RASYONALİZM
RASYONALİZM
Doğruluğun ve
gerçekliğin ölçüsünü aklîlikte bulan görüşlerin genel adıdır. Düşünce Tarihinde
çeşitli anlamlarda kullanılan Rasyonalizm, özellikle insan bilgisinin
kaynağını akılda (zihinde) bulan, bilginin akıldan, düşünceden doğduğunu ve
ancak bu bilgilerin zorunlu, mutlak, değişmez, ge-nel-geçer olduğunu iddia eden
görüştür.
Rasyonalizm bilginin
kaynağı meselesinde Sansualizm (Duyumculuk) ve Ampi-rizm(Tecrübecilik)’in
zıddı, bilginin değeri meselesinde ise Rasyonalist-Doğmatizm ile eş anlamlıdır.
İlahiyatta (Teoloji) Rasyonalizm, dinin akla uygunluğunu ifade eder… Salt
olarak Rasyonalizm ise, din ve idealizm hakimiyetine karşı, insan aklının
(zihninin) sonsuz ve sınırsız imkânlarına aşın güveni dile getirir.
Rasyonalist düşünce,
düşünce tarihinde çok eskilere, ta Antikçağ Yunan düşüncesine dayanır.
Rasyonalizm’in ilk olarak Par-menides ile başladığı söylenebilir; ancak Elea
Okulunun ilk mensubu Ksenofancs de akılcı bir filozoftur. Rasyonalizmi aynı
okulun mensuplarından Melissos ve Par-menides’in öğrencisi Zenon
geliştirmiştir. Elea Okuluna göre doğruya, gerçeğe ancak akılla, düşünceyle
ulaşabiliriz; duyularımızın algıladığı nesneler dünyası bir görüntüden
ibarettir. Gerçek olanı, değişmeyeni ancak akıl kavrar. Elealılann bu mutlak
Rasyonalizminden sonra ise Rasyonalizm, Sokrates’den Descartes’ta kadar
dogmatik akılcılıkla karışık bir vaziyette bulunur. Dogmatikler de akılcıdır;
çünkü onlar bilgilerin zihinde veya ruhumuzda doğuştan mevcut bulunduğunu ileri
sürerler. Meselâ Sokrates tam bir dogmatiktir; Eflatun ve Aristoteles de öyle.
İlk sistemli Doğma-tizm’i bu üç filozofda bulmak mümkündür. Çünkü rasyonalizm
bunlarda Dogmatizm ile birleşmiştir. Bu sistemli Doğmatik-Rasyonalizm oradan
Ortaçağa, Skolosa-tik’e ve islâm dünyasında da Meşşâî Okuluna geçer. Oradan
ise Descartes, Spinoza, Leibniz, Wolf gibi 17 ve 18. yüzyıl rasyonalist
filozoflarına ulaşır. Bütün bu filozofların ortak yanlan, onların insan
bilgisine, akla karşı duydukları aşırı güvendir. Onlara göre, ezelî ve ebedî
hakikatlar mevcuttur ve aklımızla bu hakikatlan kavrayabiliriz. Bu hakikatlar
da Tanrı fikri, Malematik’in sayılan, Akıl Prensipleri, ahlâk ilkeleri vb. şeyler
doğuştandır. Akıl, bu ve benzeri daha bir çok genel-geçer, kesin ve zorunlu
bilgilere ulaşabilir. Kant dogmatizminde ise doğuştan fikirler ve kavramlar,
yerini bilgi kalıpları ve zihin formlarına bırakır. Doğma-tizm’den
kurtulduğunu söyleyen Kant, zihin kategorileriyle dogmatizmi değişik bir
anlayışa kaydırmıştır. Asıl salt Rasyonalizmi ancak zirveye Alman filozofu
Hegel ulaştırın ıştır. Çağımızda ise akılcılığı tecrü-becilikle birleştirerek
ele alan görüşler yoğunluk kazanmıştır.
Rasyonalizmin idealine
göre bilgi, zorunlu, kesin ve genel geçer olmalıdır. Acaba bize böyle bir
bilgiyi hangi yetimiz sağlayabilir? Duyulanmız bize böyle bir bilgi
sağlayabilir mi? Bu soruya rasyonalistler hayır diye cevap vermek zorundadır;
çünkü duyular bize kesin olmayan, zorunlu olmayan bir bilgi sağlayabilir.
Duyuların bilgilerine de güvenilemez. Buna göre gerçek ve zorunlu bir bilgiyi
(Matematik ve Mantık bilgisi gibi) ancak akıl ve düşünce sağlayabilir. Bu
sebeple, Rasyonalizm’in bilgi modeli olarak kabul ettiği bilim, Matematik ve
Manuk’tır. Onlara göre, Matematik’in sayı-lannı, aksiyomlannı, Mantık’ın ana
ilkeleri olan Özdeşlik, Çelişmezlik ve Üçüncü Halin İmkânsızlığı gibi ilkeler
deneyin değil,
akıl ve düşüncenin
ürünleridir. Rasyonalist düşünce metod olarak da Deduction (Tüm-dengelim)’u
kullanır.
