Sosyoloji

Samsun İli Havza İlçesi Karga Köyü Monografisi

Emrah
Özdemir –
Samsun İli Havza İlçesi Karga Köyü Monografisi

Orta Taş Devrinde (Mezolitik M.Ö 10000-5000)
insanların Tekkeköy’de bulunan sığınaklarda yaşadıkları ve bölgenin en eski
yerleşimcileri oldukları bilinmektedir.

Karga Köyü Samsun ili Havza ilçesine bağlıdır.
Havza’ya uzaklığı 16 km. olup, aslında Amasya’nın Suluova ilçesine daha
yakındır (7km. ). …köye Kirenli (Kiren = Kızılcık) de denmektedir. İsminin köy
yakınlarından geçen Karga Deresi’nden esinlenerek verildiği düşünülmektedir (s.
23).

Hz. Ali ve ona sevgi bağlılık adına ortaya
çıkıp da, siyasi bir zümreleşme hareketini tercih eden Şii topluluklara, ileri
sürdükleri görüşlere dayalı olarak Zeydiyye, İsmailiyye, İmamiyye, Nusayriyye
ve benzeri isimler verilmiş ve bunlar da öylece tanınmışlardır.

Türkiye’de ortaya çıkışı ise, ancak XIX.
yüzyıla doğrudur.

Alevilik-Bektaşilik, kimi araştırmacılarca
din, kimilerince mezhep, kimilerince tarikat, kimilerince laik-demokratik
ulusal bir inanç biçimi,  kimilerince
Türk İslamı, kimilerince ise bir yaşam biçimidir.

Niyazi Öktem, Aleviliği değişik kökenlere
sahip inançların karışımı olarak görmekte ve Anadolu Aleviliğinin Şaman öğelerinin
senkretizmi, Mazdeist senkretizmi, Manikeen senkretizmi, Antik Anadolu kültleri
senkretizmi, Anadolu Aleviliği ve Hristyan senkretizmi olarak değerlendirmektedir.

Ahmet Yaşar Ocak da Aleviliği senkretizm
olarak görenler arasındadır (s. 32).

Melikoff Bektaşiliği senkretizm olarak
nitelendirmektedir.

Bektaşi senkretizmi (karışım) çözümlenecek
olursa, her şeyden önce Şii ve on iki İmam temelli (duodecimain) Şii bir
görünüş altında; ruhun beden göçü (reincamation) ve hatta bazen tenasüh, yani ruhun
sürekli dolaşımı (metempsychose) inanışlarına Ali’nin tanrısallığı görüşü karışmış
aşırı-Şii inançların da gelip katıldığı; Hurufiliğin kabalistik (Tevrat
gelenekli) ve anthropomorfik (insan nitelikli Tanrı temelli) öğretileri ortaya
çıkar (Melikoff, 2006: 23).

Alevilik ve Bektaşiliğin senkretizm olduğunu
ifade eden yazar ve akademisyenler Alevilik ve Bektaşiliğin heterodoks bir
inanç olduğu noktasında müttefiktirler. Kabul edilmiş dini esaslara aykırı olan
genel esaslara muhalif olarak tanımlanan heterodoks kavramı temel dini
esasların dışında yaşantı ve itikada sahip halk kitleleri için kullanılmaktadır
(s. 33).

(Ahmet Yaşar) Ocak Aleviliğin heterodoksi
olduğunu düşünmektedir. Ocak, X. yüzyılda Orta Asya’ya ulaşan popüler İslam’ın
süfliliğin süzgecinden geçmiş teolojisi, Şamanizm’in, Budizm ve Manihaizm’in
birbiri içine girmiş işte bu mistik mitolojileri üzerine geldi ve onlarla birleşti.

XI. yüzyılın sonlarından itibaren ve
özellikle XIII. yüzyıldaki göçlerle Anadolu’ya gelen, sonra XV. yüzyıldaki
Osmanlı fetihleriyle Balkan topraklarına geçen heterodoks İslam da budur.

