Sosyoloji

Sencer Divitçioğlu – Asya Tipi Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu

Sencer
Divitçioğlu – Asya Tipi Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu

 
14 ve 15 yüzyıllardaki Osmanlı toplum
yapısını tarihi maddeci metodu kullanarak açıklayan bir çalışmadır.

Fransa ve çeşitli Avrupa ülkelerinde  (…) Asya Tipi Üretim Tarzının (…) üçüncü
dünya toplumsal yapılarının tarihsel gelişim süreçlerinin açıklanmasında yoğun
biçimde kullanılmasına karşın, Türk entelektüelleri (…) konuya ilgisiz kalmış.
(s. 21)

FÜT (Feodal üretim tarzı): üç sınıf [(Kral
+ Din adamları) + askerler + köylüler] tabanı üzerine oturur.

AÜT (Asya tipi üretim tarzı): [(Sultan +
din adamları + askerler) + halk] ikili bir sınıf yapısı vardır.

FÜT’te sınıf-temsilli-seçilmişler-meclisi
varken, AÜT’te sultan-temsilli-atanmışlar-meclisi bulunur. (s. 26)

Bu bir tarih araştırması değildir.

Bu bir iktisat çalışmasıdır.

Araştırma alanımız üçlüdür:

(1)  Marx’ın Asya üretim tarzı kavramı

(2)  Bu kavramın uygulama alanı olarak 14 – 15. yüzyıllardaki
Osmanlı toplumu

(3)  Asya tipi üretim tarzı ile Osmanlı toplumu ve klasik Avrupa
feodalitesi hakkında tartışmalar.

1

Asya
Tipi Üretim Tarzı

Türkiye, İran ve Hindistan gibi Batılı
olmayan toplumların üretim tarzları ancak toprakta özel mülkiyetin yokluğu
olgusu ile açıklanabilir.

“Toprak mülkiyetinin yokluğu bütün Doğunun
anahtarıdır. Doğunun siyasi ve dini bütün tarihi burada gizlidir.”

Engels

Asya üretim tarzında toprak mülkiyetinin
devlete ait oluşunun iki temel sebebi vardır: 1) Köy topluluklarının
kendini-destekler karakteri ve; 2) Devletin üzerine almış olduğu kamu işleri.

Engels’e göre, …artık ürünün devlet
ricalinin tüketimlerine tahsis edilmesi, ekonominin gelişmesini önlemektedir.
(s. 53)

2

Osmanlı
Toplumu

Ebussuud Efendi, (…) Osmanlı Devletinin
Anadolu ve Rumeli bölgelerindeki topraklarının tümüne, “arz-ı memleket derler.
Aslı haraciyedir… (…) Reayanın mülkü değildir.”

Osmanlı ülkesindeki “sapan girip ziraat
yapılan yerler mülk olamaz.” (s. 63)

(kimlere tımar verilir)

Tımarlar sultanın beratı ile devleti idare
eden kimselere verilmiştir.

Tımarlar fethedilen topraklardaki eski
tımar sahiplerine onları da devlete katmak için verilmiştir.

Tımarlar taht kavgalarında şehzadeleri
tutan devlet ricalini ödüllendirmek için verilmiştir.

Tımar sahibi vergi toplar, karşılığında
devlete asker verir. (s. 68)

Tımar sistemi, dirlik sahibinin toprağın
mülk sahibi gibi görülmesine uygun değildir.

Tımar verasetle geçmez.

Âşıkpaşazâde Osmanlı Beyliğinin
kuruluşunda, “Devlet”i ayakta tutan dört örgütten bahsediyor: “biri Gaziyân-
Rum, biri Ahiyan-ı Rum. Ve biri Abdâlân-ı Rum. Ve biri Bacıyân-ı Rum.” (s. 71)

Osmanlı sultanları yaptıkları hizmetlere
karşılık şeyh ve dervişleri daima ödüllendirmişlerdir (bu ödüllerde çoğu defa
bağlı oldukları vakıflara arazi tahsisi şeklindeydi).

Osmanlı toplumunun kuruluş yıllarında
devlet, toprağın miri oluşundan ötürü, değişik toplumsal kökenlerden gelen,
alp, gazi, ahi, derviş, Türk, Rum, köylü ve şehirli olan kimseleri bir çatı
altında toplayıp, birleştirmeyi başarmıştır.

Orhan Gazi, kölelikten yetişme Lu’lu
Paşa’ya paşalık rütbesi vermekle, vezirlik unvanını da vermiş oluyordu (köle
bile olsa iş başına getirilme imkânı var).

1. Murat zamanında (…) savaşta esir edilen
Hıristiyan gençlerinden pençik oğlanları örgütü meydana getirilmiştir.

Maksat bellidir.

