Tarih

Selahaddin Eyyubi Kimdir, Hayatı, Dönemi

Selâhaddîn Eyyûbî. Eyyûbîler Devletinin kurucusu (1137’de Tekrit’te doğdu 22 Şubat 1193’te Şam’da öldü).

Künyesi, Melik Nâsır Ebû Muzaffer Yûsuf bin Eyyûb bin Şâdî’dir. Babası Necmeddîn Eyyûb; Âzerbaycan’da Erivan’ın Devin kasabasındaki Hazbânî kabîlesine mensup olup, Büyük Selçuklu Sultânı Mes’ûd Şâhın Tekrit muhâfızıydı. Çocukluğu, babasının muhâfızlığını yaptığı Tekrit ve Baalbek’te geçti. Tekrit, Baalbek ve Şam’da yetişip, iyi bir tahsil ve terbiye gördü. Baalbek ve Şam’dayken, babasıyle berâber, Selçuklu atabeklerinden Nûreddîn Mahmûd Zengî’nin yanında Haçlılara karşı yapılan savaşlara katıldı. Savaşlarda cesâret ve yiğitliğiyle dikkat çekti. On yedi yaşındayken, Atabek Nûreddîn Mahmûd Zengî’nin sarayına alındı. Böylece devlet teşkilâtı ve idâresini de mükemmel bir şekilde öğrendi.1154’te, babası Eyyub Şam, amcası Şirkûh Humus valiliklerini elde ettikten sonra Selâheddin de Şam’a geldi. Bölgenin melik ve emirlerini, aralanndaki toprak ve egemenlik mücadelesinden daha çok uğraştıran Haçlı istilası sorunu ile ilgilendi. Bu amaçla açılan birçok küçük savaşa katıldı. Başarılı bir komutan olarak ilk kez 1162’deki Mısır seferinde tanındı.

Fatımi Halifeliği’ndeki iç çekişmeler yoğunlaşınca Nureddin Zengi, Şirkûh’u yeğeni Selâhaddin ile Mısır’a gönderdi. Şirkûh ve Selâhaddin iki yıl Mısır’da kaldılar. Bu süre boyunca hem Fatımi güçleriyle hem de bu bölgeye yönelen Kudüs Haçlı Kralı I.Amaury’e karşı savaştılar. Salâheddin, Bilbis’de sağlam bir savunma noktası kurmayı başardı. 1164’te Şirkûh’la Suriye’ye döndü. 1167’deki ikinci Mısır seferinde de amcasının yanında bulundu. Bu kez, savunma ve savaşlarda daha çok ön plana çıktı. Fatımi ordusunu yendi. Ertesi yıl, I.Amaury’nin Mısır’ı bütünüyle işgal girişimi, Şirkûh’la Salâheddin’in üçüncü seferini gerekli kıldı. 2 Ocak 1169’daki önemli bir meydan savaşını yitiren Haçlı ordusu, Mısır’dan çekildi. Kısa bir süre sonra Salâheddin, Fatımi veziri Şaver’i öldürttü. Bunu Şirkûh’un ani ölümü izledi. Fatımi halifesi el-Adid, Selâhaddin’e “el-Melikü’n-Nâsır” sanını vererek Mısır veziri atadı. Aynı zamanda Musul Atabeyliği’nin de Suriye Emiri oldu.

Mısır yönetimine el koyan Selâhaddin, acımasız fakat kalıcı önlemler aldı. Mısır’da Fatımiler’in yerleştirmeye çalıştığı Şiilik’i yasaklayarak Şafiilik’i resmi mezhep ilan etti. Bu gelişmeler, özellikle Kudüs Haçlı Krallığı’nın ve Bizans Imparatorluğu’nun tepkisine yol açtı. Selâhaddin güçlü Hıristiyan ittifakını göğüsleyebilmek için Nureddin Zengi’den yardım istedi. Dimyat’da, Frank-Bizans saldırısına karşı savunma önlemleri aldı. 1170’teki büyük depremde Mısır, Filistin ve Suriye’deki yerleşim merkezlerini kuşatan surlarla savunma noktalan yıkılınca Selâhaddin ve I. Amaury arasında zorunlu bir barış gerçekleşti. Bundan yararlanan Salâheddin 1171’de Filistin’e bir sefer düzenleyerek Mısır-Filistin bütünlüğünü gerçekleştirmede ilk adımı atmış oldu.

