33Sosyoloji Sözlüğü

TENASÜH

 

TENASÜH

 

Kelime anlamı olarak
“ruhun göçü” de­mek olan tenasüh Hindistan’da ve İslâm dünyasındaki
bazı sapık fırkalarda yaygın bir inanıştır. Buna dair malumat veren müs-lüman
müellifler, bunıi Pythagorasçılardan ziyade Hindlilere izafe ederler.

Binini, Hindistan
konusundayazdığı ki­tabında ruhun dolaşmasına dair başlı başına bir fasıl
ayırmıştır. Kitabında belirttiğine göre bu, islâmiyette Allah’ın birliğine olan
itikad gibi, Hindu dininin Schİbbolath’dır. O, Vasudeva ve Patanjali’yi
zikreder; bun-lann fikirlerini Eflatun, Proclus ve sûfîlerin nokta-i nazarları
ile mukayese ederek Hindu filozoflarının şu düşüncesini zikre­der: Onlara göre,
ruhun kâinatın içerdiği şeyleri bütün çeşitliliğiyle kavrayabilmesi için tek
bir hayat çok kısadır.

Şehrisiani
“tenasüh ehli”ne dair bahsin­de bu kelimeyi geniş mânada ele almakta­dır;
ona göre tenasüh dünyadaki hayatlar ve birbirini takip eden yeniden doğuşlar
akîde-sidir. Onun iddiasına nazaran, bütün millet­ler arasında tenasuh’a en çok
inanan Hindli-lerdir. Onlar Zümrüd-ü Anka hikâyesini an­latır ve buna ilaveten
kainatta da aynı şeyin vukua geldiğini söylerler; muayyen sayıda­ki devirlerden
sonra sema küreleri, yıldız­lar, hepsi tekrar aynı noktaya gelir ve kâina­tın
hayatı yeniden başlar. Bu devrin müdde­ti bazılarına göre 30.000, bazılarına
göre ise 360.000 yıldır. Mesudi de bu büyük devir­den bahseder ve devrelere
70.000 senelik bir zaman atfeder. Bu düşünce eski Yunan­lılarca da malûm olup,
buna “büyük yıl” derlerdi.

Başka bir mânada
tenasüh ilâhî ruhun dünyamızda yaşayan varlıklar arasına yayılıp taksim
olunmasıdır. Şehristani’nin bil­dirdiğine göre, müfrit şiîler (Gulat),
tana-suh’a ve ilâhî ilk cevherin tamamı veya bir kısmının muayyen insanlara
ineceğine ve­ya onlarda karar kılacağına (hulul) inanır­lardı. Bu nevi
tenasuh’a itikad, bunu, Maz-dekî sihirbazlar, Hindli Brahmanlar, filo­zoflar ve
Sabitlerden almış olan bir çok halklarda bulunur. Hucviri; Hulul i adını
verdiği bir sûfî tarikatinöen bahseder, bun­lar muhtelif vücutlara dağılıp
onlara hulul eden bir tek sonsuz ve ilâhî ruhun mevcudi­yetine inanırlar.
Hucviri’nin iddia ettiğine göre bu, kabul etmemelerine rağmen, bir çok
hristiyanlarla, bütün Hindli, Tibetli ve Çinlilcr’in kanaati olup, buna Şiî,
Karmati ve İsmaililer arasında da rastlanır.

Ruhun blir vücuttan
diğerine intikali olarak umûmî mânada tenasüh itikadı bir çok Şiî fırkalarında
vardır. Şehristani’ye gö­re, Mûtezilîlerde Ahmed b. Ha’it’in öğrenci­leri,
Allah’ın canlı mahlûkâtı bir nevi cen­nette halk etmiş olduğunu, sonra herhangi
bir itaatsizlikle suç işlemiş o lan lan, günah­larının ağırlığına göre, insan
veya hayvan olarak bu dünyaya gönderdiğini, nihayet bunların günahlarından
temizleninceye ka­dar bir şekilden başka bir şekle intikal ettik­lerini
öğretirlerdi.

İsmaitîler, ruhun
hayvan vücuduna inti­kal ettiğine inanmazlardı; fakat birbirini ta­kip eden ve
ruhların imamı tanıyıncayaka­dar doğumla ölüm âlemleri arasında gidip
geldikleri hayat devrelerine inanırlardı; bu ruhlar sonra nur âlemine
yükselirdi.

Nusayri’ler kendi
dinlerindeki gü­nahkârların yahudi, sünnî müslüman veya huistiyan olarak
dünyaya avdet edeceğine inanırlar. Ali’yi hiç tanımamış olan iman­sızlar, deve,
katır, merkep veya köpek ve

emsali hayvanlar
olacaklardır. Nusayri’ler­de tenasuh’un yedi kademesi vardın bu yedi kademeden
geçen mü’min ruh, aslında in­miş olduğu yıldızlara yeniden yükselir. Anz ve
Dussaud, bu nazariyeyi, Babil muhitinde doğup İran itikadlanna, Yeni
Eflatuncular ve îrfânîlere geçmiş olan, ruhun yedi kat göğe yükselmesi akidesi
ile birleştirmişler­dir. Dürziler, m ücss isleri olan Hamza’nın muhalefetine
rağmen, halk arasındaki ina­nışlarından bir kısmını Nusayri’lerden al­mışlardır;
onlar Ali’ye düşman olanların ruhlarının köpek, maymun veya domuzla­rın
vücuduna gireceğine inanırlar. Yezidîlerin itikadına göre, ruhlar insan ve­ya
hayvanların vücudunda, yahut birbirini 72 yıllık bir fasıla ile takip eden
varlıklarda dolaşırlar. Seyyid Şerif Curcani (Tarifat) için tenasüh ruhun
vücuda olan temayülü dolayısıyle, yeni bir vücuda geçmesidir.

Semerkandi, maymun,
domuz ve diğer hayvanların şekil ve suret değiştirmiş var­lıklardan neş’et
ettiklerini gösteren mash (nash’ın farklı bir şekli) hakkında garip efsâneler
nakleder. Aynı şekilde Süheyl yıl­dızı ile Ziihrc seyyaresinin bir kiral ve
meli­ke iken işledikleri suçtan dolayı cezalandı­rılarak, oldukça gayr-i
mantıkî bir tarzda, yıldızların arasına atıldıkları söylenir.

(SBA)