Nedir ?

Tekke Edebiyatı/Tasavvuf Edebiyatı Nedir, Tarihi, Sanatçıları, Eserleri

Tekke Edebiyatı

Orta Asya’dan batıya doğru göç eden ve 9-10.yy.dan itibaren İslâmiyeti kabul etmekle yeni bir medeniyet dairesıne giren Türkler’in arasında, daha çok Arap ve İran tesiriyle ortaya çıkan tasavvuf cereyanına bağlı edebiyatın adı 10. yy.’dan itibaren Anadolu’ya, ilk müsiüman olan alp erenler ve kolonizatör Türk dervişleri gelmeğe başlar. Bilhassa Anadolu’nun yurt edinildiği 1071 Malazgirt Zaferi sonrasında Horasan ve Maveraünnehir’den gelen dervişlerin bütün Anadolu’ya bir ağ gibi yayıldıkları görülür. Yine 13.yy.da Konya’da Mevlevîlik, Orta Anadolu’da Hacı Bektaş’ta bir halk tarikatı olan Bektaşîlik teessüs eder. Bir asır sonra bunlara Ankara’da Hacı Bayram Velî çevresinde kurulan Bayramîlik ve Halvetilik eklenir. Adı geçen tarikat mahfillerinde semâ, âyin, zikir, gül-bank vb. bazı âdetlerin icrasında ilk planda şiire ve musikîye de ihtiyaç duyulur ve başlangıçta tekke çevrelerindeki edebiyat böyle basit bir ihtiyaca cevap vermek üzere doğar. Tekkelerin, kapılarını asker, esnaf, okumuş-cahil, işçi, köylü, saray adamı gibi her tabakadan insana açması, bu ocağa bağlı edebiyatın da, divan ve halk edebiyatına nazaran çok daha geniş bir sahada yayılmasına yol açar. Daha ziyade İran kaynaklı tasavvuf cereyanının yeni müslüman olmuş Türkler arasında ilgi görmesiyle bunun edebiyata aksetmesi hemen hemen aynı sırada olur. Bu yüzden 13.yy .dan itibaren Anadolu’da doğan edebiyatta dinî ve bilhassa tasavvufî çizginin hakim olduğunu söylemek gerekir.

Anadolu dışında olmakla beraber, dervişleri, Anadolu’da faaliyet gösteren Türk tasavvuf ve tekke edebiyatı akımının başında Hoca Ahmed Yesevi”yi saymak gerekir. Onun (V.1167) doğu Türkçesiyle kaleme aldığı Divan-ı hikmet’i 12.yy.ın tasavvufî eserleri arasındadır. Kuruluş halindeki Türk sosyal hayatında, eserinden ziyade, Yesi şehrinde yetiştirdiği ve Moğol istilâsı üzerine Anadolu’ya gönderdiği müridleriyle müessir olan Ahmed Yesevî, bu itibarla Türk tekke edebiyatının teşekkülünde de büyük bir önem taşır.

13. yy .’da Anadolu’daki tekke edebiyatının bellibaşlı temsilcileri ve eserleri arasjnda Çarhnâme adlı eseriyle Ahmed Fakih (V.1252)’i Yusuf u Zeliha’sı ile Şeyyad Hamza (?)’yı, Mesnevi, Divan-ı kebîr, Fıhı mâ fih Mecalis-i seb’â adlı eserleriyle tekke edebiyatına asırlarca şekil veren Mevlâna Celâleddin Rûmî (öl.1273)’yi; îbtidânâme ve Rebabnâme’ si ile Mevlâna’nın oğlu Sultan Veled (V. 1312)’i Divan’ı ve Risâletü’n-Nushiy-ye’si ile de büyük şâir Yunus Emre (V.1320)’yi görürüz.

