ŞÛRA
ŞÛRA
Şûra, arapça ‘ş-v-r’
kökünden türemiş, çok yönlü anlamları olan bir kelimedir. Fiil kalıplarının
değişimi ile beraber: Bineği sa-tişa sunma, gücünü denemek için koşturma,
sınama, balı petekten çıkarma, bir konuda başkasının görüşünü alma., vb.
anlamlan alır. Kullanıldığı siyasi literatürde ise: Herhangi bir meselede
muhtelif görüş ve bakış açılarının ehline sunularak, sonuçlardan en verimli ve
uygununu elde etmeye çalışma anlamına kullanılmaktadır.
İslâm, bir hayat
nizamı, toplumlan, muhtelif dinleri ve görüşleri ile idareye ta-lib bir din
olarak Şûra’yı yapısının özünü teşkil eden temel unsurlardan saymıştır.
Kur’an-ı Kerim’de iki ayette açık bir üslubla Şûra’ya teşvik vardır.
Birincisinde Allah Teala Peygamberine Şûra’yı emrederken (A.Imran, 159),
ikincisinde de mü’minleri mü’min yapan güzel vasıflan sayarken (Şura, 38)
namaz ve zekât gibi iki rüknünün arasında Şûra’yı zikretmiştir. Bu iki ayetin
meali şöyledir
“O vakit
Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın. Şayet sen kaba katı yürekli
olsaydın, hiç şüphesiz etrafından.dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet,
bağış-lanmalan için dua et, işlerde onlara danış (istişare et). Artık kararını
verdiğin zaman da Allah’a dayanıp güven. Çünkü Allah kendisine sığınanları
sever.” (A.Imran, 159)
“Ki onlar
Rablerinin davetine icabet ettiler ve namazı kıldılar. Onlann işleri aralarında
şûra iledir. Ve kendilerine verdiğimiz nzıktan harcarlar.” (Şûra, 38)
Peygamber (s.)’in
uygulamalannda da şûra ve istişare Önemli bir yer tutar. Ashabı onu insanların
en çok istişare edeni olarak tanıtırlar. Onun istişareleri kimi zaman cemaatle
ilgili konularda olurken, kendi özel meseleleri etrafında da istişare ettiği
oluyordu. Ashabı da bu sünnetini yaşamış ve yaşatmışlardır.
Şûra’nın tatbiki ve
tartışması, ferdlerin özel sorunlan ile ilgili istişareleri ve toplumla ilgili
sorunlarda yetkililerin istişareleri şeklinde iki şıkta ele alınabilir.
Birinci kısım için söylenebilecek Islamî hüküm şudur: tstişare Peygamber
(s.)’in müekked sünnetlerindendir. Kur’an’ın da bu konuda tavsiyesi ve teşviki
vardır. Mü’min istişare ile hem sünnete uyar, hem de kendi lehine olabilecek
sonuçlara daha kolay varır. İstişarenin sonucu da müsteşiri bağlamaz şüphesiz.
Bir anlamda ufkunu genişletir istişare. Ancak topluma yönelik konularda istişare,
mesul kişilerin muhayyer oldukları bir tavsiye niteliği taşımaz. îslâm özü
itibarı ile, istibdadı ve kişilerin hakimiyetini reddeder. Bilhassa Ümmetin
başında bulunan Halife veya bir cemaatin başı olan emir kararlarını Şûra ile
alacaktır. Şûra’yı Çikarlan-na ters düştüğü için ihmalde ısrar eden bir
li-der’in bu tavımın görevinin sona ermesi için muteber bir gerekçe sayılacağı
konusunda otoriter şahsiyetlerin fetvaları vardır.
Şûra ve istişare,
Kur’an ve Sünnet’in muhayyer bıraktığı ve hakkında icma gerçekleşmemiş
konularda olabilir. Naslarla veya icma ile karara bağlanmış meseleler hiçbir
zaman tartışmaya da açılamazlar. Bunların dışındaki sorunlar Şûra’nın gündemine
girecektir.
İkinci mühim bir husus
da, istişarenin ilgili konunun mütahassısı ile yapılmasıdır. Branşa saygı ve
itibar yoksa istişare başlamadan bitmiş demektir. Herşeyi bilen haladan masun
şahsiyetler yoktur Islamî yapıda. İsmet vasfı sadece peygamberlere verilmiştir.
