Tarihi Şahsiyetler

Şerif Hasan Paşa -Sadrazam- Kimdir, Hayatı, Hakkında Bilgi

Şerif Hasan Paşa (ö. 1205/1791) Osmanlı sadrazamı.

Rusçuk ayanından Çelebi Hacı Süley­man Ağa’nın oğludur. Bazı eserlerde ve arşiv belgelerinde, Seyyid, Rusçuklu veya Çelebizâde Hasan Paşa olarak da anılır.

Hayatının İlk yılları hakkında bilgi yoktur. III. Mustafa devrindeki Rus seferlerine serdengeçti ağası olarak katıldığı ve Kı­rım Hanı Giray Han ile birlikte akınlarda bulunduğu bilinmektedir. Buradaki ya­rarlılıkları üzerine kapıcıbaşılık payesi ve­rildiyse de babası gibi ayan olmak İstedi­ğinden bu rütbe geri alındı. Daha sonra yanına sığındığı eski Kırım Hanı III. Selim Giray’ın aracılığıyla Rusçuk’ta oturması­na izin verildi. Ardından sürmekte olan Avusturya Savaşı’nın Yergöğü ve Bükreş çarpışmaları sırasında Sadrazam Muhsin-zâde Mehmed Paşa’nın takdirini kazandı ve geçinemediği Rusçuk Seraskeri Dağıs­tanlı Ali Paşa’nm azline çalıştı. Sonuçta yeni Rusçuk Seraskeri İsmail Paşa’nın İlti­ması ve Yergöğü Kalesi’nin fethi şartıyla 20 Cemâziyelâhir 118Tde (8 Eylül 1773) vezirlik payesini alarak İlbasan sancak beyliğine getirildi. Fakat Yergöğü Kalesi’nin fethini başara­madığı gibi nakledildiği Özi Kalesi muha­fızlığı görevine gitmekte yavaş davrandı­ğı için 1189 Cemâziyelevvelinde (Temmuz 1775) vezirlikten uzaklaştırıldı.

Daha sonraki yıllarda bazan Selanik, bazan Filibe’de ikamete mecbur tutulan Ha­san Paşa, yaklaşan Rusya seferinde ken­disinden faydalanılmasını isteyen kayma­kam Çelik Mustafa Paşa’nın ricasıyla 14 Zilkade 1201’de (28 Ağustos 1787) vezir payesi verilip Misivri ve Vıdin muhafızlığı­na gönderildi. Bir yit sonra Livâ-yi şerif kaymakamlığını üstlendi . 11 Şevval 12O3’te (5 Temmuz 1789) Niğbolu ve İnebahtı sancakları il-hakıyla görevinde bırakıldıysa da aynı yıl 21  Aralıkta İnebahtı’dan, beş gün sonra da Vidin ve Niğbolu’dan azledildi. Onun dirliksiz Rahova muhafazasıyla görevlendirilmesi de bu tarihten itibarendir.

Sadrazam Gazi Hasan Paşa’nın Şumnu’da vefatı üzerine ordugâha yakınlığın­dan dolayı devlet ve ocaklı tarafından da­vet edilen Şerif Hasan Paşa süratle bu­raya gelerek 16 Receb 1204’te {1 Nisan 1790)  serdâr-i ekrem vekili oldu. Yeni sadrazamın belir­lenmesi için Şeyhülislâm Hamîdîzâde Mustafa Efendi’nin görüşü doğrultusun­da Rumeli’de bulunan vezirlerin isimle­ri ayrı kâğıtlara yazılmış ve Hırka-i Şerif Odası’nda III. Selim tarafından çekilen ku­rada Şerif Hasan Paşa’nın adının çıkması üzerine durumu araştırılmış, bu arada sadrazamın kim olması lâzım geldiği hususunda başvurulan isti­harelerden de bir sonuç çıkmayınca. Ha­san Paşa’nın “âl-i resûl”den olması dola­yısıyla tayininin uygun olacağı veya baş­ka bir Kişinin tayin edilebileceği kanaati­ne varıldığından ken­disine 1 Şaban 1204’te (16 Nisan 1790) sadâret mührü verilmişti. III. Selim diğer hatt-ı hümâyunlarında onu bizzat kendi­sinin seçtiğini belirtir.

