33Sosyoloji Sözlüğü

TABU

 

TABU

 

Yasaklanmış, herhangi
bir yiyecek, yer veya faaliyete verilen isimdir. Bugün din terminolojisinde
geniş bir kullanım alanına sahip bulunan tabu, Polinezya’daki tapu (= işaretli,
yasak, haram)dan gelmekte ve çe­şitli kaçınma ve yasaklan içermektedir. Zi­ya
Gökalp’in bildirdiğine göre, Eski Türk­lerce tabu yerine “koruk”
deyimi kullanılıyordu. Bir şey koruk ise, “tekin değil, çar­par”
demekti. Örneğin Hakan ölünce koruk sayılır, senelerce hiç kimse adını anmazdı.

Tabu terimini İngiliz
kaptan J. Cook 1777 yılında Tonga adasında tespit etmiştir. Cook, Pasifik adalarına
geziler yapmış ve yerliler üzerinde geniş bilgiler toplamıştır. Üçüncü
gezisiyle ilgili raporlarında yer alan “tabu” Batı literatürüne
girmiş, etnoğ-rafık araştırmalarda genişçe kullanılmış­tır.

Batı’da tabu,
özellikle antropolog J. G. Frazer’da evrensel dinî bir kategori olarak geniş
bir anlama kavuşmuştur. Frazer’a gö­re tabu, ilkellerde dinî hayat ve sosyal
orga­nizasyonun temel ilkesidir. R. Marett, onu, “mana” nın negatif
görünümü olarak ka-rakterize etmiştir. S. Freud ise, aynı kavra­mı psikanalize
uygulamış, sevgi ve nefret gibi zıt duyguların keşfi ve tanımlamasın­da,
nevrozlarda ondan yararlanmıştır. Çağ­daş Totemizm araştırmalarında devrim ya­pan
Cl. Levi Strauss’a göre tabu, bir mesaj ve sembolik bir sistemdir.

W. Wundt, tabu’yu,
“insanlığın yazılma­mış en eski kanunu” diye nitelemiş, insanlı­ğın
ilk ceza sistemlerinin tabu ile ilgili oldu­ğunu ileri sürmüştür. Böylece din
öncesi bir döneme kadar geriye götürülen tabu, “ma­na” gibi, XIX.
yüzyıl sonu ile XX. yüzyıl başlarında dinin kaynağı konusunda hipo­tezler
geliştirmek üzere ele alınmıştır. Çağ­daş araştırmalar daha çok tabu’nun yayıl­masını,
onu sınırlamak için tartışma konusu yapmışlardır.

Tabu, toplum içinde
kutsal ile profan dünya arasındaki ayrımı gösteren ve helâli haramdan ayıran bir
yasaklar sistemi olarak görülmüştür. Polinezya’da dinî sınırları ol duğu kadar
sosyal sınırları da belirleyen bîr

kavramdır. Ancak bunu,
gözlemlenen bü­yük kullanım farklarından ötürü mantıksal ve tutarlı bir sistem
içinde ifade etmek mümkün değildir. Başka bir deyişle; bütün ilkel toplumların
sosyal yapılarında mevcut olduğu bildirilen tabu, toplumdan topluma değişebilen
karmaşık bir sistemdir.

Tabu’nun mana
inancıyla sıkı bir bağ­lantısı vardır. Mana’ya sahip olduğuna ina­nılan kişi,
yer ve nesneler kutsal, dolayısıy­la tabudur. Bir Polinezya kabilesinde, sıra­dan
insanların reislerine yaklaşmamaları gerekir. Çünkü reisler kutsal güçle dolu
bu­lunmaktadır. Buna benzer biçimde, Hindis­tan’da, aşağı kast’a bağlı ya da
kast-dışı kimselerin Brahman’a yaklaşmaktan kaçın­maları gerekir. İlkel dünya
görüşünde ola­ğan sayılmayan, alışılmışın dışında olan her şey tabudur. Bu
çerçevede mana ile yüklü bulunduğuna inanılan kabile reisleri, sihir­baz
hekimler, adet gören kadınlar, lohusa-lar, yeni doğmuş çocuklar, ölüler,
savaşçı­lar, avcılar, totem olan hayvan ve bitkiler, kutsal maskeler ve müzik
âletleri, kült araç­ları ve âyinlere bağlı her şey tabudur; bun­lardan kaçınmak
gerekir. Tabu’nun pratik­teki anlamı, “Dokunma! Bana dokunmaya izinli
değilsin” demektir. Öyleyse tabulara dokunulmamalidır.

