33Sosyoloji Sözlüğü

SİSTEM YAKLAŞIMI

 

SİSTEM YAKLAŞIMI

 

Sistem, günlük dilde
“başarılı sonuçlara ulaşmak için belirli bir düzene bağlı yol, usul,
metod” anlamında kullanılmaktadır. Ancak bu kavram bilim dünyasında daha
geniş kapsamlı olarak ele alınır. Buna göre sistem, mantıkî bir bütünlüğü ve
tutarlılığı olan fikir ve prensipler topluluğu, karşılıklı ilişki ve etkileşim
içerisinde bulunan parça lann meydana getirdiği bir bütün veya be­lirli
kurallara göre işleyen bir mekanizma demektir.

Son yıllarda sosyal
olay ve olgulara da uygulanmaya çalışılan sistem kavramı, Von Bertalanffy’nin
1920’lerde başlattığı “Genel Sistem Teorisi”nden kaynaklan­maktadır.
Genel sistem teorisi, bütün bilim dallan için ortak bir analitik model kurma
amacı güden bir yaklaşımdır. Nihai amaç; bütün bilimlerde (hukuk, iktisat,
matema­tik, fizik vs.) ortak olan unsur ve süreçleri kullanarak evrensel bir
bilim oluşturmaktır. Bertalanffy’nin yanında Weiner ve Boul-ding gibi
düşünürlerin de katkılarıyla amp-rik dünyaya ait genel ilişkilerin tanımlan­masına
yarayacak teorik (ve hatta uygula­malı) bir çerçevenin geliştirilmesine çalışıl­mıştır.

Kavram başlangıçta
biyoloji, matematik ve sibernetik alanında geliştirilmiş olmakla beraber
zamanla insan davranışları, sosyal olaylar ve organizasyonları açıklamada,
se-bep-sonuç ilişkilerini belirlemede ve yo­rumlamada kullanılmaya
başlanmıştır. Sosyal bilimlerde sistem denildiği zaman belirli parçalardan (alt
sistemler) oluşan bir bütün anlaşılır. Bir sistemin her bir parçası kendi
içinde başlı başına bir bütün oluştu­rur. Böylece her sistem bir parçalar
bütünü iken aynı zamanda daha büyük bir sistemin parçası olma niteliğini taşır.
Burada önemli olan bütünü oluştu ran parçaların herbirinin kendine has işleyiş
özelliği varken birbirle­rine de bağımlı olmalarıdır. Bu sebeple par­çalar
arasında çok sıkı bir etkileşim sözko-nusudur. Mesela bu parçalardan herhangi
birinde meydana gelecek olumlu ya da olumsuz bir değişme diğerlerini de etkile­yecektir.

Bu yaklaşıma göre
insan bir sistem ola­rak düşünülebilir. Bu durumda insan vücu­dundaki sinir
sistemi, sindirim sistemi, do­laşım sistemi vs. alt sistem olarak ele alına­bilir.
Dolayısıyla insan vücudunu anlaya­bilmek bu alt sistemleri anlamaya bağlıdır.
Bu alt sistemlerden birinde meydana gele­cek bir bozukluk diğer alt sistemleri
ve gi­derek tüm vücudu olumsuz yönde etkileye­cektir. Yine toplum düzeni bir
sistem olarak düşünülebilir. İktisadi, siyasi, hukuki, ahlâ­ki, ailevi vb.
müesseseler, bu sistemin par­çaları olarak karşımıza çıkarlar.

Dolayısıyla bir toplum
düzenini anla­mak, ona müdahale etmek ve kontrol et­mek; ancak bu alt
sistemlerin ve bunlar ara­sındaki etkileşimin anlaşılmasıyla müm­kündür. Günlük
yaşantılarında insanlar kendilerini çevreleyen pek çok sistemle karşı karşıyadırlar.
Haberleşme, para, ula­şım, basın, eğitim., vb.

Belirli bir bütün
(insan, devlet, toplum, organizasyon vs.), sistem yaklaşımıyla ana­liz
edileceği zaman temel olarak aşağıdaki soruların cevabı araştırılmaktadır.

