Herbert Spencer (1820-1903) Derby’- de bir öğretmenin oğlu olarak dünyaya geldi. Düzenli bir eğitim görmediği söylenebilir. O, hiç bir zaman ortaöğretim veya üniversite eğitimi görmedi, gerçekte kendini yetiştirdi. Önceleri demiryolu mühendisi olarak çalışan Spencer, daha sonra politika muhabirliği ve serbest yazarlık yaptı. Doğa bilimleri ve siyasete derin bir ilgi duydu. Jeoloji ve paleontolojiye ilgisi ona evrimci görüşler konusunda bir birikim kazandırdı. Konformist olmayan geçmişi onu 19.yy. ortası İngilteresinin radikal politikalarına katılmaya yöneltti. Faydacılığın ve bireysel haklar konusunda liberal frakınız yapsınlar’ (‘laissez faire’) anlayışının güçlü bir savunucusu oldu. 1848’de The Economist’ dergisinin yardımcı editörlüğüne getirildi. 1865’den sonra kendisine uluslararası bir ün ve akademik bir güç kazandıran, İngiltere, Avrupa, Amerika ve hatta Rusya’da popüler falan ve Sosyal Darvinizm olarak bilinen düşünce okulunun önde gelen bir temsilcisi oldu.
Eserleri:
- Sosyal Statik (1850)
- Toplum İncelemesi (1874)
- Sosyolojinin İlkeleri (1896)
- Betimsel Sosyoloji (17 cilt, 1873-1934)
FİKİR
Sosyal Darvinizm fikrinin kaynağı Charles Darvvin’in düşüncesini sosyal bilimlere uyarlamaya çalışan Viktorya dönemi yazar ve düşünürlerinden Herbert Spencer’dir. Herbert Spencer, tıpkı doğa gibi toplumların da doğal ayıklanma, hayatta kalma ve adaptasyon süreciyle ilişkili belirli temel yasalara göre geliştiklerini öne sürer. Spen- cer’a göre, biyolojik organizmalar gibi toplumlar da basit yapılardan karmaşık yapılara doğru gelişir, bir içsel farklılaşma ve bütünleşme süreciyle çevrelerine uyum sağlar ve homojenlikten heterojenliğe doğru ilerlerler. İnsan toplulukları, yalın ve homojen ilkel kabile gruplarından, gelişmiş, bütünleşmiş ve farklılaşmış modern sosyal sistemlere doğru evrimleşmişlerdir.
Darvvin gibi Spencer da açıklamasının temeline ‘organizma’yı yerleştirir. O toplumu birçok bakımdan organizmaya benzetir:
- İkisinin de büyüklüğü artar ve ikisi de daha karmaşık, farklılaşmış yapılara doğru evrimleşir.
- İkisi de farklılaşır ve giderek uzmanlaşır. Tıpkı beynin kontrol ve karar almayla ilgili bir biyolojik mekanizma olarak evrimleşmesi gibi, yönetim de aynı görevi yüklenen temel toplumsal bir kurum olarak ortaya çıkmıştır.
- İkisi de evrimleşir -toplumlar ve organizmalar varolma mücadelelerinde çevreye uyumu ve adaptasyonu öğrenirler.
Spencer ayrıca, her şeyin en az direnç temelinde hareket etme yönünde içsel bir eğilime sahip olduğu görüşü ve ‘hareket-ritim ilkesi’ dâhil, çağdaş fiziğin belirli unsurlarını kuramına katmıştır. Bunlara ek olarak, Comte gibi (bkz. Pozitivizm) Spencer da, toplumsal düzenin merkezini temel bir konsensüs, temel değerler ve ahlâk konusunda doğal bir uzlaşma oluşturduğuna inanıyordu.
Bu görüşler aşağıdaki temel kavramlara dayalı bir toplumsal evrim kuramı içinde harmanlanmıştır:
- doğal ayıklanma veya Spencer’ın deyimiyle ‘en uygunun hayatta kalması’;
- her sosyal sistemin doğasına içkin istikrarsızlık.
Spencer’a göre, toplumsal düzen ve istikrar, tıpkı doğadaki gibi doğal bir denge, yani bir denge duygusu gerektirir. Toplumsal değişme, bu denge halinin, toplumsal yapının çeşitli parçaları arasındaki veya toplumla çevresi arasındaki dengenin bozulmasından kay-
naklanır. Bir istikrar döneminin ardından yeni bir toplumsal düzen, yeni bir denge, yeni bir ahlâkî konsensüs ortaya çıkar ve giderek farklılaşan toplumsal parçalar arasında yeni bir ilişki oluşur.
