Kimdir

Tirmizi kimdir? hayatı ve eserleri

Tirmizi kimdir? hayatı ve eserleri: Büyük hadis âlimlerinden. Kütüb-i Sitte denilen meşhur altı hadis kitabından olan Sünen-i Tirmizi adıyla meşhur hadis kitabının yazarıdır. İsmi, Muhammed bin Îsâ Tirmizi, künyesi Ebû Îsâ’dır. 824 (H.209) senesinde, Buhârâ’nın güneyinde bulunan Ceyhun Nehri kıyısındaki Tirmiz kasabasında doğdu. 893 (H.279)te Boğ şehrinde, Receb ayının on üçüncü günü Pazartesi gecesi vefât etti. Ömrünün son yıllarında gözleri görmez olmuştu.Hadis ilminde meşhur ve sika, yâni güvenilir bir âlim olduğu ittifâkla bildirilmiştir. Bu ilmi öğrenmek için seyâhatler yapmış, Hicaz, Irak, Horasan civarlarını dolaşmış, Kuteybe bin Saîd, Ebû Mus’ab, Mahmûd bin Geylan, Muhammed bin Beşşâr, Süfyân bin Vekî’, Muhammed bin İsmâil (İmâm-ı Buhârî) ve Müslim bin Hâlid (İmâm-ı Müslim) gibi meşhur âlimlerden ilim öğrenmiştir. Ayrıca, pekçok sayıda hadis âliminden hadîs-i şerîf işitip, rivâyet etmiştir. Hadîs-i şerîf aldığı âlimler sayılamayacak kadar çoktur. Ayrıca evliyânın büyüklerinden olanEbû Türâb Nahşebî, Ebû Abdullah Celâ’ ve Ahmed bin Hadraveyh gibi zâtların sohbetinde bulunarak, tasavvuf ilminde yetişip yükselmiştir. Hâfızasının üstünlüğü darbımesel hâlini almıştır. Ebû Hamid Ahmed bin Abdullah, Heysem bin Küteyb Şâmî, Muhammed bin Mahbûb, Ahmed bin Yûsuf Nesefî, Es’ad bin Hamdeveyh, Dâvûd bin Nasr bin Süheyh el-Bezdevî, Abd’übnü Muhammed bin Mahmûd Nesefî, Mahmûd bin Nüeyr ve oğlu Muhammed bin Mahmûd, Muhammed bin Mekki bin Fevel (Nûh), Ebû Câfer, Muhammed bin Süfyân, Muhammed bin Münzir gibi pekçok âlime hocalık etmiştir. İmâm-ı Tirmizî, hadîsten başka, fıkıh ve tefsir ilminde de üstün bir âlimdir. Rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerle Kur’ân-ı kerîmin tefsiri husûsunda mühim hizmetleri vardır.

Âlimler, İmâm-ı Tirmizi ’ye Hâkim pâyesini vermişlerdir. Bu isme lâyık olduğunu ve daha üstün meziyetlere sâhib bulunduğunu, yine onlar bildirmişlerdir.

Eserleri:

İmâm-ı Tirmizi ’nin birçok eseri vardır. Kitâb-ül-Ilel, Kitâb-üş-Şemâil, Kitâbu Esmâ’is-Sahâbe, Kitâb-ül-Esmâ’ ve’l-Künâ ve en meşhur kitabı Es-Sünen diye anılan El-Câmi’i başlıcalarıdır. Hasen hadis mevzûunda ana kaynak olan Sünen’i dört bölümdür. Birinci kısımda sahih olduğu kat’î olan hadisler; ikinci kısımda Ebû Dâvûd ve Nesâî’nin şartlarına uygun hadisler; üçüncü kısımda, illetini açıkladığı hadisler; dördüncü kısımdaysa; “Bu kitaba aldığım hadislerle bâzı fakihler amel etmişlerdir.” diyerek durumunu açıkladığı hadisler yer almaktadır.

İmâm-ı Tirmizi eseri için; “Ben bu kitabı yazınca, Hicaz âlimlerine arz eyledim. Hepsi beğendiler. Irak âlimlerine arz eyledim, onlar da beğendiler. Horasan âlimlerine arz eyledim. Çok güzel oldu dediler.” buyurmuştur.

En önemli kitaplarından biri de, Şemâil-i Nebî’dir. Eser bu konuda yazılan kitapların en güzellerindendir. Sayılamıyacak, anlatılamayacak kadar bereketli bir kitaptır. Okunması; işlerin görülmesi, murâdın hâsıl olması için çok faydalıdır.

İmâm-ı Tirmizi hazretleri buyurdu ki:

“Azîz, kendisini günâhın zelîl kılmadığı; hür, kendisini tamahın kötüleştirmediği; hoca,kendisini şeytanın esir almadığı kimsedir. Zekî, Allahü teâlâdan korkan ve nefsini bizzat hesâba çekendir. Hakk’a giden yola düşen ve hakîkati bilen kimsenin, günâhlara hiç ihtirâsı kalmaz.”

Bir sohbet toplantısında; “Bize insanı târif eder misiniz?” dediklerinde; “İnsanda dâimî bir zaaf hâli görülür. Bununla berâber o, bir dâvâ ve büyük bir iddiâ peşindedir. Bu zayıf hâliyle, bunları nasıl gerçekleştirebilir ki? İnsan dikkat etmeli. Yaptığı her işe bakmalı. Hayrını, şerrini bilmelidir. Dikkat etmezse, yanılabilir. Belki de, zararına olan bir şeye bilmeden sevinir. Büyüklerin nazarında onun bu işi, zor affedilen bir hatâdır.” buyurmuş, ayrıca; “Namaz bir ziyâfettir. Allahü teâlâ, kendine inananlara, müminlere merhamet ederek, onları namaza dâvet eder. Namaz içinde, önlerine rahmet sofrasını yayar ve nîmetlerini bol bol dağıtır. Sevdiği kulların, bu nîmetlere kavuşmasını diler…”

“Herkesin terbiye ve ıslâh şekli başkadır. Çocukların terbiye yeri mekteb, yol kesenlerinki zindan, kadınlarınki de evleridir.” demiştir.