Bu heterodoks İslam’da henüz Hz. Ali kültü ve
bağlı kültler yoktur ve bu İslam henüz bildiğimiz Alevilik değildir. Ama
Alevilik işte bu İslam anlayışı üzerinde oluşacak, Alevilik teolojisi bu
teoloji üzerine belirtilen kültlerin eklenmesiyle yaratılacaktır (Ocak, 2004:
396) (s. 34).

Alevilik teolojisi, açık ve net kavramlar kullanmayan,
sembolist ve koyu mistik bir teolojidir; kavramlarını bir takım sembollerle
ifade eder (s. 55).

Türklerin İslamiyet’i kabul etmeye başlamalarıyla
beraber göçebe ya da yarı göçebe bir hayat yaşayan çeşitli aşiret veya oymaklar,
daha önce mensup oldukları farklı dini anlayışlarını yeni din ile mezcetmişlerdir.

Bektaşilik, Hacı Bektaş Veli’nin tasavvufi
fikirleri çerçevesinde teşekkül etmiş bir tarikatın adıdır. Hacı Bektaş’ın
ismine nispetle tarikata Bektaşilik adı verilmiştir (s. 45).

Bektaşiliğin özünde, çok derin bir insan
severlik (humanisme) bulunmaktadır.

Bektaşiliğin tahribatına sebebiyet veren en büyük
faktör (…) Bektaşiliğin tarikat adap ve erkanına Hurufî doktrinlerinin dahil
edilmesidir. Yaşar Nuri Öztürk, çalışmasında Bektaşilik içine giren bazı sapık
unsurların Balım Sultan zamanında Bektaşiliğe dahil edildiğini savunmaktadır.

Hurufiliğin Türk insan ve irfanına yaptığı
kötülüğü, Balım Sultan, Bektaşiliğe yapmıştır.

Öztürk Balım Sultan’ın Bektaşilik tarikatına
oniki imam töresi, mücerretlik, şarap serbestisi, ibahilik, kulaşa küpe takma,
teslis ve hulûl, ve oniki post gibi kavramları yerleştirdiğini savunur (s. 47).

Aleviler kır çevrelerde halka bağlı özlerini
sürdürürlerken, Bektaşiler, kentlerin kalabalığı içinde, toplu ve düzenli bir
tarikat oldular.
Bu sosyal fark, iki zümre
arasında giderek büyüyen bir uçuruma yol açmıştır Melikoff’a göre.

Melikoff aleviler ve Bektaşiler arasında
zamanla oluşan bu uçurumun sebepleri arasında Far-Masonluğu da göstermektedir
(s. 64).

Yavuz Sultan Selim ve Şah İsmail arasındaki
siyasal anlaşmazlıklar (…) sonucunda Azeriler Şiileşmişse de, Anadolu Aleviliği
Şiileşmemiştir (s. 65).

Şah İsmail’in babası Şeyh Haydar, muhtelif
Türkmen boylarının oluşturduğu taraftar kitlesine her biri bir imamı temsil
etmek üzere on iki dilimli kızıl börk giydirmiş ve giderek bu kitleler Kızılbaş
ismiyle anılır olmuştur (s. 68).

Sünnilik veya Ehlisünnet’ten olmak, bütün
Müslümanların ortak niteliğidir. Çünkü siyasal ayırım tablosunda adı ne olursa
olsun, bir Müslüman için Hz. Muhammed’in sünnetine uygunluk, hayatın her
alanında temel gayedir.

Geleneksel Alevi inancında Allah-Muhammed-
Ali ya da Hak-Muhammed-Ali şeklinde ifade edilen bu kavram Aleviliğin en önemli
ve en yaygın sembolüdür.

Ehl-i Beyt, Hz. Muhammed’in ev halkını
özellikle Hz. Ali, Hz, Fatma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i ifade eder.

Oniki İmam

1- Ali b. Ebu Talib: Künyesi Ebu’l-Hasan’dır.
Ebu Turab, el-Murtaza, Haydar, Esedullah gibi lakapları vardır.

