Sosyoloji

Şizofreni – En Uzak Ülke

Levent Mete –
Şizofreni – En Uzak Ülke

Morel 1860 yılında yayınladığı Akıl Hastalıkları
adlı kitabında, 14 yaşında bir erkek çocuğunda aile içinde ve okulda çatışmalar
ve uyum sorunlarıyla başlayıp, zihinsel bir yıkımla sonlanan bir içe kapanma
tablosu tanımlamış ve bu tabloyu erken bunama olarak adlandırmıştır.

Eugen Bleuler’in 1911 tarihli Erken Bunama ve
Şizofreniler Gurubu adlı kitabında erken bunama kavramının yerine
schizo-phrenia’yı önermiştir. Zihin yarılması denen bu ruhsal durum için dört
belirti saptamıştır:

Otizm

Ambivalans

Çağrışım çözüklüğü

Anormal duygulanım

Kurt Schneider’ın çalışmaları da konuya birçok
yönden yararlı olmuştur.

Şizofreni geriye dönüştür.

Tanım, bundan ne anladığımız olacaktır.

Şizofrenide; etkilendiği düşünülen beynin, oksijen
azalmasına karşı çok fazla duyarlı olan bölgesi doğum sırasında bebeğin
oksijensiz kalması durumunun bir sonucu olarak şizofreni ihtimalini
kuvvetlendirir.

Şizofreni kadın ve erkeklerde aynı miktarda
görülmesine karşın erkeklerin şizofreni olma yaşları kadınlara nazaran daha
erkendir.

Şizofrenlerde beyin dokusu hacminde bir azalma
vardır.

Şizofrenin kendine ait dünyasına dışarıdan müdahale
edilmezliği; o dünyanın nasıl bir gizem sakladığı kafamı meşgul eden bir soru.

Hasta denen kişi orada mutludur herhalde. Dış
dünyada kriz geçiriyordur. Neden?

Nedeni içsel hayatının tam anlamıyla içinde olmaması
olmalı. Düşünüyor o yeri ama hâlâ burada. Sevmediği dünyada.

Şizofreni oraya iten dış nedenler; mutsuz bir aile
yaşantısı başta gelir. Temel, bu şekilde sakat atılınca o insanın çocukluktan
itibaren kişilerle iletişim kuramama durumu söz konusudur. Öylece ortada kalmış
gibidir. Arkadaşı yoktur. Asıl önemli olan, şizofren kimsenin bu dünyada dost
veya yakın hissedebileceği birini bulamayacağının bilincine varmış olmasıdır.
Sağlıklı insanların kendilerine hiç sormadıkları bir sorudur bu. “Yakın biri
var mı bana?” olamaz, imkânsız.

Her insanın kendine ait bir dünyası vardır. Hiçbir
insan gittiği yolda yanında birini bulamaz.

Hiç kimse aynı yolda ilerleyemez.

Sadece belli yerlerde birleşen kesişen yollar
vardır.

İşte şizofren kendi yolunda kendi dünyasında yaşayan
dışarıyla bağlarını koparmış olan kimsedir.

Bizim gözümüzde o, düşle gerçeği ayırt edemeyen
kişidir.

Ama aslında o düşün de gerçeğin de farkındadır.
Niçin ayrılsın ki düşten. Onu bizim aramıza çekebilecek bir nedenimiz var mı?

Elbette ki yok.

İnsanların birbirlerine sunabildikleri tek şey
bencilliklerinden kaynaklanan şiddetleridir. Kimi zaman toplumca aynı şiddeti
gösterebiliyor olmalarına rağmen işin özü şu ki doğuştan kötü olan insanların
içinde pek azı (% 0,7) kötü değildir ve bu azınlık farkında olduğu şiddete ayak
uyduramaz. Sendeler, müdahale etse de fayda yok. Sonunda düşer.

Kendi mükemmel düş âleminde yaşamaya başlar.

Ruh oradadır.

Dünyasal olan bedendir. Ruh dünyasal değildir. Bizim
görebileceğimiz bedendir. Hasta bir bedenin içindekini bilemeyiz. Ruh kendi
ruhsal âleminde kendi bilinciyle vardır. Biz onu ne algılayabiliriz ne de
algılayabiliriz. Elden gelen seyirci kalmaktır. Kimi zaman da dünyasal
metotlarla tedavi çabasıdır.

İletişim Yayınları

Eylül, 1998

İlgili Makaleler