SOSYAL BÜTÜNLEŞME
SOSYAL BÜTÜNLEŞME
Bir toplumdaki bütün
grupları ve sosyal yapının tüm unsurları ile maddî ve manevî kültür unsurlannın
bir araya gelerek, işleyen bir bütün meydana getirecek şekilde birbirlerini
tamam lamalanna ve birbirleriyle kaynaşmalanna “sosyal bütünleşme”
denir. Herhangi bîr toplumun düzen bozukluğuna ve çözülmeye maruz kalmaksızın
sosyal ve ekonomik yönden gelişmesi, bütünlük halini koruması ve devam ettirmesiyle
mümkündür.
Sosyal bütünleşme
kavramı ilk önce, Augusıc Comte’un sosyal uyuşma (Con-sensus Social) ifadesinde
kendisini bulur. Ardından Emile Durkheim’ın “Sosyal işbölümü”
teorisi içinde, özellikle toplumların “mekanik dayanışma”dan
“organik dayanışmaca geçişi esnasında insanların “işbölümüne bağlı
bütünleşme” durumlarının açıklanmasında kullanılmıştır. Kültür ve kültürel
unsurların bir anlam ifade edecek tarzda bütün teşkil etmelerinden söz edilince,
Amerikalı ve ingiliz sosyal bilimciler, “kültürel bütünleşme”
terimini kullanmayı tercih ederler.
Belli başlı bütünleşme
şekillerini dört kategoride toplamak mümkündür
:
1– Mekânı bütünleşme:
Bu bütünleşme şeklinde kültürel unsurlarla
toplumun değişik gruplarının birbirine yakınlığı sadece tesadüfidir. Onun için
mekânî bütünleşmede, değişik sosyal yapılardan alınmış, birbirine hiç uymayan
kültür unsurlannın ucuca veya yanyana eklenmiş halde bir araya gelmeleri söz
konusudur, örneğin herhangi bir şehre giden yolculann tesadüfen aynı otobüste
seyahat etmeleri böyledir. Kültürel unsurlar ve toplumdaki farklı grupların
bir-birlerini tamamlamalarından, birbirleriyle kaynaşmalarından bahsedilemez.
Bir toplumda örf ve adetler, ahlâk, din, hukuk, eğitim gibi kültürel unsurlar
birbirlerini tamamlayarak bireyler arasında bir sosyal uyum meydana
getirmezse, birincil ve ikincil gruplar arasında ideal ve gaye zıtlıkları
kendini gösterir, böyle toplumlarda tam anlamıyla bir ideal ve gaye birliği
oluşturmak mümkün değildir. Toplumların büyük grup olarak varlıklarını devam
ettirebilmeleri, üyelerinin ortak çıkar, ideal ve gayeler etrafında
toplanmasına bağlıdır. Mekânî bütünleşme gerçek bir bütünleşme olmaktan
uzaktır.
2- Dış
etkilerle meydana gelen arızî bütünleşme:
Dinleri, inançtan, örf ve adetleri, millî
değerleri, tarihleri birbirinden apayrı milletlerin bir otoritenin baskısı veya
kendilerine yabancı bir rejimin kültürel değerlerini kabul etmeye zorlaması
ile bir araya gelip bütünlük oluşturması, dış etkilerle meydana gelen arızî
bütünleşmedir. Bu milletlerin birlik ve beraberliği zahirî bir karakter
arzeder. Dış etki veya zorlamanın kalkması, yahut zayıflaması ile horlanan
milletlerin değer hükümleri ve kültürel unsurları yeniden varlığını belli
edecek ve zorlayıcı etki çemberini kırarak zaten yüzeyde olan bütünleşmeye son
verecektir. Bugün sömürge idaresi altındaki pek çok milletlerin, Sovyet ve Çin
hakimiyeti altındaki müslumanların durumu; dış etkilerle vücuda gelen
bütünleşmenin en açık örneklerini teşkil ederler. Onun için bu bütünleşme
tipinin de gerçek bir bütünleşme olduğunu söylemek mümkün değildir.
Gerçek bütünleşmenin
iki tipi vardır: Fonksiyonel bütünleşme, bir anlam etrafında bütünleşme.
3- Fonksiyonel
bütünleşme: Fonksiyonel bütünleşme, toplumda çeşitli iş kollarında faaliyet
gösteren birey veya grupların sosyal hayatın gereği olarak yerine getirmekle
yükümlü oldukları görevleri layıkiy-le ifa etmelerinden doğan işbirliği sayesinde
kurulan bütünleşmedir. Monte edilmiş otomobil parçalarının, fonksiyonlarını yerine
getirerek arabanın işleyişini ortaklaşa temin etmeleri konusundaki birlikleri
de fonksiyona dayalı bir bütünleşmedir. Bu parçalardan biri çıkarıldığında
otomobilde genel bir değişiklik meydana gelmez, ama hem otomobilin hareketi
aksar, hem de çıkarılan parça otomobil dışında fonksiyonunu yerine getiremez.
