Edebiyat

Realizm-Gerçekçilik Nedir? Tanımı, Tarihi (Edebî Akımlar)

Gerçekçilik sosyal ve ferdi hayatı olduğu gibi anlatma yolu tutan edebiyat akımıdır. XIX. asırda deneye dayanan ilimlerin gelişmesi ve özellikle Auguste Comte’nin pozitivizm felsefesi realist akımın doğmasına neden oldu. Auguste Comte’nin doğa olaylarını metafizik görüşlerle değil, olaylar arasındaki bağlantıların gözlem ve deneyler neticesinde ortaya çıkacak değişmez yasalarla izah edilebileceğini iddia eden pozitivizm felsefesi, 1850 yılından sonra sosyal bilimlere ve edebiyat alanına uygulanmaya başlanmıştır

Gerçekçiliğin gösterdiği bazı özellikler, romantiklere çağdaş olan Standhal, Balzac,  Mérimée eserlerinde de görülür. Bu sanatçılar gerçekçiliğin hazırlayıcıları olarak kabul görürler.

1850 yılından sonra gözlem ve anket metodunu edebiyata tatbik gayretleri gösteren Murger Champfleur edebiyat/gustave flaubert” 119″ 179″ y ve Realisme adında birde dergi çıkaran Duranty gibi ikinci sınıf bir kaç romancının faaliyetlerinin ardından bu akım, Gustave Flaubert’in Madame Bovary romanı ile net biçimini aldı.

Türk Edebiyatında Realizm

Realizm’in Türk edebiyatında etkisini göstermeye başlayışı, daha çok, Tanzimat sonrası edebiyat ile Servet-i Fünûn edebiyatı arasında yer alan edebî kuşak üzerinde olur. Söz konusu edebiyatçı kuşağı içinde Menemenlizâde Mehmed Tahir, Selânikli Abdi Tevfik, Fazlı Necib, Mustafa Reşid gibi Romantik akımın tesirindeki edebiyatçılara karşı Beşir Fuad, Receb Vahyî ve Nâbîzâde Nâzım Realizm’i savunurlar. Bu iki grup arasında bir Romantizm-Realizm münâkaşası yaşanır. Beşir Fuad’ın, yazdığı Victor Hugo adlı kitabında, Hugo’yu ve Romantik edebiyat anlayışını eleştirmesi ve Realizm ve Naturalizm’i övmesi münakaşanın başlamasına sebep olur.

Realizm, ilk zamanlarda Türk edebeiyatçıları arasında “ûrisa-i burhâniye” terimiyle karşılanırken, bu tartışma sırasında, Beşîr Fuad’ın isimlendirmesi yle “meslek-i hakîkiyyûn” şeklinde anılmaya başlanır. Dolayısıyla bu münakaşa da “Hayâtiyyûn-hakîkiyyûn münakaşası” olur.
edebiyat/gayret-mecmua” 151″ 214″
Beşir Fuad, üstte konuedilen eserinde Hugo’yu eleştirip, Zola’nın edebiyatta tuttuğu yolu övmesine Menemenlizade Mehmed Tahîr onun bu davranışını eleştirerek cevap verir. onun bu tavrını 19 Şubat 1886 tarihli Gayret mecmuasında (nr, 3-6) tenkid eden bîr yazı yazınca, Beşir Fuad, bu tenkide Saadet gazetesinde cevap verir (nr. 470-478, 4 Ağ. 1886). Bu ceva­bında hayâli edebiyatın gerçekdışılığı, yanlışlığı, edebiyatın gerçeğe uygun ve faydalı olmasının lüzumu gibi konuları işler. İlmin edebiyata dayanak olması gerektiğini söyler. Tartışmalar karşılıklı olarak sürerken, bu arada Gayret mecmuasında (M.C.) imzalı Bir Mütefenninle Bir Şair başlıklı hiciv yollu bir şiir yayınlanır. Şiirde, mütefennin, Beşir Fuad’dır. B. Fuad bu şiire öfkelenerek aynı tarzda bir hiciv yazar ve şiirin Menemenlizade Tahir tarafından yazıldığını sandığını söyler. Diğer başka yazarların katılmasıyla münakaşa çığırından çıkar, seviye düşer. Sonuç olarak, herhangi bir neticeye ulaşılmadan dergi ve gazete sayfalrındaki tartışma sona erer.

Beşir Fuad’ın edebiyatta ilmî esasların gözönüne alınması gerektiği, edebiyatın gerçeğe dayanmasının eserlerin değeriini arttıracağı yolunda başka makaleler de vardır.

Bu dönemde Hüseyin Rahmi’nin Mürebbiye romanını, (1899) Ahmed Rasim’in istanbul hayatını gözleme dayalı ve çok canlı suretle anlattığı eserlerini ve Ahmed Midhat Efendi’nin Müşâhedât’ını (1890) Realizm’in, hatta Naturalizm’in etkilerini taşıyan eserler arasında sayabiliriz. Yine bu yıllarda Avrupalı Realist yazarlardan pek çok tercümeler de yapılmıştır.

Realizm’in tesiri Servet-i Fünûn topluluğu edebiyatçılarında daha çok görülür. Fakat Servet-i Fünuncular, bir yönleriyle de her zaman Romantizm’e açık olmuşlardır. Kendileri her fırsatta Realizm’i tercih etliklerini söyleseler de, eserlerinde hemen her zaman bir duygusallık, lirizm göze çarpar. Bu yönleri biraz kendi karakterlerinden, biraz da onlara üstadlık etmiş olan Recâîzade Mahmud Ekrem’den gelir. Onlar da bu yönlerinin farkındadırlar ve pekçok defa bu tutumlarını eleştirmişlerdir.

