Sosyoloji

Şinasi Gündüz – Anadolu’da Paganizm

Şinasi
Gündüz – Anadolu’da Paganizm

Ulûhiyeti ve kutsalı yalnızca aşkın bir
metafizik üstün güce hasretmeyip tüm evrene yaygınlaştıran ve doğa merkezli bir
din anlayışıyla doğal varlıklara tapınmanın ifadesi olan paganizm, bilinen en
erken dönemlerden günümüze kadar dünyanın hemen her tarafında yaygın olan bir
geleneği temsil etmektedir.

Kur’an, ulûhiyeti herhangi bir yaratıkta
aramanın ve ona tazim etmenin bir olan Allah’a ortak koşma olacağı konusunda
uyanda bulunarak, insanları böylesi davranışlardan uzak durmaya çağırmaktadır.

…paganizm yalnızca tarihin derinliklerinde
kalmış bir gelenek değildir (…) çeşitli inanışlar ve davranış biçimleriyle
günümüzde de yaşatılmaktadır. (s. 7)

  1. Bölüm: Paganizm

Latince pagus
ve pagani sözcüklerinden türetilmiş
olan ve sözlük anlamı itibarıyla “kırsalda yaşayan, köylü, taşralı” anlamlarına
gelen pagan terimi, erken dönemlerden itibaren Hıristiyan geleneğinde dinsel
anlamda “ötekini” ifade etmede kullanılmıştır.

Bu doğrultuda maddenin, bireysel çıkarın,
sermayenin ve teknolojinin alabildiğine esiri olan günümüz insanı pagan bir
birey, böylesi bireyler üreten çağdaş Batı kültürü ise pagan/paganist bir
kültür olarak değerlendirilmektedir. (s. 10)

Kur’an (…) paganizmin en temel referanslarım
ortadan kaldırmayı hedefler.

Doğrudan ya da dolaylı tanrısallık atfedilen
doğal varlıkların neler olduğu konusunda her paganist toplumun kendi yaşam
koşullarıyla ekonomik ve doğal çevre açısından bağlı oldukları şartlar
belirleyici olmuştur. (s. 15)

…Cahiliye dönemi Arap putperestleri için
tanrıça Lat’ı temsil eden yontulmuş taş/kaya parçası ya da Uzza’yı temsil eden
dikenli ağaçlar (…) Araplar, aslında o taş ya da ağaçtan ziyade onlarda tezahür
ettiğine inandıkları kutsal güce tazim ederlerdi.

Bütün pagan geleneklerde kutsal ruhun (mana’nın)
evrensel bir ilke olarak, insanın kendisi de dâhil tüm varlıklarda az ya da çok
tezahür ettiğine inanılmaktadır. (s. 16)

…çeşitli Ortadoğu dinlerinde gök cisimleri,
“arkonlar” adı verilen kötü tabiatlı yöneticilerin ikamet ettikleri
konaklardır. (s. 18)

Şinto geleneğine göre Japon imparatorları
tanrıça Ameterasu’nun torunlarıdır. (s. 19)

…cahiliye dönemi Arapları (…) kaya ve
taşlardan özel bir şekil verilerek yontulan, ancak bir insan suretinde olmayan
putlara nusub, belirli bir suret şeklinde olanlara ise vesen adını
vermişlerdir. (…) insan suretindeki putlara ise sanem demişlerdir. (s. 20)

Neopaganizm (…) eklektik bir din
görünümündedir.

Temel özellikleri

i) Hıristiyanlık öncesi Avrupa dinsel
inançlarının ve ritüellerinin temsil edilmesi, ii) bütün inançlarda doğal
çevreyle uyumu gözeten doğa merkezliliğin vurgulanması,

iii) bireysel özgürlüğe ve inanç farklılıklarına
önem verilmesi ve

iv) din adamlarına dayalı dinsel bir
kurumlaşmanın önemsenmemesi ya da karşısında olunması. (s. 22)

1971’de Londra’da kurulmuş olan (…) “The
Pagan Federation,” Neopaganizmin 3 temel ilkesinin altını çizmektedir.

tabiatı sevmek

dış dünya ve toplumla uyum esasına dayalı bir
ahlaka sahip olmak

ulûhiyetin hem eril hem de dişil veçhelerini
kabul etmek (s. 23)

Wicca inancına göre bir Tanrıça ile bir
Tanrının ruhu her şeyde, ağaçlarda, yağmurda, denizde ve bütün doğal
yaratıklarda mevcuttur. Dolayısıyla yeryüzündeki her şeye ilahi âlemin görünen
ve görünmeyen veçheleri olarak saygı gösterilmelidir. (s. 24)

Kelt toplumunda (…) Druidler (…) doğadaki
tanrısal gücü anlamaya ve onunla irtibat kurmaya çalışırlardı.

