TABU
TABU
Yasaklanmış, herhangi
bir yiyecek, yer veya faaliyete verilen isimdir. Bugün din terminolojisinde
geniş bir kullanım alanına sahip bulunan tabu, Polinezya’daki tapu (= işaretli,
yasak, haram)dan gelmekte ve çeşitli kaçınma ve yasaklan içermektedir. Ziya
Gökalp’in bildirdiğine göre, Eski Türklerce tabu yerine “koruk”
deyimi kullanılıyordu. Bir şey koruk ise, “tekin değil, çarpar”
demekti. Örneğin Hakan ölünce koruk sayılır, senelerce hiç kimse adını anmazdı.
Tabu terimini İngiliz
kaptan J. Cook 1777 yılında Tonga adasında tespit etmiştir. Cook, Pasifik adalarına
geziler yapmış ve yerliler üzerinde geniş bilgiler toplamıştır. Üçüncü
gezisiyle ilgili raporlarında yer alan “tabu” Batı literatürüne
girmiş, etnoğ-rafık araştırmalarda genişçe kullanılmıştır.
Batı’da tabu,
özellikle antropolog J. G. Frazer’da evrensel dinî bir kategori olarak geniş
bir anlama kavuşmuştur. Frazer’a göre tabu, ilkellerde dinî hayat ve sosyal
organizasyonun temel ilkesidir. R. Marett, onu, “mana” nın negatif
görünümü olarak ka-rakterize etmiştir. S. Freud ise, aynı kavramı psikanalize
uygulamış, sevgi ve nefret gibi zıt duyguların keşfi ve tanımlamasında,
nevrozlarda ondan yararlanmıştır. Çağdaş Totemizm araştırmalarında devrim yapan
Cl. Levi Strauss’a göre tabu, bir mesaj ve sembolik bir sistemdir.
W. Wundt, tabu’yu,
“insanlığın yazılmamış en eski kanunu” diye nitelemiş, insanlığın
ilk ceza sistemlerinin tabu ile ilgili olduğunu ileri sürmüştür. Böylece din
öncesi bir döneme kadar geriye götürülen tabu, “mana” gibi, XIX.
yüzyıl sonu ile XX. yüzyıl başlarında dinin kaynağı konusunda hipotezler
geliştirmek üzere ele alınmıştır. Çağdaş araştırmalar daha çok tabu’nun yayılmasını,
onu sınırlamak için tartışma konusu yapmışlardır.
Tabu, toplum içinde
kutsal ile profan dünya arasındaki ayrımı gösteren ve helâli haramdan ayıran bir
yasaklar sistemi olarak görülmüştür. Polinezya’da dinî sınırları ol duğu kadar
sosyal sınırları da belirleyen bîr
kavramdır. Ancak bunu,
gözlemlenen büyük kullanım farklarından ötürü mantıksal ve tutarlı bir sistem
içinde ifade etmek mümkün değildir. Başka bir deyişle; bütün ilkel toplumların
sosyal yapılarında mevcut olduğu bildirilen tabu, toplumdan topluma değişebilen
karmaşık bir sistemdir.
Tabu’nun mana
inancıyla sıkı bir bağlantısı vardır. Mana’ya sahip olduğuna inanılan kişi,
yer ve nesneler kutsal, dolayısıyla tabudur. Bir Polinezya kabilesinde, sıradan
insanların reislerine yaklaşmamaları gerekir. Çünkü reisler kutsal güçle dolu
bulunmaktadır. Buna benzer biçimde, Hindistan’da, aşağı kast’a bağlı ya da
kast-dışı kimselerin Brahman’a yaklaşmaktan kaçınmaları gerekir. İlkel dünya
görüşünde olağan sayılmayan, alışılmışın dışında olan her şey tabudur. Bu
çerçevede mana ile yüklü bulunduğuna inanılan kabile reisleri, sihirbaz
hekimler, adet gören kadınlar, lohusa-lar, yeni doğmuş çocuklar, ölüler,
savaşçılar, avcılar, totem olan hayvan ve bitkiler, kutsal maskeler ve müzik
âletleri, kült araçları ve âyinlere bağlı her şey tabudur; bunlardan kaçınmak
gerekir. Tabu’nun pratikteki anlamı, “Dokunma! Bana dokunmaya izinli
değilsin” demektir. Öyleyse tabulara dokunulmamalidır.
