Felsefe Yazıları

Sosyal Bütünleşme Nedir? Tanımı, Kategorileri (Sosyoloji)

 

Sosyal Bütünleşme

felsefe-3/sosyal-butunlesme

Bir toplumdaki bütün grupları ve sosyal yapının tüm unsurları ile maddî ve manevî kültür unsurlannın bir araya gelerek, işleyen bir bütün meydana getirecek şekilde birbirlerini tamam lamalanna ve birbirleriyle kaynaşmalarına “sosyal bütünleşme” denir. Herhangi bîr toplumun düzen bozukluğuna ve çözülmeye maruz kalmaksızın sosyal ve ekonomik yönden gelişmesi, bütünlük halini koruması ve devam ettirmesiyle mümkündür.

Sosyal bütünleşme kavramı ilk önce, Auguste Comte’un sosyal uyuşma (Consensus Social) ifadesinde kendisini bulur. Ardından Emile Durkheim’ın “Sosyal işbölümü” teorisi içinde, özellikle toplumların “mekanik dayanışma”dan “organik daya­nışmaca geçişi esnasında insanların “işbölümüne bağlı bütünleşme” durumlarının açıklanmasında kullanılmıştır. Kültür ve kültürel unsurların bir anlam ifade edecek tarzda bütün teşkil etmelerinden söz edilin­ce, Amerikalı ve İngiliz sosyal bilimciler, “kültürel bütünleşme” terimini kullanmayı tercih ederler.

Belli başlı bütünleşme şekillerini dört kategoride toplamak mümkündür:

1- Mekânı bütünleşme:

Bu bütünleşme şeklinde kültürel unsurlarla toplumun değişik gruplarının birbirine yakınlığı sadece tesadüfidir. Onun için mekânî bütünleşmede, değişik sosyal yapılardan alınmış, birbirine hiç uymayan kültür unsurlannın ucuca veya yanyana eklenmiş halde bir araya gelmeleri söz konusudur, örneğin herhangi bir şehre giden yolculann tesadüfen aynı otobüste seyahat etmeleri böyledir. Kültürel unsurlar ve toplumdaki farklı grupların birbirlerini tamamlamalarından, birbirleriyle kaynaşmalarından bahsedilemez. Bir toplumda örf ve adetler, ahlâk, din, hukuk, eğitim gibi kültürel unsurlar birbirlerini tamamlayarak bireyler arasında bir sosyal uyum meydana getirmezse, birincil ve ikincil gruplar arasında ideal ve gaye zıtlıkları kendini gösterir, böyle toplumlarda tam anlamıyla bir ideal ve gaye birliği oluşturmak mümkün değildir. Toplumların büyük grup olarak varlıklarını devam ettirebilmeleri, üyelerinin ortak çıkar, ideal ve gayeler etrafında toplanmasına bağlıdır. Mekânî bütünleşme gerçek bir bütünleşme olmaktan uzaktır.

2- Dış etkilerle meydana gelen arızî bütünleşme:

Dinleri, inançtan, örf ve adetleri, millî değerleri, tarihleri birbirinden apayrı milletlerin bir otoritenin baskısı veya ken­dilerine yabancı bir rejimin kültürel değerlerini kabul etmeye zorlaması ile bir araya gelip bütünlük oluşturması, dış etkilerle meydana gelen arızî bütünleşmedir. Bu milletlerin birlik ve beraberliği zahirî bir karakter arzeder. Dış etki veya zorlamanın kalkması, yahut zayıflaması ile horlanan milletlerin değer hükümleri ve kültürel unsurları yeniden varlığını belli edecek ve zorlayıcı etki çemberini kırarak zaten yüzeyde olan bütünleşmeye son verecektir. Bugün sömürge idaresi altındaki pek çok milletlerin, Sovyet ve Çin hakimiyeti altındaki müslumanların durumu; dış etkilerle vücuda gelen bütünleşmenin en açık örneklerini teşkil ederler. Onun için bu bütünleşme tipinin de gerçek bir bütünleşme olduğunu söylemek mümkün değildir.

Gerçek bütünleşmenin iki tipi vardır: Fonksiyonel bütünleşme, bir anlam etrafında bütünleşme.

3- Fonksiyonel bütünleşme:
Fonksiyonel bütünleşme, toplumda çeşitli iş kollarında faaliyet gösteren birey veya grupların sosyal hayatın gereği olarak yerine getirmekle yükümlü oldukları görevleri layıkiyle ifa etmelerinden doğan işbirliği sayesinde kurulan bütünleşmedir. Monte edilmiş otomobil parçalarının, fonksiyonlarını yerine getirerek arabanın işleyişini ortaklaşa temin etmeleri konusundaki birlikleri de fonksiyona dayalı bir bütünleşmedir. Bu parçalardan biri çıkarıldığında otomobilde genel bir değişiklik meydana gelmez, ama hem otomobilin hareketi aksar, hem de çıkarılan parça otomobil dışında fonksiyonunu yerine getiremez. Bunun gibi, toplumda da, değişik iş kollarında meydana gelecek bir aksama yahut duraklama, sosyal hayatla bir takım huzursuzluklara ve çözülmelere neden olacaktır.

