Kimdir

Süfyan Bin Said Es-Sevri Hayatı ve Tefsiri

Süfyan Bin Said Es-Sevri Hayatı ve Tefsiri: Etbâu’t-tabiîn devrinin en mühim şahsiyetlerinden olan Süfyân b. Saîd b. Mesrûk es-Sevrî’nin, hicretin 97/715 senesinde Süleyman b. Abdilmelik’in hilafetinde doğduğu gürüşü ilim ehlince muteber addedilir. Onun 95/713,96/714 senelerde doğmuş olduğunu gösteren haberlere de rastlanılır. Künyesi Ebû Abdillah’dır. Babası Kûfe’nin sîkâ muhaddislerinden olan Sa’id b. Mesrûk’tur. Annesinin de zühd ve takva sahibi bir kadın olduğu söylenir.

Süfyân es-Sevrî, babası Sa.d b. Mesrûk’tan, Ebû İshâk es-Sebi’î, Amr b. Murre, Mansûr b. el-Mu’temer, Seleme b. Küheyl, Habîb b. Ebî Sabit, Eyyûb es-Sahtiyânî, Âsim el-Ahvel, Amr b. Dinar, Abdul-Melik b. Umeyr, Ebû Hasîn, el-A’ıneş, İsmail b. Ebî Hâlid, Huseyn b. Abdirrahmân, Yûnus b. Ubeyd, Süleyman et-Teymî, Abdullah b. Dînar, Ebu’z-Ziyâd, Salih mevlâ et-Tev’eme, Süheyl b. Ebî Salih ve daha pek çok zevattan ilim aldı. Aldığı ilimleri hazmedip onları işlemesini iyi bilen es-Sevrî, zamanının beş müctehid imamından biri olmuştur. İslâm âleminde şöhreti yayılmış, hadis fıkıh öğrenmek isteyenler onun etrafına toplanmaya başlamışlardır. Yetiştirdiği talebeleri arasından, Şu’be, İmâm Mâlik b. Enes, Yahya b. Sa’id el-Kattân, el-Evzâ’i, İbnu’l Mübarek ve Süfyân b. Uyeyne gibi zevat şöhrete ulaşmışlardır. Ondan, sayılamayacak kadar çok kimse rivayette bulunmuştur. Şeyhleri olan, Ca’fer b. Burkan, Hasîf b. Abdirrahmân ve İbn İshâk ondan hadis rivayet etmişlerdir. Kendi akranı olan, Ebân b. Tağleb, Şu’be, Zaide, el-Evzâî, Mâlik, Züheyr b. Muâviye ve Mis’âr gibi meşhur zevat onun talebesi addolunurlar. İslâm ilim âleminde iyi bir mevkiî olan Süfyân es-Sevri’nin biraz da ilmi yönü hakkında denilenleri dinleyelim. İbn Sa’d, İbn Ebî Hatim, el-Hatîb el-Bağdâdî, ez-Zehebî ve İbn Hacer gibi cerh ve ta’diciler, eserlerinde onun hakkında şu rivayetleri naklederler: Şu’be, İbn Uyeyne, Ebû Âsim, İbn Ma’in ve diğerleri

“Hadis ilminin Emîru’l-Mü’minini Süfyândır”, İbnu’l-Mubârek,

“1100 şeyhten hadis yazdığını, bunlar arasında Süfyân’dan daha faziletli bîr kimseden yazmadığını”, İbn Uyeyne,

“Zamanında İbn Abbas’a, zamanında eş-Şa’biye ve yine zamanında es-Sevriye ulaşan olmadı”, Yahya b. Saîd el-Kattân,

“Süfyân her şeyde Mâlikten daha üstündür.” Ebû Hanife de,

“Eğer Süfyân es-Sevri tâbiûndan olsaydı, onlar arasında mühim bir yeri olurdu” demişlerdir. Keza İsmail b. İbrâhime, Şu’be ve Süfyân’ın ilminden sorulduğunda, cevaben

“Süfyân’ın ilmi yanında, Şu’benin ilmi bahis konusu olamaz, ancak onun ilmi, denizdeki köpük mesabesindedir” demiştir. İmâm Mâlik de:

“Irak bize mal ve zenginlik yönünden üstün durumdaidi. Süfyân’ın zuhurundan itibaren ilimde de bize üstün gelmeye başladı” demiştir. Süfyan’a yöneltilen tek Serzeniş, onun tedlis ile itham edilmesidir.