Böylece Spencer, doğadaki türler gibi insan topluluklarının da yalın kabile birimlerinden günümüzün karmaşık yapılarına doğru ev- rimleştiklerini öne sürer. Uyum sağlayamayanlar, uygun olmayanlar daha gelişmiş ve saldırgan toplulukların rekabeti karşısında yavaş yavaş ortadan kaybolurlar. Böylece, mağara adamı kabile üyesi ve çiftçi karşısında yok olacaktır. Bu yüzden. Roma, Hint ve Çin İmparatorlukları da İngiltere, İspanya ve Almanya gibi AvrupalI güçlerin gerisinde kalacaklardır. Bu ‘toplumsal orman’ yasası, yüzünden sadece en uygun toplumlar hayatta kalır; insan toplumları bu toplumsal evrim yasası sayesinde ‘ilerlemişlerdir’.
İnsanlar arasındaki savaş, tıpkı hayvanlar arasındaki savaş gibi, onların daha üst organizasyon biçimlerine ulaşmalarında büyük bir paya sahip olmuştur (Spencer, 1873).
Fakat bütün toplumlar aynı oranda veya biçimde evrimleşmezler. Doğadaki gibi, evrim farklılık ve çeşitlilik üretir. Farklı toplumlar kendi özel çevre koşullarına, komşuluk ilişkilerine ve ırksal veya kültürel nitelikteki özel niteliklerine göre farklı biçimlerde evrimleşebilirler. Buna karşın, hepsi, aynı toplumsal evrim yasasına bağlıdır; aynı evrim süreçlerinden geçer veya ortadan kalkarlar. Spencer bu noktada farklı evrim düzeylerinde iki toplum tipi ayırt eder:
- Ordu tarafından yönetilen toplumlarda olduğu gibi, merkezden denetimli ve bütünleşmiş askerî toplum
- Kuvvetten çok işbirliğine veya askerî güçten çok piyasa ilkelerine dayalı, toplumsal düzenin daha organik ve kendiliğinden olduğu sanayi toplumu
Bu yüzden, ilk askerî toplumlar varlıklarını sürdürebilmek için – Romalıların Gotlar ve Vandallara yaptıkları gibi- rakip komşularıyla savaşmak zorundayken, daha gelişmiş sanayi toplumları, savaş ve çatışmaya yönelmekten ziyade, ekonomik rekabet sayesinde barış içinde evrimleşmeyi öğrenmişlerdir.
Son olarak, Spencer’ın kuramı sosyolojik olduğu kadar psikolojik bir tema da içerir: Ona göre, insanlar da tıpkı toplumlar gibi evrimle- şirler. Modern insan, kendi fiziksel ve toplumsal çevresine uyum sağlar ve bu ortamda hayatını sürdürürken, binlerce yıllık fiziksel ve psikolojik evrimi temsil eder.
Spencer’ın toplum modeli organizmacıdır. Toplumlar farklılaşmamış bir birlik durumundan, bireysel unsurların özerklikleri artarken giderek birbirlerine bağlılıklarının arttığı, oldukça karmaşık, farklılaşmış yapılara doğru evrimleşen canlı bedenlere benzerler. Farklılaşma basit toplumlarda sınırlıyken -insanlar hem savaşçı hem de avcı olabilirken- modern toplumlar büyük ölçüde uzmanlaşmıştır. İnsan toplumu doğal olarak karmaşık bir farklılaşma durumuna doğru evrilir. Spencer bir genel evrim teorisi geliştirmeye çalışmıştır. Spencer özellikle nüfus gelişiminin yarattığı baskıları toplumsal evrimin temel dinamiği olarak görür. O, temel çalışması Sosyolojinin İlkeleri’nde (1893), toplumu basitten karmaşığa, parçaların bütüne bağımlı olduğu farklılaşmış yapılara doğru gelişen bir ‘şey’ olarak tanımlar. Tüm sistem denge, dengelenme ihtiyacı içindedir ve hiçbir şey, hatta hükümet bile onu rahatsız etmemelidir. O askerî toplumla- rın basitliği, merkeziliği ve katılığını sanayi toplumlarının kompleksliği, merkezi olmayışı ve bireyciliğinden ayırır. Spencer, piyasanın ‘gizli el’i ve bireysel özgürlük ilkelerini benimseyerek her tür devlet düzenlemesine karşı çıkar -tıpkı, günümüzde çoğu doğacı ve çevrecinin insanların doğaya ve onun temel doğal evrim yasalarına müdahale etmemesi gerektiğini savunmaları gibi.
