Sosyoloji Tarihi

Sosyal Psikolojinin İki Temel İlkesi

Sosyal psikologlara çalışmalarında insan doğasına dair bazı temel varsayımlar eş­lik ve rehberlik eder. Bunlardan ilki insanların dünyayı olduğu gibi değil, kendi ol­dukları gibi gördükleridir. İçinde yaşadığımız gerçekliği algılayışımızda dışarıdaki objektif dünya kadar kendi benliğimizin (ve benliğimizi tanımlayan, bizi biz yapan her şeyin: kişilik özelliklerimiz, zekâ düzeyimiz, geçmiş deneyimlerimiz, korkula­rımız, hayallerimizin…) de rolü vardır. Eğer öyle olmasaydı, eğer herkesin dünya­yı ve yaşananları algılayışı birbiriyle örtüşseydi, fikir ayrılığı diye bir şey olmazdı. Aynı filmi, aynı maçı, aynı tartışma programını beraber seyrettiğiniz arkadaşlarını­zın sizden nasıl bu kadar farklı şeyler görmüş, algılamış olabileceğine şaşmazdınız. Görüş ayrılıkları ve onlardan kaynaklanan tartışmalar olmazdı belki ama doğrusu hayat da bir hayli sıkıcı bir yer olurdu.

Sosyal psikologların kendilerine düstur kabul ettikleri ikinci bir ilkeyse sosyal etkinin çok yaygın ve güçlü olduğudur. Başka bir deyişle, neredeyse her duygu, düşünce ve davranışımızda başka insanların izi vardır. Grup içinde ya da insanlar­la birebir iletişim hâlindeyken bunu görmek, başkalarından etkilendiğimizin ve onları etkilediğimizin farkına varmak daha kolaydır. Ama sosyal etkinin gücü el­bette yalnızca insanlarla bir arada olduğumuz anların çok ötesindedir. Yakınları­mız, içinde büyüdüğümüz ortam, ait olduğumuz gruplar ve genel olarak bizi çev­releyen kültür gerçeklik algımızı şekillendirmede benzersiz bir rol oynar. Balıkla­rın derya içinde olup da deryayı bilmemeleri gibi, biz de çoğu zaman dahil oldu­ğumuz sosyokültürel çevrenin üzerimizdeki etkisini bilinçli bir şekilde hissetme­yiz. Bu etkinin ayırdına varmak bazen kendi dilimizin, kültürümüzün, alışık oldu­ğumuz hayatın sınırlarından uzaklaşmayı gerektirir.