Sadrazam Şerif Hasan Paşa’nın on ayı aşkın görevi sırasında bütün zorluklara rağmen Yergöğü Kalesi fethedildi. Avus­turya ile aynı yıl 18 Eylül’de yapılan mü­tarekeden sonra Rusya’nın barış teklifle­ri, Kırım’ın geri alınması vazgeçilmez bir şart olarak tayin edildiğinden dikkate alınmadı. Ziştovi görüşmelerinin devam ettiği sırada III. Selim, Rusya üzerine yü-rünmesinin gerekli olduğu üzerinde du­rarak birbiri ardınca hükümler gönderi­yordu. Sadrazam ise orduya güveneme-diğini, ancak yine de harekete geçilece­ğini bildirdi. Bir süre sonra İsveç ve Lehis­tan’la ittifaka giren Ruslar saldırılarını arttırarak Sünne ve Kili boğazlarını, ardın­dan da Tolçı, İsakça, İsmail ve bazı kale­leri ele geçirdiler. Bu yenilgilerdeki so­rumluluğu haleflerine yükleyen Sadrazam Şerif Hasan Paşa, kaptanpaşa ve Tatar hanının görevlerini yapmadığından ve “çürük askerle” savaşa girmenin yanlışlı­ğından yakınmaktaydı. Gerek bu yakın­maları gerekse kışın Şumnu ordugâhın­da durmayarak kuşatma altındaki İsmail Kalesi’ne yardım amacıyla Kozluca ve Ha-cıoğlupazarcığı’na asker toplamaya git­mesi ve bunun rakipleri tarafından isyan edeceği veya kaçtığı şeklinde duyurulma­sı, İstanbul’da onun hakkında olumsuz bir havanın oluşmasına yol açtı. Görevden alı­nıp herhangi bir yanlış hareketine karşı da idam edilmesi kararlaştırıldı. III. Se­lim, onu oyalayıcı emirler göndererek az­lini düşünmediğini ve her işi kendisine havale ettiğini bildirdi. Bu teminatla ya­tıştırılan sadrazam, ansızın Şumnu’daki konağında kuşatılarak 9 Cemâziyelâhir 1205te (13 Şubat 1791) mühr-i hümâyun kendisinden alındı ve Avusturyalıların bo­şaltacağı Belgrad’ı teslim almakla görev­lendirildiği bir başka hatt-ı hümâyunla kendisine bildirildi. Ancak başka bir ko­nağa yerleştirildiği sırada kurşunla vuru­larak öldürüldü. İngiliz murahhası olarak

Ziştovi’de bulunan R. M. Keith’in, Şum-nu’dan gelen posta ile sadrazamın azlini ve idamını öğrendiği 14 Şubat tarihli mektuplardan ölüm tarihinin 11 Şubat 1791 olması gerektiği anlaşılmaktadır. Johann VVilhelm Zinkeisen de aynı günü vermektedir. Şerif Hasan Paşa’nın İs­tanbul’da teşhir edilen kesik başının yaftasında Rusya üzerine seferi geciktir­diği, askerin perişanlığına ve İsmail’in düşmesine sebep olduğu yazılmıştı. Ay­rıca aleyhtarlarının yaydığı isyan edeceği haberlerinin idamında etkili olduğu be­lirtilmektedir. Nitekim kendisinden son­ra kardeşi Çelebi Mehmed Ağa’nın da öl­dürülmüş olması, Rusçuk ayanından olan Hasan Paşa’nın nüfuzundan ve azledil­dikten sonra devlete baş kaldırabilece­ğinden korkulduğunu göstermektedir. İstanbul’a gönderdiği tahrirlerdeki sert üslûp ve ifadeleri de bu fikrin oluşmasın­da rol oynamış olmalıdır.

Devrin kaynaklarında iyi ahlâk sahibi ve iş bilir bir devlet adamı olduğu belirtilen Hasan Paşa’nın mezar taşı İstanbul’da müntesibi bulunduğu Celvetî Azîz Mahmud Hüdâyî Tekkesi hazîresindedir.

TDV İslâm Ansiklopedisi