Kimdir

Said Bin Cübeyr hayatı ve Tefsiri

Said Bin Cübeyr hayatı ve Tefsiri: (Ö. 95/713)İbn Abbas’ın en meşhur talebelerinden olan ve ilk tefsir kitabını te’lif ettiği söylenen Sa’id b. Cübeyr, tabiî âlimlerinin en önde gelen simalarından biri olup siyâsî mücadelesi ve tefsir ilmindeki yeri ile tefsir tarihinde mümtaz bir mevki işgal eder. 45/665 yılında Kûfe’de doğan Sa’id b. Cübeyr’in künyesi Ebû Abdillah veya Ebû Muhammed’dir. Ailesi hakkında, Abdullah b. Sa’id ve Abdulmelik b. Sa’id adlı iki oğlu bulunduğundan başka bir bilgiye sahip değiliz.

Sa’id b. Cübeyr’in, Kur’ân ilimlerinin başlangıcı sayılan kıraat ilmini Abdullah b. Abbas’tan arz yoluyla aldığı bilindiğine göre, öğrenimine küçük yaşlarda başladığı anlaşılmaktadır. Taberi tefsirinde, Sa’id b. Cübeyr’e isnad edilen bir haberden anlaşıldığına göre, İbn Abbas’ın yanında öğrenimini evleninceye kadar devam ettirmiştir: İbn Abbas bana evlendin mi diye sordu, sonrada: Sana şunu demek istiyorum: “Müstevdaun,” sulbünden çıkacak olan şeydir, dedi.

Sa’id b. Cübeyr’in İbn Abbas’tan sonra en çok ilim aldığı ve istifade etiği kişi Abdullah b. Ömer (ö. 74/693) dir. Sa’id b. Cübeyr’in, gerek hadis mecmualarındaki ve gerekse tefsirdeki, İbn Ömer’den naklettiği rivayetleri incele­necek olursa, bu âlim sahabenin, talebesi üzerinde daha ziyade fıkhî mesele­lerde tesirli olduğu görülür.

Çeşitli kişilerden ilim alan Sa’id b. Cübeyr, İslâmi ilimler alanında kendini yetiştirdikten sonra, Küfe’de, talim ve tedris faaliyetine başlamış ve fetvalar vermiştir. O sadece ilmî faaliyetlerle iktifa etmemiş, devlet idaresinde de görev almıştır. Başlangıçta onun Emevî hanedanı ve onların Küfe valisi olan Haccâc ile aralarının iyi olduğu anlaşılmaktadır. Sa’id b. Cübeyr’i, Haccâc’ın meclisle­rinde, onun sorularını cevaplandırırken görmekteyiz. Keza onun, zamanın ha­lifesi olan Abdulmelik’in rüyalarını yorumladığını da müşahede etmekteyiz. Abdulmelik’in isteği üzerine, Sa’id b. Cübeyr tarafından yazılıp halifeye gönderildiği söylenen tefsirinin bu yıllarda yazıldığı söylenebilir.

Haccâc, Sa’id b. Cübeyr’i 80/699 yılında İbnu’l Eş’as ordusu ile birlikte, ordunun iaşe işlerini görmesi vazifesiyle Sicistan’a göndermiştir. Bu fetih ha­reketlerinde İbnu’l-Eş’as’ın, Kuteybe b. Müslim ve Muhammed b. Kasım es-Sakafî kadar başarılı olamaması sebebiyle, Haccâc tarafından kumandanlıktan azledilmesiyle başlayan kanlı mücâdelede, Sa’id b. Cübeyr, İbnu’l-Eş’as tarafında kalmıştır. Bazı kaynaklar onun, İbnu’l-Eş’as’a verdiği sözden dönmemesi sebebiyle onun yanında kaldığını söylerlerse de, onun yanında kalışını, sadece verilen sözde aramak gibi basit bir sebebe bağlamak mümkün görülmemektedir, Bu konuda daha önemli sebepler aramak gerekir. Bu hâdiseden daha önceki yıllarda vuku bulan ve bütün Müslümanlara üzüntü ve acı veren hâdiselerin bu işteki rolünü unutmamak gerekir. Hz. Hüseyin’in Kerbela’da uğradığı acı akıbet, Mekke’nin tahribi ve Abdullah b. Zübeyr’in şehid edilmesi, Emevilerin koyu Arap miileyetçiliği, mevâliyi hakir görmeleri, Arap olmayan unsurlara zulmü, elde edilen ganimetlerden, Arapların dışında olanlara, haklarını vermemeleri gibi hâdiselerin de, Sa’id b. Cübeyr’in bu karşı çıkma hareketinde rol oynadığı muhakkaktır. Sa’id b. Cübeyr, hocası Abdullah b. Ömer hakkında şöyle bir rivayeti nakletmektedir: İbn Ömer ölümüne yakın bir zamanda, dünyada üç şeye üzüldüğünü söylemiş, onlardan birinin de, Haccâc’ın fitnesine karşı savaşmaması olduğunu, ifade etmiştir.