 KAYNAK: REHBER ANSİKLOPEDİSİ, 19. CİLT

Ebû İsâ, Muhammed b. İsâ b. Sevre es-Sülemî et- Tirmizi, Mâverâü’n-Nehir’de (Iirmiz) denilen beldede (209) târihinde doğmuş pek meşhur bîr muhaddistir. Bu zât da sair büyük muhaddisler gibi seyâhatlarda bulunmuş, bilhassa Hicaz’a gitmiş, Irak, Horasan havalisini gezib olaşmış, muhalled eserlerini İslâm âlemine bergüzâr bıraktıktan sonra(279) târihinde Tirmiz’de vefat etmiştir. Rahmetu’llâhi aleyh.

Meşâyihi:

Tirmizi, asrının yüksek muhaddislerine, âlimlerine mülâkî olmuş, ba­husus Kuteybe b. Saîd, Ebû Mus’ab, Mahmûd b. Gaylân, Muhammed b. Beşşâr, Süfyân İbn-i Vekî’, Muhammed b. İsmâil el-Buhârî gibi ekâbirden hadîs ahzetmiştir.

Kendisinden de Muhammed b. Ahmed el-Mahbûbî, Mekbûl b. el-Fazl, Hammâd b. Şâkîr gibi zevat rivayette bulunmuşlardır.

Tefsir Ve Hadîs İlmindeki Mevkii:

İmâm-ı Tirmizi kudretli ve emîn muhaddislerden olduğu cihetle rivayet ettiği ahâdîs-i şerife ile Kelâmu’llah’ın tefsirine pek büyük hizmetlerde bu­lunmuştur. En sahîh esbâb-ı nüzulü bildirmek, garîbü’l-Kur’ân denilen bâzı elfâz-ı Kur’âniyyeyi en güzel bir veçhile şerh etmek, Kur’ân-ı Mübin’deki bâzı kıssalar hakkında en doğru ma’lûmâtı muhtevi bulunmak i’tibâriyle İmâm-ı Buhârî’nin ve Tirmizi ile Hâkim’in Tefsirleri birinciliği ihraz etmek­te ve muhaddisler arasında “Esahhü’t-Tefâsîr” sayılmaktadır. Hiç bir mü­fessir, bu üç zâtın Tefsirlerinden müstağni olamaz.   .

Muhammed b. İshâk, Vâkıdî, Kelbî gibi müfessir ve müverrihlerin bu kıssalara dâir kendi kitablarında vermiş oldukları tafsilâtın ekserisi, muhaddisler arasında gayr-i sahîh görülmekte, isnâdlarında nazar bulunmakta­dır. Bu tafsilât güzelce ta’mîk edilirse bunların kütüb-i sâlifeden, ehl-i kitâbdan menkul olduğu anlaşılır. Binâenaleyh mütefekkir, münekkid müfessirler, bu gibi menkulâta büyük bir kıymet vermemektedirler. Bu husûsâtı, malû­matı şurût-ı tefsirden saymak doğru değildir.

Hadîs ilmine gelince : Tirmizi bu hususta da yüksek bir mertebeyi hâiz­dir. Hıfzı hususunda kendisiyle mesel darb olunurdu.

Hâkim diyor ki : Ben Ömer b. Alekk’in şöyle dediğini işittim:”Buhârî Âhiret’e gitti; Horasan’da ilim, hıfz, zühd ü takva cihetiyle Ebû İsâ gibi baş­ka bir halef bırakmadı.”

Tirmizi, hadis’de olduğu gibi fıkıh ilminde de büyük bir kudret sahibi idi. Haşyetu’llah ile ağlaya, ağlaya son günlerinde iki sene kadar a’mâ kal­mıştır.

Rivayet etmiş olduğu ahâdîs-i şerife’den üçünü teberrüken kaydediyoruz:

1- Bizim gencimize mer­hamet, ihtiyarımıza hürmet etmiyen bizden değildir.”

2- Taamın bereketi taamdan evvel ve sonra elleri yıkamakladır”

3- Kardeşine, zâlim olsa da, mazlum olsa da yardım et. Ona, zâlim olduğu halde nasıl yardım edebilirim? denildi. Buyurdu ki : Anı zulümden men’edersin,  işte bu, ona yardımdır.”

Müellefâtı : Matbû’dur. Kütüb-i Sitte’nin dördüncüsüdür. Bu kitabda mezahib ve istidlal vecihleri gösterilmiş, hadislerin sahîh, hasen, garîbine işaret olunmuş, râvîlerin cerh ve ta’dîli cihetine gidilmiş, âhirine bir­çok faideli mebâhisi muhtevi olan ilâve edilmiştir. Esasen bu mübarek kitab şu dört kısma ayrılmıştır :

1- Sıhhatine kat’iyyen hükmedilen hadisleri hâvidir.

2- Ebû Dâvûd ile Nesei’nin şartlarına uygun hadislerden ibarettir.

3- Kendilerinden men’ ve tahzîr için ihrâc edilmiş olan gayr-i sabit hadislerdir.

4- Kendisince kat’iyyetle sabit değilse de bâzı fukahâca ma’mûlünbih olduğu için yazılmış olan hadislerdir,

Me’hazlar: Tezkiretü’l-Huffâz, Tefsîrü’l-Kur’ân bi-Kelâmi’l-Kur’ân  Mu­kaddimesi, Câmiü’s-Sağîr,  Mevzûâtü’l-Ulûm,  El-A’lâm.