Tabu, sân bir hastalık
gibi, ona dokunan insana da geçer ve onu da labu haline getirir. Sözgelimi, bir
kabile reisine dokunmak, dokunanı tehlikeye attığı gibi, onu da başkaları için
tabu yapar. Tabu sayılan şeye yaklaşmak için uzun hazırlık âyinleri gerekir.
Tabu’yu ihlâl eden otomatik olarak cezalandırılır. Eğer işlediği günahın
şuurunda ise, kendi kendine telkin (autosuggetion) sayesinde Ölür. Suçuyla
topluma zarar ver-mişse, toplum onu cezalandırır. Ancak bu cezalandırma işlemi,
kabileler arasında farklılık arzeder. Kimi kabilelerde suçluyu, tövbe ettirerek
arındırmak mümkün olabilmektedir. Kimilerinde ise, suçlunun cezası mutlaka
ölümdür.
Tabu’ya dokunma
olaylarını önlemek için karmaşık âyinler geliştirilmiştir. Tipik bir örnek
olarak Polinezya kralları gösterilebilir. Bir Polinezyalı kral, üstün mana gücüyle
dokunduğu her şeyi tabu haline getireceği için, kendi eliyle yemek yemez; özel
bir yardımcı tarafından yedirilir. Ay halindeki ya da lohusalık dönemindeki
kadın da, mana gücünü en yoğun biçimde temsil eder ve bu nedenle bir çadıra
kapanır. Kimse kendisiyle görüşmediği gibi, yemeği de çadırın kenarından
verilir.
Tabu, “sürekli
tabu” ve “geçici tabu” olmak üzere ikiye ayrılır. Kabile
reisleri, sihirbaz hekimler (din adamları), tapınaklar ve totemler sürekli
tabu’dur. Aybaşı halindeki kadın ve toplum içinde belli bir süre için
cezalandırılan fert, geçici tabu olur. Başka bir tasnifle tabu ya kutsaldır,
ona yaklaşmak için uzun hazırlık âyinleri gerekir; ya da kirlidir, ona dokunan
kişi uzun te mizlenme âyinlerinden geçmek zorundadır.
Dünyanın çeşitli
yerlerinde farklı biçimlerde görülen tabu geleneğinin en yaygın olduğu bölge,
Okyanusya adalarıdır. Tabu, bu adalarda yaşayan yerlilerin dînî, sosyal ve
ekonomik hayatlarında çok etkili bir rol oynamaktadır. Bir kabile reisinin
kutsallığı ve tabu oluşu, yalnızca dinî nedenlere bağlanarak açıklanamaz. Tabu
düzeniyle, her şeyden önce onun siyasal ve sosyal statüsü korunmuş olmaktadır.
Tabu inancının,
gerilemiş de olsa, bütün dinlerde hâlâ yaşadığı kabul edilmektedir. Esasen her
dinde yasaklar vardır. Ancak bu yasakların niteliği ve şekli, dinlere göre
farklılık arzeder. Yahudilerdeki Ahit San-dığı’nı, yaklaşılması ve tutulması
yasak sayıldığı için tabu olarak değerlendiren yazarlar vardır. Eski Ahit’te
(II. Samuel, 6/6 vd.) anlatıldığına göre, Uzza adlı biri, Ahit San-dığı’na
dokunduğu için hemen düşüp ölmüştür. Hıristiyanlıkta da buna benzer tabular
sözkonusudur. Ne var ki, bilinen muhtevasıyla tabu kavramını, her dindeki
yasaklara uygulamak tutarlı bir yol değildir. Hele bunu, dinden önceki bir
dönem tasavvuruna bağlamak, evrimci bir yaklaşımın ürünü olarak sadece bir
iddiadır. Her din ve kültürde, bilinen anlamda bazı tabular ortaya çıkabilir.
Bunları kendi mantığı içinde değerlendirmek gerekir. Kaldı ki, ilkel kabileler
arasında bile tabu kavramında birlik yoktur.
Modern anlamda bazı
siyasî ideoloji veya ilkelerin tartışılmaz kabul edilmesi, bazı liderlerin
dokunulmazlığı, tabu kavramıyla açıklanabilir. Hurafeler ve bâtıl inanışlar da,
tabu inancının devamı gibi görünmektedir.
Süleyman SAYAR Bk.
Totemizm.