SAPLANTI
Psikoloji ve
psikiyatri literatüründe birbirinden oldukça farklı olarak kullanılan iki
kavram dilimize “saplantı” olarak çevrilmektedir. Bu kavramlardan
ilkinin dilimizdeki karşılığı hezeyandır. Hezeyan (delusi-on), belli bir
dönemin toplumsal gerçeğine uygun düşmeyen, mantıklı tartışma ile değiştirilemeyen
bir yanlış inanç, bir düşünce bozukluğudur. Dilimize saplantı olarak geçen
diğer kavramın bir başka karşılığı İse takınü’dır. Takıntı (obsession), biroyin
iradesiyle bilincinden atamadığı, bireyi huzursuz eden, benliğe yabancı,
sürekli yinelenen bir düşünce şeklidir. Bazı yabancı sözlüklerde
“hezeyan’ ve “takıntı’ arasındaki farkı ortaya koyabilmek amacıyla,
hezeyana saplanılmış düşünce, takıntıya da zorlayıcı düşünce (imperalive idea)
adı verilmekte* dir.
Hezeyanda düşünce
bozukluğu çok ileri düzeydedir. Ancak şizofreni ve paranoya gibi ağır
psikolojik rahatsızlıklarda ortaya çıkar. Hezeyanlı bir düşünce bozukluğu
içinde olan bireyi, düşüncelerinin saçmalığına ikna etme imkanı yoktur. İleri
sürülen temaya göre birçok hezeyan (sanrı) türü olabilir. En çok karşılaşılan
örnekleri şunlardır: Bitey kendisini akla uygun olmayan bir biçimde, mevcut
konumuna hiç uygun düşmeyen bir makama, mertebeye koyabilir. Peygamber, Mehdi,
Cumhurbaşkanı vb. olduğunu ileri sürer (büyüklük hezeyanı: delusion of
grandeur). Birey, başkaları tarafından kötülük göreceğini, sürekli izlendiğini
düşünebilir (kötülük görme hezeyanı: delusion of persecuüon). Ya da herkes onun
hakkında konuşuyor, radyo ve televizyondan kendisine sesleniliyor, bulunduğu
her yere yerleştirilen cihazlarla davranışları kontrol ediliyor şeklinde saçma
iddialarda bulunabilir (alınma hezeyanı: delusion of reference). Fakat bir
düşünceye hezeyan niteliğinin yüklenebilmesi İçin, düşüncenin ileri sürüldüğü
kültür ortamının çok iyi değerlendirilmesi gerekir. Düşüncenin hezeyan
olabilmesi için kültürel öğelerle açıkla-namaması, çok ender görülen bazı paylaşılmış
hezeyan durumları dışında hezeyanlı düşünceye başka kimsenin inanmaması gerekir.
Bu nedenle psikolojik rahatsızlıkları tanımaya ve sınıflandırmaya çalışan bilimsel
yayınlarda bu konu üzerinde önemle durulur. Bir kültürel grup tarafından kabul
edilen ve paylaşılan yaşantılara hezeyan de-nilmemesi ısrarla belirtilir.
Takıntının (obsession)
hezeyandan (delusion) en Önemli farkı, kişinin bilincine zorla gelen
düşüncelerin akla uygun olmadığını ve saçmalığını bilmesi, bu düşünceleri bir
iddia gibi ileri sürmek yerine, tam tersine bunlardan kurtulmak için yoğun bir
çaba göstermesi, fakat çaba gösterdikçe takıntılı düşüncelerin artarak
sürmesidir. Takıntıda birey, dış gerçeğin farkındadır, gerçeği değerlendirme
yetisini yitirmemiştir. özellikle ergenlik döneminde geçici takıntılı
düşüncelere çok rastlanır. Normal bireylerin takıntılı düşünceleri çoğunlukla
‘Yaratanı kim yarattı?’ ‘Yaratanı yaratanı kim yarattı?’, Tlzayın bitiminden
sonra ne var’ gibi metafiziksel niteliktedir. Ya da otomobil plakaları, ev
numaralan sayma, bir işe başlamadan önce içinden bir sayı tutarak o kadar
saydıktan sonra işe başlama şeklindedir. Yine bazı kişilik yapılarında titiz
olma, ince eleyip sıkı dokuma nedeniyle takıntılı düşüncelere rastlanabilir. Bu
normal tipteki takıntılı düşüncelerin psokolojik rahatsızlıklarda
görülenlerden farkı şiddeti, süresi ve bireyi rahatsız etme düzeyidir. Sağlıklı
bireylerdeki takıntılı düşünceler gelip geçicidir ve genellikle rahatsız edici
değillerdir. Takıntılı düşünceler psikolojik bir rahatsızlık halini aldığında,
kişinin istediği haldebir türlü onlardan kurtulamadığı, çok fazla huzursuz
olduğunu söylediği görülür ve çoğu kere takıntılı düşünceler davranışlara yansır.
Birey, bu düşüncelerden kurtulmak için yineleyici hareketler yapmaya başlar ve
bunlardan kendini alamaz. Örneğin herhangi bir şeye dokunduğunda elinin
kirlendiğini düşünen birisi, sürekli olarak ellerini yıkar ya da havagazı
musluğunu kapayıp kapamadığına bir türlü karar vermediğinde defalarca musluğu
kontrol eder. Fakat takıntılı düşünce ve davranışlar bireyi ne kadar rahatsız
ederse etsin, hezeyanlı düşüncelerin ortaya çıktığı ağır psikolojik rahatsızlıklarla
karıştırılmamalıdır.
Erol GÖKA Bk:
Nevrozlar.