TARİHSELCÎLİK
TARİHSELCÎLİK
Tarihselcilik kavramı
ilk kez Meine-du’rmn Hristiyan öğretileri üzerine yazdığı kitapta kullanmıştır.
Fakat sözlüklerde “ta-rihcilik”ten ayrı olarak görülmesi ancak
1940’lardan sonradır. Tarihselcilik bir çok yerde ‘tarihçilik’ ile
karıştırılır. Tarihçilik, olaylara tarihsel bir perspektiften bakan, olguları
tarihsel konumlarına, dönemlerine, aşamalarına göre değerlendiren ve önemli
ölçüde görecelik (relativism) öğesi taşıyan bir görüştür. Tarihçilik, tarihte
yaşayan bir şahsiyeti o günün toplumsal ilişkiler ağı çerçevesinde
yorumlamaktır. Oysa tarihselcilik çok daha karmaşık ve son dönemlerde K.
Popper’in adıyla birleşmiş bir kavramdır. Popper tarihselciliği pek çok yerde
ve değişik biçimler altında tanımlamıştır. Esasen bir kavramın tüm anlamlarının
tek bir tanım içerisinde yakalanamayacağına inanan biri olarak Popper,
tanımların “tam”lığından sürekli kuşkulanmıştır. Bunun için de
tarihselcilik için tek bir tanım vermekten kaçınmıştır. Buna karşılık Açık
Toplum ve Düşmanları’ nın başlarında ta-rihselci teorilerin ortak niteliklerini
şu “ana tarihselci öğreti”de toplamıştır: “Tarihin
belirli tarihsel ya da
evrimsel yasalarca idare edildiği ve bunları keşfetmekle insanın kaderi
hakkında kehanette bulunabileceğimiz doktrini”dir. Şu halde tarihselcilik
burada şu iki ana fikre isünad ettirilmektedir: a) Tarihin gidişatı hakkında
kehanette bulunmak, b) Bu kehanetlerin sonuçlarına uygun bir siyaset yapmak.
Popper değişik yerlerde bu iki ana tarihselci görüşü temel olarak kabullenmiş
ve ilkine “teorik tarihselcilik” (theoretical historicism),
ikincisine de “eylemci tarihselcilik” (activist historicism) adını
vermiştir. Her ne kadar her ikisi de birbirinden kopmaz bağlarla bağlıysa da
metodik olarak bu şekilde ayrı ayrı ele alınabilirler.
1- Teorik Tarihselcilik:
Tarihsel olayların gidişi üzerinde
öndeyilerde, hatta kehanetlerde bulunmak ve bunlara dayanarak tarihi
açıklamaya çalışmak. Bu öğreti belli bir takım mantık yanlışlarından ve akıl
yürütme hatalarından dolayı kolaylıkla elenebi-lir.
2-Eylemci Tarihselcilik:
tikinin sağladığı
inanç ve teorik dayanaklardan yola çıkılarak yapılan siyaset eylemi. Böyle bir
siyaset, tarihin kaçınılmaz yasalarına dayanarak yürütüldüğünden bir tehlike
de arzet-mektedir. (Zaten Açık Toplıurian yazılma nedeni de bu tehlikelerin
varlığıdır.) Bu tehlikeyi şöyle açıklayabiliriz: Eğer ben bir siyasetçi olarak,
gelecekte toplumun alacağı biçimi şimdiden biliyorsam, mevcut toplumu şu üç
yönden birine sürüklemem muhtemeldir: Toplumu, ya daha geriye, yani
bozulmuşluğun ve aynmlaşmamışlığm egemen olduğu döneme döndürmeye; ya ileriye,
yani mesihçi beklentilerle dolu geleceğe yöneltmem ve yahut da olduğu yerde
dondurmam gerekirdi. Zira kafamda teşekkül ettirdiğim ‘toplum projesi’ bu üç
olasılıktan birini seçmemi icap ettirecekti. Ama bu üç yoldan her birisi
yönettiğim insanlara seçme şansı bırakmayan, onların üstünde ve benim projeme
uygun birer idealdir. İdeal toplumlar bireyleri aşan böyle bir kollek-tivizme
geçit verdiklerinden doğrudan tola-liter yönelimlere yol açmaya eğilimlidirler.
Öyleyse tarihselciliğin ana savı, Anthony Quinton’ın özetlediği gibi,
‘tarihselci felsefelerin otoriter ve totaliter yönetimlere neden’ olduğudur.
Bu durumda bunun karşısında demokratik değer ve inançların, aklın, bireyin ve
özgürlüklerinin savunulması gereklidir. Modern sanayi toplumlarında da
başgösteren bu gibi tarihselci öğretiler Pöp-per’e göre genellikle “büyük
toplumsal değişiklik dönemlerinde “revaç bulmakladır. Tarihselciliğin bu
her iki temelini çürütme çağdaş demokrasi savunucularına düşen başlıca görevdir.
Bu görev, uygarlığın -Batı uygarlığının- korunması adına yerine getirilmelidir.
Oturup peygamberce kehanetler yapacağımıza, önümüzdeki tehlikeleri aklımızla
önlemeye çalışmak daha önemli ve acil bir yoldur.
“Bir moral
kollektivist olan Platon (ve Hegel) tarihselci değildiler ama totaliterdiler.
Marks ise açıkça tarihselciydi ama kesinlikle totaliter değildi” diyen
Quinton, böylece Popper’in tarihselcilikle totaliterlik arasında kurduğu
bağlantının zorunlu olmak bir yana, yeterince sıkı dokunmuş da olmadığını
söylemektedir. Zaten Popper’in kendisi de böyle bir bağıntı kurmak yerine ikisi
arasında belli türden bir ilişki bulunduğunu kanıtlamaya çalışmış, Herakleitos
ve Platon’a kadar giderek bu ilişkiyi gözler Önüne sermeye çalışmıştır. Her ne
kadar ta-rihselciliği yıkamamışsa da Popper, onun liberal öğretilerden daha
sağlam olmadığını göstermeyi başarmıştır.
Mustafa ARMAĞAN
Bk. Tarih Felsefesi