Sedat Hakkı Eldem Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi
Sedat Hakkı 1928’de Sanâyi-i Nefise Mektebi’nden mezun olduktan sonra. diploma projesi birinciliğini kazanmasından dolayı Paris ve Berlin’deki bazı ünlü mimarların atölyelerinde staj görmesi için üç yıl süreyle Avrupa’ya gönderildi. Paris’te Auguste Perret ve Le Corbusier’-nin, Berlin’de Jansen ve Hans Poelzig’in yanında bulundu. Bu sıralarda akademi müdürü Nâmık İsmail Bey, müesseseyi yeniden düzenlerken hocalıktan ayrılan Mongeri ile Vedat Bey’in yerlerine E. Egli İle H. Poelzigi aldı ve yanlarına da yetiştirilmek üzere Türk asistanlar koymayı düşünerek Sedat Hakkı’yı yurda çağırdı. Böylece Türkiye’ye dönen Sedat Hakkı, Güzel Sanatlar Akademisi’nin Mimarlık Bölümü’nde öğretim üyesi yardımcılığına tayin edildi ve emekliye ayrıldığı 1978 yılına kadar burada yapı, mimari proje, millî mimari, rölöve ve restorasyon dersleri verdi: bir süre de bölümün başkanlığını yürüttü. Bunun dışında 1941-1945 yıllarında Eski Eserleri Koruma Encümeni üyesi ve başkanı, 1962-1978 yılları arasında da Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurutu üyesi olarak görev yaptı. Akademideki öğretim üyeliği 1978’de sona ermekle birlikte buranın proje atölyelerindeki çalışmalarını sürdürdü. Gayrimenkul Eski Eserler Kurulu, yeni bir kanunla yalnız İstanbul’un birer bölümü ile ilgilenen üç ayrı kurula ayrıldığında. 1988’in ilk günlerinde Kültür Bakanlığı tarafından bunların birine üye olarak tayin edildiyse de yaşının ilerlemiş olması ve sağlık durumunun elvermemesi yüzünden çalışmalara katılamadı ve kısa bir müddet sonra da vefat etti. Öldüğünde, başlıcaları Sedat Simavi Vakfı Mimarlık ve Kent Planlaması Ödülü (1982), Kültür ve Turizm Bakanlığı Büyük Sanat Ödülü (1983)veAğa Han Mimarlık Ödülü (1986) olmak üzere çeşitli millî ve milletlerarası ödülün sahibiydi ve Mimar Sinan Üniversitesi tarafından onun meslekteki 50. yılı için bir jübile kitabı çıkarılmış bulunuyordu.
Sedat Hakkı Eldem, Cumhuriyet döneminin Türk modern mimarisine damgasını vuran bir mimardır. Yaptığı binaların bazılarında eski Türk yapı sanatı unsurlarını kullanarak millî mimariyi canlandırmaya çalışmış, bazı eserlerinde ise bu tutumdan uzaklaşıp Yalova Termal Oteli, İstanbul Fındıklı’da SATİE binası, İstanbul Hilton Oteli, İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı gibi o yılların Avrupa mimarisine uygun binalar da meydana getirmiştir. New York Dünya Fuarı için hazırladığı Türkiye pavyonu ve İstanbul’daki Fen ve Edebiyat Fakültesi ile Maçka Taşlık’taki Sark Kahvesi (1988’de yıkılmıştır) gibi tasarımlarında ise eski Türk yapı sanatı geleneğinin izleri belirgindir.
