemektedirler. Bireyler farklılaşmadığı için de bu tipteki toplumsal yapılar kendi içinde tutarlıdır- lar (Aron, 2006, s. 296). insanları birbirine bağlayan şey, tümünün benzer etkinlik- lerde bulunması ve benzer sorumluluklara sahip olmalarıdır. Bundan dolayı, me- kanik dayanışmaya bağlı toplumlarda bireysel eylem, kendiliğinden kolektif kim- liğe bürünmektedir. Bu toplumlarda genellikle kolektif (ortak) bilinç egemendir. Durkheim’e göre, kolektif bilinç bir toplumda yaşayan bireylerin ortak inanç ve duygularına tekabül eder. Bu kavram toplumun ahlâki bir temelde kavranmasını sağlamaktadır. Mekanik dayanışmaya bağlı toplumlarda kolektif bilinç tüm toplu- mu ve bu toplum içinde yer alan bütün üyeleri kapsamaktadır. Bu kolektif bilin- cin içeriği önemli ölçüde dinsel karakterdedir ve dinsel fikirler bütün toplumu ku- şatmıştır (Ritzer, 1992; Swingewood, 1998, s.140-141; Aron, 2006, s.298). Toplum- da oluşan ortak bilinci tehdit eden bir davranış toplum, tarafından cezalandırıl- maktadır.
Durkheim’e göre, mekanik dayanışmaya dayalı toplumlarda cezalandırıcı hu- kuk olarak tanımladığı yaptırımlar uygulanmaktadır. Bu toplumlarda ortak değer sistemine karşı yapılan bir davranış, toplum üyeleri için oldukça önemlidir. Çünkü mekanik dayanışmacı toplumlarda insanlar birbirlerine büyük oranda benzemekte ve ortak bir ahlâka da aynı düzeyde sahip çıkmaktadırlar. Toplumun ortak ahlâkı- na derinden bağlı olunan bu toplumlarda, bu ortak ahlâka karşı yapılmış suça kar- şı da ortak duygular beslenmektedir. Diğer bir deyişle, toplumun ortak/genel ah- lâk sistemine karşı suç olduğu düşünülen davranış şiddetle cezalandırılmaktadır. Örneğin, Tanrıya veya tanrılara karşı yapılan bir saygısızlık ve suç kişinin dilinin kesilmesi ile cezalandırılır. Toplum üyeleri ahlâk sistemine kuvvetle bağlı oldukla- rı için, bu ahlâk sistemine karşı işlenen suç da ağır cezayla cezalandırılmaktadır. Mekanik dayanışmaya dayalı toplumlarda cezalandırıcı hukukun düzenlenmesi büyük oranda kitlelerin elindedir (Ritzer, 1992).

