Felsefe Yazıları

Sosyal Tabakalaşma

Sosyal Tabakalaşma

tarih-2/sosyal-tabakalasma
Sosyal tabakalaşma; nasıl yerin tabakaları birbiri üstüne oturuyorsa, insanların da tabakalar veya katmanlara dikey olarak bölündüğünü ifade eder. Sosyologların kullandıkları jeolojik metafor, birçok toplumun çarpıcı bir yönüne dikkat çekiyorsa da, bu terimi hatalı olabilecek kullanımları vardır. Bir toplumdaki insanların bağlantıları, yerin katmanlarının birbiriyle bağlantısından çok daha karmaşık olup sosyal tabakalar jeolojik tabakalar gibi çıplak gözle görülemezler.

Sosyal tabakalaşma dediğimizde, toplumda bireylerin işgal ettiği eşit olmayan konumlara dikkat çekiyoruz. Zaman zaman bu terim her türlü eşitsizliğe atıfta bulunacak derecede çok geniş bir bağlamda kullanılır. Bununla birlikte onu belirli veya en azından tanınabilir bir kimliğe sahip gruplar veya kişi kategorileri arasındaki eşitsizliklerle sınırlamak yararlı olacaktır. Böylece, bir ailenin üyeleri arasındaki tabakalaşmadan değil, zenciler ile beyazlar veya elle çalışanlar ile çalışmayanlar arasındaki tabakalaşmadan söz ederiz.

Tabakalaşmanın tüm insan toplumlarının evrensel bir özelliği olup olmadığı konusunda, sosyal bilimciler arasında bir anlaşma sağlanamamıştır. Bu anlaşmazlığın bir kısmı aynı terimlerin farklı kullanımlarına bağlanabilirse de, bakış açısındaki farklılıklar da gözardı edilemez. Fonksiyonel tabakalaşma teorisi, geniş anlamda tabakalaşmanın yalnız evrensel olarak mevcut olmakla kalmayıp, belirli bir sosyal fonksiyonu da ifa ettiğini iddia eder. Başka teoriler ise, geçmişte dar anlamda tabakalaşmanın bulunmadığı ya da gelişmemiş olarak bulunduğu toplumda nasıl varol-muşsa, aynı şekilde gelecekte de onun bulunmadığı veya önemsiz olduğu toplumların da olabileceği üzerinde dururlar. Hali­hazırda tabakalaşmış olan toplumların, gelecekte tabakalaşmalarının nasıl zayıflayacağını tahmin etmek veya tabakalaşmanın her yerde ya da hemen hemen her yerde mevcut olduğu için belirli bir sosyal fonksiyona sahip olduğunu kanıtlamak kolay değildir.

Jeolojik iabakalaşma benzetmesi zaman zaman konuyu muğlaklaştırmaktadır. Çünkü verili bir toplumda aynı bireyler seçilen ölçüte bağlı olarak farklı katmanlara ait olabilir. Her toplum birden çok katmanlaşma ölçütü kullanır ve değişik toplumlar aynı ölçütlere aynı oranda önem vermezler. Her durumdaki anlamlı ölçütü tesbit etmek ve bu ölçütlerin tutarlılığını belirlemek çok daha fazla beceri ve çaba gerektirir. Bazı bilim adamları farklı tabakalaşma boyutları ya da bir veya bir başkasının belirleyici rolü arasındaki tutarlılığı (insicam) vurgularken, başkaları, birbiriyle ilişkili olduklarını kabul etseler de bu boyutların karşılıklı olarak zayıflalılamayacağıni öne sürerler.

Tabakalaşmanın iktisadi yönü veya boyutu tüm toplumlarda önemli olmuşsa da, bu en açık bir şekilde modern toplumda öne çıkmıştır. Fakat iktisadi boyutun mahiyetini tesbit etmeye kalktığımızda, sorunun ne derece karmaşık bir yapı arzettiğini görürüz. Zira o, ya servete, ya gelire veya mesleğe atıfta bulunur ki, her ne kadar yakından ilişkili de olsalar bunlar bir ve aynı şey değildir. Servet ve gelirin Ölçülmesi nisbeten kolaydır. Fakat bölüşülmeleri süreklilik ar zettiği için bir insanın ya da başkalarının ne kadar parası olduğu temelinde, insanlar arasında ayırım çizgileri belirlemek göründüğü kadar kolay değildir. Dahası, so run insanların ne kadar servete veya gelire sahip oldukları değil, onu nasıl kazandıkları veya nasıl kullandıklarıdır.