2- Hasan b. Ali: Künyesi Ebu Muhammed’dir.
Lakabı Mücteba ve Zeki’dir.

3- Hüseyin b. Ali: Künyesi Ebu Abdullah’dır.
Lakabı Sıbt (torun) ve Şehid’dir. Hicretin dördüncü yılında doğmuş (625); 10
Muharrem 61/15 Ekim 680 tarihinde yezidin ordusu tarafından Kerbela’da şehid
edilmiştir.

4- Ali b. El- Hüseyin: Künyesi Ebû Muhammed
ve Ebu’l Hasan’dır. Lakabı, ibadet edenlerin ziyneti ve secde edenlerin
efendisi anlamlarına gelen “Zeynel Abidin” ve “Seyyidu’s sacidin”dir. Babası İmam
Hüseyin, annesi son İran hükümdarı Yezcürd’ün kızı olan Şehribanu’dur.

5- Muhammed el Bakır b. Ali Zeynelabidin:
Künyesi Ebu Cafer’dir. Lakabı, ilim ve hikmeti yaran, ilim derinliğine inmiş
anlamına gelen Bakır’dır.

6- Cafer as-Sadık b. Muhammed: Künyesi Ebu
Abdullah, lakabı Sadık’tır.

7- Musa el-Kazım b. Cafer: Künyesi Ebu’l-Hasan,
lakabı Kazım’dır.

8- Ali er-Rıza b. Musa: Künyesi Ebu’l Hasan,
lakabı Rıza’dır.

9- Muhammed et-Taki b. Ali: Künyesi Ebu
Cafer, lakabı Taki’dir. Bazen Cevad ve İbnu’r Rıza da denir.

10- Ali en-Naki b. Muhammed: Künyesi Ebu’l
Hasan, lakabı Naki ve Hadi’dir.

11- Hasan el-Askeri b. Ali en-Naki: Künyesi
Ebu Muhammed, lakabı Askeri ve Zeki’dir.

12- Muhammed el- Mehdi b. Hasan el Askeri:
Künyesi Ebu’l Kasım; lakabı Muntazar, Hüccet, Sahibu’z zaman ve Mehdi’dir.

Tevella: Hz. Muhammed ve soyu ile onları sevenleri
sevmek

Teberra: Hz. Muhammed ve soyunu sevmeyenler
ile sevmeyenleri sevenleri sevmemek.

Alevi inancındaki üç sünnet yedi farz geleneksel
Aleviliğin tarikat prensiplerini ihtiva eden Buyruk kitabında bulunmakla
beraber bu prensiplerin günümüz Alevililiğinde uygulaması pek görülmemektedir.

Dört kapı kırık makam manevi tekâmülün ürünü
olarak karşımıza çıkmaktadır.

Dedeler, Geleneksel Alevi inancında, kanat
önderi, mürşid-i kâmil, toplum hukukunu koruyan ve hukuk kurallarını uygulayan
hâkim sıfatlarıyla bilinmektedir.

Musahip yol kardeşi, yol arkadaşı, sohbet
edilen, danışılan anlamına gelmektedir.

İki ailenin dede önünde yapılan bir törenle dostluk
üzerine anlaşmaları musahipliktir.

Musahiplik, Mekke’den Medine’ye hicret
sonunda Medineli ensar ile Mekkeli muhacirlerin birbirleri ile kardeş ilan
edilmesine dayandırılır.

Cemler on iki hizmet üzerine bina edilmiştir
ve her cemde bu ritüeller uygulanır. On iki hizmetin her birinin bir hizmet
sahibi vardır ve bu hizmet sahipleri on iki post sahibi olarak nitelendirilir.

