TEBLİĞ CEMAATİ
TEBLİĞ CEMAATİ
Tebliğ Cemaati,
ulaşabildiği herkese İslâm’ın faziletlerini açıklama esasına dayanan İslâmi
bir cemaattir. Her mensubu, zamanının bir bölümünü davayı yaymaya ayınp,
partizan gruplaşmadan ve siyasi meselelerden uzak bir şekilde bu görevi yerine
getirmekle mükelleftir. Cemalin bu çalışma metodu Özellikle azınlık durumunda
olan Hindistan Müslümanlarının yapısına uygundur.
Kurucusu Şeyh Muhammed
îlyas Kan-dehlevi (H. 1303-1364)’dir. Hindistan’ın Sharenfur Eyaleti’nin bir
köyü olan Kan-dahle’de doğmuş, ilk tahsilini burada yaptıktan sonra Dehli’ye
geçerek, Hindistan’ın en büyük Hanefi medresesi olan Deiyobend medresesinde
tahsilini tamamlamıştır. Tebliğ cemaatinin diğer bazı ileri gelenleri de
şunlardır
Şeyh Muhammed Yusuf
Kandehlevi (1917-1965): Şeyh Muhamed llyas’ın oğlu ve halifesidir. Dehli’de
doğdu. İlim tahsili ve davayı yaymak için pek çok seyahat yaptı. Birçok defa
haccetti. Pakistan’ın doğusunu ve batısını defalarca ziyaret etti. La-hor’da
vefat etti. Denli Nizamudin’de babasının yanına defnedildi. Şeyh Muhammed
Yusuf Tahavi’nin Maanil Asar kitabının şerhi olan Amani ei-Ahbar kitabıyla
Haya-tü’s-Sahabe kitabını telif etti. Oğlu Muhammed Harun da aynı metod
üzerinde çalışmalarını sürdürüyor.
Şeyh Muhammed Zekeriya
Kandehlevi (1895-1944): Şeyh Muhammed Yusufun amcasının oğlu ve eniştesidir.
Hindistan’ın reyhanı ve asrın bereketi olarak vasıflandırır. Hadis alimi ve
Tebliğ Cemaati’nin kontrolörü idi. Hadis ilminde pek çok eseri ve Fezail-i
Amal isimli bir kitabı vardır.
Temel Düşünce ve inançları
Cemaatin kurucusu, şu
altı ilkeyi cemaatin esası olarak ilan etmiştir:
1-
“Lailahe İllallah Muhammedun Resu-lullah”ı kavramak.
2- Namaz
kılmak.
3- İlim ve
zikir yapmak.
4- Her
müslümana ikramda bulunmak.
5- Ihlaslı
olmak.
6- Allah
yolunda seferber olmak. Davalarını yayarken şu hususlara dikkat
ederler
a) Bir
şehrin halkına iletmek üzere cemaatten bir grup hazırlanır ve her biri beraberinde
basit bir yatak, azık, asgari yiyecek ve
harçlık alır.
b) Bir
şehre, köye geldikleri zaman işbölümü yaparlar; bir kısmı kalacakları yerin
temizliğini yapar, diğer bir kısmı da çarşı ve sokaklarda dolaşıp, Allah’ı
zikrederek halkı toplantıya ve konuşmayı dinlemeye davet eder.
c) Toplantı
saati geldiğinde hepsi bir araya gelir, önce bildiriyi dinlerler. Daha sonra
halkı gruplara ayırırlar. Her davetçi bir grubu alarak onlara abdest, namaz ve
Kur’an öğretirler. Bu toplantılar haftanın birkaç günü tekrarlanır.
d) O yerde
kalacakları süre bitmeden önce, davanın tebliği için o köy veya şehir halkından
gönüllü olanları da alarak birkaç gün, bir hafta veya bir ay davayı yaymak için
başka bir beldeye giderler. Bu arada, dava ve zikir işinden başka bir işle
meşgul olmamaları, İşlerinin Allah rızası için olması sebebiyle köy ve şehir
halkının yemek davetlerine de icabet etmezler.
Münkeri ortadan
kaldırma düşüncesine yanaşmazlar. Onlara göre böyle bir işe girişmek
vazifelerini engelleyeceği gibi, insanları da kendilerinden uzaklaştıracaktır.
Onlara göre Islâmi hayat için uygun şartlar oluşmadan böyle bir yola başvurulmamalı-dır.
Cemaatin düşüncesine göre, toplumun fertleri ıslah olursa, toplumdaki
kötülükler kendiliğinden ortadan kalkacaktır.
