33Sosyoloji Sözlüğü

SEMBOLİZM

 

SEMBOLİZM

 

19. yüzyılın sonunda
Fransa’da gelişerek diğer Avrupa ülkelerine de yayılan edebiyat akımı.

Sembolizm, 1880’li
yıllarda, Arthur Rimbaud, Paul Verlaine ve Stephane Mal-larme’nin öncülüğünde
ve Baudelaire’in kuvvetli tesirinde kurulmuştur. Devrin Kant, Schopenhauer,
Bergson ve Wagner gibi büyük Alman ve Fransız filozof ve sa­natkârlarının,
ekolün fikrî yönünün oluş­masında önemli etkileri olmuştur.

19. yüzyılın son
çeyreğinde, Auguste Comte’un pozilivist felsefî görüşü Fransız

sosyal yapısı içinde,
zamanla materyalizme dönüşerek tahripkâr bir kimliğe bürünmüş, bu ise
edebiyatta ve sanatta, parnasyen şiir­de ve realist romanda olduğu gibi, bir
kuru­luğa ve sıkıcılığa yol açmaya başlamıştır. Kainatta var olan gizlilik, sır
(mystere) gö-zardı ediliyordu. Önceleri pamasyen birer şair olan Rimbaud,
Mallarme ve Verlaine bu anlayışın karşısında bir sanat anlayışıyla sır, sezgi
ve müzikaliteyi Öne çıkaran bir akım olan Sembolist hareketin başlaücılan
olmuşlardır.

Alman filozofu Kant,
(1724-1804) idea­list felsefesiyle, bilhassa Saf Aklın Tenkidi (Critique de la
Raison Püre) adlı eserinde, insan düşüncesinin ve bilgisinin sübjektif ve nisbî
olduğunu ileri sürerek, bilginin or­taya çıkışında ve kazanılmasında sezgi (in-tuition)
nin çok büyük katkısı olduğunu ka­bul eder.

Yine bir Alman
filozof, Schopenhauer (1781-1860) a göre, varlıklar ancak duyular ve akıl
yoluyla kavranabilen birer tasav­vurdan, imajdan (representation) ibarettir. O,
“her gerçek bilginin özü bir sezgidir. Bi­naenaleyh her yeni gerçek, bir
sezgiden do­ğar” ana temeli üzerine oturan felsefî görü­şünü ortaya alar.

Aynı yıllarda
Fransa’da Henri Bergson (1859-1941), Pozitivist felsefeye karşı spiritüalist
felsefe akımını geliştirir.

Bu felsefî ortam
içinde, Alman bestecisi Richard Wagner de mistik, bedbin mûsikî anlayışı ve
estetik görüşü ile sanat çevrele­rinde yankı uyandırır, tnsanın ruhunda bir
takım gerçekler gizlidir Wagner’e göre. Sa­natın görevi bu gerçeği ortaya
çıkarmaktır. Müzik duyulan bir şeydir. Bazan onun ihti­va ettiği motifi
kavramak zor olabilir. Bu noktada, şiir, getireceği açıklıkla bu fonksiyonu
üstlenerek ruhun derinliklerinde giz­lenmiş gerçekleri, duygu ve düşünceyi be­raber
kullanmak suretiyle ifâde edebilir. Onun için, Wagner şiirde kuvvetli bir
müzi-kaütenin olmasını savunmuştur.

Bahis konusu edilen bu
felsefî ve estetik görüşler Fransız edebiyatındaki mevcut şiir atmosferini
Sembolizm’e hazırlamış, Sem­bolist akımın hamurunu karan unsurlar ol­muşlardır.

Charles Baudelaire
(1821-1867), Şer Çiçekleri (Les Fleurs du Mal, (1857) isimli şiir kitabıyla ve
bilhassa bu kitaptaki ilişki­ler (Correspondances) adlı şiiriyle Sembo-lizm’in
en büyük hazırlayıcısı ve öncüsü ol­muştur.