es-Sevrî bütün muhaddislerce sika addedilmiştir. Kendisi müthiş bir hıfz kabiliyetine mâlikti. Bununla beraber o, ezberden sahip oldukları hadis hazinesini yazı ile ilk tesbit edenlerdendir. İmâm ve din âlimi olan süfyân, sikalığı, hıfzı, vera’ı ve zühdü ile tanınmıştır. O, arkadaşları arasında fıkıhta, kı­yasta tefavuk etmiş, rey ve İçtihâd sahibi olmakla ün kazanmıştır. Kurduğu fıkhî mezheb hicrî V. asra kadar devam etmiştir. Cüneyd el-Bağdâdi, Ebû Salih Hamdün b. Ahmed el-Kassâr en-Nesâbûrî ve Dînever şehrinden bir gurubun onun mezhebinde olduğu söylenir. Onun fıkıhdaki değerini fakihlerin sözle­rine bırakalım. el-Firyâbi, İbn Uyeyneye fıkhi bir mesele arzeder, İbn Uyeyne de ona görüşünü açıklar. Bunun üzerine el-Firyâbî

“es-Sevrî bu görüşün hilafınadır” deyince, İbn Uyeyne,

“Senin gözlerin Süfyan gibisini asla görmedi” demiştir. Yine Süfyan İbn Uyeyne

“Helâl ve haram hususunda, Süfyân es-Sevrî’den daha âlim bir kimse görmediğini” söylemektedir. el-Evzâî de “Bana şu ümmet için birini seç deselerdi, muhakkak ki, Süfyan es-Sevri’yi seçerdim” demektedi. es-Sevri’nin “9 muakkiblerinin telif ettikleri fıkhî eserler halen elimizde mevcut değildir. Onun fıkhî görüşleri Hanefî ve Şâfiilere âit eserlerde zikredilmiştir.

Süfyân es-Sevri’nin akidesi hususunda tarihçiler ihtilaf etmişlerdir. İbnKuteybe, İbn Rüşt, onu Şia’dan addederler. İbnu’n-Nedim ise, onun Zeydî ol­duğunu söyler. et-Taberî de, o bidayette Şiî idi, hadis talep etmek için Basra’ya gittiğinde, İbn Avn ve Eyyûb’a mülâki oldu, Şia’yı terkedip, ehlisünnet’e sülük etti demektedir. et-Taberi’nin bu sözünü, şu hikâye teyid etmektedir: Bir defa Süfyan’a Hazreti Osman ve Hazreti Ali hakkında sorulduğunda, cevaben

“Basralılar Osman’ı, Kûfeliler de Ali’yi tafdil ediyorlar” dedi. Ona ya sen hangi­sini tafdil ediyorsun denildiğinde “Ben Kûfeli bir şahısım” demiştir. Malumdur ki, Kûfeliler tamamen Ali’nin şiâsı idiler, o günkü Şia sadece Ali’nin, Osman’a tafdili meselesine inhisar etmekte idi. es-Sevri de Kûfe’de oturduğuna göre bu fikri savunacağı tabiîdir. Bu sebepten tarih kitaplarında, o Şiî veya Zeydi idi şeklindeki ibarelere rastlamak gayrı tabi bir şey değildir. Acaba et-Taberi’nin iddia ettiği gibi, es-Sevrî, Şiiliğini Basra’ya geldikten sonra terketmiş midir? Cevabımı? Evet olacaktır. Çünkü usûl ve furûa dâir fikirleri, kitaptan kitaba, rivayetten rivayete tevatüren intikal eden görüşleri, Ehli Sünnet görüşüyle aynıdır. O,

“Kur’ân Alah’ın kelâmıdır ve gayrı mahlûktur. Bir kimse bunun aksini dese kâfir olur. İmân, söz, amel ve niyettir. O artar ve noksanlaşır” der ve ilk iki halifenin, Ali’ye rüchaniyetini kabul eder. Sünniler ile Şiâ arasındaki ihtilaflı mevzuların hemen hemen hepsi, onun tarafından Sünnî manada hal ve fasledilmiştir. Ahmed b. Hanbel’in, beyanına göre, birisi Süfyan’a

“Bana ulaşan habere göre, sen Osman’a buğzediyormuşsun,” der. Süfyan bu suale dehşetle, Allah’a yemin ederim ki, Osman’a da, Muaviye’ye de buğzetmiyorum” diye ce­vap verir. Süfyan, iman yalnız tasdikten ibarettir, diyen Mürcie’ye buğzeder. Hatta ona, ölen bir mürcie hakkında, cenaze namazı kılınacak mı, diye sorulmuş, o da imtina etmiştir. Yine başka bir haberde, onun bir Mürcienin cenaze namazında bulunmayı reddettiği anlatılır. O, son derece zühd ve takva sahibi bir insandı, Kufeyb’e b. Saîd,

“es-Sevri olmasaydı muhakkak yera ölürdü” demek suretiyle, onun zühd ve takva yönünü belirtmektedir. Kendisine Küfe kadılığı teklif edilmişse da, kahr ve cebr üzerine bina edilmiş bir hükümette vazife kabul etmek istemediğinden, reddetmiştir. Ticaretle meşgul olup hayatını kazanmakta idi.