  1. Bölüm: Geleneksel Harran Paganizmi

7. yüzyıldan itibaren Anadolu hızla İslam
kültürünün etkine girmiş ve yöre halkı büyük oranda İslâmlaşmış olsa da
Anadolu’da yaşayan halk inançlarında, Anadolu’nun bu zengin ve karmaşık dinsel
ve kültürel mirasının etkileri -bir şekilde bunlar adeta İslâmlaştırılmış
olsalar da- devam etmiştir.

Nusaybin ve Harran’ın tarihleri ve elde
ettikleri şöhret çok daha öncelere, MÖ üçüncü bin yıla kadar uzanmaktadır.

Harran tarihinde yer alan ilk dönem, MÖ
üçüncü bin yıldan MÖ 4. yy’a kadar süren geleneksel Asur- Babil politeizminin
ve buna bağlı paganizmin egemen olduğu zaman dilimidir. (s. 27)

MÖ 4. yy sonrası (…) MS 7. yy a kadar devam eden
bu dönemde (…) Helenizm yanı sıra Hermetisizm ve Hıristiyanlıkla da yoğun bir
etkileşim söz konusudur. MS 7. yy’dan Harran’ın yıkılış tarihi olan MS 13. yy’a
kadar süren üçüncü dönem ise Harran kültürünün ve dininin güçlü İslami etkiye
açık olduğu dönemi teşkil etmektedir.

Kitabı Mukaddes’e göre Harran, ailesiyle
birlikte Ur’dan göç eden Hz. İbrahim’in bir müddet konakladığı ve ölen babası
Terah’ı toprağa verdiği yerdir.2 Yine bu şehir, Hz. Yakub’un kardeşi Esav’m
ölüm tehdidinden kurtulmak amacıy¬la bir müddet yanına sığındığı dayısı Laban’m
yaşadığı şehirdir (Tekvin 11:27-32. / Tekvin 27:42-43).

Abbasiler döneminde zımmilik statüsünü devam
ettirebilmek amacıyla “Sâbiî” ismini adapte etmiş olan Orta Çağ Harranilerinin
Sâbiîlikle irtibatı kurulur… (s. 28)

…şehrin bir kervan konaklama merkezi olarak
kurulmuş olması büyük ihtimaldir. Zira şehre verilen Asurca harranu (yol
seyahat, kervan durağı) ismi de bunu destekler mahiyettedir. (s. 30)

Harran ismi ve Harran’daki ay tanrısı Sin
anısına yapılmış olan mabetler, özellikle MÖ onuncu yüzyıldan itibaren Asur ve
Babil kaynaklarında sıkça zikredilir.

MS 13. yüzyılda şehrin Moğollarca yıkılmasına
ve halkın doğudaki civar illere sürülmesine kadar (…) Harranlılar, yörede
paganist özellikleriyle ön plana çıkmışlardır.

Harran, Mezopotamya’nın ay kültünün kuzeydeki
merkeziydi. Ay kültünün güneydeki merkezi ise Ur şehriydi. Bu çerçevede Ur
şehrinde ay tanrısı Nannar kültü, Harran’da ise Sin kültü oldukça revaçtaydı.
(s. 31)

Kültürel ve ticari açıdan verimlilik yanı sıra
bu dönemde Harran doğal açıdan da oldukça verimli bir bölgede bulunmaktadır.

…günümüzden yaklaşık 3100 yıl önce, çeşitli
Asur krallarının Harran ve civarında fil avı partileri düzenledikleri
bilinmektedir. (s. 32)

Harran’ın Yunan egemenliğine girmesiyle Harranlılar,
(…) Helenizm etkisinde bilinçli ya da bilinçsiz şekilde yeniden yorumlama
yoluna gittiler. (s. 33)

Hıristiyanlığın yöreye yönelik misyon
faaliyetleriyle birlikte Harran, güçlü Hıristiyan misyonuna maruz kaldı. (s.
34)

Ancak Hıristiyan yazarların ifadesiyle bu
“putperest şehir” (Hellenepolis), yörede hızla yayılma sürecine giren
Hıristiyanlığa karşı var gücüyle direndi… (s. 35)

Urfa kralı VIII. Abgar’ın (177-212)
Hıristiyanlığı kabul etmesiyle (…) yörede politeizme ve paganizme savaş açtı.