1172’de de hiçbir yetki tanımadığı ve mezhep ayrılığı yüzünden de anlaşamadığı’ Fatımi halifesinin sembolik varlığını sona erdiren bir girişimde bulundu. Cuma hutbelerinin Abbasi Halifesi el-Müstezi adına okunmasını emretti. Bunu izleyen günlerde de son Fatımi Halifesi el-Adid esrarengiz bir biçimde kayboldu. “Mısır Meliki” sanını alan Selâhaddin, biçimsel ve siyasal açıdan Halep-Şam Atabeyi Nureddin Zengi’ye bağlı gözükmekle birlikte dostluğunu kazandığı Abbasi halifesinden bağımsızlık belgesi (menşur) almayı amaç edindi. Bu girişimi yüzünden Nureddin Zengi’yle araları açıldı. Kerak Kalesi’ne karşı yapılacak ortak sefer de gerçekleştirilemedi. Bu gergin dönemde Selâhaddin daha çok Hıristiyanlar’la ilişkilerini düzenlemeye çalıştı. Savunma ve güvenlik önlemleri aldı. Bir yandan da kardeşi Turanşah’ı 1174’te Yemen’in fethedilmesiyle görevlendirdi. Yemen’i kısa zamanda ele geçiren Turanşah, Nureddin Zengi’ye değil, ağabeyi Selâhaddin’e bağlılığını duyurarak Yemen Eyyubi Melikliği’ni kurdu.

Nureddin Zengi’nin 1174’te ölümü, yönetimin çocuk yaştaki Melik Salih İsmail’e kalışı, Selâhaddin için
bağımsızlık fırsatını sağladı. Suriye’ye yaptığı sözde ziyaret amaçlı sefer, bir dizi kuşatma ve savaşma ile gelişti. Suriye atabeylerinin ortak ordusunu 1175’te Hama yakınlarında bozguna uğrattı. Bu başan ile Melik Salih İsmail’in adının hutbelerde okunmasına son verdi. Egemenlik sınırlannı da Mısır, Trablusgarb, Tunus, Nubya, Yemen, Filistin ve Suriye’nin bir bölümü olarak belirledi. 1176’da yeniden Suriye seferine çıktı. Bu bölgedeki üstünlüğünü Zengi meliklerine kabul ettirdi. Haçlılar’ın elinde bulunan Filistin’e bir sefer düzenledi. 1177’de Gazze’yi aldı. Ancak yeni Kudüs Kralı IV.Baudouin’in ani geri dönüşü ile beklenmedik bir bozguna uğradı. Savaş alanından güçlükle kurtularak Mısır’a döndü.

IV.Baudouin Mısır’dan gelecek güçlü bir tepkiye karşı önlemler almaya girişti. Ancak 1179’da Salâhed-din’in katılmadığı bir Mısır saldırısı sonucu yenildi. 1180’de iki taraf arasında kısa süreli bir ateşkes antlaşması imzalandı. Fakat Zengiler’in Haleb’i almaları, Haçlı çetelerinin de Mısır kara ulaşımını tehdit altında tutmaları sonucu savaşlar yeniden başladı. 1182’de Haleb tekrar Eyyubî egemenliğine alınırken 1183’te de Franklar üç yıllık bir antlaşma önerisinde bulundular. Kudüs tahtındaki değişiklik bu girişimi görüşme aşamasında bıraktı. Mısır kervanlarına saldırılar daha da artınca Salâheddin 1187’de Filistin seferine çıktı. Kerak ve çevresini istila etti. Suriye ve Filistin’deki Frank kontlukları, kendi aralanndaki çekişmeleri bir süre unutmuş gözükerek Eyyubîler’e karşı birleştiler. Oldukça kalabalık bir ortak güç oluşturdular. 26 Haziran 1187’de Tâberiye Gölü kıyısındaki Saffuriye’de yapılan meydan savaşı, bunu izleyen Tâberiye kuşatması, Hattin’deki ikinci meydan savaşı birbiri ardınca Salâheddin’in parlak zaferleriyle noktalandı.

