Nedir ?

Tımar Nedir, Tımar Sisteminin Bozulması, Kaldırılması

Tımar

Osmanlı toprak sisteminde kullanılan bir terimdir. Mirî arazi rejiminin bir sonucu olarak ortaya çıkan tımar, daha önceki müslüman devletlerde kullanılan “ikta” kelimesinin karşılığıdır.

Bilindiği üzere Osmanlılar, kendilerinden önce, Anadolu’da hükümranlık sürmüş olan müslüman devletlerin birçok teşkilâtlarından istifâde ettiler. Bu yolla, Büyük Selçuklular ve dolayısıyle Abbasiler’e kadar uzanma imkânını buldular. İşte tımar da bu şekilde Osmanlılara intikal eden bir müessese olmuştur.

Devletin kuruluşu ile birlikte ortaya çıkan tımar sistemi ile ilgili olarak Osman Gazi’nin koyduğu kanundan bahs eden Aşık Paşa-Zâde bunu şu ifâdelerle günümüze aktarmaktadır: “Her kime kim bir timar virem ânı sebepsiz elinden almayalar. Ve hem ol öldüğü vakitte oğluna ve eğer küçücek dahi olursa vireler. Hizmetkârları, sefer vakti olıcak sefere varalar. Tâ ki ol sefere yarayınca.” Demek oluyor ki timar, askeri bir hizmet karşılığı olarak, feth edilen bölgelerde dağıtılan toprağa verilen bir isimdir. Gerçekten de çeşitli kanun-nâmelerde devamlı olarak belirtilen bir husus var ki da her zaman timarların düşmanla cenk ve harp edenlere verildiği meselesidir.

Devlette, önemli bir fonksiyonu bulunan timar sistemi, Osmanlı toprak rejiminin temelini teşkil eder. Zira bu cemiyette, iktisadı, sosyal, askeri ve idâri teşkilâtların tamamı, büyük ölçüde toprak ekonomisine dayanmaktadır. Toplum hayatında en küçük vazife sahibinden, devlet başkanına kadar hemen hemen bütün sosyal gruplar, geçimini toprak ürünleri ile temin etmektedirler.

Osmanlılarda, toprak taksimatının en küçük birimi olan “tımar”, senelik geliri 3 bin’ila 20 bin akça arasında değişen askeri birliklere verilen bir isimdir. Devrin imkânları göz önünde bulundurularak bir kısım asker ve memura, geçimlerini temin hususunda böyle bir kaynak sağlanmıştır. Nitekim bu manâda “Zeâmet ve timar ki defi a’da için tâyin olunan mai-ı mukateledir ve asker dahi bunları tasarruf edenlerdir” denilmektedir. Buradaki asker kelimesi tımarlı sipahiler için kullanılmaktadır. (Kapıkulu ocaklarına mensub askerlerle karıştırmamak gerekir.) İslâm Ansiklopedisindeki geniş makalesinde Ömer Lütfi Barkan bu mevzuda şunları söyler: “Osmanlı İmparatorluğu’nda geçimlerini veya hizmetlerine ait masrafları karşılamak üzere bir kınım asker ve memurlara muayyen bölgelerden kendi nâm ve hesaplarına tahsil selâhiyeti ile birlikte tahsis edilmiş olan vergi kaynaklarına ve bu arada bilhassa defter yazılarındaki senelik geliri 20 bin akçaya kadar olan askeri birliklere verilen isimdir.” Kendisine böyle bir imkân verilmiş olan kimse (sipahi, tımar sahibi) buna karşılık bir takım vazifelerle mükellef tutulmuştur. O, Batı’daki toprak sahiplerinin serflerine karşı takındıkları tavrı takınmaz. Kanunlarla tesbit edilmiş bulunan vazife ve vergiden fazlasını alamaz. Hakkına tecavüz eden kimseden bir daha geri verilmemek üzere tımarı elinden alınırdı. Arşivlerdeki pek çok vesika bu şekilde tımarı ellerinden alınanların şahididir.