Eldem, bilhassa Osmanlı dönemi Türk sivil yapı sanatını çok iyi tanıyan bir mimardı. Güzel Sanatlar Akademisinde kurduğu Millî Mimari Semineri’nde (1934) öğrencilerine bu binaların rölövelerini çizdirmeye özen göstermişti. Akademinin 1 Nisan 1948’de geçirdiği yangın sırasında bu malzemenin bütünüyle yandığı veya bir kısmının bürosunda ve evinde olduğu için kurtulduğu söylenir. Ayrıca İstanbul ve Edirne ile ilgili özellikle eski fotoğraflardan meydana gelen çok zengin bir arşivinin bulunduğu bilinmektedir. Bu arşivden ve topladığı rölövelerden de faydalanarak bir dizi- kitap yazmak suretiyle Türk sanat tarihine büyük hizmeti olmuştur. Bunun yanında projelerini hazırladığı binaların da plan, tasan ve resimlerini Mimar (İstanbul), Arkitekt (İstanbul) ve Mimarlık (Ankara) dergilerinde yayımlamış, ilk makalesi Alişan-zâde Sedat Hakkı imzasıyla çıkmıştır. Eski Türk ev mimarisine dair başlıca yazılan şunlardır: “Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı”; “Eski Bir Türk Evi”; “Millî Mimari Meselesi”; “Yerli Mimariye Doğru”; “Türk Evi”; “Millî ve Yerli Mimari Davamız”; “Bursa’da Bazı Sofalar”; “Geleneksel Mimari Araştırmaları”; “Birgi’de Çakır Ağa Konağı”; “Boğaziçi Yalıları”; “Şehadet Camii Hakkında Bir Araştırma”.]
Sedat Hakkı’nın bol resimlerle zenginleştirilmiş eski Türk ev mimarisine dair bir yazısı “XVII. ve XVIII. Asırlarda Türk Odası” başlığıyla çıktı ve bunu “Bursa Evleri” hakkındaki kısa yazısı takip etti. İlk kitabı ise Türk Evi Plan Tipleri’dir. Burada eski Türk ev, konak ve saray mimarisinin çeşitli tiplerini tesbit ederek bunların özelliklerini ilk defa ortaya koydu. Süheyl Ünver ve Cahide Tamer’in de yazılarının yer aldığı Amucazâde Hüseyin Paşa Yalısı adlı küçük bir kitapta Boğaziçi’nin son eski yalı kalıntısına dair görüşlerini açıkladı.
Eldem, son yıllarında peş peşe yayımladığı büyük boy kitapları ile birikimlerini ortaya koydu. Bunların ilki Köşkler ve Kasırlar oldu; bu önemli eserin II. cildi bir müddet sonra basılabildi. Daha sonra da Türk sanatına genel bir bakış olan Türk Mimari Eserleri ile Türk Bahçeleri ve Köçeoğlu Yalısı-Bebek adlı eserleri çıktı. Bunların arkasından Sultan III. Ahmed döneminde Sadrazam Nevşehirli Damad İbrahim Paşa tarafından Kâğıthane deresi kıyısında yaptırılan ve Nedîm’in şiirleriyle büyük üne kavuşan, daha sonra II. Mahmud tarafından yıktırılarak tekrar inşa ettirilen ve en sonunda da Sultan Abdülaziz tarafından üçüncü defa bütünüyle yenilenen saraya dair Sadabad’ı ve ardından elindeki eski İstanbul fotoğraflarını değerlendirdiği İstanbul Anılan ile Boğaziçi Anıları’nı iki kalın cilt halinde yayımladı. Feridun Akozan ile birlikte hazırladığı Topkapı Sarayı: Bir Mimarî Araştırma, bu geniş külliyenin sınırları içindeki mekân ve binaları rölöveleri, eski ve yeni resimleriyle tanıtan Önemli bir çalışmadır. Sedat Hakkı Eldem’in son eseri ise en iyi bildiği konuda kaleme aldığı Türk Evi-Osmanlı Devri oldu. Bu kitap için onun “Ömrünün eseri”dir denilebilir. Türk sivil mimarisinin örneklerini bir araya toplayan bu ana eserde klasik Türk evi üç dönemde incelenmekte ve konaklar, saraylar, köşklerle taş odalar üzerinde ayrı ayrı durulduktan sonra mimari elemanlarla yapı teknikleri, şehir yapısı ve bahçeler ele alınmaktadır. Eserin IV. cildinde Rumeli, V. cildinde de Anadolu evlerinin tanıtılması tasarlanmıştı. Bu ciltlere dair malzeme ile yazarın ölümünden sonra Mimar Sinan Üniversitesi’-ne bağışlandığı söylenen arşiv ve rölövelerin kesin durumu hakkında bilgi edini-lememiştir. 1992 yılına ait gazete haberlerinden ise terekesinden bazı antika eşya ve eserlerin ailesi tarafından müzayedeye verilerek satıldığı öğrenilmiştir.
Türkiye Diyanet Vakfi Islam Ansiklopedisi