Felsefe Yazıları

Ruh ve Yeniden Dirilme

 

Rûh ve Yeniden Dirilme

Rûh haricî bir vücud giymiş şuurlu bir kanun, bir namustur. Kainattaki sabit ve fıtrî (yaratılış) kanunlar gibi Rûh da “âlem-i emir”den ve İrade sıfatından gelmiş olup kudret ona hissedilir bir vücud giydirmiş, “esir” gibi bir seyyale-i latifeyi rûh cevherine sedef etmiştir. “Mevcud Rûh makul kanunun kardeşidir. İkisi de hem daimi hem “alem-ı emir”den gelmişlerdir.”Şâyet Ezelî Kudret nevilerdeki kanunlara harici bir vücud giydîrseydi o kanunlar da rûh olurdu. Rûh da başından şuuru indirse yine ölümsüz bir kanun olurdu. Ancak nevilerde geçerli olan kanunların, hissî vücudları yoktur. Eğer emrî kanunların birer haricî vücudları olsaydı, o nevilerin ruhu olurlardı. Halbuki o kanun daima bakîdir. Devamlı ve sabittir. Hiç bir başkalaşma ve değişme, o kanunların bütünlüğüne tesir etmez; bozmaz. Meselâ: Bir incir ağacı ölse, dağılsa; onun ruhu hükmünde olan kanun-i teşekkülâtı (oluşum kanunu) küçücük çekirdeğinde ölmeyerek bâki kalır, işte madem en âdî ve zaif emrî kanunlar dahi böyle beka ile devam ile alâkadardır. Elbette insan ruhu değil yalnız bekâ ile belki ebedîlik ile alâkadar olması gerekir, Çünkü rûh Kur’ân-ı Kerîm’de de duyurulduğu gibi (Burûc suresi/17. ayet) “âlem-i emir”den gelmiş şuurlu ve hayatdar bir kanundur. Ki Ezelî kudret ona haricî bir vücud giydirmiş. Demek nasıl ki “âlem-i emir” den ve irade sıfatından gelen şuursuz kanunlar daima veya çoğu zaman bâkî kalıyor, öyle de onların bir nevi kardeşi ve onlar gibi irade sıfatının bir tecellisi olan ve “âlem-i emir”den gelen ruhun da bekaya mazhar olması daha katı ve daha lâyıktır. “Çünkü vardır, haricî bir gerçeğe sahibtir. Hem onlardan daha sağlam ve daha ulvîdir, çünkü şuurludur. Hem onlardan daha daimî ve daha kıymetlidir, çünkü zîhayattir. (Risale-i Nur – Said Nursi)