Bu arada, Recâîzade Ekrem’in, diğer eserlerinde kuvvetli bir Romantik temayülü her zaman korumuş olmasına karşılık, Araba Sevdası romanında (kahramanı Bihruz Bey’in olanca Romantikliklerine rağmen) Realist bir yaklaşımı yakalayabildiğinİ de belirtelim.

Servet-i Fünun romancıları içinde Romantik etki (özellikle Goncourtlar’ın etkisi) en fazla Halid Ziya üzerinde kendisini gösterir. Ona göre “en çirkin hakikat, en güzel hayâle tercih edilir.” Halid Ziya, daha gençliğinde Goncourtlar, A. Daudet, A. Dumas Fils gibi Realist yazarları okuyarak yetiştiğini Kırk Yıl adlı eserinde kendisi söyler.

Aynı kadrodan Mehmed Rauf ve Hüseyin Cahid’de (özellikle onun Hayâl içinde ve Hayât-ı Hakîkiye Sahneleri adlı eserlerinde) de Realist anlayış kendisini gösterir.

Servet-i Fünûn sonrasında, Realist gö­rüşteki yazarlar, değişen ve gelişen sosyal ve siyâsî ortamın da etkisiyle daha çok, memleketin ve toplumun meselelerine karşı ilgilerini yoğunlaştırmışlardır. Cumhuriyet sonrası Türk edebiyatında Yakub Kadri Karaosmanoğlu’nun Yaban romanı (1932) bu tür romanların hemen akla gelen örneklerindendir. Yine Refik Halid Karay, Anadolu’ya ve Anadolu insa­nına yöneliş tarzıyla edebiyatımızda Rea­list görüşün güzel örneklerini vermiştir.

Realizmin başlıca özellikleri:
1
.Gözlem çok önemlidir. Realist roman konusunu gerçekten alır. İkinci, üçüncü derecedeki hadiseleri bile görerek yahut muteber bir belgeye dayandırarak hikaye eder. Realistlere göre tarihçiler, geçmişin, romancılar ise yaşanılan zamanın hikayecileridirler. Onlara göre roman “Uzun bir yıl üstüne tutulan bir aynadır”. Bu ayna yol üzerinde iyi, kötü ve güzel, çirkin ne varsa yansıtır. Ancak sonraları günlük olayların detaylarının tümünün anlatılma imkanı olmadığı için, seçme yazma yoluna gidilmiş ve ayrıca olanların dışında “olabilir” lere de yer verilmiştir.

2. Romanda olağanüstü ya da toplumda istisnai olan duygusal olay ve çevrelerden söz edilmez. Buna karşılık günlük hayatta rastlanılan  yahut rastlanılması muhtemel olaylar anlatılır. Fakat bu günlük yaşamdan alınan olayların birbirinden farklı yanları ayrıntıyla belirtilir.

3. İnsanın kişiliğini doğal ve sosyal çevresinin biçimlendirdiği düşüncesinden hareketle çevre tasviri ve örf âdetlerin anlatılmasına önem verilir. Bu kuruluşlar romantizmde olduğu gibi yalnızca etki olsun diye yapılmaz. Kahramanların kişiliğini açıklayan öğeler olarak alınırlar. Realizmde gözlem esastır. Çevre, o çevrede hayatını sürdüren insanlara etki ettiğine göre, o insanların gözüyle tasvir edilir. Mekanda kahramanın bilgi, görgü ve yeteneklerinin elverdiği ölçü ve biçimde anlatılır.

4.Tasvire bu derece önem veren realizmde olay en alt derecede tutlmuştur. Gerçekçi romanlarda büyük kahramanlar, garip maceralar, şiddetli olaylar görülmez. Kişiler, çokluk ruhlarıyla çevrenin hayat şartlarına uymuş insanlardır. Bunlar hergün rastlanan küçük ve önemsiz olaylar çevresinde basit bir yaşam geçirirler. Realizmin önde gelen isimlerinden Goncaurt Kardeşler’in”Her şeyden önce, romanda hadiseyi öldürmeye çalıştık”  demeleri, bu akım mensuplarının romanda olaya verdikleri yeri gösteren bir örnektir.

5.Yazarlar kendi kişiliklerini eserlerine yansıtmaz, olaylar ve kahramanların karşısında tarafsız kalırlar. Onları kendi diledikleri gibi değil, toplumdaki emsalleri gibi anlatırlar. Bunu yaparlarken müsbet ilimlerde temel olan sebep-sonuç ilişkisi prensiplerine sadık kalırlar.

6. Realist yazarlar gözlemlerini bir laboratuar çalışması titizliğinde yazıya aktarmaya çalışırlar. Kelime ve cümlelerin yerli yerinde, üslubun açık ve net olmasına ve sun’i olmamasına dikkat ederler.

Realist edebiyatta bilhassa, roman, tiyatro, tenkit, ve şiir dallarında eserler verilmiştir. Gerçekçi şiire parnas da denir.

Bazı ülkelere göre edebiyatta gerçekçiliğin temsilcisi bazı sanatçılar:

Fransa: Roman Gustave Flaubert, Goncaurt Kardeşler; tiyarto E.Augier ve A. Dumas Flis; eleştiri Sainte Beuve

İngiltere: C.Dickens, G. Moore, B.Shaw, Anthony Trollope

İtalya: Giovanni verga, Luigi Capuana

Rusya: Gogol, Gonçarov, Turgeniev, Tolstoy, Sergeyeviç

ABD: Theodore Dreiser, Hemingway, Steinbeck

Osmanlı-Türkiye: Sami Paşazade Sezai, Recaizade Mahmud Ekrem, Nabizade Nazım, Hüseyin Rahmi, Halit Ziya Uşaklıgil, Ömer Seyfeddin, Refik Halid

İlgili Makaleler