…devletin dayandığı zümreler, ulema ve
ilmiye zümreleri ile tımar sahipleri ve akıncı beylerin oluşturdukları askeri
zümrelerdir.

Osmanlı Devleti genişledikçe bu zümrelerin
kuvvetlenip, nüfuzlarını arttıracakları apaçıktır.

…bu iktisadi güçlenmeyi kırmak (…) için
sultanın yeni müttefik kuvvetlere ihtiyacı olmuştur. Bu kuvvetler devlet içinde
yetiştirilen kullardır (Kapıkulu ve Yeniçeriler).

Köklerinden kopmuş, devlet ile özdeş olmuş
bir insan kütlesi… (s. 79)

Osmanlı toplumunda asli üretim aracı olan
toprağın mülkiyeti devlete aittir.

Toprağın mülkiyetinden yoksun olan üretici
sınıf ise reayadır.

Osmanlı toplumu iki temel sınıfa
ayrılmıştır. (1) Saray, ordu ve memurin… (2) vergi verip hükûmette vazife
alamayan reaya…

Tımar sahibinin raiye üzerinde kişisel
hiçbir hakkı olamaz.

Toprakla kendisi arasındaki ilişkiden
dolayı hür olan insan, devletle ilişkisinde sömürülen sınıfın bir üyesi olarak
sömürülen sürüye dahildir.

Bireysel hürlük ve sınıfsal sömürülme
Osmanlı insanının asli karakteridir.

…bireysel olarak bu sömürme olayını
algılamasına olanak yoktur… (s. 85)

Mülk ve Devlet asker ve rical iledir.

Rical mal ile bulunur.

Mal reayadan husule gelir.

Reaya adlile muntazam-ül-hal olur. (Naima
Tarihi, Cilt 1, s. 40)

Cebirle göstermek istersek; Devlet (D)
kulun (K) bir fonksiyonudur; kul paranın (P) bir fonksiyonudur; para reayanın
(R) bir fonksiyonudur; reaya adaletin bir fonksiyonudur.

…mülk ve devlet adaletinin, yani kamu
işleri ve hizmetlerinin bir fonksiyonudur. (s. 103)

Daire-yi
Adliye

Adidir mucib-i salâh-ı cihân

Cihan bir bağdır dıvarı Devlet

Devletin yatımı şeriattır

Şeriata olamaz hiç haris illâ melik

Melik zapteyleyemez illâ leşker

Leşkeri cem’edemez illâ mal

Malı cem’eyleyen raiyettir

Raiyeti kul eder Padişah-ı Aleme adl

Kınalızâde Ali

Askeri zümrenin fevkalade yüksek gelirlere
sahip olduğunu tarihsel araştırmalardan öğreniyoruz. (s. 104)

Aşırı servet birikiminin sonucu, bir vezir
devlet hazinesine borç verebilir.

…bu orantısız gelir bölüşümü hâkim sınıflar
elinde biriken artık-ürün gelirinin aşırı ve taşkın tüketim harcamalarına
tahsis edilmesine sebep olur.

Sınıflar arasındaki akışkanlığın pek
kuvvetli olduğu (…) bir toplumda (…) her an serveti kaybetmek korkusu tüketime
teşvikin artmasına sebep olmuştur. (s. 105)

Köylerde ve kasabalarda yaratılan
artık-ürün, genellikle o bölgede kalmadığından, gelecek yüzyıllarda taşrada
şehirler gelişememiştir.

Artık-ürünün devlet ricaline geçmesi ve
Osmanlı iktisadi sisteminin başka bir iktisadi sisteme doğru evriminin
öngördüğü nesnel şartları hazırlamıştır.

Klasik feodalite ve özel mülkiyet…

Osmanlı ilkini (klasik feodalite) önlemişse
de ikincisi özellikle gelecek yüzyıllarda, Osmanlı iktisadi sistemini bozmuş…
(s. 110)

3

Asya
mı, Feodal Üretim Tarzı mı?

Alman İdeolojisi’nde Marx ve Engels’e göre;

Her topluluk evrensel olarak dört aşamadan
geçmek zorundadır: Kabile mülkiyeti, müşterek ya da devlet mülkiyeti, feodalite
ya da malikâne mülkiyeti ve nihayet kapitalist mülkiyet.

Komünist Manifesto’da takındıkları tavır
değişir. Gelişim aşamaları üçe indirgenir: Kölelik, feodalite ve kapitalizm.
(s. 116-117)

Marksist
“Üretim Tarzı” Kavramı

Alfa Yayınları

Kasım 2015

İlgili Makaleler