Fonksiyonel bütünleşme, çoğu defa, birey veya grupların aralarında meydana getirdikleri işbölümü ile açıklanmaktadır. Unutulmamalıdır ki, iş bölümü, yalnız başına toplumda fonksiyonel bütünleşmeyi sağlamaya yetmez. Bir ülkede nüfus devamlı olarak artıyor, ihtiyaçlar çoğalıyor, yeni sosyal ve iktisadî problemler ortaya çıkıyor. Bu durum karşısında birçok konularda yeni tedbirler almak, iktisadî, hukuk! düzenlemeler yapmak, eğitimde muhteva değişikliklerine gitmek gerekir, örneğin iktisadî gelişmenin orta seviyede kalifiye insan gücü ihtiyacını karşılamak için orta öğretimde teknik okulların sayısını artırmak gerekir. Bu düzenlemeler de yetmez, toplumu oluşturan birey veya grupların, ailelerin siyasî otoritenin aldığı kararlara uymaları, çocuklarını mutlaka yüksek bürokrat yetiştirme arzusundan vazgeçen bir tavır takınmalan gerekir; aksi halde sosyal ihtiyaç ve kaynaklar arasında fonksiyonel bütünleşme oluşmaz, beşerî kaynaklar ihtiyacı karşılayacak şekilde değerlendirilmemiş ve zayi edilmiş olur.

4-Anlam etrafında bütünleşme:

Toplum içinde birey veya grupları tek bir organizma gibi bir araya getirecek bütünleşme, fonksiyonel bakımdan birbirini tamamlayan mekanizmanın hiçbir aksaklığa uğramaksızın işleyebilmesi ve toplumu oluşturan çeşitli öğe ve grupların ortak değer yargıları, normlar, kanunlar ve ortak bir ahlakî anlayışla birbirleriyle kaynaşmalarından doğan “anlam etrafında bütünleşme”dir. Fonksiyonel bütünleşmenin mevcut olduğu son derece uzmanlaşmış bir toplumda, işbölümü o kadar girift ve fonksiyonlar o kadar birbirine bağlıdır ki, sözü edilen fonksiyonlardan herhangi birinde meydana gelen bir aksama, toplumun normal faaliyetini önemli ölçüde sekteye uğratır. Yine aynı toplumda birey veya gruplar fonksiyonları gereği birbirlerine sımsıkı bağlı olsalar bile, bazan makinanın çarkları gibi kendi dışındakilere karşı hissiz ve anlayışsız olabilir­ler, işte toplumu oluşturan unsurlar, bireyler veya gruplar sadece fonksiyonları gereği değil, bir anlam (bir prensipler manzumesi) etrafında bütünleşirlerse, yani ortak kültürel unsurlar ve değerlerin oluşturduğu öz, karakter, iç yapı ve pekiştirici anlam itibariyle birbirlerini tamamlarlarsa, toplum sağlam bir yapı kazanır, parçalanmaksızın varlığını sürdürür. Bu pekiştirici öz ve anlam o toplumun inançları, değer hükümleri, örf ve âdetleri gibi sosyal değerler olup binanın tuğlalarını birbirine bağlayan harç mesabesindedirler. Sözkonusu sosyal değerler sarsıntıya uğrar veya dejenere olursa, toplumda çözülme kaçınılmazdır. Birçok sosyologca anlam etrafında bütünleşmenin sosyo-kültürel bütünleşmenin en mükemmel şekli olduğu kabul edilir. Aynca bütünleşme hem devamlıdır, hem de devamlılığı sağlayan pekiştirici, kaynaştırıcı Öze sahiptir. Bir din veya milli idealin anlam etrafındaki bütünleşmeyi sağladığına inanılır.

Sosyal bütünleşme, günün sosyolojisin­de terkedilmiş problemlerden birisidir. XIX. yüzyıl sosyolojisinde önemli bir yer tutmuş olan bütünleşme konusu, toplumdaki çeşitli unsurların nasıl olup da bir araya geldiği ve birbirini destekler mahiyette çalıştığı gibi sorunlarla ilgiliydi. Ancak özellikle organizmacı ve fonksiyonalist yaklaşımları içeren sosyal bütünleşme teorileri, toplumların son derece bütünleşmiş olduğu görüşüyle iş gördüğü ve onların içlerindeki çatışma unsurlarını ihmal ettikleri gerekçesiyle, Marksistler tarafından eleştirilmiştir.

İzzet ER – SBA

İlgili Makaleler