Bunun gibi, toplumda da, değişik iş kollarında meydana gelecek bir aksama yahut
duraklama, sosyal hayatla bir takım huzursuzluklara ve çözülmelere neden
olacaktır.
Fonksiyonel
bütünleşme, çoğu defa, birey veya grupların aralarında meydana getirdikleri
işbölümü ile açıklanmaktadır. Unutulmamalıdır ki, iş bölümü, yalnız başına
toplumda fonksiyonel bütünleşmeyi sağlamaya yetmez. Bir ülkede nüfus devamlı
olarak artıyor, ihtiyaçlar çoğalıyor, yeni sosyal ve iktisadî problemler ortaya
çıkıyor. Bu durum karşısında birçok konularda yeni tedbirler almak, iktisadî,
hukuk! düzenlemeler yapmak, eğitimde muhteva değişikliklerine gitmek gerekir,
örneğin iktisadî gelişmenin orta seviyede kalifiye insan gücü ihtiyacını
karşılamak için orta öğretimde teknik okulların sayısını artırmak gerekir. Bu
düzenlemeler de yetmez, toplumu oluşturan birey veya grupların, ailelerin siyasî
otoritenin aldığı kararlara uymaları, çocuklarını mutlaka yüksek bürokrat yetiştirme
arzusundan vazgeçen bir tavır takınmalan gerekir; aksi halde sosyal ihtiyaç ve
kaynaklar arasında fonksiyonel bütünleşme oluşmaz, beşerî kaynaklar ihtiyacı
karşılayacak şekilde değerlendirilmemiş ve zayi edilmiş olur.
4-Anlam
etrafında bütünleşme:
Toplum içinde birey
veya grupları tek bir organizma gibi bir araya getirecek bütünleşme, fonksiyonel
bakımdan birbirini tamamlayan mekanizmanın hiçbir aksaklığa uğramaksızın
işleyebilmesi ve toplumu oluşturan çeşitli öğe ve grupların ortak değer
yargıları, normlar, kanunlar ve ortak bir ahlakî anlayışla birbirleriyle
kaynaşmalarından doğan “anlam etrafında bütünleşme”dir. Fonksiyonel
bütünleşmenin mevcut olduğu son derece uzmanlaşmış bir toplumda, işbölümü o
kadar girift ve fonksiyonlar o kadar birbirine bağlıdır ki, sözü edilen
fonksiyonlardan herhangi birinde meydana gelen bir aksama, toplumun normal
faaliyetini önemli ölçüde sekteye uğratır. Yine aynı toplumda birey veya
gruplar fonksiyonları gereği birbirlerine sımsıkı bağlı olsalar bile, bazan
makinanın çarkları gibi kendi dışındakilere karşı hissiz ve anlayışsız
olabilirler, işte toplumu oluşturan unsurlar, bireyler veya gruplar sadece
fonksiyonları gereği değil, bir anlam (bir prensipler manzumesi) etrafında
bütünleşirlerse, yani ortak kültürel unsurlar ve değerlerin oluşturduğu öz,
karakter, iç yapı ve pekiştirici anlam itibariyle birbirlerini tamamlarlarsa,
toplum sağlam bir yapı kazanır, parçalanmaksızın varlığını sürdürür. Bu
pekiştirici öz ve anlam o toplumun inançları, değer hükümleri, örf ve âdetleri
gibi sosyal değerler olup binanın tuğlalarını birbirine bağlayan harç
mesabesindedirler. Sözkonusu sosyal değerler sarsıntıya uğrar veya dejenere
olursa,
toplumda çözülme
kaçınılmazdır. Birçok sosyologca anlam etrafında bütünleşmenin sosyo-kültürel
bütünleşmenin en mükemmel şekli olduğu kabul edilir. Aynca bütünleşme hem
devamlıdır, hem de devamlılığı sağlayan pekiştirici, kaynaştırıcı Öze sahiptir.
Bir din veya milli idealin anlam etrafındaki bütünleşmeyi sağladığına
inanılır.
Sosyal bütünleşme,
günün sosyolojisinde terkedilmiş problemlerden birisidir. XIX. yüzyıl
sosyolojisinde önemli bir yer tutmuş olan bütünleşme konusu, toplumdaki
çeşitli unsurların nasıl olup da bir araya geldiği ve birbirini destekler
mahiyette çalıştığı gibi sorunlarla ilgiliydi. Ancak özellikle organizmacı ve
fonksiyonalist yaklaşımları içeren sosyal bütünleşme teorileri, toplumların
son derece bütünleşmiş olduğu görüşüyle iş gördüğü ve onların içlerindeki
çatışma unsurlarını ihmal ettikleri gerekçesiyle, Marksistler tarafından
eleştirilmiştir.
izzet ER Bk. Sosyal
Çözülme