Nedir ?

Tasavvuf Nedir, Ne Demektir, Tasavvufun Özellikleri, Doğuşu, Amacı

Tasavvuf

Sûfilerin ve mutasavvıfların ilimlerine verilen addır. Tasavvuf kelimesinin hangi kökten geldiği meselesi ihtilâflıdır. Bu hususta muhtelif görüşler bulunmaktadır. Şöyle ki: Bazıları, tasavvufun ashâb-ı suffeden, bazıları, saff-ı evvel’den, kimileri safevîden bir kısmı yüz çevirmek manâsına savf’tan geldiğini söylemekte ise de en muteber ve akla yakın olanı tasavvufun “yün” anlamına gelen suf’tan geldiği görüşüdür. Çünkü tasavvuf erbâbı tevazu libâsı olan yünlü elbiseler giymekle meşhur olmuş bir topluluktur.

Tasavvuf Kur’ân’da tezkiye, hadîslerde ihsân olarak ifadesini bulan ve Hz. Peygamber’in hayatında zühd olarak yaşanılan hâlin teknik ve nazarî bilgisine verilen addır. İslâmm ilk devirlerinde bütün diğer İslâmî ilimler (tefsîr, hadîs, fıkıh vs.) gibi tasavvuf ilmi de müstakil bir ilim olmayıp Kur’ân ve hadîs’in içinde bulunuyordu. İslâm’ın kısa zamanda geniş bir sahaya yayılması bu dine giren bazı kimselerin eski inançlarını hemen söküp atamamaları, çeşitli felsefî fikirlerin münâkaşa zemini bulması ve zamanla siyâsî merkeziyetin zaafa uğraması halkın bir bölümünü bu başdöndürücü zihinleri bulandırıcı ve rûhu daraltıcı havadan kaçıp zâhidâne bir hayat yaşamaya sevketti. İşte bu devrede sâfiyetini muhafaza edebilen bazı İslâm büyükleri etrafında halk, kümelenmeye başladı. Neticede bu topluluklar zamanla tarîkat adını alarak tasavvufun tatbiki cihetini gerçekleştirdi (bk. Tarikat).

Tasavvufun ortaya çıkış ve yayılışında iki esaslı faktörün rol oynadığı bilinmektedir. Bunlardan birincisi manevî faktördür ki, o da sahâbe devrinden ilk sufîlerin yaşadığı zamana kadar olan devrede manevî hususiyetlerin manevî şahıslarda temerküz ve tezahür etmesidir. İkincisi içtimai faktördür ki, o da tasavvufun zamanla halk tabakalarına yayılarak her sınıftan İnsanîn tasavvufa meyletmesidir. Bu iki faktör sayesinde tasavvuf halka mal olarak tarikatlar kurulmuştur.

Cibril hadîsi olarak meşhur bulunan hadîs-i şerifte Cebrail’in Peygamberimizi sorduğu üç şey: İman, İslâm ve ihsândır. İman malum âmentü esaslarıdır ve kelâm ile akaid ilminin konusudur. İslâm ise beş esas ve muâmelâttır ki, fıkıh ilminin konusudur. “Allah’ı görürcesine ibâdet etmek” demek olan “ihsân” ile kim ve hangi ilim meşgul olacaktır? İşte o da tasavvuf ilminin konusu olmuş ve tasavvuf ilmi bunu sağlamanın yolunu göstermiştir. Bu yüzden fıkıh ilmi şeriatın zâhiri ile meşgul olurken tasavvuf ilmi de bâtını ile meşgul bulunmuştur. Tasavvuf, bâtın ilminin nazarî ciheti, tarîkat ise amelî ve tatbikî tarafıdır.

Tasavvuf ilminin pek çok tarifi yapılmıştır. Bu muhtelif tarifleri üç ana noktada toplamak mümkündür:

  1. İlâhî emir ve yasaklara teslimiyet,
  2. Allah ve Rasûlünün ahlâkıyla ahlâklanmak,
  3. Mâsivâdan yani Allah’dan gayrı her şeyden kalbî alâkayı kesmek.

Bütün dinlerde mistik veya tasavvufi bir taraf vardır. İslâm tasavvufunun mevzuu tahalluk ve tahakkuktur yani tasavvufu öğrenip yaşamaktır. Gayesi ise Hakk’ın nzâsını kazanmak için nefisleri temizlemekten, güzel ahlâk sahibi olmaya çalışmaktan daha doğrusu Allah ve Rasûlunun ahlâkıyla ahlâklanmaktan ibarettir.

İlgili Makaleler