Tabu, sân bir hastalık
gibi, ona dokunan insana da geçer ve onu da labu haline getirir. Sözgelimi, bir
kabile reisine dokunmak, dokunanı tehlikeye attığı gibi, onu da baş­kaları için
tabu yapar. Tabu sayılan şeye yaklaşmak için uzun hazırlık âyinleri gere­kir.
Tabu’yu ihlâl eden otomatik olarak ce­zalandırılır. Eğer işlediği günahın
şuurunda ise, kendi kendine telkin (autosuggetion) sayesinde Ölür. Suçuyla
topluma zarar ver-mişse, toplum onu cezalandırır. Ancak bu cezalandırma işlemi,
kabileler arasında farklılık arzeder. Kimi kabilelerde suçluyu, tövbe ettirerek
arındırmak mümkün olabil­mektedir. Kimilerinde ise, suçlunun cezası mutlaka
ölümdür.

Tabu’ya dokunma
olaylarını önlemek için karmaşık âyinler geliştirilmiştir. Tipik bir örnek
olarak Polinezya kralları gösteri­lebilir. Bir Polinezyalı kral, üstün mana gü­cüyle
dokunduğu her şeyi tabu haline geti­receği için, kendi eliyle yemek yemez; özel
bir yardımcı tarafından yedirilir. Ay halin­deki ya da lohusalık dönemindeki
kadın da, mana gücünü en yoğun biçimde temsil eder ve bu nedenle bir çadıra
kapanır. Kimse kendisiyle görüşmediği gibi, yemeği de ça­dırın kenarından
verilir.

Tabu, “sürekli
tabu” ve “geçici tabu” ol­mak üzere ikiye ayrılır. Kabile
reisleri, si­hirbaz hekimler (din adamları), tapınaklar ve totemler sürekli
tabu’dur. Aybaşı halin­deki kadın ve toplum içinde belli bir süre için
cezalandırılan fert, geçici tabu olur. Başka bir tasnifle tabu ya kutsaldır,
ona yaklaşmak için uzun hazırlık âyinleri gere­kir; ya da kirlidir, ona dokunan
kişi uzun te mizlenme âyinlerinden geçmek zorunda­dır.

Dünyanın çeşitli
yerlerinde farklı biçim­lerde görülen tabu geleneğinin en yaygın olduğu bölge,
Okyanusya adalarıdır. Tabu, bu adalarda yaşayan yerlilerin dînî, sosyal ve
ekonomik hayatlarında çok etkili bir rol oynamaktadır. Bir kabile reisinin
kutsallığı ve tabu oluşu, yalnızca dinî nedenlere bağ­lanarak açıklanamaz. Tabu
düzeniyle, her şeyden önce onun siyasal ve sosyal statüsü korunmuş olmaktadır.

Tabu inancının,
gerilemiş de olsa, bütün dinlerde hâlâ yaşadığı kabul edilmektedir. Esasen her
dinde yasaklar vardır. Ancak bu yasakların niteliği ve şekli, dinlere göre
farklılık arzeder. Yahudilerdeki Ahit San-dığı’nı, yaklaşılması ve tutulması
yasak sa­yıldığı için tabu olarak değerlendiren yazar­lar vardır. Eski Ahit’te
(II. Samuel, 6/6 vd.) anlatıldığına göre, Uzza adlı biri, Ahit San-dığı’na
dokunduğu için hemen düşüp öl­müştür. Hıristiyanlıkta da buna benzer ta­bular
sözkonusudur. Ne var ki, bilinen muhtevasıyla tabu kavramını, her dindeki
yasaklara uygulamak tutarlı bir yol değil­dir. Hele bunu, dinden önceki bir
dönem ta­savvuruna bağlamak, evrimci bir yaklaşı­mın ürünü olarak sadece bir
iddiadır. Her din ve kültürde, bilinen anlamda bazı tabu­lar ortaya çıkabilir.
Bunları kendi mantığı içinde değerlendirmek gerekir. Kaldı ki, il­kel kabileler
arasında bile tabu kavramında birlik yoktur.

Modern anlamda bazı
siyasî ideoloji ve­ya ilkelerin tartışılmaz kabul edilmesi, bazı liderlerin
dokunulmazlığı, tabu kavramıyla açıklanabilir. Hurafeler ve bâtıl inanışlar da,
tabu inancının devamı gibi görünmekte­dir.

 

Süleyman SAYAR Bk.
Totemizm.