İslam öncesi dönemde Romalılara karşı
genellikle İran’la ortak hareket eden Urfa’ya karşılık Harran, Roma’nın sadık
bir müttefiki olarak kalmış (…) İslami dönemin başlarında da Urfa, Müslümanlara
karşı Haçlılar safında yer alırken; Harran Müslümanları desteklemiştir. (s. 37)

639’da Harranlılar, İyad ibn Ğanem
komutasındaki İslam ordusuyla savaşmaksızın, “zımmilik” statüsü
çerçevesinde İslam devletinin egemenliğine girdiler. (s. 38)

Harranlı İshak ibn Hilal’in girişimiyle,
Harranlı putperestlerin dinsel özgürlüğünü garanti altına alan resmi bir karar
çıkarılmıştır. (s. 39)

…Harranlı İshak ibn Hilal’in girişimiyle,
Harranlı putperestlerin dinsel özgürlüğünü garanti altına alan resmi bir karar
çıkarılmıştır.

Bu dönemde (…) bu tanrısal varlıklar yanında
bir üstün güç fikrine yer verildiği de görülmektedir.

…insanlardan uzak olan yüce tanrısal varlığa”
benzeyen bu üstün varlık, Orta Çağ Harranlılarınca her şeyin “ilk nedeni”
olarak görülürdü. Harranlılar bu yüce varlığın tam olarak bilinemeyeceğini ve
kavranamayacağını savunurlar; onun her şeyi yaratıp düzenledikten sonra kendi
köşesine çekildiğine, diğer işleri (insanlara yönelik olanlar da dâhil) ikinci
dereceden tanrısal varlıklara bıraktığına inanırlardı.

Bu yaklaşımın (…) Yeni Eflatunculuğun
uzantısı olduğu açıktır. (s. 40)

…bu dönemde de Harranlılar, astrolojiyle
sihir ve büyüde mahirdiler. (s. 41)

Hz. Ali ile Muaviye arasındaki çekişmede
Muaviye yanlısı bir tutum izleyen ve dört halife dönemi sonrası koyu bir Emevi
yanlısı olan Harran’a Emeviler özel bir ilgi gösterdiler. (s. 44)

…son Emevi halifesi II. Mervan (744-750)
devlet merkezini de Harran’a taşıdı. Böylelikle Harran, tarihinde ikinci kez,
yıkılmak üzere olan bir devletin başkenti olma niteliğini kazandı.

1259/ 1260’da şehri kuşatan Moğol ordusuna
Harranlılar savaşmaksızın şehir kapılarını açtılar.

Moğollar (…) şehri baştan aşağı tahrip ettiler
ve halkı tamamıyla şehirden çıkararak civar yerleşim merkezlerine sürdüler. (s.
45)

Moğol istilası yalnızca yerleşim merkezi
olarak Harran’ın sonu olmadı, (…) Harran’ın yansıttığı dinsel
çoğulculuğun/zenginliğin ve kültürel harmoninin de bir sonu oldu.

Harran Paganizmileyle İlgili Kaynaklar:

“Harranlı Bâbâ’nın Kitabı (ya da Kehaneti)”

“Beş Sır Kitabı’

“Fellahatu’n-Nibtiyyun” (s. 46)

Harranlı paganların tanrı inancı her zaman
politeist bir karakter taşımıştır.

Asur-Babil döneminde Harran tanrılar
panteonun zirvesinde yer alan tanrısal güç Sin’di.

Sümerlilerce Zu-en ya da En-zu diye adlandırılan
ay
tanrısı Sin, Sami kavimlerce Nannar,
Ugaritlerde ise Yerah adıyla taranmaktadır.

hilal ile sembolize edilmiştir.

Sin’le birlikte, Sin’in oğlu güneş tanrısı
Şamaş ve kızı Venüs gezegeni tanrıçası İştar ilahi bir üçlü (teslis)
oluşturmaktaydılar. (s. 48)

İslami dönemde (…) kaynaklar, Harranlıların,
her şeyin yaratıcısı ve idarecisi olan ezeli ve ebedi bir varlığa inandıklarını
anlatırlar.

Harraniler, bu üstün varlığın ancak olumsuz
niteliklerden tenzih edilmekle nitelenebileceğini, aksi takdirde onunla ilgili
hiçbir tanımlamanın yapılacağına inanırlardı. (s. 51)

Orta Çağ Harranilerinin inanç sisteminin (…) en
dikkat çekici olanı, şeytanlar ve cinler tanrısı Şamal’dır.