KAYNAK: Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi (Tabakatü’l-Müfessirin), Bilmen Yayınevi

Tirmizi , Câmiu’s-Sahih (Veya Sadece Es-Sü­nen)

«Altı, sahih hadis   toplayan» eserlerden   birisinin sahibi olan müellif Ebu İsa Muhammed b. İsâ b. Sevre b. Musa b. Dahhâk Tirmizi ‘nin doğum yeri ve tarihi üzerinde farklı bilgiler verilmektedir. Dr. Zübeyr Sıd-dikî onun 206/821 senesinde Mekke’de doğduğunu be­lirtirken [1][387]Dr. Koçyiğit; 209 senesinde Tirmiz’de doğduğuna işaret eder [2][388]Dr. Nurettin İtr ise, Tir-mizî’ye ve eserme ayırdığı kitabında; onun görür veya a’mâ olarak doğup doğmadığını araştırdığı halde, do­ğum yerine temas etmez. [3][389]

Küçük yaşında aldığı iptidaî bilgilerden sonra, he­men hadis öğrenimine başladı. İmam Muhammed b. İsmail Buhari’nin öğrencilerindendir. Hocaları arasın­da, Kuteybe b. Saîd, îshak b. Musa, Muhammed b. Gaylân, Sa’id b. Abdurrahman, Muhammed b. Beşşâr, Ali b. Hucr, Ahmed b. Meni’, Muhammed b. Müsennâ, Süfyân b. Veki’ en meşhurlarıdır.

Tirmizi ‘nin eseri, cami’ türünde bir kitap olduğu için el-Câmm’s-sahih adıyla da anılırsa da, ona daha çok, Sünen- Tirmizi denilmektedir. Eser fıkıh konula­rına göre sıralanmıştır. Hasen hadisin tanınmasında Tirmizi ve kitabı bir ölçü ve kaynak olmaktadır. Diğer imamlardan farklı olarak Tirmizi, bahse konu hadis hakkında bir değerlendirme yapar, bazan da kendi devri veya ona yakın zamanlardaki uygulamalara tel-amel) işaret eder. Tirmiz kelimesi üç hareke ile de okunmaktadır. İmamımız 279/892 yılında Tirmiz’de öteki âleme göçmüştür.

Sünen birkaç kere Mısır’da ve Hindistan’da basılmış, üzerine şerhler yapılmış ve onlar da tabedilmiş-tir. Değişik fıkhı mezheplere menstıp âlimler, mezhep farkı gözetmeden onun eserinden faydalanmaktadır­lar. Abdülaziz Dehlevî, eserinin özelliklerini şöyle sı­ralar: «Tertibi çok güzeldir ve eserde tekrar yoktur. Fakihleriıı mezhep ve kanaatlerini fırsat buldukça be­yan eder. Onların konu ile ilgili istidlal yollarını belir­tir. Hadislerin cinsini ve özellikle varsa illetini açıklar. Hadis râviîerinin künye ve lakablarmı verir. Ricale ait kıymetli açıklamalarda bulunur.», «Allah’ın rahmeti üzerine olsun, Tirmizi şöyle demiştir: Ben bu Câmi-i Kebir’i yazıp bitirince, onu ilkin Hicaz âlimle­rine gösterdim. Hepsi de beğendiler. Daha sonra eseri alıp Irak âlimlerine götürdüm. Onlar da ağız birli­ğiyle eseri öğdüler. Nihayet Horasan diyarı âlimleriT ne takdim ettim. Onlar da memnun oldular, bilâhare eseri ilim âlemine sundum. Bu eser kimin evinde bulu­nursa, orada konuşan bir Peygamber vardır»

Kaynak: Hadis İlimleri ve Hadis Tarihi, Ali Osman Koçkuzu, Dergah Yayınları

Tirmizi ve Sünen’i

 İslâm dünyasının sekiz büyük hadis bilgininden birisi. Tam adı, Ebu İsa Muhammed bin İsa bin Sevre bin Musa bir Dahhak el- Tirmizi ‘dir. Kütüb-i sitte olarak anılan en güvenilir altı hadis derlemesinden birinin sahibidir. Dördüncü Müslüman kuşak (etbau etbau’t-tabiin), içinde yer alır. Hadis ilminde en yüksek dereceye ulaşanlara özgü olan “Hafız” ünvanına sahip ender kişilerdendir.

Tirmizi ‘nin doğum yeri ve yılı konusunda farklı rivayetler vardır. Buna göre Tirmiz ya da Mekke’de 200 (815), 206 (821) veya 209 (824) yılında doğdu; Tirmizi ‘de 270 (883), 275 (888) ya da büyük ihtimalle 279 (892) yılında öldü.

Kör olarak doğan ya da sonradan gözlerini yitiren Tirmizi, ilk öğreniminden sonra çalışmalarını hadis ilmi üzerinde yoğunlaştırdı. Hadis derlemek amacıyla Horasan, Irak ve Hicaz’da geziler yaptı. Başta Buharî, Müslim ve Ebû Dâvud olmak üzere birçok bilginden hadis aldı. Kendisinden de Heysem bin Kulab el-Şasî, Mekhul bin el-Fald, Muhammed bin Mahbub el-Mahbubî el-Mervezi gibi bilginler hadis rivayet ettiler.

