Mikro Sosyoloji

Şahsiyetin Oluşumu (Kişiliğin)

Batı dillerinde şahsiyet (kişilik) kavramı karşılığı Latince kökenli ‘’personalite-personality’’ kelimeleri kullanılmaktadır. Latince’de “persona” tiyatroda oyuncuların yüzlerine taktıkları maske anlamına gelir. Bu durumda kelime anlamı itibariyle başlangıçta, insanın aslından çok, görünüşünü ifade etmektedir. Romalılar zamanında ise, kelimenin anlamında değişme olmuş ve “persona” birtakım ayırtedici özellikleriyle oyuncunun kendisi için kullanılmaya başlanmıştır. Bu bir bakıma yapay ve aldatıcı görünüşten, gerçek vasıflarıyla insanın asıl karakteri anlamına doğru bir kaymadır.
İnsan, toplum ne istiyorsa ona göre olmak ister. Maske çevre için edindiği şahsiyet yapısıdır. Bu adeta toplumun ondan istediği geleneklere göre ferdin yapılandırdığı bir şahsiyet görünümüdür. Asıl özel şahsiyet maskenin arkasındadır. Eğer ikisi tıpatıp birbirinin aynı olursa, şahsiyet toplumun bir kopyası olmaktadır. Yani olduğu ile olmak istediği şekil birbirine uyuyorsa, toplumun bir aynası, bir kopyası omaktadır. Halbuki bu şekilde tıpatıp toplum normları ile özdeşleşen kişi ve kişiler bulmak imkansızdır. Çünkü personanın yapılanması kültüre bağlı olduğu kadar ferdi faktörlere de bağlıdır.

Bugün maskeye cephe “facade” adı verilmektedir.  İnsan edindiği cepheye göre içini ayarlar. Cepheyi kısmen içimizden, kısmen de toplumun etkisi ile seçiyoruz. Bunu özdeşleştirme (identification) ile yapıyoruz. Mesela, kişi seyrettiği filmdeki şahıs gibi olmak ister, ona göre cephe edinir.

Demek ki şahsiyetten anlaşılan, başkalarına gösterilen veya gösterilmek istenen yüz, ya da dış görünümün altında gizli, meydana çıkarılması zor olan asıl özüdür. Ferdin şahsiyeti böyle olduğu gibi toplumların şahsiyeti, diğer bir söyleyişle sosyal gerçeklik de böyledir. Moreno’nun ifadesi ile, “her topluluğun, her zümrenin bir görünen resmi şekli vardır. Buna dış toplum denir. Bir de bu dış görünüşün altında isteklere, sevgilere nefretlere, sempati ve antipatilere, çekim ve itimlere dayanan, ilk bakışta görünmeyen birtakım gruplaşmalar, klikleşmeler vardır ki buna sosyometrik matrix denir. Dış toplumla sosyometrik matriksin çatışması sosyal gerçeği meydana getirir. Sosyometrik matriksle dış toplum arasındaki mesafe ne kadar çok olursa sosyal gerçeklerdeki gerginlik de o kadar fazla olur.
İrade, zeka, duygu, heyecan, huy ve mizaç, biyolojik yapı, soyaçekim, çevre etkileri, sosyo-ekonomik faktörler gibi özellikler şahsiyetin içeriğini oluştururlar. Bunlar aynı zamanda şahsiyetin dinamikleri olarak da ifade edilirler. Şahsiyeti etkileyen bu faktörler ve özelliklerinden hangilerine öncelik tanınacağı problemi, daha doğrusu şahsiyeti etkileyen faktörlerden hangisi veya hangilerinin daha etkili olduğu meselesi, şahsiyetin pek çok tanımının yapılmasına neden olmuştur. Mesela, insanın incelenebilir ve ölçülebilir davranış ve alışkanlıklarına önem atfeden davranışçı adı verilen psikologlara göre “şahsiyet, bir insanın kendine özgü ve az-çok her zaman gözlenebilen davranış ve alışkanlıklarının tümü” olarak tanımlanmaktadır. Bir kısım psikologlar ise şahsiyeti sosyal yönden ele alıp incelerler. Bunlara göre “insanın başkaları üzerinde bıraktığı etki, ne tür izlenim bıraktığı so-rularının cevabı” şahsiyeti ifade eder. Bazı psikologlara göre de, “şahsiyet, insanın sosyal uyarıcı olma değeridir” veya “şahsiyet, insanın toplumda oynadığı çeşitli roller ve bu rollerin başkaları üzerinde bıraktığı etkilerin tümüdür”. Derinlik psikologlarına göre “insanın gözlenebilir ve ölçülebilir bütün özellikleri birtakım iç faktörlerden ileri gelmektedir. Bu nedenle insanın gerçek şahsiyeti insanın içyapısındaki dinamik güçlerle açıklanabilir.”

Yukarıdaki tanımların ortak yanları birleştirildiğinde “şahsiyet, ferdin sosyal hayat içinde edindiği alışkanlıklarının ve davranışlarının tümü” veya “şahsiyet, bir ferdin bütün ilişkileri, tutumları, yetenekleri, konuşma tarzı, dış görünüşü ve çevresine uyumunu ifade eden özelliklerinin ahenkli bir bütünü” olarak tanımlanabilir.”
Ferdi yapıda gözlenmesine karşın tanımlarda, şahsiyetin oluşumuna toplumun sosyo-kültürel normlarının etkisinin özellikle vurgulandığını görmekteyiz.

Günlük dilde şahsiyet kavramı çok çeşitli anlamlarda kullanılmaktadır. Genellikle de şahsiyet huy, mizaç, karakter ve benlikle karıştırılmaktadır. Huy ve mizaç duygu ve heyecanlarla ilgili yapılardır. Bir insanın duygusal tepkilerinin genel özellikleri huy ve mizaç kavramları ile ifade edilirler. Aslında bu iki özellik arasında fark vardır. Heyecanlardan sürekli olmakla beraber, insanda az-çok geçici duygusal durumlara huy, bu duygusal tepkilerin az-çok değişmeyen yanına ise mizaç denir. Mizacın bu sürekliliği şahsiyetin doğuştan gelen temel özelliğini oluşturur.
Karakter ise, ilk yaşlardan itibaren sosyalizasyon sürecinde (sosyalleştirme ve sosyalleşme) birtakım değer yargılarının benim-senmesi ile gelişir. Karakter genelde ahlakla ilgilidir. Sosyalizasyon sürecinde benimsenen ahlaki değerler şahsiyetin karakter yanını meydana getirir. Halbuki şahsiyet karakteri de içine alan ve bir insanın kendisine özgü fiziki ve ruhi bütün niteliklerini de kapsayan daha geniş bir yapıyı ifade eder.
Entelektüel yetenekler, mesela müzik ve resim yeteneği şahsiyeti belirleyen faktörlerdir. Aynı şekilde ilgi ve değerler de böyledir. Şahsiyet bir kimsenin yapmaktan hoşlandığı ve değer verdiği şeylerle de ilgilidir. Diğer yandan bir kimsenin sosyal olay ve olgulara karşı takıntığı tavır, içinde bulunduğu sosyal grup ve toplumun şekillenmesine etki eder. Bütün bu tavırlar kişinin şahsiyetinde kendini gösterir.

İlgili Makaleler