Geçmiş toplumlarda toprak gibi bazı şekilleriyle servet, para gibi başka şekillerdeki servetten ve miras olarak kalan servet, ticaret yoluyla kazanılan servetten daha değerliydi. Kapitalizm bu tür ayrımların önemini azalttı. Fakat tümüyle de ortadan kaldırmadı. Nihayet servetin biriktirilmesi ve aktarılması sosyalist toplumlarda şiddetle kısıtlanmış, gelir eşitsizliği de ortaya çıkmıştır.

Kapitalist veya sosyalist tipte olsun tüm sanayi toplumları, mesleki yapılan bakımından tam bir aile benzerliğine sahiptirler:

1) Mesleki rol bu toplumlarda, tarihte bilinen tüm diğer toplumlardan çok daha büyük bir çıkış gösterir. Mesleğin, evin geleneksel toplumlarda işgal ettiği kapsamlı alandan kopması tamamlandıkça, daha çok insan belirli mesleklere sahip olmaya başladı ve onların sosyal kimlikleri artan biçim de bu mesleklerin terimleriyle tanımlanır oldu. İnsanın yetişkin hayatının büyük bölümü bir fabrika veya büroda mesleğini icra ederken geçer, hayatının daha önceki kısmı ise büyük ölçüde bu mesleğe hazırlık niteliğini taşır;

2) Mesleki yapının kendisi daha karmaşıklasın iş ve farklılaşmış hale gelmektedir.

Tüm meslekler bir anlamda eşit biçimde yararlı olsalar da, onlara toplumun üyeleri tarafından eşit biçimde değer verilmez. Bu konuya dair sağduyunun görüşü, en azından kapitalist toplumlarda, mesleklere, eşit olmayan ücretler ödenmesinden dolayı farklı biçimlerde kıymet biçildiği şeklindedir; fakat bu bazı mesleklere niçin öbürlerinden daha fazla ücret ödendiğini açıklayamaz. Mesleklerin katmanlaşması gerçekte çok karmaşık bir fenomendir. Tüm modern toplumlarda mesleki katmanlaşma aynı toplumun üyeleri arasında değerlerin değişebilirliği ve eski değerlerin hızla yenileriyle yer değiştirmesi suretiyle karmaşıklaşmıştır.

Bir mesleğe biçilen değer ile, onun sağladığı gelir arasında açık bir mütekabiliyet varsa da, bu mütekabiliyet kusursuz olmaktan uzaktır. Bu, kısmen modern dünyada hem gelir, hem de prestij açısından çeşitli meslekler arasında sürekli meydana gelen değişmelere bağlıdır. Fakat kusursuz mütekabiliyetin olmayışının arkasında başka, daha temci nedenler de olabilir. Kol ile kafa işçisi arasındaki gelir eşitsizlikleri çoğu sa­nayi toplumlarında büyük çapta azaltılmıştır, fakat el işçiliği, kafa işçiliğinden daha az itibar görmeye devam etmektedir; hatta daha iyi Ücret ödense bile. Bu durum yalnız kapitalist değil, sosyalist ideolojide kol işçiliğinin tarafında olunmasına rağmen, sos yalist toplumlar için de doğrudur.

Meslek tüm sanayi toplumlarında eğitimle yakından ilgilidir, ama bu durum muhtemelen kapitalist toplumlardan çok sosyalist toplumlarda daha çok geçerlidir. Eğitime açıkça değer verilir. Çünkü o iyi ücret sağlayan mesleklerin kapısını açmaktadır. Fakat ona başka nedenlerle de değer verilir. Eğitim insanların bilgiyi edinmele­rine ve kendi mesleki alanlarının içinde ve dışındaki hayatın iç anlamına nüfuz etme imkânı verir; bunların tümü yalnız parasal açıdan ileride sağlayacağı gelirler için değil, aynı zamanda kendi başına da değerlidir.