Dede, Rehber, Gözcü, Çerağcı, Zakir, Ferraş,
Sakka, Sofracı, Pervane, Peyik, İznikçi, Bekçi

KARGA
KÖYÜ’NDE HALK EDEBİYATI ÜRÜNLERİ

Atasözleri

Çağrılan yere erinme. İstenmeyen yerde
görünme

Davet haktır. Gitmemek yoktur

Deh demeden yürürse at, hayırlıysa evlat,
sözünü tutuyorsa avrat, düğün evinde ne işin var. Düğün senin evinde gir oyna
çık oyna

Deh demeden yürümezse at, hayırsızsa evlat,
sözünü tutmazsa avrat, ölü evinde ne işin var. Ölü senin evindedir. Gir ağla
çık ağla

Deme dostuna der dostuna. O da der dostuna.
Sonra ot basarlar postuna

Dişi seyrek, gözü göğ, sarıdan. Kişisinden
sonra kalkan karıdan. Gün döndükten sonra oğul veren arıdan fayda gelmez

Dost ile ye, iç; alış veriş etme

Elden gelen öğün olmaz. O da vaktinde
bulunmaz

Eski dost düşman olmaz, yenisinden vefa
gelmez

Evin azdı öl kurtul, komşun azdı kaç kurtul

Evi ev eden avrat, yurdu şen eden devlet

Hazıra harç eyleme, keseri pek tut pek.
Kalırsa düşmana kalsın dosta muhtaç olma tek

İnsanoğlu hilebazdır kimse bilmez fendini, her
kime iyilik edersen sakın ondan kendini

Kula bela gelmezmiş hak yazmayınca. Hak da
yazmazmış kul azmayınca

On kuruşun varsa beşini harca. Sonra düşersin
borca

Pelitten kaşık, yezitten âşık olmaz

Türkiye temel taşı. Hepimiz din kardaşı.
Türkiye’de erkek çok ama, kadınlar deste başı

Yalnız taş duvar olmaz

Yolcuysan er git, çiftçiysen herk et, ununu
elinle öğüt, pazarını kimseye inanma

Yüz verme arsız olur, az verme hırsız olur

Deyimler

Attan inip eşeğe binmek

Canı gitmek

Gönlü kaymak

Karasevdaya düşmek

Maniler

Tren gelir öterek

Kömürünü dökerek

Ben anamdan ayrıldım

Gözüm yaşım dökerek

Masa üstünde pekmez

Çoban kavalın ötmez

Önünde gezen sürün

Benim nişana yetmez

Başımdaki çemberim

Oymalıdır oymalı

Oldun dünya güzeli

Sana nasıl doymalı (s. 112)

Bilmeceler

Bir demirim var çatal, Her şeyimi o satar (terazi)

Bir gonca gülü var, Yarısı kara yarısı ak (dünya)

Bilmece bildirmece, Sana bakar gündüz gece (ayna)

Kuyruğu var, at değil, Kanadı var, kuş değil (balık)

Duaz-ı
imam

…oniki imamı ad ve özellikleri ile sayan şiirlerdir.

Oniki
imamlar

Dinleyin ey sofular evvel imamınız kim idi?

Salavat indi şanına Muhammed ali Ehl-i din
idi.

Birincisi imam Ali

İkincisi imam Hasan

Üçüncüsü imam Hüseyin

Dördüncüsü imam Zeynel Abidin

Beşincisi imam Muhammed Bakır

Altıncısı imam Cafer Sadık

Yedincisi imam Musa Kazım

Sekizincisi imam Rıza

Dokuzuncusu imam Muhammed Taki

Onuncu imam Ali Naki

Onbirinci imam Hasan Askeri

Onikinci imam Muhammed Mehdi sahip zaman gele

Derviş Alim bakışına böyle mi girdi düşüne
iki cihan güneşine veladdalin Kur’an’dır (s. 120).

Deyişler
Nefesler

Alevi törenlerinde makamla okunan
manzumelerdir.