Sa’id b. Cübeyr, Haccâc ile İbnu’l-Eş’as arasında cereyan eden Deyru’l-Cemâcîm savaşına katılmış, İbnu’l-Eş’as’ın askerlerinin arasına girerek onları teşvik etmiş, İbnu’l-Eş’as’ın mağlûp oluşundan sonra İsfahan tarafına doğru kaçmış, sonra Azerbeycan’a gelmiş, oradan da umre için gitiği Mekke’ye yerleşmiştir. Harameyn Emiri olan Ömer b. Abdilaziz, Haccâc’ın zulmünden kaçanları himaye etmekte idi. Sa’id de bu bakımdan Mekke’ye yerleşmiştir. Haccâc’ın şikayeti üzerine Ömer b. Abdilaziz görevinden alınmış ve yerine Halid b. Abdillah el-Kasrî valiliğe tayin edilmiştir. Halife el-Velid’in emri üzerine yenivali, Mekke’de gizlenenleri yakalatmış ve Haccâc’a göndermiştir. Kaynaklarda, onun Haccâc’ın huzurunda, Haccâc’ın zulmüne karşı duruşu ve Emevilere karşı olan mücadelesinin hikâyesi çeşitli şekillerde anlatılmaktadır. Nihayet 95/713 senesinde 49 yaşında iken Vâsıt’ta şehid edilmiştir.

Kaynak eserlerde, tabiîler neslinin İslâmî ilimlerdeki en önemli mümessili olarak gösterilen Sa’id b. Cübeyr, hakikaten ilmî kudreti ve cesareti ile takdire şayan bir şahsiyettir. Süfyân es-Sevrî (ö. 161/777) gibi bir zât, tefsirin şu dört kişiden alınmasını istemektedir: “Sa’id b. Cübeyr, Mücâhid, İkrime, ed-Dahhâk”. Hocaları ve devrinin âlimleri, Sa’id hakkında medhedici sözler söylemişlerdir. İbn Abbas, kendisine fıkhî meseleler sormak için gelen Kûfelüere -Sa’id b. Cübeyr’i kastederek- Aranızda İbn Ummu’d-Dehmâ yok mu? Niye benden fetva istiyorsunuz? Derdi. Mücâhid’in naklettiği bir rivayette, İbn Abbas, Sa’id b. Cübeyr’e “Haydi hadis rivayet et, demiş, o da, siz buradayken mi? deyince İbn Abbas, evet ben buradayken senin hadis rivayet etmen, Allah’ın sana bir lütfü değil mi? İsabet edersen ne âlâ, hata edersen sana öğretirim” demiştir.