İstişare edilen konu birden fazla branşı ilgilendiriyorsa, müsteşarların sayısı
da fazlalaşacaktır. Meselâ: Siyasî, fıkhî ve iktisadî yönleri bulunan bir
konunun istişaresi bu üç branşın uzmanı ile yapılmalıdır. Bir başka husus da:
Şûra’daki müsteşarlar için muayyen bir rakam tahdidi yoktur. Nitekim yer ve
zaman tahdidi de getirilmemiştir. Önemli olan, Ümmet adına karar verme
mevkiinde olanların şartlarına haiz kimselerle istişareyi gerçekleştirmiş
olmalarıdır. Bu konuda zaman ve olayın nitelik ve niceliğine göre değişebilecek
oranlar konabilir, örneğin: Bir meclis çatısı altında gerçekleşebileceği gibi,
yetkilinin yazışma yoluyla da ulaşabileceği bir hedeftir bu. Önemli olan,
ilgili konu ile, Şûra’nın şekli arasında bir dengenin kurulmuş olmasıdır.
Özellikle Halife (İmam) için konuyu işlersek, Şûra’nın muhteviyatı da bazı
değişiklikler görür. Zira Halife’nin yetki ve karar sının, diğer başkanlıklara
ve emirliklere oranla daha geniş ve kesindir. Bu açıdan, mevcut beşerî
sistemlerdeki muhtelif parle-mento türlerinden birinin Şûra kavramı ile ne
kadar mutabık olabileceği tartışılabilecek bir konudur.
Şûra tahakkuk edip
çoğunluğun meyli belirdikten sonra, karan tatbik mevkiindeki Halife veya emirin
bu karan redde yetkisi olup olmadığı, muasır müslüman mütefekkirlerin
tartıştığı bir konudur. Şûra’yı emreden naslar ve şûranın ilk uygulamalan, peygamber
ve ashab tatbikatı incelendiğinde, Halîfe veya emirin bu karan aşamıyacağı
sonucu daha makul karşılanmaktadır. Şunu da ifade edelim ki, şûra kararlan
halife için bağlayıcı olmaz iddiasında olanlann da ileri sürdükleri delilleri
ve ilk uygulamalardan açık seçik örnekleri vardır. Fakat, bu konuda karara
varmadan, halihazırdaki asrın şartlannı ve gereklerini itibara alarak hüküm
verecek olursak, birinci sonuç kaçınılmaz olur.
Şûra’da vazife
yapabilecek şahsiyetlerin şu şartlan haiz olmalan zorunludur
1- Teklif:
Müslüman, âkil ve
baliğ olmalıdır. Çocuklar ve akli muvazenesi müsait olmayanlann böyle bir
görevi üstlenemiye-ceği açıktır. Müslüman olmayanlara gelince: Evvela,
Kur’an-ı Kerim’de kâfirlerin
müslümanlara âmir
pozisyonda olmasını yasaklayan ayetler vardır. Nisa suresi 141. ve 59. ayetleri
bu konuda kesin hüküm koymaktadır- Gerek Abbasiler ve gerekse Osmanlılar
dönemlerindeki bazı tarihî tecrübeler de bu gerçeği tesbit eder. Şunu belirtelim
ki, müslüman olmayanlar devletin alt kademelerinde görev alabilirler, ama
hiçbir zaman son imzayı atan durumunda olmamalıdırlar.
2- Hürriyet:
Konuşmasını ve kanaat
belirtmesini fiilen veya başka bir yolla engelleyici bir konumda bulunmamalı.
Bu noktada kurduğu baskı rejimi ile jurnalci veya yağcıların dışındakilere
konuşmalarını muhtelif vesilelerle yasaklayan veya zorlu akibetleri hep
zihinlerde saklatan bir liderin kuracağı şûra meclisindekiler, böyle bir
or-tamı zaruret kabul edebilirler mi? Eğer böyle bir ortam zaruret sınırları
içinde kalırsa neler yapılabilir? Yaşanan ortama göre nihaî karara
vardınlabilecek sorunlardır bunlar. Ancak kesin bir ölçü olmasa da ağırlıklı
bir lavsiye ve hedefi gösteren bir işaret olarak, Peygamber (s.)’in:
“Şehidlerin efendisi Hamza, sonra da zalim sultan önünde hakkı
haykırandır” buyurduğu dikkate alınmalıdır.
