SOSYAL PSİKOLOJİ
SOSYAL PSİKOLOJİ
Birçok bilim adamı
sosyal psikoloji alanını Özlü bir kaç kelime ile tanımlamaya çalışmıştır. Bu
tanımlamalar, bireyi etkiledikleri düşünülen sosyal etkinin veya ‘sosyal
uyaranlar’ diye adlandırılan cevapların, ya da kişilerarası ilişkileri
etkileyen değişkenlerin üzerine odaklanmıştır. Bunların çoğu sosyal psikolojinin,
sosyal bilimlerin biyokimyası; bir yandan geleneklerin ve sosyal normların,
diğer yandan bireysel kişiliklerin incelenmesi arasında uzanan bir alan olduğu
konusunda anlaşmışlardır. Sosyal psikoloji teorisi ve araştırmaları
kişiliklerin nasıl biçimlendiği, kültürel normlar ve değerlerin nasıl bireysel
düşünceler ve eylemlere dönüştüğüyle ilgili bilgiler sağlar.
Önceleri sosyolojide,
sosyal psikolojiyle ilgili konularda oldukça fazla sayıda çalışma yapılmasına
rağmen, araştırma literatürünün çoğu ve yakın zamanlarda çıkan sosyal
psikoloji kitapları, psikologlar tarafından yazılmıştır. Yine hiç değilse son
zamanlara kadar; sosyal psikolojide Amcrika’da ortaya çıkmış teorilerin ve
araştırmaların baskın olduğu bir gerçektir. Bunlardan yeni ufuklar açanlar
1930’larda Avrupa’dan göçeden Brunslik, Heider, Katona, Lazars-feld ve
Lewin’di. Ayrıca 1967’de kurulan Avrupa Deneysel Sosyal Psikoloji Birli-ği’nin
teşvikleriyle Amerika’nın üstünlüğünün ortaya çıkardığı dengesizliği düzeltmek
amacıyla, son zamanlarda çalışmalar belirli bir ivme kazandı.
Sosyal psikoloji alanı
kültürel olarak tekbiçimlilik içindeki insan çeşitliliğine yönelik
araştırmalarla olgunlaşmıştır. Alan esas olarak, karmaşık günümüz toplumlarında
hepimizin karşılaştığı tercihler ara sında seçimler ve davranış kararlan ürerinde
durmaktadır. Giderek gündelik hayatın psikolojisiyle diğerlerinden daha fazla
uğraşır hale gelmiştir. Bunların içine konuşmaların, kendini ortaya
koyuşlann, uyumluluğun, iknânın, kazanmanın ve kaybetmenin, yardım etme ve
incinmenin, sevmenin ve nefretin psikolojisi de dahildir.
Yakın Tarih
Gordon Allport 1954
yılında günümüz sosyal psikologlarının ilgilendiği ana problemlerin çoğunun,
psikolojik sorunlar bilimsel yöntemle ele alınmazdan önce sosyal
felsefecilerin problemleri olarak bilindiğini belirtti. Belki de sorunu daha
esaslı biçimde Comte ortaya koymuştu: Nasıl bir insan kendiliğinden bir
toplumun hem sonucu, hem nedeni olabiliyordu? Sosyal psikolojide savunulan
fikirler ve sorunlar onun disiplin haline gelmesinden önce de vardı. McDougall
veRoss’un 1908’de yayınladıkları kitap, sosyal psikolojinin gerçek anlamda
kendi kimliğini düşünmeye ve geliştirmeye başladığı 1930’lann ortalarına kadar
konuyla ilgili etkili
ilk yayındı. Bu alanda II. Dünya Savaşı sonrasına kadar bir gelişme olmadı.
Genellikle Kurt Lewin’in 1930’lann sonlan ve 1940’lann başlannda-ki katkılanyla
alanın kendi teori ve yöntemleri gelişti ve sonraki hızlanmaya zemin hazırladı.
Lewin’in otokratik, demokratik ve liberal (laissez-faire) önderlik atmosferlerinin
deneysel incelemeleri karmaşık du-rumsal değişkenlerin nasıl ele alınacağını,
geçerli kılınacağını, farklı ama düzenli so-nuçlann nasıl gösterileceğini
ortaya koydu. Lewin, laboratuvardan ‘gerçek dünya’ya genelleşen problemlerin,
a) Deneylerin teori ile bağlantısını, b) Fikir olarak aynı yerden gelen
problemlerle ilgili laboratuvar ve alan denemelerinin paralel olarak sürdürülmesini
savunarak çözüleceğini umut ediyordu.