Sa’id b. Cübeyr’in daha ilk günlerden itibaren kâtiplik görevinde bulunmuş ve, Abdullah b, Utbe’nin kâtibi olmuştu. O çağda ilim rivayete dayanmakta ise de, Sa’id b. Cübeyr’in kitabetten de istifade ettiğini görmekteyiz. Ahmed b. Hanbel, Tâvûs (ö. 106/724)’dan gelen bir rivayette:

“İbn Abbas’ın yanındaydık, biz yazmadığımız halde, Sa’id b. Cübeyr yazıyordu” demektedir. Keza Sa’id b. Cübeyr:

“Çoğu zaman İbn Abbas’a gelir, sahifeme yazardım. Sahifem dolduğu zaman da takunyalarıma, onlar da dolduğunda avuçlarıma yazardım” diye söylemektedir. Tabiîlerden, talak konusunda en âlim olan kişi Sa’id b. el-Müseyyeb, Hacc konusunda Atâ b. Ebî Rabâh, helâl ve haramda, Tâvûs; tefsirde Mücâhid; bütün bunların hepsinde ilim sahibi olan kişi ile Sa’id b. Cübeyr idi” denilmektedir.

Tabiiler devrinde tefsir ilminin tedvinine başlandığı görülmektedir. Sa’id b. Cübeyr’in, Halife Abdülmelik için bir tefsir yazmış olduğunu İbn Ebî Hâtim’den öğrenmekteyiz. İbn Ebî Hatim, babasından naklettiği bir haberde bu hususu teyıd etmektedir. Bu habere göre Abdülmelik, Sa’id b. Cübeyr’den bir Kur’ân tefsin yazmasını istemiş, Sa’id istenen bu tefsiri yazmış ve halifeye göndermiştir. Daha sonraları, Atâ b. Dinar, bu tefsiri divanda bularak almış ve Sa’ıd’den rivayet etmiştir. Sa’id’in bu tefsirini, Emeviler ve Haccâc’la mücadeleye girmeden evvel, onlarla iyi olduğu dönemde (80/699) yazdığı anlaşıl­maktadır. Vefat tarihinin, Mücâhid’den önce oluşuna dikkat edilirse onun tefsirinin, Mücâhid’inkinden daha öncelik kazandığı söylenebilir.

Tahsilini tamamladıktan sonra, Kûfe’de tefsir dersleri ve fetvalar vermiş olan Sa’id b. Cübeyr’in, devrin halifesi Abdülmelik için yazıp gönderdiği bu tefsiri maalesef bize kadar ulaşmadığı için, tefsirinin kaynakları ve medodu hakkındaki bilgilerimiz daha sonra yazılan tefsirlerdeki rivayetlere bağlı kalacaktır. Onun tefsirinin kaynaklan Kur’ân’ı Kerîm, Hz. Peygamber’in sünneti, sahabenin sözleri ve şahsî görüşleridir.

Sa’id b. Cübeyr, Medine, Küfe ve Mekke’de bulunduğu yıllarda, başta sahabe olmak üzere çeşitli şahıslardan ilim almıştır. Kendisi fıkhî yönden İbn Ömer’in, tefsir yönünden ise, İbn Abbas’ın tesiri altında kalmıştır. Taberi tef-sirindeki Sa’id b. Cübeyr rivayetlerinin büyük bir kısmının İbn Abbas’a dayandığı görülür. Sa’id b. Cübeyr, her müfessir gibi, kapalı, muğlak, müphem ve mücmel âyetleri, onları açıklayan mübeyyen ve mufassal âyetlerle izah etmeyi ihmal etmemiştir. Tefsirde ikinci kaynak olan hadise öncelikle başvurmuş, bazen aradaki vasıtayı atlayarak, hadis dinlemediği kişilerden nakillerde bulunmuştur. Naklî tefsirin za’f sebeplerinden biri olan isnadı hazfetme işi, onun tefsirinde de görülmektedir. İsnadı hazfedilen haberler bazı muteber hadis mecmualarında tam olarak bulunmaktadır.

Şüphesiz âyetlerin nüzul sebebi, âyetin manasını anlamakta en büyük yar­dımcıdır. Sa’id b. Cübeyr, nüzul sebebi belli olan âyetlerden istifade etmiş, bir hâdiseyi anlattıktan veya bir âyetin iniş sebebini müteakip meydana gelen birolaydan sonra veya tabirleriyle nazil olan âyeti zikretmektedir.

