TENASÜH
Kelime anlamı olarak
“ruhun göçü” demek olan tenasüh Hindistan’da ve İslâm dünyasındaki
bazı sapık fırkalarda yaygın bir inanıştır. Buna dair malumat veren müs-lüman
müellifler, bunıi Pythagorasçılardan ziyade Hindlilere izafe ederler.
Binini, Hindistan
konusundayazdığı kitabında ruhun dolaşmasına dair başlı başına bir fasıl
ayırmıştır. Kitabında belirttiğine göre bu, islâmiyette Allah’ın birliğine olan
itikad gibi, Hindu dininin Schİbbolath’dır. O, Vasudeva ve Patanjali’yi
zikreder; bun-lann fikirlerini Eflatun, Proclus ve sûfîlerin nokta-i nazarları
ile mukayese ederek Hindu filozoflarının şu düşüncesini zikreder: Onlara göre,
ruhun kâinatın içerdiği şeyleri bütün çeşitliliğiyle kavrayabilmesi için tek
bir hayat çok kısadır.
Şehrisiani
“tenasüh ehli”ne dair bahsinde bu kelimeyi geniş mânada ele almaktadır;
ona göre tenasüh dünyadaki hayatlar ve birbirini takip eden yeniden doğuşlar
akîde-sidir. Onun iddiasına nazaran, bütün milletler arasında tenasuh’a en çok
inanan Hindli-lerdir. Onlar Zümrüd-ü Anka hikâyesini anlatır ve buna ilaveten
kainatta da aynı şeyin vukua geldiğini söylerler; muayyen sayıdaki devirlerden
sonra sema küreleri, yıldızlar, hepsi tekrar aynı noktaya gelir ve kâinatın
hayatı yeniden başlar. Bu devrin müddeti bazılarına göre 30.000, bazılarına
göre ise 360.000 yıldır. Mesudi de bu büyük devirden bahseder ve devrelere
70.000 senelik bir zaman atfeder. Bu düşünce eski Yunanlılarca da malûm olup,
buna “büyük yıl” derlerdi.
Başka bir mânada
tenasüh ilâhî ruhun dünyamızda yaşayan varlıklar arasına yayılıp taksim
olunmasıdır. Şehristani’nin bildirdiğine göre, müfrit şiîler (Gulat),
tana-suh’a ve ilâhî ilk cevherin tamamı veya bir kısmının muayyen insanlara
ineceğine veya onlarda karar kılacağına (hulul) inanırlardı. Bu nevi
tenasuh’a itikad, bunu, Maz-dekî sihirbazlar, Hindli Brahmanlar, filozoflar ve
Sabitlerden almış olan bir çok halklarda bulunur. Hucviri; Hulul i adını
verdiği bir sûfî tarikatinöen bahseder, bunlar muhtelif vücutlara dağılıp
onlara hulul eden bir tek sonsuz ve ilâhî ruhun mevcudiyetine inanırlar.
Hucviri’nin iddia ettiğine göre bu, kabul etmemelerine rağmen, bir çok
hristiyanlarla, bütün Hindli, Tibetli ve Çinlilcr’in kanaati olup, buna Şiî,
Karmati ve İsmaililer arasında da rastlanır.
Ruhun blir vücuttan
diğerine intikali olarak umûmî mânada tenasüh itikadı bir çok Şiî fırkalarında
vardır. Şehristani’ye göre, Mûtezilîlerde Ahmed b. Ha’it’in öğrencileri,
Allah’ın canlı mahlûkâtı bir nevi cennette halk etmiş olduğunu, sonra herhangi
bir itaatsizlikle suç işlemiş o lan lan, günahlarının ağırlığına göre, insan
veya hayvan olarak bu dünyaya gönderdiğini, nihayet bunların günahlarından
temizleninceye kadar bir şekilden başka bir şekle intikal ettiklerini
öğretirlerdi.
İsmaitîler, ruhun
hayvan vücuduna intikal ettiğine inanmazlardı; fakat birbirini takip eden ve
ruhların imamı tanıyıncayakadar doğumla ölüm âlemleri arasında gidip
geldikleri hayat devrelerine inanırlardı; bu ruhlar sonra nur âlemine
yükselirdi.
Nusayri’ler kendi
dinlerindeki günahkârların yahudi, sünnî müslüman veya huistiyan olarak
dünyaya avdet edeceğine inanırlar. Ali’yi hiç tanımamış olan imansızlar, deve,
katır, merkep veya köpek ve
emsali hayvanlar
olacaklardır. Nusayri’lerde tenasuh’un yedi kademesi vardın bu yedi kademeden
geçen mü’min ruh, aslında inmiş olduğu yıldızlara yeniden yükselir. Anz ve
Dussaud, bu nazariyeyi, Babil muhitinde doğup İran itikadlanna, Yeni
Eflatuncular ve îrfânîlere geçmiş olan, ruhun yedi kat göğe yükselmesi akidesi
ile birleştirmişlerdir. Dürziler, m ücss isleri olan Hamza’nın muhalefetine
rağmen, halk arasındaki inanışlarından bir kısmını Nusayri’lerden almışlardır;
onlar Ali’ye düşman olanların ruhlarının köpek, maymun veya domuzların
vücuduna gireceğine inanırlar. Yezidîlerin itikadına göre, ruhlar insan veya
hayvanların vücudunda, yahut birbirini 72 yıllık bir fasıla ile takip eden
varlıklarda dolaşırlar. Seyyid Şerif Curcani (Tarifat) için tenasüh ruhun
vücuda olan temayülü dolayısıyle, yeni bir vücuda geçmesidir.
Semerkandi, maymun,
domuz ve diğer hayvanların şekil ve suret değiştirmiş varlıklardan neş’et
ettiklerini gösteren mash (nash’ın farklı bir şekli) hakkında garip efsâneler
nakleder. Aynı şekilde Süheyl yıldızı ile Ziihrc seyyaresinin bir kiral ve
melike iken işledikleri suçtan dolayı cezalandırılarak, oldukça gayr-i
mantıkî bir tarzda, yıldızların arasına atıldıkları söylenir.
(SBA)