Tirmizi Kitabu’l-İlel, Kitabu’ş-Şemail, Kitabu Esmai’s-Sahabe, Kitabu’l-Esma ve’l-Küna gibi eserler bırakmışsa da büyük ününü es-Sünen de denilen el-Camiu’s-Sahih adlı eseriyle kazandı. Tirmizi, câmi’ türündeki bu eserde yalnız hadisleri derlemekle kalmamış, her hadisten sonra “Ebu İsa der ki” diyerek hadise ilişkin düşüncelerini açıklamış, değerlendirmeler yapmıştır. Hadisleri İslam hukukunun konularına uygun bir düzen içinde sınıflaması ve tekrarlardan sakınması, eserine yararlanma kolaylığı kazandırır. Hadis bilginlerine göre es-Sünen’in diğer hadis derlemelerine üstünlük sağlayan başlıca özellikleri şunlardır: Hadislerin güvenilirlik derecelerini belirtmesi, taşıdığı zaaflara dikkat çekmesi, ravilere ilişkin bilgi vermesi, hukukçuların hadislerden çıkardığı sonuçlara değinmesi ve mezheplerin görüşlerine yer vermesi.

Tirmizi eseri hakkında şöyle der: “Ben bu Cami-i Kebir’i yazıp bitirince, onu ilkin Hicaz alimlerine gösterdim. Hepsi de beğendiler. Daha sonra alıp Irak alimlerine götürdüm. Onlar da ağız birliğiyle eseri övdüler. Nihayet Horasan diyarı alimlerine takdim ettim. Onlar da memnun oldular, bilahare eseri ilim alemine sundum. Bu eser kimin evinde bulunursa, orada konuşan bir Peygamber vardır”[1][361]

Endülüs bilginlerinden birisi, Tirmizi ‘nin eserinin özelliklerini ve değerini, yazdığı bir şiirle şöyle anlatır:

“Tirmizi ‘nin kitabı bir ilim bahçesidir. Çiçekleri adeta gökteki yıldızların parlaklığını aksettiriyor. O eser sayesinde hadisler vuzuha kavuşur. Güzel lafızlara meydana konulmuş, adeta resim gibi yerli yerince tanzim edilmiştir. “

“Hadislerin en yüksek nevi sahihlerdir. Onlar nurlu yıldızlar halinde, her yanı aydınlatırlar. Hadislerin sahihini hasenleri takip eder. Sonra garibler gelir. Hadislerin sahihi sakiminden ayrılmıştır. Tirmizi onları tek, tek işaretleriyle ilim erbabına açıklamıştır. Bu hadisleri, sahih eserler halinde sıraya dizmiş, onları ciddi akıl sahipleri de beğenip seçmişlerdir. Onu beğenenler; fakihlerin ve bilginlerin en önde gelenleri fazilet erbabının, doğru yola gidenlerin en üstünleridir.”

“Tirmizi ‘nin kitabı böylece enfes bir eser; ilim erbabının takdir ettiği, okuyup konuştuğu bir çalışma olmuştur. Onlar, ruhlarına en yüksek faydayı bahşeden en kıymetli bilgileri, Tirmizi ‘nin kitabından iltibas etmişlerdir”

“Ondan, biz de hadisler yazdık; eseri biz de rivayet ettik. Bu işi, cennet ırmağının suyundan kana kana içmek niyetiyle gerçekleştirdik”

“Düşünce, mana denizine daldı. Oradan en doğru manalara ulaştı. Rahman olan Allah, Ebu İsa et-Tirmizi ‘yi bu şerefli işinden dolayı hayır üstüne hayır vererek mükâfatlandırsın”

 Tirmizi Hayatı:

Tirmizi, Orta Asya şehirlerinden Termiz, Türmiz, şeklinde de telaffuz edilen Tirmiz şehrine nisbettir. Bu nisbeti taşıyan meşhur başka hadîsçiler de var ise de öncelikle Kütüb-i Sitte müelliflerinden Ebu Îsâ Muhammed İbnu İsâ İbni’d-Dahhâk bu nisbetle anılır. Ebu İsâ’nın meşhur eseri el-Câmi’u’s-Sahîh’i de bu nisbetle yâdedilir.

Muhammed İbnu İsa et- Tirmizi ‘nin künyesi Ebu Îsâ’dır. Kitabında, kendi görüşünü sunarken Kâle Ebu Îsâ diyerek, künyesini zikreder.

Ebu Îsâ 209/824-279/892 yılları arasında yaşamıştır. İlim talebi için bir çok beldeler dolaşmış, Horasanlılardan, Iraklılardan, Hicâzlılardan… hadîs almıştır… Kuteybe İbnu Sa’d, Ebu Musab, İbrahim İbnu Abdullah el-Herevî, İsmail İbnu Mûsa es-Süddî, Süveyd İbnu Nasr, Ali İbnu Hacer, Muhammed İbnu Abdillah gibi pek çoklarını dinlemiştir. Buhârî ve Müslim mühim hocalarındandır. Hadîs tahsilini esas itibariyle Buhâra’da yapmıştır.

Kendisinden başta Buhârî olmak üzere Mekhûl İbnu Fadl, Muhammed İbni Mâhmûd İbnu Anber, Hammâd İbnu Şâkir, Ebu Hâmid Ahmed İbnu Abdillah el-Merzevi, el-Heysem İbnu Küleyb eş-Şâmî, Muhammed İbnu Mâhbûb… gibi birçokları rivayette bulunmuştur. İbnu Hacer’in Tehzîbü’t-Tehzîb’de kaydettiği bir rivayete göre, Buharî, Tirmizi ‘ye: “Benim senden istifâdem, senin benden istifâdenden fazladır” demiştir.

Alimler sikalığı ve imâmeti hususunda ittifak eder. Sâdece İbnu Hazm, Tirmizi için “meçhûl” demiştir. Ancak, İbnu Hazm’ın başka bazı meşhur hâfızları da “meçhûl” olmakla ittiham ettiği için nazar-ı itibara alınmamıştır. Nitekim Ebu’l-Kâsım el-Begâvî, İsmâil İbnu Muhammed es-Saffâr, Ebu’l-Abbâs el-Asam vs. de İbnu Hazm tarafından meçhûl addedilmiştir. İbnu Hibbân: Tirmizi ‘yi “İlmi cem eden, te’lif eden ve müzâkere edenlerden” biri olarak tavsîf eder.