Hacı
Bektaş veli

Sensiz bu dünyanın tadı olamaz

Adı güzel Hacı Bektaş veli dost

Seni sevmeyenler hakkı bulamaz

Adı güzel Hacı Bektaş Veli dost

Sarının öküzünü kurda yediren

Kırk bir aluç dalında elma bitiren

Anda beş taşlara şahit getiren

Adı güzel Hacı Bektaş Veli dost

Evveli Ali dediler sonra Veli

Seven başın yoluna feda koydu

Serden o yar oldu kırklar yediler

Adı güzel Hacı Bektaş Veli dost

Doksan bin erene hem rehber olan

Güvercin donunda Rum’a gelen

Düşkün kullarının ahını alan

Adı güzel Hacı Bektaş Veli dost

Onca âşıkların dersini veren

Suluca höyükte mekânın kuran

Fedayi’nin gizli sırrını soran

Adı güzel Hacı Bektaş Veli dost (s. 138)

Seyirlik
Oyunlar

Karga köyünde seyirlik oyunlar kına
gecelerinde kadınlar arasında yapılmaktadır. Oyunlar genellikle bulunan müsait
bir samanlık veya kapalı geniş bir mekânda sergilenmektedir. Oyunlar (…) doğaçlama
sergilenir (s. 190).

Pansumancı

Köyde oturan fakir bir kadın çocuğunu doktora
götürür. Hastaneye gittiği zaman doktor kadını köylü ve fakir olduğu için
tahkir eder. Doktora çok yalvaran hasta doktordan karşılık göremez ve hastanede
doktor önlüğü giymiş bir pansumancı görür. Çaresi kalan köylü kadın, çocuğu
kucağında pansumancıya yanık bir ses tonu ile şu dizeleri söyler:

Pansumancı pansumancı

Sensin derdimin ilacı

Yavrum hasta param yoktur

Yavruma bakmadı doktor

Yardım et gözün sevem

Yavrum alıp eve gidem

Dokunaklı ses tonu ile söylenen dizelerden
sonra oyunu izleyen halk gözyaşlarına boğulur. Kadından etkilenen pansumancı
kadını ve çocuğunu alarak başka bir doktorda muayene ettirir. Kadın
pansumancıya teşekkürlerini sunar ve oyun biter (s. 190-191).

Cenaze
Kaldırma

Köyden birinin ölmesi üzerine cenaze namazı
kılmaz için birkaç kişi toplanır. Musalla taşı niyetine kullanılan masa üzerine
cenaze yatırılır ve birisi sela okumaya başlar. Aslında öldü olarak bilinen şahıs
ölmemiş baygınlık geçirmiştir. Akrabaları onu ölü sanıp defnetmek için
hazırlıklara başlamışlardır. Selası okunan cenazenin namazını kılmak için halk
musalla taşının etrafında toplanır. İmamlık yapan şahıs cenaze hakkında güzel
sözler söyler ve musalla taşından bu sözlere karşılık sesler gelir. İmam ilk
başta önemsemez. Sesler devam ettikçe halk da tedirgin olur ve cenazeye doğru yaklaşırlar.
Onlar yaklaşınca musallada yatan şahıs birden kalkar ve cemaat kaçışmaya başlar.

Halkın eğlenerek seyrettiği bu oyun köylü
arasında sevilen oyunlar arasındadır.

Geçiş
Dönemleri

Doğum

Kına gecesi gelinin sağ eline kına
yakılırken, gelinin sağ eline metal para konup erkek çocuğuna o para aldırılır
ve ilerde doğacak çocuğun erkek olması temenni edilir.

Geçmiş zamanlarda yeni evli çiftin çocuğu
olmuyorsa ilk önce kadında sorun aranırdı ve o kadın dışlanırdı.

…kadın aşerdiği yiyeceği yemezse çocuğun sağlıklı
doğmayacağına inanılır.

Hamile kadın hamile iken kesinlikle hamama
gitmez. Çünkü yörede bulunan kaplıcalar tekke kabul edilir. Hamile kadın çocuk canlanana
kadar tekke ve türbelere de girmez.

Bebeğin doğmasına vesile olan ebeye “ebe
hakkı” verilir. Ebeye sabun, havlu, para çarşaf gibi ikramlarda bulunulur (s.
196).