Şamal ile Saluğa muhtemelen aynı tanrısal varlığı
kastetmektedir; zira her ikisi de “şeytanların prensi” unvanıyla anılırlar ve
her ikisi için de Mayıs ayında düzenlenen bir festivalden bahsedilir. (s. 53)

…bir diğer tanrısal varlık Tâûz, Tammûzâ ya
da Tammûz’dur.

Tammuz kültünün en dikkati çeken özelliği, bu
tanrısal varlığın yıllık olarak ölüp dirilişi inancı bağlamında yapılan
kutlamalar ve tanrının ölümü için yapılan ağıtlardır.

Harran panteonunda yer alan bir diğer tanrısal
varlık Hâmân adı verilen ve “tanrıların ve insanların babası ve lideri” olarak
nitelenen varlıktır. (s. 54)

Sanamu’l-Mâ’dır.70 Harran’da bu tanrı için
her yıl Nisanın yirmisinde görkemli törenler düzenlenirdi.

Harranlılar, bu tanımın Harran’ı terk ederek
Hindistan’a gittiğine (…) inanırlardı.

…her yıl Nisan ayında kadın erkek toplanarak
şehrin dışında bir yerde tanrının yeniden dönüşü için çeşitli törenler
yaparlardı.

Tammûz’un da her sonbaharda yer altı
dünyasına gittiğine ve baharda yapılan görkemli törenlerle yeniden yeryüzü
alemine çıktığına inanılırdı.

İbnu’s-Salm (günbatımının oğlu) ya da
İbnu’s-Selâm (esenlik oğlu) herhangi bir tanrının lakabı olabilir. (s. 56)

Abü Rim ya da İbnu’r-Rim ile ilgili olarak
(…) Sin veya Sin’in oğlu olduğuna inanılan Şamaş ile ilişkili de olabilir.

Arû ve Hitânu’l-Fâ- risiyah

Arû, aslan burcuna (Leo’ya) işaret eden bir
lakap olabilir.

Hitânu’l-Fârisiyah ise, muhtemelen Sinin eşi
ana tanrıça Ningal olabilir. Zira Ningal’in, Şamaş ve İştar’ın annesi olduğuna
inanılmaktadır. (s. 57)

Harranlılar, “güneş ve ajan eşi” olarak
tanımladıkları Venüs için, sık sık çeşitli taze meyve ve sebzelerle su
bitkileri sundukları ritüeller düzenlerlerdi.

Mirrîh adı verilen Mars gezegeni (…) kötü
tabiatlı bir tanrı olduğuna inanılır.

Bir başka kötü tabiatlı gezegensel tanrı ise
Zühal adı verilen Satürn’dür.

Gezegenlerden Jüpiter (Müşteri), Bâl ya da
Bayi adı altında tazim edilir ve ona “Şeyhu’l-Vakar” unvanı verilirdi.

Merkür’ün de iyi tabiatlı bir gezegen olarak
bilgi ve ilmin kaynağı olduğunu (…) düşünürlerdi.

…paganist Harranlılar, her gezegenin bir
insan grubu üzerinde etkin/etkili olduğuna inanırlar ve Satürn’ün otoriter
kişiler, Jüpiter’in bilge kişiler ve filozoflar, Mars’ın şiddet tabiatlı
kişiler, Güneş’in müstesna kişilik sahibi olan ayrıcalıklı kimseler, Venüs’ün
kadınlar, çocuklar ve sanatçılar, Merkür’ün ilim adamları ve son olarak Ay’ın
ise toprağı işleyenler ve gezginler üzerinde özel bir etkiye sahip olduğu
kanaatini taşırlardı. (s. 62)

Harran’ın yaklaşık 50 km kuzeydoğusunda yer
alan Soğmatar (…) antik dönemde yörede önemli bir dinsel merkezdir.

Soğmatar’da Sin kültüyle ilişkili bir diğer
önemli delil tapmak tepesindeki çeşitli kitabelerde geçen Maralahe terimidir.
(s. 71)

Maralahe’nin (tanrıların
rabbi/efendisi/lideri), ay tanrısı Sin’i kasteden bir unvan olduğu kesindir.

Hermes, Harranilerin hem tanrılar panteonunda hem de peygamber
inançlarında yer alan bir şahsiyettir.

Agathodoimon ile birlikte onun, iki büyük
hikmet öğreticisi ve önder olduklarına inanılır.

