SOSYALİST TOPLUMLAR
Sosyalist düşüncenin
ütopik ve bilimsel sosyalizm gibi çeşitli uzantıları olmakla
birlikte, birçok
sosyolog, sosyalist toplumların önemli Özellikleri olarak şunları tespit
etmişlerdir:
1) Üretim araçları ortak olarak kullanılır;
2) Ekonomik faaliyetler, kaynakların tahsisinde az
rolü bulunan, ya da hiç bulunmayan pazar ve devlet tarafından planlanır,
3) Özel mülkiyetin görülmemesi nedeniyle ekonomik
sınıflar mevcut olmamıştır. Bu nedenle devletin; baskı altında tutucu
fonksiyonundan daha çok idarî bir fonksiyonu vardır,
4) Hukukî
sistem, günümüzde öncelikle idareyle ilgili olduğu için, suç ve mülkiyet
konusunda Önemli değişmeler vardır,
5) Bu
yapısal değişiklikler aynı zamanda ideolojinin, özellikle dinin ortadan
kalkmasına neden olur,
6) Özel mülkiyetin kalkmasıyla, insanın birine birşeyi
miras bırakması da kalkacaktır.
Sosyalist toplumların
kapitalist toplumlara üstünlüğü hususunda tipik olarak Uç görüş ileri
sürülmüştür. Birincisi, sosyalist toplumlar ekonomik yönden daha etkilidirler,
çünkü devletin sözünün geçtiği bir yapının hâkim olduğu bir ekonomik sistemde,
kapitalist pazar ekonomilerinde bulunan israf (işsizlik, fazla üretim, boş
duran makineler, enflasyon ve durgunluk) bulunmaz. İkincisi, sosyalist
toplumların sermayeleri ya da satış ürünleri için bir yere ihtiyaçları olmadığı
için sömürge pazarları mevcut değildir. Son olarak insan ihtiyaçlarını karşılama
konusundaki kararlar, kollektif ve kamusal olarak alındığı için sosyalist
toplumlar kapitalist toplumlardan daha demokratiktir. Sömürge haline
gelmeksizin gelişme imkânı vermesi nedeniyle sosyalist ekonomik gelişme,
Üçüncü Dünya’da kapitalizme karşı tek başarılı alternatif olarak görülmüştür.
Sosyalist toplumlarla
ilgili eleştiriler ise,
uygulamada Rusya, Doğu
Avrupa, Asya ve Afrika’da ortaya çıkıp da sosyalist olduklarını iddia eden
toplumların bu Özellikleri sergilemediklerini ileri sürmüştür. Bu eleştiriler
şöyle sıralanabilir:
1) Sosyalist toplumlar, kapitalist toplumlardan daha
yeterli ve dinamik olduklarını ispat edememişlerdir. Çünkü onlar yiyecek,
teknoloji ve uzmanlık ithalinde Batı’ya bağımlıdırlar. Bunlar olmaksızın kendi
halklarının ihtiyaçlarını karşılayamamaktadırlar;
2)
Kararların çoğu; toplumdaki önemli politik ve sosyal mevkilere yapılan tüm
tayinleri kontrol eden parti tarafından alındığı için, sosyalist toplumlar
demokratik değildir;
3) Hızlı endüstrileşme ve ekonomik birikim ihtiyaçlarını
karşılamak için kendi yan işçilerini veya azgelişmiş ülkelerin köylülerini
sömürmeye mecbur kaldıklarından emperyalist olduklarını göstermişlerdir;
4) Özel mülkiyetin kalkmasıyla ekonomik sınıflar daha
az önemsiz olabilmekle birlikte sosyal tabakalaşma, gelir eşitsizliğine, itibar
farklılığına ve güç dengesizliklerine dayanır;
5)
Eşitsizliği pazar değil, gücü tekelinde bulunduran parti ve onun örgütleri
belirlemiştir;
6) Uygulamada, planlı bir ekonomi içerisinde ekonomik
piyasaların işleyişini tümüyle ortadan kaldırmak zordur ve karaborsa, politik
tekelle birlikte bulunan sosyal eşitsizlikleri kuvvetlendirmeye hizmet etmektedir;
7) Her ne kadar etkisini göstermemiş olsa da, (örneğin,
Polonya’da kato-likliğin etkisi ya da Rusya’da Protestan muhalefeti) parti
gücünü meşrulaştırmada, ideoloji Önemli yer tular.
Bu eleştiriler
karşısında genellikle şunlar ileriye sürülmüştür:
1)
Sosyalizmde vuku bulan bu uzaklaşmalar, kaçınılmaz ve aslî başarısızlıklardan
daha çok ileri sosya-
üst topluma geçişin
kusurlarıdır,
2) Kapitalizm, özgün sosyalist gelişmeye bazı
kısıtlamalar getirebileceği için sosyalist toplumlar, kapitalist toplumların
hâlâ egemen olduğu global bir durumda tam olarak gelişme gösteremezler,
3)
Daha radikal bir görüşe göre devlet, kapitalist fonksiyonların uygulanmasında
özel mülk sahiplerinin yerine geçtiği için, Sovyetler Birliği gibi toplumlar
sosyalist değil, “Kapitalist toplumlardır. Nitekim son günlerdeki Doğu
Bloku’nun başta SSCB olmak üzere kapitalist dünyaya açılma çabalan bu görüşü
desteklemektedir.
(SBA)
Bk. Sosyalizm