Organik Dayanışmacı Toplum
Organik dayanışma Durkheim tarafından farklılaşmaya dayalı, işbölümünün ve toplumsal farklılaşmanın yoğun olduğu toplumlar için kullanılmıştır. Durkheim’e göre, organik dayanışma kavramı farklı parçalar arasındaki ilişkilerin birleştiği, farklılaşmış ve uzmanlaşmış işlevlerden oluşan bir sistemi ifade etmektedir. Birey kendisini oluşturan parçalara bağlı olduğu için topluma bağlıdır. Organik dayanış- ma modern toplumlarda görülmektedir. Bu toplumların sanayisi gelişmiştir ve nü- fus oranı da oldukça yüksektir. Mekanik dayanışmada görülen toplumsal benzer- lik aracılığıyla sağlanan dayanışmanın yerini, organik dayanışmada farklılaşmayla sağlanan dayanışma almıştır. Bu toplumlarda bireyler artık benzer değildirler. Bi- reyler farklılaştığı ve birbirlerine benzemediği için toplumda konsensus oluşmak- tadır (Swingewood, 1998, s. 141; Aron, 2006, s. 296).
Organik dayanışmanın temel özelliğinin gelişmiş işbölümü olduğunu ifade et- miştik. Organik dayanışmanın görüldüğü modern toplumlarda yaşayan bireyler, mekanik dayanışmanın belirgin olduğu geleneksel toplumlardan farklı olarak; uz- manlaşmanın yoğun olduğu yerleri işgal ederler. işbölümüne bağlı olarak uzman- laşmanın gelişmesi bireylerin sınırlı görev ve sorumluluklara sahip olmasına neden olmaktadır. Örneğin, organik dayanışmacı toplumlarda yani modern toplumlarda kadınların anne ve ev kadını olarak yaptıkları işler toplumun diğer kurumları tara- fından üstlenilebilmektedir. Okul öncesi anaokulları, çocukların bakım ve eğitim işlerini yerine getirmektedir. Bu toplumlarda ev hizmetleri ve emek tasarrufu sağ- layan çamaşır, bulaşık makinesi, mikro-dalga fırınlar, yemek servisleri gibi araçlar gelişmiştir (Ritzer, 1992).
Organik dayanışmalı toplumlarda birliği sağlayan insanlar, arasındaki farklılık- lardır ve insanlar farklı görev ve sorumluluklara sahiptir. Modern toplumda insan- lar daha çok sınırlı sayıda görevler yüklendiklerinden yaşamlarını devam ettirmek için toplumda diğer insanlara muhtaçtırlar. Yani, insanlar modern dünyada yaşam- larını sürdürmek için kendi yaptıklarının dışında başka türlü hizmetlere ihtiyaç duymaktadırlar. Örneğin, geleneksel toplumda bir aile kendi kendine yetebilirken modern toplumda aile varlığını sürdürmek için bakkala, fırıncıya, kasaba, öğretme- ne, polis gibi birçok uzmanlaşmış hizmetlere muhtaçtır. Organik dayanışmacı top- lumlarda bütünlük, insanların uzmanlaşması ve diğer uzmanlık hizmetlerine ihti- yaç duyulmasıyla sağlanır. Durkheim’e göre, uzmanlaşma sadece bireylerin uz- manlaşması temelinde ele alınmaz. Aynı zamanda grupların, yapıların ve kurumla- rın uzmanlaşması da önemlidir. Organik dayanışmaya bağlı toplumlarda farklılaş- ma, insanların işbirliği yapmalarını sağlamaktadır (Ritzer, 1992).
Mekanik dayanışmaya dayalı toplumlarda güçlü olan kolektif (ortak) bilinç, organik dayanışmalı toplumlarda daha az önemlidir. Bireyler arasında yaşanan farklılaşma arttıkça kişiler kendi özel seçimlerine göre inanma, isteme ve davranış geliştirme konusunda özgürleşmektedir. Durkheim’e göre, birey kolektif bilincin kıskacından kurtulmuştur ve bireyselliğini ve kişiliğini daha rahat ortaya koymak- tadır (Swingewood, 1998). Modern toplumda insanların daha çok birliktelik içinde olmalarının nedeni kolektif bilinç değildir. Çünkü bu toplumlarda insanları bir ara- da tutan şey, ortak inanç ve duygulardan çok, bireylerin birbirlerine olan ihtiyaç- larıdır. Diğer bir değişle, işbölümü sonucu birbirlerine yükledikleri ve birbirlerin- den bekledikleri işlevsel ihtiyaçları onları daha çok bir arada tutmaktadır.
Organik dayanışmalı toplumlarda uygulanan hukuk onarıcı veya iade edici hukuktur. Bu toplumlarda birey, ortak ve genel olarak kabul edilmiş ahlâki değerlere karşı bir suç işleme durumunda şiddetle cezalandırılmaz. Bireyden bekle- nen toplumun hukuk kurallarına uyması ve davranışları ile zarar verdiği kişilere karşı işlediği suçun zararını karşılamasıdır. Yani verdiği zararın tazmin edilmesi is- tenir. Ölüm cezası olmasına rağmen yaygın olarak uygulanan hukuk iade edici hu- kuktur. Organik dayanışmalı toplumlarda mekanik dayanışmalı toplumlarda görü- len ortak ahlâki değerler sınırlı olduğu için, işlenen suça duygusal bir tepki veril- mesi beklenmez. işlenen suça karşı iade edici hukukun uygulanmasından toplu- mun güvenlik güçleri, mahkemeler toplumun uzman birimleri sorumludur. Artan işbölümü ve uzmanlaşma, toplumun hukuk sisteminin işleyişi ile tutarlılık içinde- dir (Ritzer, 1992). Peki, mekanik dayanışmadan organik dayanışmaya geçişi sağla- yan nedensel faktör nedir? Durkheim’e göre, bu geçişi sağlayan faktör maddi bir toplumsal  olgu  olan  dinamik yoğunluktur.

Dinamik Yoğunluk
Bu kavram, bir toplumdaki insan sayısını ve insanlar arası etkileşim miktarını ifa- de etmektedir. insanların sayılarındaki ve kendi aralarındaki etkileşimin artışı, me- kanik dayanışmadan organik dayanışmaya doğru giden bir değişimi sağlamaktadır. Ancak burada önemli olan nokta, bu iki faktörün birleşmesi sonucunda insanların kıt kaynaklar üzerinde rekabete ve mücadeleye girmesidir. Ona göre, kaynakların kıt olması durumunda bireylerin, grupların, ailelerin ve kabilelerin birbirleriyle ça- tışmaya girme olasılığı yükselecektir. işbölümünün artması ve buna bağlı olarak kaynakların artması daha fazla sayıda insanın barış içinde yaşamasını sağlayacak- tır. Durkhem’e göre, işbölümünün ortaya çıkması, toplumda çatışmadan çok barış- çı bir birlikteliğin olmasına neden olmaktadır (Ritzer, 1992).

Anomi
Durkheim, mekanik dayanışmadan organik dayanışmaya geçişi açıklarken aynı za- manda maddi toplumsal olguların toplumun maddi-olmayan toplumsal olgular üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu da analiz etmektedir. Ona göre ahlâk maddi-ol- mayan bir toplumsal olgudur ve problemlerin çoğu ortak ahlâkın zayışamasından kaynaklanmaktadır. Toplumsal geçiş süreçlerinde var olan kuralların bireyler üze- rindeki bağlayıcılıkları çözülmektedir. Ayrıca yeni kuralların eski kurallar kadar ka- bul görmemesi durumunda Durkheim, normsuzluk veya kaidesizlik olarak tanım- ladığı tehlikeli bir durumun ortaya çıkacağından da söz etmektedir. Bu durum Durkheim’in yazıları içinde anomi kavramıyla ifade edilmektedir. Anomi toplum- sal geçiş dönemlerinde normların olmadığı ya da görece normsuzluk durumunu ifade eden bir kavramdır. Bireyler yeni dönemde neyin uygun ve kabul edilebilir bir davranış olup olmadığını bilmedikleri için anomiyle yüz yüze gelmektedirler. Anominin toplumsal yaşam içinde görülen en önemli patolojik durumlardan biri ise intihar olgusudur (Ritzer, 1992; Bilgin, 2009, s.59).