TOPLUMSAL DEĞİŞME VE İSLÂMİYET
TOPLUMSAL DEĞİŞME VE İSLÂMİYET
Daha önce, toplumsal değişmenin din ile ilişkileri konusunda göstermeye çalıştığımız gibi, toplumsal değişmeyi açıklamak üzere bugüne kadar birçok nazariye ortaya atılmış, ancak bunların hiçbiri genel bir kabule erişmemiştir. Evrimci, diyalektik, döngüsel, çift kutuplu salınma veya dalgalanma teorileri yahut biyolojik analojiler üzerine temellenmiş nazariyeler bunlardandır. Toplumsal değişmenin din ile olan ilişkileri konusunda da durum aynıdır. Burada bu nazariyele- rin değer ve geçerlilikleri hususunu tartışmamız söz konusu değildir. Ancak, toplumsal bir olgu olarak dini tek taraflı bir yaklaşımla öteki toplum olaylarına indirgemeye kalkışan, determinist ve pozitivist eğilimli ircacı din nazariyelerinin naif oportünizmine kendini kaptırmanın safdillik olacağı da aşikârdır. Otto’nun “korkutucu ve büyüleyici sır” şeklinde tanımladığı aşkın “Kutsal”-? bizim, insan ve toplum hayatında, Eliade’m deyişi ile, “saf”[1] [2] biçimde bulmamız hiçbir zaman mümkün olmamakta; böylece beşer hayatında din, İnsanî şartlarda ve belli bir sosyo-kiiltürel ortamda hayatiyete geçmektedir. Bu bakım
dan, denebilir ki din, insanın “aşkın” ve “içkin” kutsala referansta bulunması sûretiyle kendini tarihî olarak gerçekleştirmesi olgusundan ibarettir. Böyle olduğu içinde din, toplum hayatında öteki toplum olaylarının ve değişimlerin uğradığı tüm etkileşimler, çeşitlenmeler ve değişimlere maruz kalıyor. Dinin toplum hayatında fenomenolojik bir gerçeklik olarak fonksiyonel olduğu da en azından toplumsal bir olgu olarak ortadadır. Nitekim, İslâm dini için de durum böyledir. Böy- lece, dinin toplumsal bir olgu olması, din ile öteki toplum olayları arasındaki birtakım etkileşimleri gündeme getirmekte olup, toplumsal değişme ile din arasındaki ilişkiler bunun en tipik olanlarından birini bize sunmaktadır.