SİYASAL PARTİLER
SİYASAL PARTİLER
iktidarları elinde
tutan kral ve monarkla-nn otoritelerini sınırlandırmak amacıyla ondokuzuncu
yüzyıldan bu yana hemen hemen bütün siyasal sistemlerde rastlanan siyasal
partiler, değişik ölçütlerden hareket edilerek farklı şekillerde tanımlanmışlardır.
En genel biçimiyle siyasal parti, siyasal iktidarı ele geçirmek, ya da iktidara
ortak olmak amacıyla ülke düzeyinde örgütlenen, devamlı bir örgüt yapısına
sahip olan ve çeşitli şekillerde halkın desteğini kazanmaya çalışan
sosyo-politik bir örgüttür.
Esas itibariyle parti,
belli bir ideolojiyi, bir doktrini ve iktidara gelmek veya koalisyonlar
yoluyla iktidara ortak olmak gibi temel amaçlan paylaşan insanların oluşturdukları
özel bir sosyal grubu ifade etmektedir. Tanımlarda farklı ölçütlerden hareket
edildiği için, değişik
teorilerle karşılaşmamız mümkündür. Partilerin çoğulculuğunu öne alan Sartori
gibi bazı yazarlar, tek partiyi siyasal parti olarak saymazlarken La
Pa-lombara ve Weiner, sürekli bir örgüte sahip olma, ülke çapında örgütlenme,
iktidarı ele geçirme ve seçimler ve başka yollarla halkın desteğini arama gibi
kriterlerden hareket ederek siyasal partiyi tanımlamaya çalışmışlardır.
Siyasal gelişme
sürecinde iktidarı ellerinde tutan kral ve monarkların otoritelerini
sınırlandırma ihtiyacı, toplumsal yapıda karşılaşılan değişmelerin bir
yansıması olarak yeni kitlelerin ve sınıfların toplumsal hayata katılmaları,
Öne çıkan yeni sınıfların iktidara ortak olmak istemeleri, daha da önemlisi
iktidarın kaynağının Tanrısallıktan halka geçmesi ve bu alandaki zihniyet
değişikliğinin yarattığı toplumsal-si yasal etkilerle ortaya çıkmıştır.
Partilerin, sistemli bir şekilde ilk kez ondokuzuncu yüzyılda ortaya
çıkmalarına kadar, tarihte, Batı ve İslâm toplumlarında siyasal İktidarı etkilemek
için çok sayıda örgüt ve hareket görülmüşse de, bu gelişmelerin sürekli bir
örgüt yapısına sahip olmamaları, ülke düzeyinde örgütlenmemeleri, seçimler ve
diğer değişik yollarla halkın desteğini aramamaları sebebiyle siyasal parti
olarak görmek kabil değildir. Aslında siyasal partilerin ortaya çıkmaları,
siyasal iktidarın halk tarafından belirlenmesi, egemenliğin halka dayandırılması,
meşruiyetin temelinin halkta olması anlayışının gelişmesi ve siyasal sistemlere
bu anlayışın yerleşmesiyle birlikte genel oy hakkının yaygınlaşmasıyla mümkün
olmuştur.
Partilerin kökeni
konusunda sistematik bilgi veren M. Ouverger, siyasal partilerin
parlamento içerisinden
veya parlamento dışından doğduklarını belirtmektedir. Parlamento içerisinde
aynı veya birbirine yakın görüşleri paylaşan kişiler arasında oluşan
gruplaşmaların yerel düzeydeki seçkinlerden teşekkül eden komitelerle
birleşmesiyle modem partilerin oluşması yönünde önemli bir basamak
geçilmiştir. Parlamen-tolardaki gruplaşmalarla yerel nitelikli komitelerin
gayretleri bazen yeni bir siyasal partinin ortaya çıkmasıyla sonuçlanabilmiştir.