Tirmizi, bâzılarınca Hanbeli, bazılarınca Şafiî vs. mezheplere nisbet edilmiştir. Ancak, ashâbu’l-hadîs’ten olduğu, sünnete uyup, doğrudan sünnetle amel ettiği, herhangi bir mezhebi taklid etmeyen müstakil bir müctehid olduğu görüşü râcihtir. Sahîh’inde sıkça geçen ashâbunâ (arkadaşlarımız) tabiriyle ehl-i hadîs’i (Mâlik İbnu Enes, Şâfiî, Ahmed İbnu Hanbel, İshak İbnu Râhuye, vs.) kasteddiği, tahlil sonunda anlaşılmıştır.

Tirmizi, ed-Darîr, yâni âmâ unvanını da taşır. Bazıları, onun doğuştan âmâ olduğunu söylemişse de esas olan, ömrünün sonlarına doğru gözlerini kaybetmiş olmasıdır.

Hafızası:

Tirmizi, müstakilen üzerinde durulacak kadar müstesna bir hâfızaya sahiptir. Ebu Sa’d el-İdrisî: “Ebu İsa et- Tirmizi, darb-ı mesel olan bir hâfızaya sahipti” der. Hadîsleri, bir defa dinleyince olduğu gibi ezberlediği belirtilir. Terâcim kitaplarında, onun hâfıza gücünü belirten şu menkıbe kaydedilir: Tirmizi anlatıyor:

“Ben Mekke yolunda idim ve daha önce bir şeyhe âit iki cüz istinsâh etmiştim. Mezkûr şeyh kâfilemize uğradı. Kendisini sordum, falanca diye gösterdiler. Yanına gittim. Yazmış olduğum cüzlerin berâberimde oldûğunu zannediyordum. Şeyh’e âit olduğunu zannetiğim bu cüzleri heybeme koyarak yanına vardım. Kendisiyle karşılaşınca bunları gözden geçirerek rivâyeti için icâzet talep ettim. “Ver bakalım” dedi. Verdiğim zaman adamcağız bir de ne görsün, uzattığım cüzler beyâz (defterdi, yazı filan yoktu). Şeyh öfkelendi ve “Benden utanmıyor musun?” dedi. Niyetimin hafiflik olmadığını, araya bir aldanma, yanlışlık girdiğini anlattım ve: “Mâmafih bu cüzlerin muhtevâsı tamâmıyla ezberimde” dedim. “Oku” dedi. Onun okuduğunu ard arda tamâmen okudum. Beni tasdîk etmeyip: “Yanıma gelmezden önce bunu ezbere okuyarak hazırlıklı gelmiş olabilirsin” dedi. Ben de: “Öyleyse başka şeyler tahdîs et” dedim. Bunun üzerine benim için, garîb hadîslerinden kırk kadar hadîs okudu. Sonra “Haydi oku” dedi. Ben de baştan sona kadar hepsini kendi okuduğu gibi okudum, tek harfte bile hatâ yapmadım. Bunun üzerine: “(Hâfızası) senin gibi olanı görmedim” dedi.”

Dindarlığı:

Tirmizi ‘nin hayatından bahseden müellifler, dindarlığını da tebârüz ettirirler. Ömrünün sonlarına doğru gözlerini kaybetmesi de, âhiret korkusuyla ağlamaktan ileri geldiği belirtilir. Zehebî, şu ibâreye yer verir: “Buhârî öldüğü zaman, Horasan’da, ilim, hıfz, verâ ve zühd yönleriyle Tirmizi denginde bir başkasını geride bırakmamıştı”.

Hadîs İlmine Hizmeti:

Tirmizi, sâdece rivâyetleri cemedip eser te’lif etmekle hizmet etmemiş, hadîs ilminin gelişmesine de katkıda bulunmuştur. Kendisine kadar hadîsler iki dereceye ayrılıyordu: 1- Sahîh, 2- Zayıf. Tirmizî üçüncü bir kısım ilâve etti: Hasen. Her ne kadar, bazı tahkîkler, hasen tâbirinin Tirmizi ‘den önce de kullanıldığını göstermiş ise de, bu tâbiri ısrarla ve çokça kullanarak muhaddisler arasında yayılıp benimsenmesine sebep olmuştur. Böylece, kendisinden sonra, hadîslerin üç mertebede mütâlaa edilmesi gelenek hâlini aldı.

Tirmizi, sâdece hasen tâbirini kullanmakla yetinmeyip, buna başka kelimeler de ekleyerek yeni mürekkep tâbirler ortaya koydu: “Hasenun garibun”, “hasenun sahîhun” gibi.

Ayrıca, Tirmizi, hasen ve garib tâbirlerine târifler getirdi. Kendinden sonra gelen muhaddisler, Tirmizi gibi bir otoritenin bu tabîr ve târiflerini nazar-ı dikkate aldı, gereken ehemmiyeti verdi. Tirmizi böylece ıstılahlara getirdiği tarîfle usul-i hadîs ilminin gelişmesine hizmet etmiş oldu.

Keza, Kitâbu’l-İlel’de yer verdiği râvilerin tabakaları, ve cerh-tâdille ilgili bahisler de ulûmu’l-hadîs üzerine olan en eski sistematik meseleleri teşkîl eder. İbnu Ebî Hâtim’in (v. 327/938) daha da geliştireceği rical taksimatında  bu bahisler çekirdek hizmetini görmüştür.

Tirmizi ‘nin rivâyet metodu da, kendinden sonra te’lif edilen eserlere tesîr etmiştir. Bu hususu, Dârakutnî’nin Sünen’inde, Münzirî’nin et-Terğîb ve’t-Terhîb’inde daha bâriz olarak görürüz. Zira onlar da Tirmizi gibi hadislerin sıhhat durumunu belirtmeye önem verirler.