Çocuğun sünnet olacağı gün özel bir uygulama
ile çocuğun sünnet elbiseleri giydirilir.

Çocuk giydirme işlemi tamamlandıktan sonra
çocuk gezdirme uygulaması başlar.

…çocuğu köy etrafında gezdirirler (s. 203).

Geleneksel Alevi anlayışına göre Sünni olan
bir kızla evlenilmez aynı şekilde Alevi olan bir kız da Sünni erkekle
evlenemez. Evlilik olursa o aile düşkün kabul edilir ve toplumdan dışlanır. Bu
anlayış son on yıldır yörede geçerliliğini kısmen kaybetmiştir.

Geleneksel Alevi anlayışına göre musahip olmuş
çiftlerin çocukları ve birinci sınıf akrabaları birbirleri ile evlenemezler (s.
205-206).

Söz kesiminde kararlaştırılan kahve içme ya
da şerbet içme uygulaması kız evinde yapılır.

Gelen konuklar önce tarikat abdesti alırlar.
Tarikat abdesti elleri yıkamaktan ibaret olan
temsili bir ibadettir Bu uygulamadan maksat ele dökülen suyun günahların dökülmesine
vesile olacağı anlayışıdır (s. 209).

Nişandan maksat kız tarafına ekonomik olarak
destek sağlamaktır.

Nişan salonda değil de köyde yapılıyorsa “kemik
kırma” adıyla bilinen hediyeli eğlence yapılır.

Düğün, düğün sonrası…

Cenazenin defninden sonra yaklaşık on gün
boyunca cenaze evinde yas tutulur.

Günlerle
İlgili Halk İnançları

Pazar geceleri kadınlar oya örmezler, el işi
yapmazlar. Bu geceye Fatma ana gecesi denir.

Cuma günü ev süpürülmez, çifte gidilmez,
hamur yoğrulmaz, Cuma günü maya tutmayacağına ve un çuvalının bereketinin
kaçacağına inanılır. Çamaşır yıkanmaz.

Cuma gecesi tekke ve türbelere mum yakılır.

Yağmur Duası

Yağmur yağması için saf mizaçlı bir kadının
kafasına kalbur konup içine küçük leğen yerleştirilir. Leğenin içine su konarak
içine kurbağa atılır. Kadın köyün mezarlığında tur atar. Kurbağa leğenden
zıplayıp gittikten sonra yağmurun yağması temenni edilir (s. 246).

Ateşe su dökülmez. Ateş su ile söndürülürse
kişinin ocağı söner.

Orak
Ayı

Mahsulatın tarlada olgunlaşıp tarladan
alınmasına orak denir. Eskiden buğday biçme orak ile yapıldığı için bu isim
verilmiştir ve bu aya da orak ayı denir. Orak ayı gelip ilk orağa gidildiği gün
oraklar kollara takılır, büyüklerin duası alınır ve Arap Dede’ye gidilip dua
edilirmiş. Kazasız, belasız orak geçiren tarla sahibi orak sonunda şükür için
maddi durumu elverirse kuzu keser ve komşuları da çağırarak ikram eder.

…orak sonunda mahsulatın tarladan alınıp
harmanda işlenmesine ise harman denir. (bu işler bittikten sonra) civar
yerlerdeki piknik alanlarına ve kaplıcalara giderler. Bu piknikler çok
kalabalık gruplar halinde olur.

Karga Köyü’nde ilk çıkan çiğdemi gören
çocuklar çiğdemi bir çubuğun ucuna bağlayıp köydeki evleri tek tek gezerler.
Gittikleri evlerde “çiğdem çiçecik verenin bir oğlu olsun vermeyenin bir kel
kızı olsun Allah onu da elinden alsın” derler ve evlerden bulgur ve yağ
toplarlar. Toplanan bulgurlar bir evde toplanır ve pişirilir. Çubuk ucuna bağlanan
çiğdem de pilava atılır. Sonra köy halkı çiğdem pilavı yemeye davet edilir (s.
253).

