Nedir ?

Şefaat Nedir, Ne Demektir, İslamda Şefaat, Anlamı, Ayetleri

Şefaat (ar. i.)

Araya girmek, birine delâlet etmek, birinden başkası namına bir ricada bulunmak, kusurlarını bağışlamasını dilemek manâlarına gelen şefaat, dini bir terim olarak “Hz. Muhammed’in ve diğer sâlih kulların, Allah’tan, bazı günâhkâr mü’minleri bağışlamasını ve azabtan kurtarmasını dilemeleri” demektir.

Şefâat fikri, pek çok dinlerde olduğu gibi İslâm’da da mevcuttur. Bununla beraber, eski toplumlarda bu fikir kâhinler tarafından ve bilhassa Hıristiyanlıkta kilise papazları tarafından (günâh çıkarma şeklinde görüldüğü üzere) hakikî manâsından ve gayesinden saptırılmakta ve istismar edilmekte idi. İslâm dini, Şefâat konusunda, bu yanlış anlayış ve uygulamalara karşı, Allah’ın birliği ve irâdesinin mutlak olduğu prensibi ile bağdaşan bir akide ortaya koydu. Buna göre, peygamberler ve şâir Allah dostları bir günâhkâr mü’mini bağışlaması için Allah’a niyaz edebilirler ve her mü’min, iyilerin kendisi için şefâatçi olmasını dileyebilir. Şu kadar var ki, “Allah’ın izni olmadıkça O’nun huzurunda şefâat edebilecek hiçbir kimse yoktur.” (K.2/225). “Göklerde nice melek var ki, onların şefâati, Allah’ın dilediği ve memnun olduğu kimseler için izin vermesi haricinde, aslâ fayda vermez.” (K.52/26).

Her ne kadar Mu’tezile mezhebi, Allah’ın, günâhkârları affetmesinin adâlet prensibine aykırı olduğu şeklindeki umumi görüşlerinden hareket ederek şefaatin hak olmadığını, dolayısıyla günâhkara fayda sağlamasının imkânsız olduğunu savunmuş ise de, Ehl-i Sünnet mezhebi, Mu’tezile’ nin bu görüşünü kesinlikle reddetmiş, affetmenin adâlete aykırı olmadığını, dolayısıyla şefâatin mümkün ve hak olduğunu kabul etmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’in özellikle iki âyetinde (K.2/48, 123) âhirette şefâatin fayda sağlamayacağı ifade edilmekle beraber, başka âyetlere göre bu mahrumiyet sadece kâfirler ve müşrikler için söz konusudur (K.74/48; 2/ 254). Öte yandan, Kur’ân-ı Kerîm’de, şefâatin mü’mine fayda sağlamasının da Allah’ın izin ve rızâsına bağlı olduğu, dolayısıyla, hakikatte şefâat edenin de şefâati kabul edenin de Allah olduğu ısrarla belirtilmiştir (K.2/255; 6/51, 70; 10/3; 32/4…).

İslâm’da şefâatin hak olduğuna dair sahih hadîsler de mevcuttur. Bu hadislere göre Resulullah, âhirette Allah’ın, kendisine ümmeti için şefâatta bulunma imtiyazı vereceğini muhtelif vesilelerle belirtmiş; üstelik daha bu dünyada günâhkâr mü’minlerin bağışlanması için sık sık niyazda bulunmuştur. Nitekim, geceleri Medine’nin Baki mezarlığına giderek orada yatan mü’minlerin günâhlarının affı için duâ ederdi.

Şefâat etme imkânı sadece Resulullah için söz konusu değildir, ayrıca Allah’ın iznine bağlı olarak diğer peygamberlerin, meleklerin, şehitlerin v.b. sâlihlerin de şefâat etme imkânı bulunduğuna dair hadisler mevcuttur. Kur’ân-ı Kerîm’de ise, meleklerin, Allah’ın rızâ gösterdiği kimselere şefâat edecekleri özellikle belirtilmiştir (K.21/28; 53/26).

İlgili Makaleler