Tirmizi ‘nin bâzı teliflerde de çığır açtığı görülmüştür. Sahâbelerin hayatına müstakil olarak tahsis edilen ilk eserin, bâzı âlimler, Tirmizi tarafından yazıldığını kabul etmiştir: Kitâbu Esmâ-i’s-Sahâbî, Keza Şemâil’i, bu dalda yazılan ilk müstakil ve mükemmel eserdir. Tirmizi ‘nin bu eseri pek çok te’liflere örnek olmaktan başka birçok şerhlere de mazhar olmuştur.

Eserleri meyanında el-İlelü’l-Kübrâ’sını da belirtmek gerek. Bu Sahîh’inin sonundaki ilel değildir. Birçok müellif bundan kitaplarına iktibaslarda bulunmuştur. Muahhar müellifler bunun kaybolduğunu, kütüphanelerde nüshasının bilinmediğini kaydederler ise de Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde Şerhu İlelu’t- Tirmizi adıyla rastladığımız nüshanın, el-İlelu’l-Kebîr olması kuvvetle muhtemeldir.

Kitâbu’z-Zühd, et-Târîh, el-Esma ve’l-Künâ, Kitâbun fi’l-Asârı’l-Mevkufe gibi başka eserleri de bilinmekte ise de bize kadar ulaşmamıştır. Ancak bunların, hadîs ilminin gelişmesine hizmet etmiş olmaları inkâr edilemez.

Sahîh’i:

Tirmizi ‘nin en meşhur eseri Sünen de denmiş olan es-Sahîh’idir. Hadîscilerin yer verdikleri bütün ana bablara şâmil olması sebebiyle “câmi” vasfını ele almıştır.

Sahîh-i Tirmizi ‘deki tertip güzelliği diğer kitapların hiçbirinde yoktur. Bu yönünü nazar-ı dikkate alan bazı âlimler, onu Kütüb-i Sitte’nin üçüncü kitabı kabul etmiştir. Kitabı hakkında Tirmizi şu açıklamayı yapar: “Ben bu kitabı yâni el-Müsnedü’s-Sahîh’i telif edince, Hicâz, Irâk ve Horasan âlimlerine arzettim, hepsi de onu beğendi. Kimin evinde bu kitap, yani el-Câmi bulunursa, sanki evinde konuşan bir peygamber vardır.”

Tirmizi ‘nin Sahîh’i, sünen tarzında yanî fıkıh babları esas alınarak tertip edilmiştir. İçerisinde, sahîh, hasen ve zayıf hadîsler mevcuttur. Ancak her bir hadîs hakkında, hadîsi kaydedince, sıhhat durumu ve amel durumuyla ilgili bilgi verir. Zayıfsa, sebebi ve zayıflık  veçhi nedir belirtir. Ayrıca, açtığı her babta sahâbe ve farklı diyarlardaki âlimlerin görüşlerini açıklar. Eser bu yönüyle ilk defa telif edilmiş, mukayeseli fıkıh mezhepleri tarihi mahiyetini arzeder.

Her hadîsin durumunu belirtmesi, kitabından herkesin kolayca istifadesine imkân tanır. Bu vasıf onu diğer te’liflerden ayıran en mümtaz yönünü teşkîl eder.

Kitabının sonuna koyduğu Kitabu’l-İlel bölümü eserin diğer bâriz bir hususiyetini teşkîl eder. Bu bölümde mühim kaidelere yer verir. Diğer rivâyet kitaplarında bu ismi taşıyan bir bölüme rastlanmadığı gibi, bu bölümde yer alan meselelere de rastlanmaz.

Tirmizi ‘de yer alan hadîslerin mâhiyetini hakkıyla tanımak için şu noktanın da bilinmesi gerekir: Tirmizi, eserine, âlimlerden herhangi biri tarafından amel edilmiş olan hadîsleri almıştır. Eserinin Kitabu’l-İlel bölümünde, Sünen’indeki hadîslerin ikisi hâriç geri kalan hepsinin ma’mûlun bih olduğunu yâni âlimlerden biri tarafından amel edildiğini bizzat açıklar. Hiçbir âlimce amel edilmemiş olan iki hadîsi de belirtir: Biri, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in yolculuk hâli bile olmadığı halde -ümmete kolaylık olsun diye- öğle ile ikindiyi, akşamla yatsıyı birleştirdiğine dair İbnu Abbas (radıyallahu anh)’tan yapılan rivâyettir. Diğeri de, içki içmede ısrar eden kimseye üç kere hadd tatbîk edildikten sonra dördüncü seferde öldürülmesini emreden rivâyettir. Bu iki hadîsle hiçbir âlimin amel etmediğini belirtir.

Şu halde Sünen-i Tirmizî, bir bakıma mâmûlün bih (kendisiyle amel edilmiş) olan hadîsleri cemeden bir mecmuadır. İçerisinde 3962 hadîs mevcuttur.

Bab Başlıkları:

Tirmizi, eserini tanzîmde öncelikle fıkhî endîşe taşır. Bu yönüyle Buhârî’ye benzer. Bunda da, Buhârî’de olduğu gibi tercümeler vardır. Terecmeler’de, bazan, meseleye umumî bir tarzda dikkat çeken bir ifade kullanılır: “Babu mâ câe fi’s-Sivâk” yani: “Misvak konusunda gelen hükümlerle ilgili bab” gibi. Bâzan hususî bir konuda kesin bir hüküm konur: “Babu mâ câe enne’l-ikâmete mesnâ mesnâ” yani: “Kâmet okurken ikişer kere tekrar okunacağına dair rivayetler babı” gibi, bazan başlık soru tarzındadır: “Secdeden nasıl kalkılacağına dair rivâyetler babı” gibi. Tirmizi bâzan, nâsih ve mensuh deliller için ayrı ayrı bab açar. Her mezhebin görüşünü ve delillerini ayrı ayrı zikreder. Bu tarz tercümeler Buhârî’de yoktur. Tirmizi ‘de pek çoktur. Önceki bâba yakın durumlarda sadece “babun” diyerek de tercüme koyduğu da olmuştur. Buna da sıkça rastlanır.

