SAĞLIK
Dünya Sağlık Örgütü
(WHO) tarafından kabul edilen “bedensel, zihinsel ve toplumsal olarak tam
bir iyilik hali” tanımına rağmen sağlık, belirsiz bir kavram olmaya devam
etmektedir. Bu belirsizlik büyük ölçüde kavramın tanım anlamının alabildiğine
geniş olmasından ve tanımın içerdiği alt-ta-nım gruplarıyla ilgili bir fikir
birliği sağlanamamasından kaynaklanmaktadır. Bir yandan insanın yaşam
koşullan; hijyen, beslenme, ekonomik refah, eğitim ve hatta içinde bulunulan
yönelim biçimi insan sağlığım doğrudan etkilerken, bir yandan da insanın
kendini sağlıklı, ya da sağlıksız olarak algılamasına yol açan sübjektif değerlendirmeler
sağlık tanımında Önem taşımaktadır. Tutarlı bir sağlık tanımı için mutlaka
belirlenmesi gereken ‘hastalık nedir?’,
‘normallik nedir?’
sorularının cevapları net bîr biçimde bîr türlü verilememektedir. Modern tıp,
hastalıklara yol açan etkenleri tam olarak saptayamadığı gibi, saptayabildiği
çok sayıda etkenin karşılıklı ilişkilerini de bilememektedir. Zihin ve bedenin,
zihin sağlığı ve beden sağlığının ayrı ayrı ele alınmaları sağlık tanımında
yeni karışıklıklara düşülmesine neden olmaktadır. Dahası, sağlık
teknolojisindeki gelişmeler, sağlık hizmetlerinin çeşitlenmesi ve bu hizmetlerde
çok sayıda işgücünün istihdamı, ülkeler arasındaki ekonomik düzey farklarıyla
birleşince sağlık sorunlarının farklılaşması sonucunu doğurmaktadır. Geri kalmış
olarak nitelenen ülkelerde hijyen ve yeterli beslenme koşullarının olumsuzluğundan
kaynaklanan hastalıklar, denetlenemeyen doğumlar, eğitimsizlik en önemli
sağlık sorunları iken, bunlar gelişmiş sanayi toplumlarında yerlerini zihinsel
rahatsızlıklara, trafik ve iş kazalarına, alkol ve uyuşturucu madde
bağımlılıklarına, cinsel yoldan bulaşan hastalıklara bırakmaktadır.
Fakat birçok tanımı
belirsiz kavram gibi sağlık kavramı da, toplumun ve insan hayatının temel
dinamiklerinden olmaya devam etmektedir. Hemen her insanın kendine göre bir
sağlık anlayışı, her yönetim biçiminin bir sağlık politikası vardır. Günümüzün
modern toplumlarında bireylerin ve yönetimlerin sağlığa bakışını modern tıbbın
bilimsel ön-kabulleri ve çalışmalarından ürettiği sonuçlar belirler.
Dünya Sağlık
Örgütü’nün 1958’de yaptığı sağlık tanımı, özellikle koruyucu hekimlik
alanında tartışmasız kabul görmektedir: “Sağlık, yalnızca hastalık veya
sakatlığın olmaması değil, fiziksel, zihinsel ve toplumsal olarak tam bir
iyilik halidir.” Sağlığı, olumlu ölçütlerden yola çıkarak belirlemeye
çalışan bu tanım, gerçeğe değil, ideale yöneliktir. Bu tanıma göre günümüz dünyasında
yaşayan hiç kimsenin sağlıklı olmadığım söylemek mümkündür. Kaldı ki, bu
tanım, modern tıbbın bilimsel ön-kabul-leriyle de tam bir karşıtlık halindedir.
Çünkü modern tıp araştırma ve uygulamalarında J. Bentham’ın 1789rda yaptığı,
“sağlık, hastalığın olmaması halidir” tanımına uygun bir çalışma
izlemektedir. Modern tıbba göre hastalık, bireyin nesnel (objektif) işlevlerinde
bir bozukluk olması ve öznel (sübjektif) bir rahatsızlık, yeteneksizlik hali
hissetmesidir. Her hastalığın, bazıları teknolojik yetersizlikler yüzünden
saptanma-sa bile, ölçülebilir işaretleri vardır. Beden, zihnin taşıyıcısı değil
üreticisidüt Zihinsel rahatsızlıklar son tahlilde bedendeki (beyindeki) bir
bozukluğun sonucu olup onlarda ölçülerek, som ulaştırılabilirler, insanın
bedensel ve zihinsel gelişiminde kal ıh m birincil, kültür ve çevre ise
ikincil rol oynarlar. Normal olanı tesbit etmenin tek yolu İstatistiksel
araştırmalardır. Normal, çoğunluk tarafından paylaşılan durumdur. Nor-mallik
ve sağlıklılık her zaman aynı anlamlara gelmezler. Örneğin, üstün zekâlılık veya
fazla güçlü olma, normal olmayan durumlar oldukları halde, zihin ve beden sağlığına
olumlu katkıda bulunurlar. Ya da tersine birçok insanda rastlanması nedeniyle
diş çürükleri normal, fakat sağlıksızlık işaretidirler. Toplumun normlarıyla
aynı özellikleri taşıma şartı bulunmamakla birlikte, toplumun normlarına uyum
gösterme zihin sağlığında vazgeçilemez niteliktedir. Üstün zekâlılık
çoğunluğun taşımadığı bir özelliktir, ama zihinsel olarak sağlıklı olabilmek
için üstün zekâlılar çoğunluğa uymak zorundadırlar. Zihin sağlığmdaki topluma
uyumun beden sağlığmdaki karşılığı çevre şartlarına uyumdur.