Correspondances şiiri,
sonraları Sem­bolist estetiğin ilkelerini teşkil edecek birta­kım özellikleri
mısraları içine alır. Sembo­lizm, adını da bu şiirdeki “Tabiat bir
mâbeddir. însan orada sembol ormanları içinden geçer” mısramdan almıştır.
Şiire göre tabiat bir tapınaktır, bir semboller or­manıdır. O canlıdır ve insana
bir şeyler söy­leyen bir varlıktır. Duyumlarla duygular arasında, kokular,
renkler ve sesler arasında bir ilişki vardır.

Paul Verlaine de,
Sembolizm’in hazırla­nış seyri içinde önemli bir yeri olan Şiir Sa­natı (Art
Poetique, 1874) şiirinde, sonraları bu edebî akımın en mühim iki düsturu ola­cak
olan şu iki görüşü ifâde eder: 1) Şiirde müzikalite esastır. Bu m üz i kalite
hem ri­timle, hem kelimelerle meydana getirilme­lidir. 2) Şiirde biraz örtülü,
kapalı, güç anla­şılır bir yan olmalıdır.

Paul Verlaine, 18801i
yılların başında, Sembolizm öncesinde, Realizm’den bir ka­çışın ifâdesi olan ve
kendilerine Dekadan (Decadence) denilen bir edebî hareketin de

öncülüğünü yapmıştır.
Dekadanlar’ın ileri sürdükleri görüşler, sonraları Sembo-lizm’de daha sistemli
ve oturmuş bîr kimlik­le yeniden ele alınacaktır. Bu gruba dahil şairlerden
bazıları 1886’da Verlaine’den ay­rılarak Sembolizm’e önderlik eden Stepha-ne
Mallarme’nin etrafında toplanmışlardır. Böylece daha kuvvetlenen hareket, 18 Ey­lül
1886 tarihli Le Figaro Litteraire dergi­sinde Jean Moreas’ın kaleminden yayınla­nan
Sembolizm’in Bildirisi (Manİfeste du Symbolisme) ile oturmuş, esaslan tesbît
edilmiş bîr edebî ve estetik sistem kimliğini kazanır.

Sembolizm’in en önemli
temsilcileri şunlardır: Paul Verlaine, Jean Moreas, Stephane Mallarme\ Arthur
Rimbaud, Gus-tave Kahn, Jules Laforgue, Maurice Mae-terlinck, Henri de Regnier,
Emile Verhae-ren, Stuart Merril ve Saint-Paul Roux’dur.

Sembolizm’in başlıca
özelliklerini şu noktalar çevresinde toplamak mümkün­dür.

– Sembolist şiir
mübalağalı söyleyişin, yapmacıklı duyarlılığın ve kuru, objektif tasvirin karşı
sı utladır.

– Sembolizm’e göre
tabiatta her varlığın bir mânâsı, arka plânında gizlediği bir fikir, bir mesaj
vardır. Dış dünyanın varlıkları, görüntüleri bu fikrin örtülerinden, “göz
alıcı elbiselerinden” başka bir şey değildir. Gerçek bu dış görüntünün
arkasında saklı­dır. Sembolist şair bu gizli gerçeği yakala-yabilmeli, duyum
satabilmelidir. Maliar-me’nin deyişiyle, “şiir varlığın dış görünüş­lerinin
gizli anlamını” ifade etmelidir.

– Kâinattaki
varlıkların maddî görüntü­lerinin yanısıra, bir de manevî yapısı vardır.
İnsanla objeler arasında da benzerlik ve iliş­kiler sözkonusudur. Dünyada
herşey bîr

analojiden ibarettir.
Her varlık bir başka varlığı hatırlatır. Şair, birbirini hatırlatan unsurları
almalıdır şiirine. Baudelaire’in Correspondances şiirinde “Kokular, renk­ler
ve sesler birbirine cevap verir” mısraı bunun ifadesidir.