Babların Tanzîmi:

Bu meselede de Buhârî’ye benzer, zira o da fıkıh yapmak, bab başlıklarında ifade ettiği ahkâm-ı fıkhîye’yi sahîh hadîslerle delillendirmek maksadıyla hadîsleri kaydetmiş, eserine bu maksada uygun bir tertip ve tanzîm kazandırmış idi. Ancak, Tirmizi, Müslim’in espirisini de gözden uzak tutmamıştır. Yâni, hadîslerin muhtelif tarîklerini de aynı anda göstermeye gayret etmiştir. Ne var ki turûk’u bir arada gösterirken Müslim’in tarzından ayrılır. Müslim her tarîk’de mevcut en küçük farkları bile gösterdiği halde, Tirmizi daha ziyâde mânaya tesir edebilecek farklılıklara dikkat çeker. Senetleri öylesine kısaltır ki, çoğu kere, hadîsin, sâdece sahâbeden olan râvilerini zikreder. Meselâ hadîsi kaydettikten sonra: “Ve fî’l-bâb an fülan, an fülan, an fülan…” diyerek birçok isim zikreder. Bu isimler, o konuda rivâyet edilen diğer hadîslere işâret eder. Her isim ilgili hadîsi rivayet eden bir sahâbîye aittir. Dikkat çekilen bu rivâyetler, Tirmizi ‘nin başka bablarında kaydedilmiş olabileceği gibi, kaydedilmemiş de olabilir.

Makdisî, en azından bir kısım babların tanziminde Tirmizi ‘nin takip ettiği yolu şöyle açıklar:

“Merhûmun tâkip ettiği metodlardan biri şudur: Önce, senedi sahîh olarak bir sahâbî’ye -ki bu Sahâbî’nin rivâyet ettiği hadîsler diğer sahîh kitaplarda tahrîc edilmiş olacak- ulaşan bir hadîsin ifâde ettiği (hüküm ve) mânâya uygun olarak bir bâb başlığı koyar. Sonra başlıktaki bu hükmü, hadîsi diğer kitaplarda tahrîc edilmemiş olan bir sahâbînin rivâyetini -ki bunu tarîki de bâb başlığında kastedilmiş olan hadîsin tarîkinden farklıdır- vererek beyân eder ki bu davranış hükmün sahîh olduğu hâllerde câridir. Sonra rivâyete şu sözü ekler: “Bu bâbta falan ve fâlan (sahâbî) den de rivâyet mevcuttur.” Bu sayılanlar arasında, bâbtaki hükme esâs teşkîl edilen rivâyeti yapan meşhûr sahâbî ve diğerlerinin ismi de mevcuttur. Bu metodu sâdece bâzı bâblarda tâkip eder.”

Tirmizi ‘nin bu davranışından maksad, o hadîs, sened yönüyle zayıf olsa bile, sahîh olan bir hadîse hükümde tevafuk etmekle, metnin ifâde ettiği ahkâm yönüyle sıhhatini göstermek ve bu rivâyeti korumaktır.

Yeri gelmişken bir kere daha hatırlatalım ki, hadîsler hakkında verilen “sahîh” veya “zayıf” hükmü nefsülemr’e bakmaz, zâhire bakar. Aynı ahkâmı ihtiva eden bir hadis, bazan bir kaç tarîkten ulaşır, bu tarîklerden biri esas alınınca hadîs “zayıf” addedildiği halde, diğer biri esas alınınca “sahîh” addedilir. Çünkü hüküm zâhire göre verilir, nefsülemr’i yâni gerçeği Allah bilir. Tirmizi, bu durum sebebiyle, zaafı şiddetli olan bâzı râvilerden de rivâyet almaktan çekinmemiştir: Muhammed İbnu Sâd el-Kelbî ve Muhammed İbnu Sâd el-Maslûb gibi. Bunların durumunu belirtmekten başka, rivâyetlerini mûteber olan başka tarîklerden de kaydetmiştir.

Tirmizi ‘nin bu davranışı ona Sahîheyn’le kıyaslayınca bazı farklılıklar ve hatta üstünlükler kazandırır:

1- Sahîheyn’de bile bulunmayan bir kısım sahîh hadîsleri ihtiva eder.

2- Yine Sahîheyn’de bulunmayan çok miktarda hasen ve zayıf hadîsleri ihtiva eder. Bir kısım âlimlerin zayıf hadîsle amel etmeyi esas aldığını düşünürsek bunun ehemmiyetini daha iyi anlarız.

3- Ravilerin hallerini açıkça beyan eder. Buhârî ve Müslim bu işi, sâdece hadîs ilminde ihtisas yapmış, ilel’i bilen kimselerin anlıyacağı gâmız bir işaretle yaparken Tirmizi herkesin anlayabileceği çok açık bir üslûbu seçmiştir.

4- Sahîheyn, bir babta bulunan en sahîh hadîsleri kaydetmek ve onlarla yetinmek gayretine düşerken, Tirmizi ele aldığı baba giren sahîh, hasen, zayıf, sâlim, muallel hadîsleri de kaydetmekten çekinmemiştir. Zira, ahkâm-ı şer’iyye her zaman sahîh hadîsle değil, bazı kere de hasen ve hatta -turûk’un çoğalması hâlinde- zayıf hadîsle sübût bulur.

5- Zayıf hadîslerin zayıf olduğunu bildirdiği için zayıfın hasen veya sahîh sayılmasından doğabilecek mahzurlar önlenmiş oluyor.

