SİYASAL DAVRANIŞ
SİYASAL DAVRANIŞ
Siyaset bilimine, 19.
ve 20. yüzyılın İlk yansında, siyasal sistemi çevreleyen kurallar ve bu
kurallar çerçevesinde faaliyet gösteren kurumlara ağırlık veren kurumsal
yaklaşım egemendi ve kurumsal yapıya anlam kazandıran bireysel ve toplu insan
davranışı gözardı ediliyordu.
1949 yılında, bir grup
bilim adamı Şİka-go Üniversitesi’nde, “davranış bilimleri”
deyimini ortaya attı
ve sosyal bilimlerde yeni bir yaklaşım biçimi geliştirdi.
Davranışsal yaklaşım
adı verilen bu yeni anlayışın siyaset bilimine uygulanmasından başlıca şunlar
amaçlandı:
1-Siyaset
bilimini mümkün olduğu kadar siyasal oluşumları tahmin etme ve açıklama
yeteneğine kavuşturmak, bunun için de, biyolojideki hücre gibi somut olarak
tesbit edilebilecek ve geniş karşılaştırmalara imkan verecek birimler üzerinde
çalışılması.
2-Çalışma
konularını belirlerken, özellikle, görgül verilerin toplanabileceği ve
Çözümleneceği teorik önermelerin tercih edilerek, alan araştırmalarına ağırlık
verilmesi.
3-Araştırmayı
kolaylaştıracak, matematik, istatistik, bilgisayar gibi tekniklerin
kullanılması.
Davranışsal yaklaşımı
izleyenler, siyasal davranışta keşfedilebilir düzenlilikler olduğunu ve bunların
genellemeler biçiminde ifade edilebileceklerini iddia etmişlerdir.
Çözümlenmelerinde, siyasal davranışın bizzat kendisini anahtar kabul eden,
davranışçı yaklaşıma göre, kabaca, her kurum bir davranış sistemiydi ve
siyasal davranış, kurumlar tarafından gerek duyulan siyasal rolleri ifa eden
insanlarca gerçekleştirilmekteydi. Davranışçı yaklaşım, hükümet organlarına
ve diğer siyasal kurumlara, yasal ve yabancı bir gözle bakılmasını kınıyor,
kurumların işleyişinin, o kurumlardaki insanların, nasıl ve niçin
davrandıklarının bulunmasıyla anlaşılacağını ileri sürüyordu.
Siyaset biliminin,
kurumsal-yasal yaklaşımdan sıyrılıp insan davranışını incelemeye yönelmesinde
en önemli katkılardan biri
Alman sosyolog Max
Weber’e aittir. Toplumsal olayı bireyin eylemiyle ilişkilendi-ren Weber,
siyaset biliminde de bireyin eyleminin olmasa bile davranışların gözlem ve
çözümleme birimi haline gelmesinde büyük etkide bulunmuştur.
1950’li yıllarda,
büyük bir etkinlik kazanan davranışçı yaklaşım çerçevesinde, çok sayıda alan
araştırması yapılmış, kamuoyu yoklamalarına, seçim sosyolojisine yönelik
araştırmalara, siyasal partiler ve baskı gruplarıyla ilgili incelemelere sıkça
rastlanmaya başlamıştır.
Siyasal davranışçılık,
sisayet biliminin gelişmesinde önemli bir aşama oluşturmuştur. Ancak, kimi
zaman, yöntem ve teknik tutkusuyla başlayan araştırmalar, anlamsal bir
çerçevenin yokluğunda, kısır bir döngü içine girmiş ve amaçsız toplanan bilgi
yığınları, ancak, bazı varsayımların oluşturulmasına yaramıştır.
19601ı yıllardan
itibaren, bu eksikliği gidermek üzere, araştırılan konulara, kuramsal bir
çerçeveden yola çıkılarak yaklaşılması gerektiği görüşü yaygınlık kazanmıştır.
“Yapısal-işlevsel yaklaşım”, görgül araştırmalarına kuramsal bir
çerçeve oluşturulması yolundaki çabaların en önemlilerinden biri olmuştur.
(SBA)
Bk. Siyaset