Kurt Levvin’in
deneysel sosyal psikolojinin babası olduğu hemen herkes tarafından kabul
edilmiş olsa da, 1920 ve 1930’lu yıllarda Amerika’da sosyal psikoloji şemsiyesi
altında toplanmış başka birçok etki daha vardır.
Sosyal psikolojinin
ana kimliği, deneysel yaklaşım içinde demirli kalmaktı. Levvin’in
öğrencilerinden biri olan Leon Fes-tinger, Lewin’in çalışmalanndan yola çıkarak
deneyin yalnızca teoriyle birleştirildiğinde anlam kazanacağını söyledi ve
alan üzerinde derin bir etki yapan iki teori geliştirdi. Bunlardan birisi,
insanın kendisi ve ancak başkalarının ona sağlayabildiği dış dünya hakkında
bilgi edinmesi için gereken sosyal ilişkinin sonuçlarıyla ilgili aynntılı Öneri
ve önermelerden oluşmuş sosyal karşılaştırma teorisiydi. İkincisi ise
insanlann bilişsel (cognitive) uyumu yenilemek için yaptıkları çeşitli zihinsel
ve davranışsal manevralan gösteren bilişsel uygunsuzluk teo-risiydi. Bu
teorinin gücü büyük ölçüde, Fes-tinger’in bazı kavrayışların diğerlerine göre
değişmeye daha dirençli oluşunu ve davranışsal bağlantının böyle dirençlerin
gizli kaynağını oluşturmasını anlamasıyla sağlanmıştır. Bu teorilerden elde
edilen bilgiler şimdiki sosyal psikolojik düşüncenin birçok yerinde önemini
korumaktadır ve bizim kültürle ilgili bilgimizin önemli bir bölümünü
oluşturmakladır.
Festinger’in ileri
sürdüğü uygunsuzluk olgularım araştırma merakının azalmaya başladığı 1960’lann
sonlarında çok farklı türden bir teorik yönelim ortaya çıktı. Sosyal davranışı
vurgulayan bu yaklaşım Fritz Heider’le birlikte ortaya çıkmış ve onun ufuk açan
çalışması Kişilerarası İlişkiler Psikolojisi (1958) ile tanınmıştı. Bu yaklaşımın
temel iddiası, insanların davranışı anlamaya güdülenmiş oldukları ve onu anlamlı
bir nedensel bağlam içinde görerek bunu kolayca yapabildikleri şeklindedir. Bir
başka deyişle, başkalarına cevaplarımız onların davranışlarını açıklamaya
yüklediğimiz nedenlerin bir işlevidir. Yükleme teorisinin başlangıçtaki odağı
hemen hemen bütünüyle başka insanların algılanması üzerine olduğu halde,
sonrakiler yükleyici yönelimi benlik algısını da içine alacak şekilde
genişletmişlerdir. Bizim kendi içimizdeki eğilimlerimizi ve duygularımızı algılamamız,
kendi davranışlarımızı içinde bulunduğumuz şartları da hesaba katarak yaptığımız
kendi nedensel değerlendirmelerimiz aracılığıyla olur.
1970’lerin başlarında
yükleyici yönelim serpilip gelişmiş, sosyal kavrayışta geniş bir ilgi canlanışı
uyandırmış ve onun tarafından beslenmişti. Sosyal psikoloji baştan
itibaren kavranılmış
sosyal dünyaya vurgu yapmasına rağmen, geçen beş yılı aşkın bir süredir, bilgi
süreçlerinin ayrıntılı analizlerine ve sosyal hafızaya yapılan vurgu daha
baskın hale gelmiştir.
Deneysel sosyal
psikoloji “ana akım damarı” içindeki sosyal kavrayışta bu gelişmeler
oluşuyorken, bazı sosyal psikologlar geleneksel sosyal etkileşim ve grup
süreçleri problemleri üzerinde yoğunlaşmayı sürdürdü. Asch’nin klasik
uygunluk ve Milg-ram’ın itaat üzerine çalışmaları standart kitaplara girdiler.