Herbert Spencer’ın genel amacı, bütün teorik bilimleri birleştirmek ve Charles Darvvin’in kuram ve yöntemlerine dayalı karşılaştırmalı bir sosyoloji kurmaktır. Spencer bu organik toplumsal gelişme modelini kişi haklarını vurgulayan bir anlayışla birleştirmek istiyordu. Sosyal Darvinizm, toplumları farklı tarih ve evrim aşamalarına göre karşılaştırmanın önemini vurgulayan, büyük ölçüde yapılandırılmış ve görünüşte bilimsel bir toplumsal araştırma yaklaşımı ortaya koydu. Spencer’ın tezi politik açıdan devlet müdahalesinin reddini temsil ediyordu. Sosyal plânlama ve refah devleti toplumsal evrimin doğal ve ilerlemeci güçlerine zarar verebilecek bir tehdit oluşturur. Sosyal Darvinizm, böylece, bilimsel sosyolojiye bir katkı olduğu kadar siyasal bir öğretiydi. Spencer’ın evrim teorisinin temelinde nihai bir yeni etik ve ahlâkî düzen arayışı yatar. Evrim sayesinde insan kendi kapasiteleri ve ahlâkını mükemmelleştirecektir. Bu, ona göre, ‘devlet’e önem vermeme dâhil, bireysel özgürlüğün en yüksek noktaya çıkartılmasını gerektirir. Spencer bu yüzden sosyal reformlara ve Yoksulluk Yasasına karşıdır ve acı çekmenin yararlı ve etik açıdan doğru olduğuna inancı onu denge ve uyumu mükemmelleştirme çabasına yöneltmiştir. Sosyal Darvinizm’in cazibesi bilimsel sosyolojiye bir katkı olması kadar siyasal bir öğreti olmasından da kaynaklanıyordu.
KAVRAMSAL GELİŞİM
Herbert Spencer modern sosyolojinin gelişiminde önemli bir kişilikti. Sosyal Darvinizm ilk dönem sosyolojiye doğa bilimlerindeki gelişmelerden yararlanarak güçlü bir kuramsal temel ve yaygın bir akademik statü kazandırdı. Comte gibi Spencer da, belirli temel doğa yasalarının doğal dünyayı olduğu gibi sosyal dünyayı da yönettiği inanandaydı. Spencer’a göre bu temel yasa evrimdi.
Toplumsal düzen ve değişmenin ilkelerini ortaya koyma yönündeki ilk girişimlerden biri olarak Spencer’ın kuramı 19. y.y. toplum felsefesinde önemli bir etkiye sahip olmuştur. Bu kuram işlevselci yaklaşımlardan önce tarih sahnesine çıkmış ve onları güçlü bir biçimde etkilemiş, VVilliam James ve W.G. Sumner aracılığıyla, 20. y.y. başlarında Amerikan sosyolojisine büyük bir katkıda bulunmuştur. O Viktorya dönemi görüş ve tutumların klâsik bir örneğidir, temel kavramlarının çoğu günümüzde halen popüler ve etkileyicidir: piyasa ilkelerine Thatchercı inanç, devlet müdahalesine karşı çıkma ve en uygun olanın varlığını sürdürmesi örneklerden birkaçıdır.
Bununla beraber, 19. y.y. sonlarında Sosyal Darvinizm ve bu yaklaşımın temel insan ve toplum anlayışları yoğun eleştiriye uğramıştır: [1]
leri dışlayan politikaları meşrulaştırmak için ve insanın evrimci gelişimine bir tehdit olarak kullanılmıştır.
İyinin zararına iyi olmayan bir şeyi beslemek oldukça acımasız bir davranıştır. Bu gelecek kuşakları bilinçli olarak yoksulluğa mahkûm etmektir. Gelecek kuşaklara sayıları giderek artan embe- siller, aptallar veya suçlular miras bırakmaktan daha lânet bir şey yoktur… Doğanın tüm çabası bunlardan kurtulmak, onları dünyadan temizlemek ve dünyayı daha iyi bir yer yapmaktır… Onlar yaşamak için yeterince tam değillerse öldürülmeleri gerekir ve aslında en iyisi onların ölmesidir” (Spencer, aktaran Abrams
[1] Spencer’ın, bütüncül toplum analizini ‘bırakınız yapsınlar’cı bireycilikle birleştirme girişimi, bireysel haklar ve özgürlükler düşüncesi ile toplumun büyük bir kısmının gelişip ilerleme ihtiyacına vurgu arasında kuramsal çelişkiler yaratmıştır.
- Onun biyolojik analojisi bazen anlamsız bir biçimde fazla esnek bir biçimde kullanılmıştır. Onun Darvinci kavramları kullanım biçimi sıklıkla yüzeysel, yetersiz ve -örneğin, tüm toplumların evrimci güçlere tâbî olmalarına karşın, bazılarının belirli aşamaları atlayabileceklerini, hatta heterojenlikten homojenliğe doğru gerileyebileceklerini savunduğu için- çelişkiliydi.
- Spencer’ın analizi totolojikti, yani kullandığı kanıtlar ve geliştirdiği farklı toplum ve kurum tipleri sınıflaması örnekleri kanıtlandığı varsayılan ilkelerden türetilmişti.