Hermetik literatürde (…) o tanrıların
mesajını taşıyan bir elçidir, hikmeti öğreten bir öğretmendir.

Agathodaimon

Hermetik literatüre göre o, Hermes’in
öğretmeni olan tanrısal bir varlıktır.

Harranlılar, tıpkı Hermes gibi, Bâbâ’ya da
hem tanrılar panteonunda hem de peygamber öğretilerinde yer verirler. Daha önce
de değindiğimiz gibi Bâbâ’ya ait olduğu belirtilen bir metin, Süryani ve Arap
kaynaklar tarafından aktarılarak günümüze kadar ulaşmıştır ve bu metin Harran
diniyle ilgili nadir ilk elden kaynaklar arasındadır. (s. 75)

(Harranilere göre) …vücutta eksiklik, kişiye
ciddi manevî kirlenme getirmektedir.

Harranilerin ritüelleri arasında günde üç
vakit zorunlu dua vardır.

…çeşitli kaynaklarda Harranlı paganların
zaman zaman tapınaklarında insan kurbanı törenleri düzenledikleri ileri
sürülür. (s. 79)

  1. Bölüm: Antik Dönemde Urfa Paganizmi

MÖ 4. yüzyılda bir garnizon kenti olarak
kurulan Urfa’nın içinde bulunduğu bölge tarih boyu önemli bir kültürel merkez
olmuştur. (s. 83)

İskender’in MÖ 323’te ölümü sonrası (…) Ptolemy,
batı bölgelerinde egemenliğini ilan ederken, Selevkidler doğu bölgelerinde
iktidar olmuşlardır.

Selevkidlerden sonra etkili olan ikinci güç
Romalılardır.

Stratejik önemi nedeniyle önemli bir
konaklama ve yerleşim merkezi olan Nusaybin (…) MS 2. yüzyıldan itibaren hızla
Hıristiyanlaşmaya başlamış; ancak buna rağmen Yahudilik, Mecusilik ve benzeri
farklı inançlar da yaşamaya devam etmiştir. (s. 90)

Urfalıların inandıkları tanrısal varlıklar
arasında Nabu (Nebo) ve Bel ikilisi hep ön plana çıkarılır.

Paganist Urfalıların Tar’ata adı altında
tapındıkları tanrısal varlık, Suriye bölgesinde yaygın olarak tapınılan tanrıça
Atargatis’tir. Tar’ata ismi, Atargatis teriminin bu bölgeye ait yerel bir
telaffuzu görünümdedir.

Aştart (Astarte) ve Anat isimlerinin bir
kombinasyonu olan Atargatis ismi, Suriye bölgesinde farklı şekillerde telaffuz
edilmektedir.

Aştart ve Anat, çeşitli bölgelerde
îştar/Venüs’ü temsil eden tanrıçalardır. Aştart (Astarte), Fenikeliler ve
Kenaniler tarafından tazim edilen verimlilik tanrıçasıdır.

Atargatis de Venüs gezegenini temsil eden
Semitik tanrıça İştar’ın Suriye bölgesindeki karşılığıdır. (s. 102)

Suriye bölgesinde Atargatis kültünün en
yaygın görüldüğü merkez Mabbug olarak da adlandırılan Hierapolis’ti.

Hieropolis’te Atargatis kültünün en çarpıcı
özelliklerinden birisi, bu tanrıçanın su kültüyle yakın ilişkili olarak
görülmesi ve tanrıçanın kült merkezinin, içinde kutsal balıkların yaşadığı
havuzlara ve su kanallarına sahip olmasıydı. (s. 104)

Urfa’daki Balıklı Göl

Urfa’da Balıklı Göl ve külliyesine büyük
kutsiyet atfedilir. Havuzlar ve bunları birbirine bağlayan kanallarda bulunan
balıklar, kutsal ve mübarek kabul edilerek bunlara yönelik her türlü olumsuz
davranış kötü görülür. (s. 107)

Urfa’nın fethi sonrası, buraya gelip yerleşen
Müslümanlar ve zamanla İslâmî din olarak seçen Urfalılar, Urfa’nın Hz.
İbrahim’in yaşadığı, Nemrut tarafından kurulan şehir olduğu kanaatini
sürdürmüşler

Balıklı Göl olarak adlandırılan iki büyük
havuz ve bunları birbirine bağlayan kanalların, aslında tanrıça
Atargatis/Tar’ata anısına inşa edilmiş olan bir tapınağın parçası olduğu
kesindir. (s. 111)

Ankara Okulu Yayınları

Ankara 2005