3- Erkeklik:
Öncelikle bu şarta
kimi muasır müslüman mütefekkirlerin itiraz etmiş olduğunu belirtelim. Ancak,
genel yargı şudur: İslam’ın siyasî düsturunda devletle ilgili meselelerde
kadının görev alması yasaktır. Bilhassa imaret vazifesinde asla bulunamaz.
Zira Peygamber (s.)’den bunu kınayan açık naslar gelmiştir. Fer’i olma niteliğini
haiz bazı görevlere, bilhassa öncelikli veya zorunlu olduğu durumlarda
gelebilir. Şûra meclisinde müslüman bir kadının bulunması, İslam’ın kadınla
ilgili prensipleri-
nin itibara alınmaması
veya kendi yuvasında reddedilmesine eş anlamlı olabilir.
4- İstişare yapılacak konuda yeterli bilgiye sahip olmak:
Nitekim Resulü! lan (s.)’in gerek
uygulamalarında ve gerekse sözlerinde bîr nevi branşlara itibar bulmak mümkündür.
Miras ilminde Zeyd b. Sabit (r.), Kıraat ilminde Übeyy b. Ka’b (r.), kaza
(yargı)da Ali b. Ebi Talib (r.)’ın ısrarla gündeme getirildiğine şahid
oluyoruz.
5- Adalet sahibi olmak:
Buradaki adaletten kastedilen şudur: Büyük
günahlardan (kebair) sakınma ve küçüklerinde de ısrarlı olmamak. İbadetlerin
edasında ihmalkâr olmamak.
6- Dar-ı
İslâm’da alınacak kararlar için Dar-ı İslâm’da yaşıyor olmak.
7- Şûra için
belirli bir meclis oluşturulması halinde, o mecliste görev alacakların
propaganda yoluyla göreve gelmiş olmamaları gerekir. Buharı ve Müslim’in
rivayet ettikleri bir hadis-i şerifte Peygamber (s.) imaret görevinin onu
isteyene ve ona hırslı olana verilmeyeceğini söylemiştir. îslâmî bir şûra ile
parlamenter demokratik bir sistem karşılaştırılırken bu hususun dikkatle
incelenmesi kaçınılmazdır.
Peygamber (s.)
dönemini ihtiva eden siyer kaynaklan üzerinde yapılan tedkikler neticesinde, o
dönemde Şûra’ya k°nu olmuş problemleri şöyle zikredebiliriz:
a) Savaş
kararları ve savaşlarda stratejilerin tayini. Şûra uygulamalarına Kur’an’da oldukça
geniş bir yer tutan Bedir ve Uhud savaşları, Hudeybiye sulhu açık örnekler
getirir,
b) Bedir gazvesinin akabinde esirler konusunun
görüşülmesi,
c) Valilerin tayininde, d-Yapılan ittifakların karara
bağlanmasında.
e) Peygamber (s.)’e mühür yerine geçecek bir yüzük
yapılmasında
, f) Ezanın
belirlenmeşinde,
g) Mescidde minber kurulmasında,
h) Peygamber (s.)’irı özel meselelerinde yaptığı
istişareler.
Şûra ehlinin sorumlu
olduğu çalışma alanlarını da şöyle tahdid edebiliriz:
1- Devlet
başkanı (halife) veya cemaat reisinin belirlenip seçilmesi ve kendisine bey’at
edilmesi.
2-
Sorunların çözümünde devlet başkanı veya emirine yardım edilmesi.
3- Başta
Halife olmak üzere devlet kademelerinde görev alanların murakabesi ve
emr-i bil-maruf ve
nehy-i ani’l-münker vazifesinin resmen tatbiki.
4-
Gerektiğinde devlet başkanı veya cemaat emirinin görevden azlini kararlaştırma
ve kararın tatbikini sağlama.
Nurettin YILDIZ
Bk. Ehl-i Hal vel’Akd,
Hilafet, İmamet, Ulu’l-Emr