Yukarıdaki ifadeden, anlaşılıyor ki Yasin Sûresi’nin 77-78. âyetlerinde geçen insandan maksat, el-Âs b. Vâil’dir. Bu âyet onun hakkında nazil olmuştur. Bu rivayet böylelikle âyetin anlaşılmasına bir açıklık getirmektedir.

Sahabe devrinin sonlarına doğru İslama girmeye başlayan İsrâiliyât, tabiiler devri ve daha sonraki devirlerde, diğer din ve kültür sâliklerinden çok sayıda kişinin Müslüman olmasıyla, geniş boyutlara ulaşmıştır. Sa’id b. Cübeyr’e âit Taberî’deki tefsir rivayetlerinde fazla olmasa da, bu konuya âit örneklere rastlamak mümkündür. Yine Taberi tefsirinde Sa’id’e ait tefsir örneklerinde,âyetlerin mana ve i’rabını izah etmek için Arap şiirine baş vurduğunu da görmekteyiz.

Sa’id b. Cübeyr, Kur’ân’ın tefsirine taraftar olan tabiilerdendir. Bu hususta kendisinden “Kur’ân’ı okuyup da onu tefsir etmeyen, sanki âmâ gibidir” sözü rivayet edilmektedir. Bu bakımdan o, Kur’ân’ı Kur’ân’la, Kur’ân’ı sünnet ve sahabenin sözleriyle tefsir etmiş, nüzul sebeblerinden, nâsih ve mensûhtan faydalanmış, haber bulamadığı noktalarda da dil bilimlerinden istifade yoluna gitmiştir. Hatta kendi re’yi ile yaptığı tefsirlerde, muhatabı ikna etmek için, sözlerini yeminle teyid etmektedir.

Sa’id’in Tâberî tefsirindeki, tefsir rivayetleri tetkik edilirse, bu haberlerin isnadlarının merfu, mevkuf, maktu, mürsel haberler olduğu görülür. Hadis İstılahında sözün asıl sahibine aracılar vasıtasıyla yükseltilmesi mânâsına gelen isnad, başka milletlerde bulunmayan ve yalnız Müslümanlara hâs bir sistem olup, bu iş daha İslâm’ın ilk devrinde başlamıştır, isnada daha ilk günlerden itibaren verilen bu değer hadislerin doğru ve tam olarak bize ulaşmasını sağladı. Sa’id b. Cübeyr ise, bütün hadis münekkidleri tarafından sağlam ve sika görülmüştür. Taberi’de görülen inkıtalı isnadlarm diğer bazı kaynaklarda merfu olarak zikredildiği de görülebilir. Bu isnadın inkıtalı oluşundan değil, belki de müfessirin isnadı uzatmamak için isnadı hazfetmesinden kaynaklanmış olabilir.

Tabiî devrinin en önde gelen fakîhlerinden biri olan Sa’id, hocasının yanında bulunduğu sırada kendisine fetva verme izni verilmiş bir kişidir. Kendisi genel­likle sorulan fıkhî meseleleri cevaplandırmış, ahkâm âyetlerini tefsir ederek, tef­sirinde fıkhî hükümler üzerinde durmuştur. O sadece, sahabenin görüşlerini nakletmemiş, kendi re’y ve içtihadı ile fıkhî âyetleri tefsir etmiştir. Mesela, Sa’id, yol için yetecek yiyeceği ve bineği olan kimseye, hacc ibadetinin vacip olduğunu söylemiştir.

Sa’id “Eğer hasta iseniz” âyetini tefsir ederken, suyun bulunmaması halinde teyemmüm yapmaya cevaz veren ibareye ilave olarak yara ve çıbanların bulunması halinde, suyun bunlara zarar vereceğinden hareketle bu durumda da teyemmüm yapmaya cevaz verir.