– Bu yüzden sembolist
edebiyat her şey­den evvel benzerlikler ve benzetmeler üze­rine kurulmuş bir
edebiyattır.

– Gerçek madem ki
görünen varlıkların arkasında gizlidir ve görünen şeyler görün­meyen şeylerin
dış görüntüsünden başka bir şey değildir. O halde, şair semboller kul­lanarak
bu gizliliği ifade etmeye çalışmalı­dır. “Sembol, ifâde edilen şeye ikinci
bir mânâ yüklemektir. Sembolist şairin işi, fik­ri, bu fikrin üstü kapalı bir
şekilde anlatı­mından çıkarmak olmalıdır.”

– Şiir örtülü, yan
kapalı olmalıdır. Oku­yucuya söylemek istediklerini sembollerle, hayâl ettirme,
ihsas yoluyla söylemelidir.

– Şiirde müzikalite
esastır. Müzikle şiir birbiriyle sıkı bir şekilde ilişkilidir. Yukarı­da, bu
görüşün VVagner’den geldiğini belirt­miştik. Verlaine, Sembotizm’İn bu özelliği­ni
“Mûsikî, her şeyden önce musiki” diye belirtir.

– Sembolist şiir,
şekil yeniliklerini de de­nemiştir. Şiirde anlatılan imaj yahut fikir, şekli de
zorlamalı, kendisine en uygun olan şekli seçmelidir. Bu yüzden de Sembolizm,
şairin düşünce ve duygularını en iyi ifâde edebildiğine inandığı serbest nazımı
(vers libre) Fransız şiirine yerleştirmiştir.

Tiyatro sahasında da
eserler veren Sem­bolizm’in bu alanda en büyük ismi Maurice Maeterlinck
(1862-1949) dir.

Bizim edebiyatımızı
Sembolizm ile ta­nıştıran isim Cenab Şehabeddin olmuştur. Avrupa’daki tıp
tahsili sırasında âşinâ olduğu bu akım Cenab Şehabeddin’in şiirlerine, kelime
seçişindeki müzikalite, ahenk, şe­kil lerdeki değişik denemeler, mısralann
telkin gücü olarak yansır. Şiirde mûsikî dü­şüncesi Cenab vasıtasıyla bütün
Servet-i Fünûn şiirinde kendisini gösterir. Fakat Servet-i Fünunculann
Sembolizmle bağla­rı yalnızca şiirde müzikalite planında kal­mıştır.

Sembolist akım,
kendisini Fecr-i Âtî topluluğunun şahsiyetlerinde daha bariz olarak
hissettirir. Bilhassa bu kadrodan Ah-med Haşim, edebiyatımızda ömrünün so­nuna
kadar Sembolist çizgiyi koruyan bir şairimiz olmuştur. Onun “saf
şiir” (poesie püre) anlayışı ve Piyale adlı şiir kitabının önsözünde ileri
sürdüğü fikirleri Sembolist kaynaklan beslenirler. Haşim’e göre “Şiirin
lisanı nesir gibi anlaşılmak için değil, fakat duyulmak üzere vücud bulmuş,
mûsikî ile söz arasında, sözden ziyade mûsikîye yak;n mutavassıt bir
lisandır.” “Şiir hikâye değil, sessiz bir şarkıda”.”
Haşim’in şiirlerinde gö­rülen kapalılık ve estetik olanı tercih, keli­melerinin
telkin havası, yan aydınlık akşam vaktini tercih ediş gibi özellikler Sembolist
şiirden gelen unsurlardır.

Ahmed Haşim’den başka
Ahmed Hamdi Tanpınar’ın ve Ahmed Muhib Dıranas’ın şi­irlerinde de Sembolist
şairlerden etkile-nişler ve izler bulmak mümkündür.

M. Fatih ANDI