Osmanlılarda toprağın rakabesi devlete aittir. Bununla beraber, çiftçinin vermekle mükellef tutulduğu vergiyi doğrudan doğruya devlet değil, onun adına bir maaş karşılığı olarak herhangi bir memur alr ki, böyle bir memuriyeti bulunana “Sipahi”, bu tatbikata da “Tımar Sistemi” adı verilmektedir. Tımar sahipleri, senelik gelirlerine göre bütün masrafları kendileri tarafından karşılanmak üzere “Cebelî” adı verilen askerler bulundurmak zorundadırlar. Bir harp esnasında tımar sahipleri cebelileri ile birlikte harbe katılmak zorunda idiler. Osmanlı toprak rejiminde her dirliğin, çekirdeğini teşkil eden ve “kılıç” adı verilen bir kısım vardır. Umarlar, kılıç tabir edilen ve hiç değişmeyen bir çekirdek kısmı ile zamanla buna iiâve olunan hisselerden teşekkül eder. Her dirlikte, bulunduğu yerin durumuna göre kılıç hakkı farklılık arzeder. Nitekim, Rumeli’de bulunan Budin, Bosna Temeşvar beylerbeyliklerindeki 6000 lik tezkireli tımarların kılıçları üçer bindir. Anadolu, Karaman, Maraş, Rum, Diyarbekir, Erzurum, Halep, Şam, Bağdad ve Kıbrıs eyâletlerindeki tezkireli timarların kılıçları ise iki bindir. Kılıç hakkının dışında kalan her üç bin akça için tımar sahibi bir “cebeli” yetiştirmek zorundadır.

Osmanlı toprak düzeninde tımarlar birkaç kısma ayrılır:

a)    Timar arazisinin mülk olarak verilip verilmemesine göre. Bunlar da kendi arasında iki kısma ayrılır.

b)    Timar sâhiplerinin gördüğü işlere göre. Bu kategoriye giren tımarlar da üç kısma ayrılır. Bunlar:
1. Eşkinci tımarı (Osmanlı Devleti’nin toprak düzeninde en çok rastlanılan tımar şeklidir),

2. Mustahfız tımarları, 3. Hizmet tımarları.

c)    Veriliş şekillerine göre tımarlar. Bunlar da Tezkireli ve Tezkiresiz olmak üzere ikiye ayrılırlar.

d)    Mâlî durumlarına göre tımarlar, Bunlar serbest olan ve olmayan olmak üzere iki sınıftırlar.

Kanuni Sultan Süleyman devrinde tekâmülünün zirvesine erişen tımar sistemi, bu pâdişâhın ölümünden sonra bozulma temayülü göstermeye başlamış olacaktır. Koçi Bey, 1584’e kadar bir bozulma olmadığını, fakat bu tarihten sonra işlerin çığırından çıktığını yazar.

İltizam sisteminin doğması, tımarların akraba ve yakınlara dağıtılması ve rüşvetin ortaya çıkması sonucu timar sahiplerinin askere gitmemesi üzerine baş gösteren bozulmanın sebeplerini şöyle sıralayabiliriz;

1.  Merkezî devlet bürolarında tımar kayıtlarının son derece karışık bir hâle düşmesi, Timar sahiplerinin, seferlerde yapılması gerekil yoklamalarının türlü tesirler altında iyi bir şekilde yapılmaması.

2.  Boş kalan tımarların, istihkak sahiplerine verilmesi yerine bir kenara ayrılarak (sepete konarak) çesitli hileli yollarla bazı nüfuzlu kişilerin adamlarına verilmesi.

3. İş adamı vasfındaki yeni tımar sahipleri, sefer zahmetinden, baş ve can korkusundan halâs olup safa ve huzur içinde kâr ve kazançları ile meşgul olabilmek için, harp zamanlarında tımarlarını bir takım aracılara, seferden dönüşte bu tımarlardan eski sahipleri lehine feragat etmek şartiyle devir ve tahvil ettirmenin yolunu bulmakta idiler.

Çeşitli sebeplerden bozulmaya başlayan tımarların ıslahı için zaman zaman çareler aranmış olmakla beraber bu gidişin önü bir türlü alınamamıştır. Nihayet 1703’de Girit Adası’nda tımar sistemine son verildi. 1812’de boşalan tımarlar artık verilmemeye başlandı. Son olarak 1848’de bütün tımarlara son verildi. Böylece asırlardan beri devam edegelen bu sistem, ortadan kalktı.

İlgili Makaleler