Burada, Sa’id’in fıkıh ilmindeki yerini ve değerini gösteren bir olayı da zikretmeden geçmeyeceğiz. Sa’id’in nikah akdine sahip olan kimsenin “Koca” olduğunu açıklaması üzerine Ebû Bişr, Sa’ide, “Mücâhid ve Tâvus’un nikah akdini elinde bulunduran kimsenin “Veli” olduğunu söylediklerini hatırlatınca, Sa’id, ona peki, veli mehri almaktan vazgeçse de kadın buna yanaşmazsa ne diyeceksin? Bu caiz olur mu? diye cevap vermiştir. Ebû Bİşr, devam ederek, bu cevabı aldıktan sonra geriye döndüm. Sa’id’in söylediğini Mücâhid ve Tavusa aktardım. Onlar da Sa’id’in görüşüne tâbi oldular” demektedir.

Sa’id b. Cübeyr’in iyi bir lügat ve iştikak bilgisine sahip olduğunu da biliyoruz. Çünkü iyi bir müfessirin en mühim vasıflarından biri bu yönüdür. Sa’id’in tefsire dâir haberlerinin büyük birçoğunluğunu, lügat ve kelime bilgisi teşkil etmektedir. Genellikle kapalı ve müphem olan kelimelerin mânâsını, nakillere dayanmaksızın Arap diline uygun olarak, bazen de eski Arap şiirinden istifade ederek açıklamaktadır. Bu açıklamaların bazısı iştikakla, bazısı müfredatla, bazısı da müphemlerin açıklanması ile ilgilidir. Sa’id b. Cübeyr, Kur’ân’da asılları Arapça olmayan kelimeler üzerinde de durmuştur. Bu yüzden Kur’ân’da yabancı kelimelerin bulunduğunu söyleyenler grubuna dahil edilir. O, Kur’ân’da yabancı kelimelerin bulunmasının sebebini şöyle açıklar: “Bunlar, Kur’ân’ın geçmiş ve geleceğin ilmini ihtiva etmiş olduğuna bir işarettir. Onda her çeşit lugât ve lisâna işaret bulunmalıdır ki onun her şeyi tamamen ihtiva ettiği belli olsun.” Mesela, Sa’id, “Cibt” kelimesinin, Habeş dilinde sihirbaz anlamına geldiğini söylemektedir.

Tabiiler devrinin en meşhur Kur’ân kârilerinden biri olan Sa’id b Cübeyr, kıraat ilmini İbn Abbas’tan arz yolu ile almıştır. Kendisinin ifadesine göre, Ka’be’de Kur’ân’ı bir rekatta hatmetmiştir. İsmail b. Abdilmelik’ten gelen bir rivayette “Sa’id  b.  Cübeyr,  Ramazan  ayında bize  imam  olurdu.  Bir geceAbdullah b. Mes’ud kıraatini, bir gece Zeyd b. Sabit Kıraatini, diğer bir gece başka birinin kıraatini, okurdu” demektedir. Meşhur yedi kıraat imamından biri olan Amr b. el-Alâ (ö. 154/770) nın kıraat hocalarındandır. Kırâata ait ör­neklerini Taberi tefsirinde sık sık görmek mümkündür.

Tefsir ilminde önemdi bir yer işgal eden ve Kur’ân okuyup da onu tefsir etmeyen kimse kör ve a’rabi gibidir, diyen Sa’id b. Cübeyr’den daha sonra ge­len müfessirler ondan iktibaslar yapmışlardır. Abd b. Humeyd, İbn Munzîr, İbn Ebî Hatim, ve Taberi’nin tefsirlerinde, Sa’id’in ismine sık sık rastlanır. Bu husus, İbn Kesir’in tefsirinde ve Suyûti’nin, “ed-Dürrü’l-Mensûr” unda da açık bir şekilde görülebilir. Sa’id b. Cübeyr’in tefsir ilmindeki yeri konusunda yapılacak müstakil bir çalışmanın, onun tefsirdeki özelliklerini daha iyi ortaya koyacağında şüphe yoktur.

Kaynak: Tefsir Tarihi, İsmail Cerrahoğlu, Fecr Yayınevi

İlgili Makaleler