Eğitim, meslek ve gelir; insanlar tarafından benimsenen hayat tarzlarına önemli öğeler olarak katılırlar. Sosyal tabakalaşma kendisini tipik olarak aynı toplumun üyeleri arasında hayat tarzlarında ortaya çıkan farklılıklarla gösterir. Bu tür farklılıklar hayatın hem maddi, hem de maddi olmayan yanlarıyla ilişkilidir ve kendilerini daha saydam biçimlerde gösterirler. Alışkanlık, giyim ve gıda, hayat tarzlanndaki farklılığa işaret eder ve iyi bilindiği gibi dil insanları birleştirmek bir yana, ayırır. Hayat tarzlarıyla birbirinden farklılaşan gruplara, özellikle de onlar kendi aralarında tabakalaşmışlarsa, statü grupları denir.

Yaygın kullanımda sınıflar ile statü grupları arasında sistematik bir ayırım gö-zetilmezse de, bunu yapmakta fayda vardır. Ünlü bir ayırıma göre, bir sınıf üretim sistemindeki konumuyla tanımlanırken, bir statü grubunu karakterize eden şey onun tüketim kalıbıdır. Sınıflar kimliklerini muhalefet içinde edinir. Statü grupları arasındaki ilişkiler özenme/taklit ilişkileri iken, sınıflar arasındaki ilişkiler çatışma ilişkileridir.

Irk temelli tabakalaşmanın en açık ve en uç örneği, Güney Afrika’da görülmüştür. Irkların ayrılması burada yalnız yaygın bir sosyal uygulama değil, aynı zamanda kabul edilmiş bir temel sosyal ilkedir de. Irk ayrımı (apartheid) Güney Afrika toplumunda resmi bir normdur ve evlilikten siyasete, siyasal hayatin tüm yönlerini düzenlemeye çalışır. Irk ayrımının kökleri, ırk temelli tabakalaşmanın büyük kısmında olduğu gibi sömürge yönetimi tecrübelerine dek geri gider.

Irk sık sık kastla karşılaştırılır. Zira her iki tabakalaşma türü de aşırı katı olmasıyla belirgindir. Gerçekte kast terimi, katı sosyal tabakalaşmanın eşanlamlısı haline gelmiştir. Kast sisteminin en karakteristik türüne Hindular arasında, geleneksel Hindistan’da rastlanır. Yakınlara kadar kast ayrımları Hindular arasında çok titizce yapılmaktaydı ve çeşitli kural ve sınırlamalarla her kast mevkilerini korumaktaydılar.

Kast sisteminde birçok değişmeler meydana geldi. Çağdaş Hindistan’da kastların bölünmesi -tıpkı Birleşik Devletler’de ırkların bölünmesi gibi- pek çok diğer ayrımlarla ve eşitsizliklerle bir arada varlığını sürdürür ki, bunun kökleri başka yerlerde aranmalıdır. Geleneksel Hint toplum düzeninin önemli bir özelliği, insanlar arasında­ki eşitsizliklerin gerçekte varolması bir yana, doğal ve eşyanın mahiyetinden kaynaklanan bir şey olarak kabul edilmişti. Bu, büyük ölçüde hiyerarşik toplum anlayışının hem hukuk, hem din tarafından desteklendiği Ortaçağ Avrupası için de doğrudur. Bugün köprülerin altından çok sular geçmiştir ve çoğu toplumlarda eşitsizlik ve tabakalaşma eşitliğin hakim değer olduğu hukuki ve ahlâki bir çevre içinde varlığını sürdürmektedir. Bu demektir ki, çağdaş toplumların çoğunda tabakalaşma geçmiş toplumların hiyerarşik tabakalar, katmanlar ve kastlara ayrılmasından çok daha seyyal ve şekillenmemiş haldedir. Geçmiş toplumlarda hiyerarşi kabul edilmiş ve tümü değilse bile, toplumun çoğu üyesi tarafından benimsenmiş durumdaydı.

SBA

İlgili Makaleler