Ayrıca parlamento içerisindeki büyük bir partinin bölünmesi ile de yeni partilerin
teşekkül etliklerini gözlemekleyiz. Parlamento dışında doğan partiler, genellikle
bazı grup ve örgütlerin siyasal iktidarı etkilemenin Ötesine geçerek, iktidarı
ele geçirmek amacıyla bir siyasal parti kurmaları ya da bir siyasal partiye
dönüşmeleriyle ortaya çıkmaktadırlar. Bazı durumlarda ise mekân olarak
parlamento dışında kurulmanın ötesinde, parlamento öncesinde de partiler
doğabilmektedir. Yani bir temsil kurumu olmadan da partilerin doğması ve bu
partilerin temsil kurumunu (parlamento) oluştumak için çalışmaları da
mümkündür. İngiliz işçi Partisi, parlamento dışında doğan partilere en çarpıcı
örnek olarak verilebilirken, Osmanlı Devleti’nin son dönemine damgasını vuran
Osmanlı f uihad ve Terakki Cemiyeti de parlamento dışında ve parlamento
öncesinde doğan partiler için ilginç bir örnek teşkil etmektedir. Türkiye’deki
siyasal hayata bakıldığında partilerin genellikle parlamentoda bulunan büyük
partilerin birtakım sebeplerle bölünmele-riyle doğdukları görülür.
Siyasal partilerin
doğdukları yer ve biçim önemli olduğu kadar, zaman da Önem taşımaktadır.
“Partiler ne zaman doğmakla-
dır” şeklinde bir
soru her zaman sonılabil-mektedir. Toplumsal-siyasal tarihe bakıldığında
partilerin birtakım krizlerin ve bunalımların sonunda ortaya çıktıkları
görülür. Siyasal partiler, bu bakımdan siyasal ve toplumsal gelişmenin ve
modernleşmenin belli bir merhalesinde ortaya çıkan kriz ve bunalımların sonunda
doğan örgütler olarak görülebilir. Partilerin doğumuna imkân veren veya
doğumunu hızlandıran bunalım ve krizler genelde şu şekilde sınıflandırılabilir
Meşruluk bunalımı, bütünleşme bunalımı, katılma bunalımı, nüfuz bunalımı ve
kimlik bunalımı. Farklı özelliklerde karşımıza çıkan her bir bunalım ve kriz
sırasında veya sonunda farklı düşünce mensupları yeni bir partide
örgütlenebilmektedirler. Bu her durumda toplumsal-siyasal bunalımların yeni
siyasal partilerin kurulmasıyla sonuçlanacağı anlamına gelmemektedir. Bazı
durumlarda toplumsal- siyasal bunalım ve krizler, yeni partilerin kurulması
şöyle dursun, var olan partilerin bile yok olmasına sebep olabilmektedir.
Bütün siyasal
sistemlerde siyasal partiler birbirine benzer işlevleri yerine getirirler. Bİr
siyasal sistemde siyasal partilerin işlevleri İle toplum yapısı arasında bir
ilişkinin kurulabilmesi kabildir. Sömürge altında olup bağımsızlığını kazanma
savaşı veren bir toplumda ortaya çıkan siyasal partilerin başlıca işlevleri,
toplumu siyasallaştırmak, tercihleri belli kalıplara sokmak, vatandaşları
sömürge yönetimine karşı seferber etmek ve toplumun bağımsız bir siyasal örgüt
olarak ortaya çıkmasını sağlamak olabilmektedir. Siyasal sistemle toplum arasında
aracı bir örgüt olan siyasal partilerin gördükleri çok yönlü işlevleri üç
alanda toplamak mümkündür. Partiler, toplumla ilgili,
siyasal sistemin
işlemesiyle ilgili ve kendileriyle ilgili işlevler görmektedirler. Siyasal
partilerin toplumla ilgili olarak gördükleri işlevler; topluma kimlik
kazandırma, siyasal toplumsallaşmaya katkıda bulunma, parti üyelerinden ve
toplumdan gelen talepleri birleştirme ve siyasal sistemin ilgili kurumlarına
iletme şeklinde sıralanabilir. Bilhassa gelişmekte olan ülkelerde ve sömürge
altında olanlarda parlamento dışında ve parlamento öncesinde genellikle gizli
olarak örgütlenen siyasal partilerin topluma kimlik kazandırma ve siyasal
toplumsallaştırma gibi işlevleri öne aldıkları gözlenmektedir. Türkiye’de
parlamento dışında ve öncesinde kurulan Ittihad ve Terakki, Kurtuluş Savaşı
yıllarında teşekkül eden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri,
Cumhuriyet yönetiminde ortaya çıkan CHP’nin topluma kimlik kazandırma, toplumu
harekete geçirme, siyasal toplumsallaştırma işlevlerini öne aldıkları
söylenebilir. Kritik dönemlerde teşekkül eden tek partiler aynı zamanda ulusal
bütünlüğün aracısı örgütler olarak görülüyorlar.