  Bu sistemin önemli parçalan neler­dir?

– Bu parçaları
birbirine bağlayan ve bir­biriyle uyumunu sağlayan süreçler neler­dir?

– Bu süreçlerin
özellikleri nelerdir?

– Sistemin amaçları
nelerdir? Sistemler, kapalı ve açık sistem olmak

üzere iki değişik
türde incelenebilir: Kapalı sistemler, çevresinden etkilenmeyen sis­temlerdir.
Açık sistemler, çevresinden bil­gi, enerji ve materyal (bunlara
“girdi” adı verilir) alır; değişme sürecine tabi tutar ve değişik
formlarda (bunlara “çıktı” adı veri­lir) çevreye yani diğer
sistemlere gönderir. Kapalı sistemlerde sistemin sadece iç işle­yişi ile ilgili
faktörler dikkate alınıp dış fak­törler yok sayılırken (veya varsayıldığı hal­de
analiz ve kararlarda dikkate alınmaz­ken), açık sistemlerde çevresiyle
karşılıklı etkileşimden sözedilir. Açık sistemler sü­rekli olarak çevrelerinden
girdi alırlar ve di­namik bir denge içinde faaliyette bulunur­lar. Çevresinde
meydana gelen değişmelere göre iç bünyelerinde de değişiklikler yapa­rak
dengelerini korurlar. Sürekli olarak gir-di-değişme-çıkü ilişkisi sözkonusudur.
Bir sistemin çıktısı diğer bir sistemin girdisi olabilir. Yeni doğmuş bir
bebeğin tutum ve davranışları kapalı sisteme, yetişmiş bir in­sanın tutum ve
davranışları açık sisteme benzetilebilir.

Açık sistemlerin
çevrelerindeki değiş­melere göre kendilerini ayarlayabilmeleri geribcsleme
(feedback) süreciyle sağlanır. Geribesleme yoluyla sistemler faaliyetleri­ni
değerlendirme ve gerekirse düzenleme imkânı bulurlar. Geribesleme,
girdi-değiş-me-çıktı bağlantısı içerisinde sistemden el­de edilen çıktıların dinamik
dengenin sağlanabilmesi için sisteme tekrar girdi ola­rak verilmesidir. Kısaca
sonucun sebebe tekrar bağlanmasıdır. Kendi kendisini ayar­layan bir sistem,
davranışını önceden tayin edilmiş belirli bir kriter etrafında koruyabilmek
için sonucun bir kısmım tekrar (girdi olarak) kullanır. Buzdolabının çalışma
tarzı bu konuda verilen en yaygın örneklerden biridir: Buzdolabı motora bağlı
bir termo­metre sayesinde ısısını devamlı olarak ayar­layabilmekledir. Yani
buzdolabı bir anlam­da soğukluk derecesinden haberdar olarak kendi sistemini
ayarlamaktadır.

Geribesleme, pozitif
veya negatif olabi­lir. Negatif geribesleme herhangi bir sistem veya alt
sistemin davranışı hakkında bilgi toplaması ve bu bilgiyi önceden belirlenmiş
standartlarla veya amaçlarla mukayese et­mesi halinde sözkonusu olur. Mesela
vücu­dun belirli bir ısıyı muhafaza etmek yönün­de bir mekanizması vardır.
Vücud ısısı dü­şünce, negatif geri besleme yoluyla orga­nizma kendi kendisini
dengelemeye çalışır (vücud titremesi gibi). Pozitif geribesleme ise çıktıların
önceden belirlenmiş standart veya amaçlardan farklılaşmasını sağlar ya da
sapmaları artırır. Negatif geribesleme, önceden belirlenmiş standartlara döndür­mek
sureliyle istikran sağlar ve dengeyi ko­rumaya çalışırken pozitif geribesleme sis­temdeki
değişme ve sapmaları teşvik eder. Yani negatif geri beslemede sonuç sebebe aksi
yönde tesir etmesine karşılık, pozitif geribeslemede aynı yönde etki eder.