Rasyonalizmin
kendisine konu edindiği sahalara göre çeşitlere ayrıldığı görülmektedir.
Bunlardan birisi Mutlak Rasyonalizm veya diğer bir ifadeyle A Priorizm’dir ki,
bunlara göre zihin, her çeşit tecrübeden önce bir takım bilgilere, ilkelere,
kalıplara sahiptir. Bu nedenle, bunlar, varlık sebebi bulunmayan ve makbul
olmayan hiç bir şeyin bulunmadığına inanmaktadır. Meselâ Efla-tun’un İde’leri,
Aristoteles’in kategorileri, Descartes’in, Leibniz’in doğuştan fikirleri,
Kant’ın a priori zaman, mekân ve zihin kategorileri insanın doğarken dünyaya
boş gelmediğini gösteren hususlardır; burada akıl bilginin şartıdır; kavramlann
ve bilgi ilkelerinin kaynağını teşkil eder.
İzafî Rasyonalizm ise,
tecrübenin tek başına bilgiyi elde etmede yeterli olmadığını, bununla beraber
aklın aracılık ettiği başka bilgilere, kuvvet ve melekelere de ihtiyaç
olduğunu ileri süren görüştür. Burada akıl, bilgilerin kazanılmasının zarurî
şartıdır; ancak bilginin elde edilmesinde tek başına yeterli değildir. Deney
aracılığı ile elde edilen bazı verileri ve bilgileri düzene koyacak küllî ve
zarurî ilkelere sahip olmayan bir zihin için tecrübe mümkün değildir. Diğer
bir ifadeyle, tecrübenin başlı başına bir anlamı yoktur. Bunlara göre, akılda
bilgi yoktur. Bilgi, duyulann obje veya, nesneden elde ettiği algıların akıl
tarafından oluşturulmasıdır. Akıl, bilgi taşıyıcısı değil, bizzat bilgiyi
yapandır, bilgiyi yapmak için de malzemeyi (objeyi) dış dünyadan alır. Bu
rasyonalizm bir takım zihnî işlemler ve düzenlerden de akla, kesin bilgiye, ilk
ilkelere ve tabiî bilginin yol göstericiliğine inanmayı gerektirir ki, bu
anlayışın zıddı Mistisizm (mükâşefe), Traditionalisme (gclcneksellik),
Occultisme (gizemcilik, batıniyye), Sansualizm (Duyumculuk) gibi akla
dayanmayan (İrrationaliste) ekollerdir.
Bilginin değeri
açısından Rasyonalizm, aklın ilkelerini, aynı zamanda nesnelerin de ilkeleri
yapmak suretiyle insan aklının eşyanın hakikatini kavrayabileceğini ileri sürer.
Aristoteles’e göre “zihnin kanunları, aynı zamanda, varlığın da
kanunlarıdır”. Kant’a göre ise “zihin, olaylara kendi kanunlarını
dikte eder”, yani insan, olayları, fenomenleri zihnin a priori,
kategorilerine göre bilir. Hakikî, gerçek bilgiyi doğrudan aklın var kılmasına
bırakan Aristoteles, ilk şuurlu rasyonalist sayılabilir. Rasyona-Üzm’i bu manada
“aklî olan gerçek olandır ve gerçek olan da aklîdir” sözleriyle
mut-laklaştıran ise Hegel’dir.
Zihnî faaliyetin
hakimiyetini ifade açısından rasyonalist anlayışlar “Öğretici Rasyonalizm”,
“Araştırıcı Rasyonalizm”, “Tam Rasyonalizm”, “Yerel
Rasyonalizm”, “Dinî Rasyonalizm” vb. gibi çeşitlere
ayrılmaktadır.
Dinî sahada
Rasyonalizm, dinin akla uygunluğunu dile getirmektedir. Çünkü din de, akıl da
Allah vergisidir ve bunlar hiç bir zaman çatışmazlar. Bu görüşe göre, ancak
akla güvenilebilir; dinî inançlarda ancak mantığa uygun ve tabiî bilgilerin
aydınlattığı ve tasdik ettiği şeylere inanılabilir. Bunlara Theologique
Rationalisme (Lâhutî, Dinî Rasyonalizm) denir. Bu rasyonalistler gerek kutsal
kitapları, gerekse metafizik inançları sırf aklî te’villerle izaha çalışırlar.