- Onun doğal ayıklanma konusundaki görüşleri ırkçı ve hümanizm karşıtı görüşleri desteklemekte kullanılmıştır. Bu görüşler, Viktorya dönemi beyazların üstünlüğü görüşünü, İngiliz İmparatorluğunun tâbi uluslar, özellikle siyahlar karşısındaki üstünlüğünü güçlendirmiştir. Bu öğretinin unsurları Nazi Almanya- sının ırkçı, günümüz Güney Afrika’nın ayrımcı politikasında bulunabilir. ‘En uygun olanın hayatta kalması’ temasının kardeşi olan görüş zayıf, hasta, yoksul, suçlu, biyolojik özürlü vb. kimse-
Spencer’ın evrimci bir mücadelenin gerekliliği, aşağı ve üstün ırklar düşünceleri, hem toplumda hem de ırklar içinde en iyilerin hayatta kalma gerektiği fikri bazı ırkçı ve aşırı grupların felsefelerine, özellikle Alman Nazilerinin ırkçı teorileri ve pratiklerine temel oluşturmuştur. Kaçınılmaz olarak, bu tür toplumların ve onların toplum felsefelerinin çöküşü sosyal Darvinizmin teorik ve etik değerini zayıflatmıştır.
- Sosyal Darvinizm, mevcut düzeni ve eşitsizlikleri doğal ve haklı sayarak meşrulaştırdığı için, çoğu kez muhafazakâr, hatta gerici bir felsefe olarak görülür.
- İngiliz İmparatorluğunun düşüşü, İngiltere’nin bir dünya gücü olarak Almanya ve Amerikanın gerisinde kalması Sosyal Darvi- nizme desteği azaltmıştır. Merkezî planlamaya dayalı komünist toplumların yükselişi Spencer’ın piyasa güçleri aracılığıyla evrim teziyle çelişir. Ayrıca, yüzyıl başında, gelişmiş sanayi toplumla- rında ekonominin devlet eliyle plânlanması ilkesinin benimsenmesi, sosyal devlet hükümleri ve sosyal demokrasi de bu tezin geçerliliğini giderek zayıflatmıştır.
Spencer’a eleştiriler üç temel alanda yoğunlaşır:
- Onun bireyci insan anlayışı ile bir organizma olarak toplum anlayışı arasındaki içkin çatışma. Bencillik ve çıkarcılık tek başına istikrarlı ve ilerleyen bir toplumun bağlayıcı güçleri olamaz.
- Ahlâkî natüralizm fikri -hayatta kalmayı başaranların doğal olarak üstün oldukları düşüncesi- ciddi eleştiriler almış ve ırkçılık suçlamalarına maruz kalmıştır.
- Sosyal ve kültürel gelişmeyi analiz etmek için ‘doğal ayıklanma’ ve ‘en iyinin hayatta kalması’ gibi biyolojik kavramları kullanan bu kavramsal ve metodolojik yaklaşımın pratik olmadığı giderek kanıtlanmıştır
Özelde, Sosyal Darvinizmin ondokuzuncu yüzyıldaki ve yirminci yüzyıl başındaki soy ıslahı teorileri ve sömürge savaşlarıyla ilişkisi, bu tür aşırılıklardan uzak durmaya çalışsa da, Spencer’ın kuramsal cazibesini zayıflatmıştır. O ırkların eşit haklara sahip olduklarını kabul eder ve ‘toplumsal yamyamlık dönemi’ olarak tanımladığı kendi yaşadığı çağda artan savaşlardan büyük ölçüde etkilenmiştir ve bu durum sanayileşmenin daha büyük bir barış ve uyum getireceği inancıyla önemli ölçüde çelişiyordu.
Böylece, Sosyal Darvinizm 1900’lerde bile halkın ilgisini ve siyasal desteğini büyük ölçüde kaybetti. Sosyal Darvinizm artık, tarihsel bir hata, Britanya İmparatorluğunun Viktorya Döneminden kalma ve beyazlara özgü bir üstünlüğü gibi görünmektedir. “Herbert Spencer kendi yaşadığı dönemde büyük bir ün kazanan ve etki yaratan, ancak çok çabuk unutulan bir düşünürler kategorisine dâhildi” (Heine An- dersen, Andersen and Kaspersen, 2000: 35). Radikal bir özlem içindeki Spencer’ın teorileri, ironiktir ki, giderek daha çok muhafazakâr ideolojileri desteklemekte kullanılmıştır.
Yine de bu yaklaşım sosyolojinin akademik bir disiplin olarak kurulmasına önemli bir katkıydı ve onun temel tezleri, son yıllarda, yapısal-işlevselcilik, modernleşme tezleri ve kültürel antropoloji, sosyo-biyoloji ve oyun teorisi gibi yeni evrimci kuramlar biçiminde yeniden ortaya çıktı.