Bir sistem içinde
pozitif geribesleme da­ima bir değişmeye, dengeden çıkmaya işa­ret eder.
Kontrolden çıktığı zaman daima maksimuma veya sıfıra kaçma eğilimi gös­terir.
Bir toplumda meydana gelen huzur­suzluklar, çalkantılar pozitif geri besle­meyle
açıklanabilir. Belirli değerleri, de­ğişmeyen inançları, Örf ve âdetleri, yani
kendilerini murakabe ve kontrol edebile­cekleri standartları olmayan
toplumlarda; herhangi bir sebeble başlayan bir değişme

(olumlu, olumsuz
farketmez) toplumu hızı giderek artan bir şekilde etkisi altına ala­caktır.
Kargaşa, çöküntü, iktisadi veya siya si bunalımlar gibi olumsuz değişmeler top­lumu
giderek sıfır noktasına ve yok olmaya götürürken sürekli büyüme ve iktisadi ge­lişmeler
de aynı sonucu ortaya çıkaracaktır. Bu durumda tehlikeden kurtulmanın iki yo­lu
vardır: Ya sisteme dışardan müdahale edilir ya da sistemin girdileri tükenir.

Sistem yaklaşımı bilim
dünyasında en çok kabul görmüş bir analiz yöntemidir ve evrensel bir nitelik
taşıdığı iddia edilmekte­dir. Gerçekten de sosyal olay ve olguları açıklamada
oldukça Önemli bir yeri olan sistem yaklaşımının sağladığı birçok fayda­sı
bulunmaktadır; a) tç ve dış çevre faktör­lerini bir bütün olarak ele alma
imkânı verir b) Problemlerini yer alabileceği alanlar hakkında kapsamlı bir
sınıflama yapar, c) Problemleri teşhis etmede “bir tek sebep”
üzerinde durma alışkanlıklarına fırsat ver­mez ve nihayet d) Sistemi bir
bütünlük için­de ele alarak çözümler geliştirme imkânı verir. Ancak sistem
yaklaşımının bazı ek­siklik ve yetersizliklerinden söz edilebilir; önce sistem
yaklaşımı mevcud olanı analiz etmeye ve çözümlemeye yöneliktir. Bu se­beple
içinde bulunulan anı ve durumu ince­ler. Sistemin geçmiş ve gelecekle bağı ko­puktur.
Olanla olması gereken arasındaki bağın kapalı olması, beraberinde bir ölçü­süzlük
ve değersizlik getirmektedir. İkinci olarak sistem, birinci özelliğe bağlı
olarak herşeyde ve her an değişmenin kaçınılmaz olduğu fikrini taşımaktadır.
Harhangi bir sebeple sistemde meydana gelen bir değiş­me diğerlerini de
değiştirecektir. Böylece sorumsuz ve ölçüsüz değişme yeni yeni de­ğişmelerin
hem sebebi hem de sonucu olmaktadır. Halbuki her alanda ve sürekli de­ğişme
beraberinde bir takım felâketleri de getirebilir. Diğer taraftan toplumun bir
üye si olarak insan ele alınacak olursa, onun di­ğer insanlarla olan
ilişkilerinin ahlâki, hu­kuki, iktisadi, siyasi vs. yönleri bulunmak­tadır.
İnsan bu alt sistemlerden özellikle ahlâki ve hukuki yönleriyle kısmen değiş­meme
durumundadır. Bu insan için bir de­ğer ve ölçü anlamına gelir. Dolayısıyla bu
değişmezlik yönüyle de, kendisinin diğer yönlerini ve diğer insanları etkileyen
bir Özellik arzeder. Mesela ekonomik sıkıntıla­rı sebebiyle bir insan gayri
ahlaki ve haram sayılabilecek davranışları benimseyemez. Halbuki sistem
yaklaşımı, bu tür değişme­leri de kabul etmektedir. Üçüncü ve son ola­rak
sistem yaklaşımında kendisinden daha büyük bir sistem sözkonusu olduğunda
(ekonomi, eğitim vb.) insan da diğer alt sis­temlerden biri gibi
değerlendirilmektedir. İnsan diğerlerinden farklı bir değer ve özel­liğe sahip
değilmiş gibi ele alınmaktadır. Ömer DİNÇER