6- Kendisiyle itibar edilebilecek hadîsler anlaşılıyor.

7- Âlimlerin, haklarında cerh ve ta’dîl hususunda ihtilaf ettikleri şahıslar tanıtılmış olmaktadır. Ayrıca, mezheplerin, istidlâl’de delilleri ve ihtilafları da Tirmizi ‘de bilinmektedir.

Hadîslerin Kısaltılması:

Tirmizi, eserini fıkhî espiriyle tanzîm ettiği için, bir hadîste fıkha temas etmeyen -esbâb-ı vürûd gibi- bir kısım varsa orayı çoğu kere atar. Maksadı kitabın hacmini artırmamaktır. Ancak, hadîste yaptığı bu kısaltma ve taktî’e dikkat çeker ve: Ve fi’l-hadîsi kelâmın ekseru min hâzâ: “Bu hadîste, kaydettiğimizden daha uzun bir metin mevcuttur” veya: “ve fı’l-hadîsi kıssatun tavîle” yani: “Hadîsin aslında (esbab-ı vürûdu belirten) uzunca bir hikâye mevcuttur” der.

Tâlik:

Tirmizi ‘de muallak hadîs pek nâdirdir. Buhârî’yi çok miktarda tâlik yapmaya sevkeden durum şartlarındaki sıkılık idi. Halbuki Tirmizi, hadîs kabûl etmede geniş davranmıştır, zira, durumunu belirttiği için, çok zayıf râviden bile hadîs almaktan çekinmemiştir. Öte yandan, Müslim gibi o da isnada ehemmiyet vermiş, bu sebeple tâlik ederek metin kaydetmekten ziyade kısaltarak da olsa senet kaydetmeyi ön plana almıştır. Netice olarak bu durumlar ona tâlik yapma ihtiyacı duyurmamıştır.

Usul-Hadîsleri:

Tirmizi ‘yi Sahîheyn’le kıyaslamada mühim bir farka daha işaret etmemiz gerekmektedir: Sahîheyn, muttarıd bir kaide olarak bir babta mevcut olan en sahîh hadîsi (asl’ı) ilk önce zikrettikleri halde Tirmizi ‘de bu muttarıd değildir. Bazı kereler zayıf hadîsi önce kaydeder, zaafına dikkat çeker. Arkadan o babın daha sahîh olan rivâyetini zikreder. Kitapta bunun örneği çoktur. Nesâî ise bir babta mevcut bütün hadîsleri bir arada toplarken, muttarıdan -şayet varsa- önce kusurlu hadîsi kâydeder. Tirmizi ‘nin davranışı tenkîd vesilesi olamaz, zira, hadîs hakkında derhal açıklama yapmaktadır.

Şerhleri:

Tirmizi ‘nin Sahîh’ine muhtelif şerhler yapılmıştır. Bazıları şunlardır:

1- Ârızatu’l-Ahvazî fî Şerhi’t-Tirmîzî müellifi, Mâliki ulemasından İbnu’l-Arabî el-Mâlikî diye şöhret bulmuş olan Muhammed İbnu Abdillah el-İşbilî’dir (v. 543/1148). Eser on üç cilt olup 7 mücelled halinde matbudur.

2- Mütedâvîl şerhlerden biri de Tuhfetu’l-Ahvazî Şerhu Câmi’i’t-Tirmizi‘dir. Müellifi Muhammed Abdurrahmân İbnu Abdirrahim el-Mubârekfûrî’dir. (v. 1353/1934). Bu şerh için hazırlanan iki ciltlik Mukaddime, hem Tirmizi hakkında geniş bilgi sunar, hem de usul-i hadîsle ilgili derli-toplu bilgiler verir.

Tirmizi ‘nin sahîhi üzerine geniş bir tahlîli Nureddin Itr, el-Imamu’t-Tirmizî ve’l-Muvazenetu Beyne Câmiihi ve Beyne’s-Sahîheyn adlı eserde sunar.

Suyutî’nin, Sindî’nin İbnu Mulakkin’in, Muhammed İbnu Muhammed el-Ya’merî’nin, Abdurrahman İbnu Ahmed el-Hanbelî’nin de muhtelif hacimlerde şerhleri mevcuttur. Tirmizi ‘yi ihtisar edenler de olmuştur: Necmuddîn Muhammed İbnu Akîlî el-Balisî, Necmuddîn Süleyman İbnu Abdilkavî gibi.

Tirmizi ‘nin hadîslerini tek bir kelimeden bulmak maksadıyla Sıddîkî el-Beyk tarafından el-Mürşid ila Ehâdîsî Süneni’t-Tirmizî adıyla bir miftah yapılmıştır (Humus 1969).

Kaynak: Hadis Tarihi, Abdulvahid Metin

Ebu İsa Muhammed İbnu İsâ İbni Sevre et- Tirmizi, 200 yılında doğdu ve 279 yılı Recebinin 13’ünde Pazartesi gecesi Tirmîz’de vefat etti. Hâfız âlimlerden biridir. Kuteybe İbnu Sa’îd, Muhammed İbnu Beşşâr, Ali İbnu Hucr gibi hadis imamlarının büyükleriyle karşılaştı. Kendisinden de pek çokları hadis aldı. Hadis ilminde çok sayıda te’lîfatı var. es-Sahih’i kitapların en güzeli, en çok faydalar taşıyanı, tekrarı en az olanıdır.

Tirmizi (rahimehullah teâla) der ki: “Bu kitabı Hicaz, Irak ve Horasan ulemasına arz ettim, hepsi de beğendi ve istihsan etti. Kimin evinde bu kitab varsa, sanki evinde, konuşan bir peygamber vardır.”

Kaynak: Hadis Tarihi, Abdulvahid Metin