Kur’ân hakkında geniş bilgisi olan Süfyan es-Sevrî asrının en büyük müfessirlerinden addedilir. Mushafı eline alır bir âyeti tefsir etmedikçe diğerine geçmezdi ve “Bana menâsik ve Kur’ân’dan sorun, zira ben bu iki ilimde de bilgi sahibiyim” derdi. Kur’ân hakkında re’y ile konuşmaz, Peygamber, sahabe ve tâbiûnun görüşlerine uyardı. Zira kendisi Hâzreti Peygamber’in

“Kur’ân’ı rey ile tefsir eden, ateşte oturacak yerine hazırlansın” haberini nakletmekte idi. Yine eş-Şa’bî’den naklen “Hazreti Peygamber hakkında yalan söyleyen, Kur’ân hakkında yalan söyleyenden, bana daha muhabbetlidir. Çünkü o, Kur’ân’ı yalanlarken Allah’ı yalanlamış olur” derdi. O daha ziyade Kur’ân’ın müşkil olan âyetlerini tefsir ederdi. İbn Abbas’tan rivayetle şöyle denilmektedir: “Kur’ân tefsiri dört vecihdir: Birincisi, âlimlerin bileceği tefsir, ikincisi, Arapların bileceği tefsir, üçüncüsü, cehaleti dolayısıyla özür dilenemeyecek tefsir ki, bunlar helal ve haram hükümleridir, dördüncüsü, Allah’tan başka tevilini kimsenin bilemeyeceği tefsir ki, bu hususta ilmî olduğunu iddia eden kimse, bilin ki muhakak yalancıdır.” es-Sevrî, bir sûreyi evvelinden başlayıp nihayetine kadar tefsir etmekten hoşlanmaz, tefsire muhtaç olan yerleri kelime kelime tefsir ederdi. Kendisi tefsiri şu dört kişiden almayı tavsiye ederdi: Saîd b. Cübeyr, İkrime, ve ed-Dahhâk. Mücâhid’e itimadı hepsinden fazla idi ve buhususta

“Sana, Mücâhid’den tefsir geldi ise, o sana yeter” derdi. Hallâd;

“Süfyan, Hamza b. Habîb’e Kur’ân’ı dört kere okuduğunu söylerdi” demiştir. Abdurrazzâk’ın beyanına göre, es-Sevrî,

“her gece bir cüz Kur’ân ve bir cüz de hadis okumayı vazife edinmişti. Kur’ân’dan bir cüz’ü okur, sonra yatag, üzerine oturur hadisten de bir cüz’ü okurdu ve sonra uyurdu” Abdurahman b. Mehdi de

“Süfvan mushafı alır, âyeti tefsir etmeden geçmezdi” demektedir.

es Sevrî hac farizası için Mekke’ye geldiğinde, hükümeti tenkıd etmiş, hunun neticesi olarak hapsedilmiştir. Sonra Basra’ya gelerek, Yahya b. Saî el-Kattân’ın yanma yerleşmiştir. Süfyan; İbn Sa’d, el-Buhârî, Ahmed b. Hanbel, et-Taberî el-Mes’udî, el-Hatîb, İbnu’n-Nedîm, İbnu’l Cevzi, İbnu’l-Esır, İbn Hallikân ez-Zehebî ve İbn Hacer gibi zevatın ittifakla vermiş olduğu bilgiye göre 161/777-778 senesi Şaban ayında 64 yaşında iken, el-Mehdî’nin hilafetinde vefat etmiştir.

 

Eserleri

 

Ömrünün büyük bir kısmını Kûfe’de geçiren Süfyan es-Sevri’nin, bu şehirden ayrılış tarihi yukarıda zikrettiğimiz kaynakların beyanına göre ihtilaflıdır. 150 tarihinden 155 tarihine kadar muhtelif tarihler zikredilmektedir. Kitaplarının ekserisini hatta hepsini Kûfe’de tasnif etmiş olması muhtemeldir. İdareciler tarafından takib olunduğundan eserlerinin talebeleri tarafından gizlendiği söylenir. Hatta talebesi olan Ammâr b. Seyfe kitaplarını imha etmesini ve yakmasını söylediği, zikredilir. Buna rağmen, onun tahribe uğramadığı sanılan bazı eserlerinden, kaynaklar bahsetmektedirler.

a- Hadis alanında yazılmış bir eserdir.

b- el-Câmiu’s-Sagir

c- Kitâbul-Ferâiz

d- Kitâbu Âdâbi Süfyan es-Sevrî

e- Risâletun ilâ Abbâd b. Abbâd

f- Kitâbu’t-Tefsir. Kâtib Çelebi onun tefsirini, es-Sa’lebi’den naklen eserine kaydetmiştir.

 

Tefsiri

 

Kaynakların bahsettiği Süfyân es-Sevrî’nin Kur’ân-ı Kerîm tefsiri, Hindistan’ın Rampor şehrinde bulunarak 1385/1965 senesinde bir cild halinde tab edilmiştir. Eserin mukaddimesinden Kûfî’ye yakın bir nesihle yazıldığı ve hicri III. asra ait olduğu tahmin edilmektedir. Bu tefsir, es-Sevrî’nin talebesi Ebû Huzeyfe Musa b. Mes’ud en-Nehdî el-Basrî (ö. 220/835 veya 226/841) tarafından nakledilmiştir. Şunu da hatırlatalım ki bu zât el-Buhârî, et-Tirmizi, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce’nin râvilerindendir.

Bu zâtın elimizde bir tefsiri olduğuna göre, bundan çıkaracağımız delillerle onun tefsirdeki usûlünü ortaya çıkarmaya çalışacağız. İlk devir tefsirlerinde, Kur’ân âyetlerinin sıra ile tefsir edilmediğini müteaddit defalar zikretmiştik. Müellifimiz de, âyetleri tam bir sıra ile takib etmemiş ekserisini atlamıştır. Sûreler Hazreti Osman’ın mushafındaki tertibdedir. Rivayetlerin ekserisi Mekke’li müfessirlerden gelmektedir. Bu haberler arasında Hazreti Peygamber’e kadar yükselen merfu isnadlara rastlanılır. Mesela:

Süfyan es-Sevrî’nin bu tefsirinde Ebû Bekir, Ömer, Ali b. Ebî Tâlib, Abdullah b. Mes’ud, İbn Abbas, Ubeyy b. Ka’b, İbn Ömer, Enes b. Mâlik, Ebû Sa’îd el-Hudrî, Ebû Hureyre, Câbir b. Abdillah ve daha pek çok sahabeye ulaşan mev­kuf rivayetler mevcuttur:

Tefsirdeki rivayetlerin ekserisi Maktu’dur. Onlar da, Mücâhid, İkrime, Saîd b. Cübeyr eş-Şa’bî, es-Süddî, Atâ, Tavus, Sa’id b. el-Museyyeb, Şureyh, el-Hasen el-Basri, ed-Dahhâk b. Müzâhim, Alkame, Habib b. Ebî Sabit, Kasım b. Muhammed, Mesrûk, Muhammed b. Kâ’b el-Kurazî ve diğer birçok zevattan gelmektedir.

Yine aynı tefsirde, pek çok haberin doğrudan doğruya Süfyân’dan geldiği görülmekte ise de, tefsirin naşiri tarafından yapılan karşılaştırmalar neticesinde, bunların Süfyân’ın şahsî görüşleri olmadığı ve ekserisinin Mücâhid ve diğer tabiilerden gelmiş olduğu anlaşılmaktadır. Keza yine bazı isnadlarda isimleri kafi olarak bilinmeyen şeklinde formüle edilerek zikredilen rivayetlerde mevcuttur.

Bu tefsirde görülen diğer özelliklerden biri de, Hazreti Peygamber’in ismi geçtiği zaman, ona salat ve selâm için formüle edilen tabirşeklindedir. Bu tefsirde Arap dilinin filolojik inceliklerine dayanan lügat, kıraat, tefsir gibi hususlar yanında, fıkıh, sebebi nüzul, nesh, gibi hususlara da bol bol rastanılır. Bunları da eserden alacağımız örneklerle değerlendirmeye çalışalım.

Lûgavî Yönü

Tefsiri Yönü

Kıraat Yönü

Sebebi Nüzul

Nesh Yönü

Fıkıh Yönü

Tavsifini ve müellifinin usûlünü tanıtmaya çalıştığımız bu eserde, nakiller te’vilsiz ve saf bir şekilde verilmektedir. Bu tefsir, zamanının temiz ve sâf anlayışını aynen aksettirmesi bakımından mühimdir. Onda isrâiliyatla ilgili haberlere rastlanmadığı gibi, şiirle iştişhad gibi bir hususa da tesadüf edilmemektedir. Şiîlik ve Zeydilikle itham edilmesine rağmen, eserde bu hususları teyid edecek hiç bir iz görülmez. İlk devirdeki tefsir anlayışını, lisan inceliklerinden ziyade, Allah’ın muradının ve mananın hâkim oluşunu müşahede ettiğimiz bu tefsir, tefsirle ve onun tarihi ile meşgul olanlar için en mühim kaynaklardan biridir.

Kaynak: Tefsir Tarihi, İsmail Cerrahoğlu, Fecr Yayınevi

İlgili Makaleler