Siyasal partilerin
siyasal sistemin işleyişi ile ilgili işlevleri, muhtemel siyasal yöneticilerin
yetiştirilmesi, kamu yönetimine aday bulunması, seçimlerde aday gösterilmesi,
iktidarın icraatının eleştirilmesi ve çeşiüi sorunlar hakkında alternatif çözümlerin
geliştirilmesi şeklinde sıralanabilir. Bu işlevlerin yanında partiler, kendileriyle
ilgili işlevler görmektedirler. Partilerin kendi varlıklarını sürdürmeleri için
iki önemli kaynağa ihtiyaçları vardır; bunlar üyeler ve maddî destektir.
Partinin mümkün olduğu kadar çok üyeye sahip olması için çeşitli çalışmalar
yapması gerekmektedir. Ayrıca maddî gelir temin etmek için
üye aidatlarını
toplama, çeşiüi gazete, dergi ve broşür yayınlama, yardımlar kabul etme gibi
faaliyetleri yürütmesi, kendi varlığının devamı için elzemdir. Partinin merkez
ve yerel teşkilatlarında görev yapacak kişilerin yetiştirilmesi, taraftarların
çoğaltılması, eğitilmesi de önemli İşlevler olarak görülmektedir.
Çok işlevli örgüt olan
partilerin işlevleri, toplum yapısıyla, siyasal sistemle, parti tipiyle ve
kültür düzeyiyle yakından ilgili olmaktadır.
İşlevleri arasında bir
benzerlik bulunmakla birlikte Örgüt yapılan, üyelerin kompozisyonu,
tarihsel-siyasal durumları bakımından siyasal partilerin bir tipolojiye tabi
tutulmaları gereklidir. M. Duverger’ye göre partiler kadro ve kitle partileri
olmak üzere iki tiptirler. Oy vermenin toplumda bir takım sosyal ve ekonomik
özelliklere bağlı olduğu, sınırlı oy sisteminin cari olup genel oya dayalı
sistemlerin gelişmediği siyasal sistemlerde görülen “kadro
partileri”, sayıca az üyeli ve fakat bu üyelerin toplumun çeşitli
alanlarında önde gelen elit grubundan oluştuğu, parti disiplininin ve dayanışmanın
az olduğu, ideoloji ve doktrinlere iltifat edilmediği, kurucuların genellikle
eşraftan kişiler olup tanınmış ve saygın zevattan ibaret olduğu partiler
olarak görülüyorlar. Kitle partileri ise, kadro partilerine karşılık, genel
oy hakkının yaygınlaştığı dönemlerde ortaya çıkmış olup sanayileşme ile toplum
yapısına katılan yeni sınıfların temsilcisi olmuşlardır, tşçi sendikalarının
kurulması, geniş halk yığınlarının çıkarlarının savunulması ve bu kitlelerin
siyasal mücadele alanına kazanılması; kitle partilerinin örgütlenmelerini
teşvik etmiştir. Kitle partilerinin kurucuları toplumun varlıklı
kesiminden gelmeyip
tanınmış kişiler değildir. Bu sebeple öncelikle bu partilerin malî
problemlerini çözmek için üye sayılarını mümkün olduğunca artırmak ihtiyacı
doğmuştur. Kitle partilerinde parti disiplini kuvvetli, dayanışma güçlü ve
genellikle bir siyasal ideolojinin etkisi hakimdir. Avru-pa’daki sosyal
demokrat partiler ile işçi partileri kitle partilerine örnek gösterilebilir.
Aynca; siyaset aracısı partiler, ideolojik partiler, çıkar grubu olan partiler,
kişi partileri ve kalıntı partiler şeklinde de bir tipolo-jiye gitmek
mümkündür.