Köyde Sünni halk için “yezit” ve “yabancı”
tabirleri kullanılır. Alevi olanlara da “bizden” tabiri kullanılır (s. 260).

Geleneksel alevi anlayışında “benim Kâbe’m
insandır, Allah’ın tecelligâhı insan kalbidir, insan gönlünü hoş tutmak en
büyük hacdır” anlayışı vardır.

Hacı Bektaş’a giden şahısların hacı olduğu
inancı da mevcuttur (s. 262).

Yola girmek, mürşitten dua almak ve tarikata
dahil olmak için bir talip dedesinden rızalık almak zorundadır. Rızalık alma
durumu özel bir uygulama ile mümkün olur. Bu uygulamaya “dede kaldırma” ya da
“talip görme” denir.

Hakkullah, Alevi toplumunda vazife yapan
efendi, dede ve tekkeşinlere verilen maddi yardımlardır. Hakkullah para olduğu
gibi tahıl türü ürünler de hakkullah olarak verilmektedir.

Karga Köyü’nde semah dönmek isteyen bacılar,
günlük kıyafetlerinin dışında otantik bir kıyafet olan ve halk arasında “üç peş”
,“salta” ya da “kutnu” olarak adlandırılan kıyafeti giymeleri önemserler.

Kıyafetin en altındaki giysiye “paça” ya da
“cintiyan” denir. Paçanın üstüne giyilen giysiye “etek”, eteğin üstüne giyilen
giysiye “şilteri” denir. Şilteri üzerine kıyafete ismini de veren parça olan
“üç peş” ya da “kutnu” olarak adlandırılan parça giyilir. Üç peş üzerine “kuşak”
sarılır. Üst bölüme giyilen ve gömlek gibi olan giysiye “delme” denir. Delme
üstüne de yine kıyafete ismini veren “salta” giyilir. Başa takılan halkaya “tirşe”
denir ve yine tirşe etrafına başı da çevreleyen kırmızı kuşak takılır. Tirşenin
üzerine de rengârenk pullarla işlenmiş “pullu çember ” örtülür (s. 273).

Düşkünlük, Alevi-Bektaşi toplumunun tarikat adabı çerçevesinde oluşturmuş
olduğu ceza hukukudur. Buyruk kitabı çerçevesinde geliştirilen bu kurallar,
“yol”a aykırı davrananları ihtar etmek ve cezalandırmaktan ibarettir. Düşkünlük
kuralları dede tarafından ortaya konur ve bu kurallara bütün halk iştirak eder.

Eşini boşayan erkek ve bayan, kız kaçıran
erkek ve ailesinden izinsiz kaçan kız ve kız ailesi, bir başkasının tarlasının
sınırını ihlal eden, ana-babasına karşı isyan eden, aldığı borcu ödemeyen şahıslar
düşkün ilan edilir. Bu suçu işleyen şahıslar görgü ceminde meydana çekilir ve
sorgulanır. Düşkün ilan edilen şahıslara verilen cezaya “Sitem çekmek” denir.  (s. 301).

Karga Köyü’nde Ladik semahı olarak adlandırılan
semahın yanı sıra Kırklar semahı da dönülmektedir. Ladik semahı olarak bilinen
semah, ağırlama ve dönmeden ibarettir. Yavaş tempo ile başlayan ağırlama
bölümünde kollar göğüs hizasında tutulur. Daha sonra temponun artması ile
beraber ayak hareketleri hızlanır ve kollar yukarı kaldırılır. Kadınlar
genellikle Mevlevi seması gibi üçyüz altmış derece dönerler. Erkekler ise hızlı
ayak ve kol hareketleri ile kadınlara eşlik ederler (s. 302)

Karga Köyü cemlerinde zakirler saz ve keman
çalmaktadır.

Özdemir, Emrah. (2008), Samsun İli Havza İlçesi Karga Köyü Monografisi, Yüksek Lisans Tezi,
Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara