WordPress veri tabanı sorunu: [Disk full (/var/tmp/#sql_97a11_1.MAI); waiting for someone to free some space... (errno: 28 "No space left on device")]
SHOW FULL COLUMNS FROM `unaqb_options`

Stoacılık Nedir? Tanımı,Tarihi, Filozofları (Felsefe Akımları) – Sosyolojisi.com
Felsefe Yazıları

Stoacılık Nedir? Tanımı,Tarihi, Filozofları (Felsefe Akımları)

Stoacılık

Hellenistik dönemin en önemli felsefe öğretisi olan Stoacılık, adını stoa poikile den almıştır. Grekçe’de stoa, sütun, kemer, direk, dehliz, revak ya da direklere dayanmış açık dehliz anlamlarını içermektedir. Kelime anlamı yanında terim olarak stoa, Kıbrıs (Chypre)’h Zenon (M. Ö. 336-332/264)’un Poikile’den dolayı yerleşmiş ve Zenon felsefesinin adı olmuştur. Stoa Poikile denilen yerde önceleri şairler toplandığı için “Poesile” (resim galerisi) nitelemesi yapılırken, Zenon’un bu sütun veya revakin yanında ders vermesiyle “stoa poikile” olarak anılmaya başlamıştır. Böylece felsefe tarihine giren stoa veya stoacılık terimi Zenon felsefesinin anlatılmasını üstlenmiştir. Bunun sonucu olarak da öğretinin kurucusu Zenon felsefesinin doğrudan anlatımı yanında, hatta ondan daha fazla çeşitli zamanlarda ortaya çıkan felsefi görüş­lerin genel adı haline dönüşmüştür. Bu bakımdan stoacılık pagancı, kamu tanrıcı (panteist), maddeci, iradeci (volontarist) ve antidüalist bir doğa felsefesi özelliklerini yansıtsa da, yüzyıllar içinde değişerek gelişim göstermesi, onun belirli bir tanıma kavuşturulma imkânını da ortadan kaldırmak­tadır. Gerçekten stoacılık çeşitli dönemler­de değişik adlarla anılmıştır ki, bunları üç grupta toplamak mümkündür.
zenon.jpg 55 194
1- Eski Stoa: Stoa Öğretisinin kurucusu olan Zenon ile birlikte Kleantis (M.Ö, 331-233), Krisippos (M.Ö. 280-206) felsefesini kapsar.
2- Orta Stoa ve Poseidonios (MÖ. 135-51) felsefe­sini ifade eder.
3- Roma Stoası: Cicero (M.Ö. 106-43), Annaeus Seneca (3-65), Epiktetos (50-130) ve Marcus AureÜus (120-180) felsefeleri, bu dönemi oluştururlar.

Stoacılığın kurucusu ve aynı zamanda fizik, dialektik ve ahlâk, yani felsefe alanındaki genel ilkelerini koyduğu varsayılan Zenon’un eserlerinin bütünü günümüze kadar gelememiştir. Bu bakımdan stoacılığın genel ilkelerinin belirlenmesi Zenon ile birlikte onun izinden giden bütün stoacıların gözönüne alınmasını gerektirir.

Felsefeyi mantık (dialektik), fizik (meta­fizik) ve etnik olarak üç alana ayıran Zenon ve Stoacılar mantık ve bilgi konusunda, Kynikler gibi duyurucu (sensüalist) durlar.

belirginleştirmekte, hem ruhu aydınlatmaktadır. Bazı stoacılar ise, her türlü deneysel verilerden bağımsız fikirlerin varlığını kabul ederler. Yani bazı bilgi ve düşünceler aptiori vardılar.

Stoacılara göre mantık, aklın hareket yasasıdır ve mantığın kurallarına başvurmadan akıl hakikati bulamaz. Bazı stoacılar mantığı, retorik ve dialektik olarak ayırırlar. Kıyası da kabul eden stoacılar, kıyasın açıklamayı kolaylaştırdığım, doğru akıl yü­rütmeyi sağlayarak düşünceyi düzenlediğini belirtirler. Akıl yürütme öncüller (premisses) ile bir sonuçtan; kıyas ise, bu önermelerden çıkan toplanmış bir akıl yürütmedir. Akıl yürütmenin doğru olması için bîlginin dialektik bilmesi gerekir. Çünkü doğruyla yanlışın ayndedilmesinde diyalektiğe ihtiyaç vardır.

Fizik ve aynı zamanda metafizik öğreti­sinde maddeci ve monist, ayrıca panteist ve spiritüalist olan stoacılık her varolan nesneyi cisimleşmiş kabul eder. Cisimleşmeyle varolan nesne hem muharrik, hem etkin özelliktedir, bu özelliğe sahip olmayan, yani cisimleşmeyen nesne sadece soyutlama­dan ibarettir. Maddi olan, cisimleşen asıl gerçektir, çünkü ancak maddî olan varlık bir şey yapmaya, etkide bulunmaya ve ken­disiyle bir şey yapılmaya, edilgin unsur olmaya elverişlidir. Dolayısıyla evrenin ilke­sinin maddi bir şey olarak anlaşılması ge­rekmektedir, maddi ilkedeki etkin ve edilgin unsur bu anlamdadır. Edilgin unsur, yani ilk madde (protehyle), Platon ve Aristoteles’te olduğu gibi, kemmiyet olarak değiş­mez ve hiçbir niteliğe de sahip değildir. Etkin olan (aiton) ise, Herakleitos’un “Lotos”u, Anaksagoras’ın “Nous”u gibidir. Yani evrene düzen veren akli ilkedir. Buna Zenon Tanrı veya doğa, der. Tanrı veya doğanın özü de ateştir. (Herakleitos’un arkesi ve etkisi) Ancak stoacılar alelade ateş ile akıllı, yaratıcı ateşi birbirinden ayırırlar. Alelade ateş yalnızca kemirir, yokeder, akıllı veya yaratıcı ateş ise akli olarak, düzenli olarak biçimlendirir, yaratır, hayatı meydana getirir ve geliştirir.

Stoacılığın Tanrı anlayışı da bu düzenlemede temellendirilir. Onlara göre nesnenin kaynağında, herşeyin kendi özünden çıkıp yine kendine döndüğü bir ilke vardır ki bu ilk ve evrensel öz veya cevher Tanrı’dır; ev­renin ruhudur. Maddeyi hareket ettiren odur ve maddesiz varolmayan bir güçtür. Kendisi maddeden yaratılmış değildir, aynı şekilde madde de ondan yaratılmamıştır, ama madde muharrik ve etkin olan bu gücün düzenlemesiyle varolmaktadır. Doğa kanunları da bunlara bağlı olarak meydana gelmektedir. Bu mutlak bir ilkedir, değiş­mez ve zaruridir. Evrenin muharriki ve müesseri olan Tann, ayrıca koruyucu olduğundan herşeyi ihata eder, kuşatır ve hükmeder, fakat onun hakimiyeti bütün olarak bilgelik ve aklilik taşır. Ayrıca Tann, evrenin her bir varlığına özel doğasını, kendi ruhundan bir kısmını ve amacını bağışladığından, evren­deki bütün varlıkları uyum içinde, tek bir amaca yöneltmiş olarak düzenler. Bu bakımdan evrende faydasız, düalist hiçbir şey, tesadüf yoktur. Tıpkı maddeyle ruh nasıl ayrı değillerse, aynı şekilde Tanrıyla evren, yani tabiat birbirinden ayrı ve bağımsız değildirler. Stoacılığın kamu tanrıcılığı, panteizmi kısaca budur.

Stoacı felsefenin en önemli ilkesi etik alanı veya ilkesidir. Ahlâkın temel ilkesiyse, doğaya uygun yaşamaktır. Doğaya uygunluk, Zenon ve Krisippos’da olduğu gibi akla uygun yaşamak anlamına da gelir. Çünkü doğa bütün bir evren (cosmos)dir, evren ise küllî veya mutlak akıldır. Her cisim yaşar, her varlık canlıdır; herşeye hare­ket ve şekil veren ruhtur. Maddenin hareketsiz, edilgin, kör ve aşağı bir unsur olmasına karşılık, ruh verimlidir, akıldır, evreni düzenler ve ona hükmeder. Bu insan için de sözkonusudur. Bu bakımdan insan, aşağı unsur olan maddesine, yani bedenine, yüce unsur olan ruhu hâkim kılmalıdır, Tann’nın evreni düzenleyip idare ettiği gibi yönetme­lidir. Özet olarak akıl ve doğaya uygun davranmalı ve yaşamalıdır. Çünkü hayat, birbirleriyle uzlaşamayan iki düşman, yani özgürlük İle istekler ve tutkular arasında cereyan eden şiddetli bir savaştan ibarettir. Bu savaşın kazanılması, özgürlüğün elde edilmesi için istek ve tutkuların dizginlenmesi, zayıflatılması ve kesinlikle yokedilmesi gerekmektedir. Kaldı ki tutkularımız doğaya, akla da aykırıdırlar. Tutkuları anlamak ve sınırlandırmak ya da yokedebilmek için, doğal eğilimlerle aralarındaki farkın bilin­mesi gerekir. Küçük bir evren olan insan, evrenin ruhundaki etkin güce sahiptir ki, bu etkin güç irade olarak da tanımlanabilir. İrade, daima bir tutkudan ibaret olan maddeyle savaşır ve bu savaşın amacı ise, evrenin bir sim olan erdeme yükselmektir. Erdem ise, ferdin hayatında varolan tek iyidir. En yüksek iyi, kendiliğinden kazanılan erdem, kendiliğinden yerine getirilen ödevdir, ötekiler (sağlık, servet, ün, haz) tutkularımızın hedefi olduklarından kötü olan şeylerdir.

Stoacı öğretide “doğal olan” ile “doğaya aykın olan” ayrımı yapılır ki, bu hem stoacı felsefelerin hem de stoacı ahlâkın ilkesidir ve hem de özgürlük, doğal hukuk görüşlerinin dayanağıdır. Onlara göre insanın doğal olana uyması, erdemli olmasıdır, erdemli olabilmek için de ödevin tam olarak yapılması gerekir. îşte ödev doğaya (akla) uygun bir hayat yaşamayı zorunlu kılmaktadır.

Stoacılar doğal olanın, yani doğanın bütün insanlara aynı yasayı, aynı haklan verdiğinden hareketle ideal bir dünya yurttaşlığı (cosmopolitismus) anlayışına ulaşırlar. Bu aynı zamanda yüksek bir ahlâki idealdir ki, bütün insanların eşit olmasını gerektirir. Böylece tabiî hukuk, Özgürlük, eşitlik vb. gibi kavramları “doğal olan” kavramından çıkartarak temellendirirler. Aynca stoacılar, bireyciliği de savunurlar.

Stoacı felsefeler hıristiyanlığın ilk yılla­rında Patristik felsefeyle karşı karşıya kalacaktır. Bu ilk hıristiyanlık döneminde reddedilmek istenen stoacılık daha sonra skolastik felsefede belli bir etkinlik kazanacaktır. Özellikle Hümanizme ve Rönesans’ta stoacılık daha geniş bir ilgiye kavuşacaktır.

İsmail KILLIOĞLU – SBA