Parti sistemleri,
siyasal partiler konusunda durulması gerekli bir diğer husustur. Partilerin
siyasal sistemle ve kendileriyle meydana getirdikleri etkileşim örgüsü parti
sistemleri olarak belirmektedir. Genelde bir siyasal sistemde faaliyet gösteren
parti sayısı, parti sistemleri şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bu durumda tek
partili sistem, çift partili sistem ve çok partili sistem şeklinde
sınıflandırılabilir. Parti sayısı, aslında, rekabetçi ya da rekabetçi olmayan
bir sistemi ifade etmekte olduğundan; rekabete dayalı parti sistemi, rekabete
kapalı parti sistemi şeklinde bir sınıflama yapmak mümkün olmaktadır.Tek bir
siyasal partinin faaliyet gösterdiği Tek Parti Sistemi, rekabete kapalı bir
sistemi ifade etmektedir. Tek Parti Sistemi ya SSCB’nde olduğu gibi totaliter
bir tek parti sistemi şeklinde, ya da hukuken birden çok partiye imkân
tanındığı hâlde, uygulamada tek partinin hakim olduğu totaliter toplumlardaki
egemen bir parti sistemi şeklinde onaya çıkmaktadır. Rekabetçi parti
sistemleri, ılımlı rekabete dayalı iki partili sistem ile yoğun rekabete dayalı
üç ve daha çok partili sistem şeklinde gözlenmektedir. ABD, İngiltere, F.
Almanya
ve İngilizce konuşan
uluslarda ılımlı rekabete dayalı iki partili sistem uygulanma imkânı
bulmaktadır. Bazı ülkelerde ise çok partili sistem tercih edilmiştir. Çift
partili sistemde, iktidar genellikle iki parti arasında el değiştirmekte ve
bir parti her zaman parlamentoda çoğunluğu temsil ettiğinden siyasal istikrara
imkân vermektedir. Bu sistemin en önemli avantajının siyasal istikrar olduğu
söylenebilir. Çok partili sistemlerde ise, parlamentoda çoğunluğu, genellikle
hiç bir parti sağlayamadığından koalisyonlara gitmek zorunlu olmakla ve bu
sebeple de siyasal istikrar temin edilememektedir.
Parti sistemlerinin
toplum yapısı, tarih-sel-siyasal geçmiş, kültür yapısı, ekonomik durum ve etnik
yapı gibi faktörlerle ilgisi olduğu gibi; kurumsal düzenlemelerin de parti
sistemlerinin oluşmasında büyük bir payı bulunmakta ve belirleyici olmaktadır.
Özellikle yukarıdan aşağıya toplumun düzenlenmeye çalışıldığı otoriter ve
Jakobe-nist eğilimli siyasal sistemlerde kurumsal düzenleme siyasal sistemi
olduğu kadar parti sistemini de belirlemektedir. Nisbî temsil sistemi çok
partililiğe, iki turlu çoğunluk sistemi ılımlı çok partililiğe, tek turlu çoğunluk
sistemi de çift parti sistemine yol açmaktadır Bu bakımdan siyasal istikran
öne alan ülkelerde tek turlu veya iki turlu çoğunluk sistemi uygulanarak çift
parti sisteminin yerleşmesine çalışılmaktadır. Toplum yapısının çok parçalı,
çok uluslu, Çok kültürlü olduğu ülkelerde ise, farklı et-nik-kültürel grupların
da parlamentoda temsiline imkân tanımak için nisbî temsil sistemi uygulanmakta
ve bunun sonucu olarak da çok partili sistem kurumlaşmakladır.
Türkiye’de 1946’ya
kadar otoriter tek
partili sistem
uygulanmış ve bu tarihten sonra çok partili sisteme geçilmiştir, tç ve bir
takım dış etkenlerin tesiri altında başlayan çok partili sistem, 1960, 1972 ve
1980’de üç kez kesintiye uğramış; 1982 Anayasası ve bunu izleyen siyasal
düzenlemelerle tesis edilen, ulusal ve yerel barajlarla iki partililiğe giden
ılımlı çok partili sisteme gelinmiştir.
Davut DURSUN