Çıkıp tebliğde
bulunmak ve insanları davet etmek, davete in in gelişmesi ve ilmen ilerlemesi
için gereklidir. Bir cemaat mensubunun insanları davet ettiği hususlarda iyi
bir örnek olması ve söylediklerini aynen tatbik etmesi gerektiğini önemle
belirtirler.
Cemaate göre
mezhepleri taklid vaciptir, içtihad ise yasaktır. Çünkü içtihadın gerektirdiği
şartlar bu asnn alimlerinde mevcut değildir.
Cemaatin önde
gelenleri, Hindistan’da yaygın olan sufilikten de etkilenmişlerdir. S uf
ilerdeki birçok hususlar bunlarda da vardır. Şöyle ki:
a) Her mürid
için biat edeceği bir şeyh lazımdır. Boynunda biat olmayıp da ölen kişi
cahilîyet üzere ölmüş olur. Birçok hallerde biat toplu ve açık bir yerde olur.
b) Şeyh’e
sevgi hususunda aşın giderler, Resulullah’a sevgilerinde de çok aşın gidip
Resulullah’a karşı uyulması gereken edebte bazen sının aşarlar.
c) Bunlara
göre imanın kalpteki tadını almak için en yakın yol da tasavvuftur. Tasavvufun
ileri gelenleri bunların dilinden asla düşmez. Abdülkadir Geylani, Suhre-verdi,
Celaleddin Rumi gibileri bunlardan sadece bir kaçıdır.
Ayrıca metodlannda
tergip (isteklendir-me), terhip (korkutma) ve hissi etki galiptir. Bu
metodlarla keyfe ve şehvete dalmış birçoklarını iman dairesine çekip ibadet,
zikir ve Kur’an ile meşgul olmalarını sağlayabilmişlerdir.
Politik konulara
yanaşmazlar ve cemaate bağlı olanları politik işlere girmekten me-nederler.
Girenleri de şiddetle eleştirirler. Bu nokta, Hindistan’da İslâm düşmanlarına
karşı koyma zaruretine inanan İslâm Cemaati ve Tebliğ Cemaati arasındaki en
önemli ihtilaf sebebidir.
Kimi dikkat çekici
noktaları da şöyle sıralayabiliriz:
a)
Yayılmaları kalite değil, miktar ve sayı esasına göredir. Kalite üstünlüğünü
sağlamak takip ve kontrolle olur; halbuki bu cematte böyle bir şey yoktur.
Davet ettikleri şahsı bir daha görmeyebilirler. Bu şahsın
hayatın aldatıcı ve
çekici yönlerine kapılıp tekrar keyf ve şehvete dalmasına karşı hiçbir
tedbirleri yoktur.
b) Bunlarda bir örgütlenme de yoktur. Fertlerle
davetçiler arasında ilişki, dostluk ve ahbaplıktan ibarettir.
c)
Faaliyetleri İslâm’ın emirlerini insanların yaşantısına sokmak için yeterli
olmadığı gibi, tüm güçlerini İslâm’a ve müslü-manlara karşı mücadeleye
hazırlayan fikri akımlara karşı koymak için de kâfi değildir.
d)
Üsluplarından sadece mescidlere devam eden müslümanlar etkilenebilir. Belirli
bir düşünce ve ideoloji taşıyanlara ise etkileri olmaz.
e) Bunların
İslâm’ın bir bölümünü alıp diğer bölümlerini bıraktıkları da iddia ediliyor,
îslâm hakikatlerini bölme işi, İslâm’ın bütünlük tabiatına aykırıdır.
Davet Hindistan’da
başlamış, Pakistan’da ve Bangladeş’te hızla yayılmıştır. Daha sonra diğer
İslâm ve Arap ülkelerinde de görünmeye başladı. Halen Suriye, Ürdün, Filistin,
Lübnan, Mısır, Sudan, Irak, Türkiye ve Hicaz’da taraftarları vardır.
Davaları dünyanın
müslüman olmayan birçok ülkesine de yayıldı. Avrupa ve Amerika’da, müslüman
olmayanları İslâm’a çekme hususunda hissedilir gayretleri vardır.
Asıl merkezleri Dehli
Nizamuddin’de bulunmaktadır. Dünyadaki davet işlerini buradan yönetirler.
Mali harcamalar bizzat
davetçilerin kendileri tarafından temin edilir. Bazı zenginler de doğrudan veya
kendi hesaplarına davetçiler görevlendirirler.
(SBA)