Onların bulguları farklı yollardan, normal erişkinlerin sosyal etki baskılarına
dikkate değer bir duyarlık gösterdiklerini ortaya koydu. Özellikle Thibaut ve
Kelley’in ikili ve daha büyük gruplardaki sonuç değişimlerinin analiziyle grup
süreçlerinin doğası, güç ilişkileri, roller ve normların gelişimiyle ilgili
zengin bilgiler sağlanmış oldu. 1960 ve 1970’li yıllarda birçok yayın,
karmaşık kişilerarası çatışma durumlarıyla uğraştı. Bu dönem boyunca ayn-ca
saldırganlık, yardımseverlik, tutum değişimi, jürinin karar vermesi,
kalabalık, sosyal ayrımcılık, cinsel rol yinelemeleri, televizyonun etkisi ve
diğer çeşitli uygulama konulan gibi sosyal olgulara ışık tutan çok sayıda
makale yayınlandı.
Alanın Şimdiki
Durumu:
Böylesine karmaşık bir
disiplinin kısaca karakterize edilmesi birçok bakımdan keyfi ve seçici olmak
zorundadır. Geniş bir fikir birliği sağlanması gereken alanın şimdiki durumuyla
ilgili bazı genellemeler yapmak da oldukça risklidir. Deney üzerinde yapılan
vurgu, çeşitli yönlerden eleştirilere maruz kalmıştır. Laboratuvar
sonuçlarının ge-nellcnmesiyle ilgili eleştiriler kolaylıkla başa çıkılamayacak
niteliktedir. Verili bir deneyin bağlamsal ve tarihsel özelliklerinden anlamlı
sonuçlar çıkartmak mümkün değildir. Bazı eleştiriler ise, çoğu sosyal psikoloji
deneyinde ihtiyaç duyulan aldatıcı örtülü hikâyelerin etiğiyle ilgilidir. Nihayet
deneyin hayli sınırlı bir neden-sonuç ilişkisi biçimine bağlı olduğunu söyleyenler
vardır. Bu eleştirilerin çoğu hayati sorunlar ortaya çıkarmalarına rağmen ne
tek başlarına, ne de bir arada deneysel yaklaşımı sosyal psikolojinin yöntem
ve araçları içinde ikincil konuma düşürememişlerdir. Deneysel yaklaşımın
canlılık yeteneği, onu uygulayanların onun gücünü ve sınırlarını daha açık bir
şekilde gerçekleştirmeleri nedeniyle, belki daha emniyetlidir. Genelleme
problemi başa çıkılamaz görünse bile, ara sıra deney taşanları kavramsal
düşüncenin kolaylaşması ve disipline edilmesinde oldukça önemli olabilir.
Şimdilerde bilişsel
sosyal psikolojinin gelişmesi, deneysel ve sosyal psikoloji arasındaki eski
sınırların parçalanmasına ve yeni enteHeklüel birliklerin oluşumuna neden
olacak gibi görünmektedir. Sosyal psikologlar paradigmalarını belli Ölçülerde
düşünce ve hafıza konusundaki genel araştırma geleneklerinden ödünç alıyorlar;
bilişe önem veren psikologlar, sosyal bağlamın değişkenlerine daha büyük
duyarlılık gösteriyorlar. Sosyal psikoloji teorisi, depresyon, alkolizm,
şişmanlık ve bir dizi psikolojik teşhisle birlikte olan problemler gibi klinik
olgulara ışık tutmuştur. Sosyal psikoloji, bazı bakımlardan sosyal bilimler
içinde yapıştırıcı bir rol oynayabilmesine rağmen, kişilerarası etkileşimin
ayrıntılarıyla Özellikle ilgilenen bir alan olarak kendi kimliğini muhtemelen
kaybetmeyecektir. Şimdi
sarkaç, sosyal
karşılıklı bağımlılık ve grup olgusuna ilgiden, bireysel bilgilenme sürecine
ilgiye doğru salınmaktadır. Burada daha ‘bireyci’ Amerikalılarla, daha
‘grupçu’ Avrupalılar arasında bazı ayrılıklar olduğu görülebilir. Eğer
Avrupalıların sosyal psikolojisi daha fazla ses getirip Amerikalıların
ilgisini gruplara çekebilirse, durum ilginç olacaktır. Bu, sosyal
psikolojideki eski bir hikâyeyi andırır: Bireylerin incelenmesi, onların
içinde işlev gördükleri sosyal karşılıklı bağımlılık matrislerinden açık bir
biçimde haberdar olmayı gerektirir. Grupların incelenmesi, grup üyelerinin
bilişsel ve motivasyonel süreçlerine genelleştiril mel id ir. Bu iki odak
arasındaki gerginlik, zamanla, geçici sapmalar olsa da, sosyal psikolojiyi
nisbeten düz bir çizgide tutan unsur olabilir.
(SBA) Bk. Psikoloji