Filistin topraklarını alan Salâheddin bir aylık bir kuşatmadan sonra Ekim 1187’de Kudüs’ü fethetti. Bu olay, tüm İslam ülkelerinde olduğu gibi, yarım yüzyıldan beri Ortadoğu’da tutunmaya çalışan Katolik Avrupa devletlerinde de geniş yankılara yol aça. Salâheddin, gerek hoşgörüsü ve adalet anlayışı ile gerek Avrupa’dan tehlikeli bir tepkinin yönelmesini önlemek düşüncesiyle Kudüs’ün Hıristiyan halkına son derece hoşgörülü davrandı. Ancak kentteki Hıristiyanlık’la ilgili yeni yapıtları yıktırmaktan da çekinmedi. Buna karşılık İslamiyet’in kutsadığı başta Mescid-i Aksâ olmak üzere öteki dinsel yapılan onarttı.

Kudüs’ün yitirilişinin Avrupa’daki yankıları büyük oldu. Papa III.Clemens’in ısrarlı girişimleri ve kutsal savaş çağrısı sonucu birbirine düşman Fransa ile İngiltere bile anlaştılar ve III.Haçlı Seferi başladı. Bu ittifaka Almanya, Sicilya ve birçok feodal prenslik de katddı. Bir Sicilya donanması Libya kıyılannı işgal ettikten sonra Doğu Akdeniz’e gitti. Avrupa’dan yürüyüşe geçen Haçlı ordulan da değişik yollardan Ortadoğu’ya ve Mısır’a yöneldiler. Deniz yolunu kullanan birlikler, 1189 yazında Akkâ’yı kuşatırken Salâheddin de Mısır donanmasını bölgeye gönderdi ve ordusu ile harekete geçti. Almanya İmparatoru I.Friedrich yolda öldüğünden ordusunun ancak küçük bir bölümü Akkâ önlerine ulaşabilmişti. Fakat İngiltere Kralı I.Richard’ın (Arslan Yürekli Rişar) ve Fransa Kralı Philippe Auguste’ün ordulan, fazla yıpranmadan bölgeye ulaşmayı başardılar. Bu ordulann deniz yolu ile Avrupa’dan sürekli olarak asker, erzak ve cephane takviyesi almalarına karşılık Selâhaddin her türlü destekten yoksundu. Fakat Haçlı yöneticilerle komutanlar arasında da anlaşma ve eşgüdüm yoktu. Bir buçuk yıl süren Akkâ kuşatması, savunucuların Salâheddin’le görüşmeden kaleyi teslime yanaşmaları ile 1191’de sona erdi. Bunu, Haçlılar’ın Müslüman tutsaklara uygulamaktan çekinmedikleri korkunç bir katliam izledi. Bir tepki olarak Salâheddin de Hıristiyan tutsakların öldürülmesini onayladı. Bundan sonra savaş geniş bir bölgeye yayıldı. İngiltere Kralı I.Richard, önemli bir iki kaleyi zaptetmeyi başarırken Selâhaddin de stratejik Remle Kalesi’ni yıktırdı. Bir yandan da diplomatik görüşmeler sürdürüldü. Barışı öngören görüşmelerin başarıya ulaşması, öteki uzlaşmazlık konularından önce Kudüs’ün Hıristiyanlar ’a bırakılması koşulu yüzünden olanaksız gözükmekteydi. Salâheddin’in kardeşi el-Âdil’in girişimlerinden sonra, Ağustos 1192’de barış imzalanabildi. Buna göre Remle, Eyyubîler’le Haçlılar arasında bölüşülürken Hıristiyanların Kudüs’deki kutsal yerleri ziyaret etmelerine de izin verildi. Bu antlaşma, dönemin koşulları açısından Selâhaddin’in diplomatik bir başarısıydı. Hıristiyan Avrupa’nın pek yüksek harcamaları göze alarak gerçekleştirdiği III. Haçlı Seferi’nin parlak sonucunu Avrupa değil, Salâheddin almış oldu. Ölümünden önceki son yılında Filistin Mısır yolunun güvenliği, Kudüs’ün çevresindeki surların berkitilmesi gibi konularla uğraştı. 1192-1193 kış aylarını Şam’da geçirdi ve burada 1193 Şubat’ında hastalandı. On dört gün hasta yattı. 4 Mart 1193 târihinde Şam’da vefât etti. Kabri Şam’da Medresetü’l-Aziziye’dedir.