Yukarıdaki bilimsel
ön-kabullerden hareket eden modem tıp, insanı çeşitli organ-sistemlerine
(sinir sistemi, solunum sistemi, sindirim sistemi gibi) ayırarak inceler;
ulaşabildiği en küçük birime (örneğin hücre içi yapılara) giderek
organ-sistemlerinin yapılarını ve işleyişlerini anlamaya çalışır; yapı ve işlev
bozukluklarını saptar; bu bozuklukların nedenlerini araştırır. Araştırmalarının
sonuçlarına göre hastalıkları kabaca, doğuştan-kalıtımsal hastalıklar, beslenme
bozuklukları, bulaşıcı hastalıklar, neoplazmlar (urlar, kanserler), bedenin yıpranmasına
(dejeneratif) ve bağışıklık mekanizmasındaki yetersizliklere (immün defi-sit)
bağlı hastalıklar, kaza ve örselenmele-rin yol açtığı durumlar, iatrojenik
hastalıklar (tıbbi yanlış uygulamaların neden olduğu hastalıklar) ve nedeni bilinmeyen
(idio-paük) hastalıklar olmak üzere kategorilere ayırır. Belirlediği bu
hastalıkları iyileştirmek için değişik tedavi biçimleri (ilaç, cerrahi vb.)
uygular. Tedavisi mümkün olmayan kalıcı özürlere yol açan hastalıklara maruz
kalmış bireylerin iş ve gündelik hayatlarını en az yardanla sürdürebilmelerini
sağlamak için (rehabilitasyon) uğraşır. Özellikle değiştirilebilir yaşam
koşullarında ve bilgi eksikliğinden kaynaklanan hastalıkların ortaya
çıkmaması için koruyucu önlemler alır.
Fakat modern tıbbın
çalışma ve uygulamaları her zaman böyle kesin ve düz bir çizgi izlemez.
Bütür. bu işlemler için dev bir teknolojiye, yeni kurumlaşmalara, çek sayıda
insan gücüne ihtiyaç vardır. Her ülkenin ekonomik gelişmişlik düzeyi bu ihtiyaçları
karşılayamadığı gibi, çoğu zaman uygulanan genel ekonomik politikalarla, sağlık
hizmetlerinin gerektirdiği politikalar arasında uzlaşmazlıklar ortaya çıkar. Modern
dünya ülkeleri arasında gelişmişlik düzeylerine göre yapılan aynm, genellikle
sağlık alanına da aynı biçimde yansır. Gelişmiş ülkeler, sağlık hizmetlerini
iyi örgütlemiş; gelişmemiş ülkeler sağlık hizmetlerini iyi örgütleyememiş
ülkeler olarak karşımıza çıkar. Dünya Sağlık Örgütü gibi uluslararası
kuruluşlar aracılığıyla, gelişmemiş ülkeleri gelişmiş ülkeler düzeyine
çıkarmak için çalışmalar yapılır. Modern tıbbın elde ettiği basanlardan
gelişmemiş ülkelerin de azami ölçüde yararlanabilmesi amaçlanır.
Modern tıbbın sağlık
alanında elde ettiği basanlar,
a) Aşılar ve antibiyotikler aracılığıyla ve koruyucu
hekimlik alanındaki uygulamalarla salgın bulaşıcı hastalıkların insanlara
verdiği zarann önemli miktarlarda azaltılması,
b) Tıp teknolojisinin sağladığı yeni teşhis ve tedavi
teknikleriyle hastalıklarla başetmede yeni yollar bulunması, c)
Genetik danışmanlık aracılığıyla bazı kalıtsal hastalıkların, bebeğin anne
karnındaki durumunu tesbit edebilen aygıtlar aracılığıyla gelişmiş
bozukluklarının önceden belirlenebilmesi ve ortaya çıkışlarının engellenmesi,
d) Bütün bunların sonucu olarak bebek Ölüm hızlarında
azalma sağlanırken ortalama yaşam süresinin artırılması şeklinde
sıralanabilir. Fakat bütün bu başarıların bedelleri oldukça tartışmalıdır.
Modem tıp, geleneksel tıbbın tersine konu olarak hastalığı değil, hasta bedeni;
amaç olarak sağlığı değil, normalliği ele alması; iktidarla bağlantılı yeni
kurumlaşmalar oluştur-
ması; başanlannın
gerçek başarılar olmadığı; insanlara mutluluk sağlamadığı noktalarında
çeşitli yazarlar tarafından eleştirilmektedir. Gelişmiş ülkelerde her yeni tıbbî
başanyı yeni amansız hastalıkların, artan psikolojik rahatsızlıklann izlemesi
bu eleştirileri doğrular niteliktedir.
Sağlık kavramının
böylesine belirsiz olduğu şartlarda “sağlık yönünden gençlik yaş grubunda
ölüm nedenlerinin en önemli bölümünü trafik kazaları ve intiharların
oluşturduğu gelişmiş ülkeler mi, yoksa fazla nüfusları, hızlı bebek ölümleri
ile bulaşıcı hastalıkların pençesindeki gelişmemiş ülkeler mi daha İyi
durumdadır?” sorusu daha uzun süre net biçimde cevaplanama-yacaktır.
Erol GÖKA