14.yy.da kültür merkezleri henüz Orta Anadolu’dadır. Bu asırda yetişen şâir ve yazarların eserlerini Farsça ve Türkçe, iki dille yazmaları, bu yılların da bir geçiş dönemi olduğunu gösterir. Yeni müslüman olan Türk halkına tasavvufu öğretmek gayesiyle kaleme aldığı 12.000 beyitiik didaktik mesnevisi Garibname ile Aşık Paşa (öl.1333), Mantıku’t-tayr’ı ile Gülşehrî (?), Siyerü’n-Nebi’si ile Darir, Elvan Çelebi, Said Çelebi, Şeyhoğlu Mustafa gibi şahıslar bu asrın başlıca temsilcileri arasındadır. Fecî şekilde öldürülmesiyle bilhassa Anadolu’da bir efsane kahramanı haline gelen Seyyid Nesîmi (öl.1404)’yi de tesir sahası itibariyle yine bu cereyanın içinde görmemiz gerekir. Bunun dışında bu asırda tekke çevrelerinde anonim mahiyette Kesikbaş hikâyesi Ejderha destanı, Veysei Karani Muhammed Hanefî Cengi, Maktel-i Hüseyin, İbrahim Edhem destanı vb. tercüme-i telif bazı eserlerin çokluğu dikkati çeker.

15.yy.da kültür merkezleri artık batıya kaymıştır. Halk arasında yaygın Mevlid’i (Vesiletü’n-necât) ile Süleyman Çelebi (öl.1422), kurucusu bulunduğu Bayram iye tarikatı ile Hacı Bayram Veif (öl.1429); Mevlid’i ile Akşemseddin’in oğlu Hamdullah Hamdi (öl..1503), Muhammediye adlı eseriyle asırlarca Anadolu halkı arasında muazzam bir tesir bırakan Yazıcıoğiu Mehmed (öl. 1451),Envârü’l-âşıkin’i ile Yazıcıoğlu Ahmed Bican (öl.1466), Budahnâme ve Dolabnâme’si ile bilhassa Bektaşî muhitlerinde tutunan Kaygusuz Abdal (?) meşhur Müzekki’n-rıüfus’u ile Eşrefoğlu Rûmî (öl.1469); Aydınlı Dede Ömer Ruşenî (öl.1480): Tazarrunâme ve Tezkiretü’l-evliya’sı ile Sinan Paşa (öl.1486) ve İbrahim Tennurî bu asrın tekke edebiyatı temsilcileridir.

16.yy.da ise tekke edebiyatı olgun meyvelerini vermeğe başlar. Şiirlerinde Hatâyı mahlasını kullanan Şah İsmail’in ve onun dâileri durumundaki bazı şâirlerin bilhassa Bektaşî tekkelerinde etkili olduğunu görürüz, Ondan başka Öksüz Dede, Kul Himmet, İstanbul’da fecî bir şekilde idam edilen Hamza Bâlî’nin ardından büyük bir hızla gelişen Melâmî-Hamzavî kolu içinde yetişen birçok şâir Türk tekke edebiyatının çehresini değiştirir. Alevî-Bektaşî, edebiyatından biraz farklı durumdaki Hamzavîlerde vahdet-i vücud inancı ile ehl-i beyt sevgisi ön planda gelir. Bu asırda eserler veren Sârbân Ahmed (V. 1546) ile Kaygusuz Vizeli Alâeddin (öl.1503)’i de Hamzavî-Melamî edebiyatının başlıca temsilcileri arasında görürüz.

18. yy.’da tekke edebiyatı bir nevi aydın zümre edebiyatı şeklindedir. Edirne Mevlevîhânesi şeyhi Neşatî Ahmed Dede (öl.1674), Aziz Mahmud Hüdayî (öl.1628), Ümmi Sinan, Niyazî-i Mısri (öl.1694), Oğlanlar Şeyhi İbrahim Efendi (öl.1655), Sun’ullah, Gaybi, Sarı Abduilah Efendi (öl.1660), bu asnn tekke edebiyatını temsil ederler. Tarihlerde duraklama ve gerileme devri olarak zikredilen IS.yy.’da tekke edebiyat! Nahiff (öl.1737), Esrar Dede (öl.1796), Şeyh Galib (öl. 1799), İsmail Hakki Bursalı (öl.1724) Hasan Sezâi-i Gülşenî (öl.1736) vb. çevresinde gelişme gösterir. 19. yy.’ da ise artık bütün orijinal örneklerin kaybolduğu ve eskilerin aynen tekrarlandığı, bilhassa Tanzimat’tan sonra benimsenen yeni hayat anlayışı içinde bütün özelliklerini kaybetmeğe başladığını görürüz. Cumhuriyet’ ten sonra tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla da bu edebiyat bütünüyle tarihe ve kültüre karışır.