Salâheddin’in kişiliğine ve izlediği siyasete salt İslam ülkelerinde değil, yıllarca savaştığı Hıristiyanlar’ca da saygı duyulmuştur. Sorunları çok ve karışık bir bölgede istikrarı sağlamak için mücadele etmiştir. İslâm’a içtenlikle bağlı bir hükümdar olarak din kurallarından ödün vermemiş, Fatımiler döneminde Mısır halkına zorla benimsetilmeye çalışılan Şiilik’in yerine Sünnilik’in geçerli olmasına çaba harcamıştır. Bir savaşçı olarak yetiştirilmediği halde, zekâsı ve inancıyla ordularının birçok zafer kazanmasını sağlamıştır. Tarihçilerin ortak yargısına göre Salâheddin üstün bir savaşçı olmaktan çok eşsiz bir siyasetçi ve uzlaşmacıydı.

Kahire’nin imarına, Kudüs’ün onarılmasına ve gelişmesine, Müslümanlık, Hıristiyanlık ve Musevilik için burasının ortak bir barış kenti ve merkezi kabul edilmesine çaba göstermiştir. Kurduğu devlette merkezi yönetim biçimini benimsemesi, daha sağlığında, Mısır dışındaki bölgelerde yan bağımlı Eyyubî meliklerinin kurulmasına izin vermesi, en çok eleştirilen siyaseti olmuştur. Fakat bu siyaseti ile çok kalabalık olan ailesinin erkek bireylerine özellikle de kardeşlerine, yeğenlerine ve oğullarına,içişlerinde özerk, dış sorunlarda ortak hareket etme yolunu göstermiştir. Ancak bir süre başarılı olan bu siyaset, ölümünden sonra geçerliliğini kısa zamanda yitirmiştir.

Salâheddin’in Mısır, Suriye ve Yemen’de kurulmasına izin verdiği veya ölümünden sonra ortaya çıkan Eyyubî melikliklerinin başlıcalan şunlardır: Mısır Eyyubîleri (oğlu el-Aziz), Şam Eyyubîleri (oğlu el-Efdal), Haleb Eyyubîleri (oğlu ez-Zâhir), el-Cezire Eyyubîleri (kardeşi el-Adil), Yemen Eyyubîleri (kardeşi Turanşah ve yeğeni Tuğtekin), Humus Eyyubîleri (Amcası Şirkûh’un soyundan gelenler). Ayrıca Hısn Keyfâ’da, (Hasankeyf), Kerak’da, Baalbek’de ve Meyya-farikin’de (Silvan) de Eyyubî emirlikleri kurulmuştur.

İlgili Makaleler