Bunlar aklın anlama ve kavrama imkân ve gücünü aşan her türlü doğmayı
reddederler;
yani akıl, dinî
bilginin zarurî ve yeterli şartıdır. 18. yüzyıl Aydınlanma felsefesi boyutunda
Yaradancılık (Deismc), Doğal Din öğretileri böyledir.
Rasyonalistler
bilginin konusunun hakikat olduğuna, hakikatin da değişmez ve küllî olduğuna
inanırlar. Bunlara göre doğru bilginin ölçüsü de açık ve seçikliktir. Böyle
bir bilgi, bilimsel bir bilgidir; bilimsel bilgi de gerçeğin bilgisidir.
Hakikatlar ise akıl ile kavranabilir; aklın kavrayama-yacağı hiçbir şey yoktur.
Burada matematik bilgiler, mantık doğruları ve ilkeleri aklî bilginin temel
Örnekleridir.
Rasyonalizm, bir
hakikat araştırması, bir bilgi elde etme yolu olduğu için İslâm dünyasında da oldukça
rağbet bulmuş ve teşvik edilmiştir. Akılcı bir okul olan Meşşaî Okulu
asırlarca islâm düşüncesinde etkisini sürdürmüştür. Zira İslâm Dini de akla
oldukça büyük değer vermiş, onu bilginin, bilmenin şartı saymış, insanı onunla
sorumlu tutmuş, onunla cezalandırıp mükafatlandırmıştır; ama aklı hiçbir zaman
mullaklaştırmamıştır.
insanın doğuştan
zihinde var olarak kabul ettiği fikir ve yetilerden hareket eden Rasyonalizm’e
göre doğuştan fikir ve yeti-leriyle zihin bir çeşit bütün insanlar için değişmez
ve ortak bir kavramlar sistemi haline getirilmiştir. Bu görüş ise zihni,
oluşan, değişen bir şey olarak değil de, daima kendi kendisiyle aynı kalan,
değişmeyen bir şey olarak düşünür. Böylece Rasyonalizm zihnin gelişmesini ve
evrimini durdurmuş olur. Oysa günümüz Psikolojisi, Rasyonalizmin insan zihnini
ve düşünceyi evrim dışı görmesi doğru bir şey değildir.
Gerek İlkçağ ve
gerekse Yeniçağ rasyonalistleri bilgi modeli olarak Matematik’i
kabul ederken, aynı
zamanda onun bilgisini açık-seçik, kesin ve zorunlu bilgiler olarak delil
gösterirler. Buna karşılık, duyu bilgisine değişmesinden dolayı şüphe ile
bakarlar. Fakat Rönesans ile doğan pozitif labiat ilimleri, hem olaylara,
tabiat bilgisine dayanmakta, hem de belli bir anlamda bir kesinlik ve zorunluluğu
göstermektedir. Bu anlamda tabiat bilimlerinin kesinlik ve zorunluluk
özellikleriyle ortaya çıkışı, rasyonalist bilgi teorisinin temel dayanaklarından
birisini ortadan kaldırmış olur.
Rasyonalistlerin,
doğuştan kabul ettikleri bir takım ilkeler yanında “Akıl İlkeleri”
ni sadece doğuştandır diyerek açıklamaları da tatmin edici bir açıklama
değildir. Bu ilkellerin meydana gelmesinde sosyal etkenleri de dikkate almak
gerekir; Eüıoloji bunu destekler mahiyettedir. Meselâ Özdeşlik ve Çelişmezlik ilkelerinin
ilkelerde bulunmadığını; İlkel bir insanın kendisini, hem kendisi, hem de
başkası sandığını gösterir. Bu da bize, Mantık ilkelerinin toplumların
ev-rimleşmesiyle meydana geldiğini gösterir.
Rasyonalistlerin aklın
anlama imkânlarını aşan her türlü hakikati, doğmayı kabul etmemesi, gerek
kuLsal kitapları, gerekse metafizik inançları sırf aklı te’villerle izaha
çalışmaları, aklın söz sahibi olmadığı bir sahada bazı spekülasyonlara
girişmesidir. Bu ise aklın sahası dışına çıkması ve kendi imkânlarını
zorlamasıdır. Akıl dinî bilginin, vahy’in anlaşılmasının zarurî sebebidir,
fakat vahyin kaynağı, sezginin kaynağı değildir. Nass, akıl kavrasa da,
kavrayama-sa da ilahiliğinden bir şey kaybetmez. O halde, akıl, mutlak
çözümleyici değil, sınırlı ve belirli bir çözümleyicidir. Deney ve duyular
gibi o da bir bilgi imkânıdır; onun bilgilerine de sınırlı ölçüler içerisinde
güvenilir; duyu ve tecrübenin bilgilerine de güvenilir; fakat aklın
bilgilerini rasyonalistlerin iddia ettiği gibi mutlak, genel-geçer kabul
etmek ve aklın her şeyi çözümleyeceğini iddia etmek, tek yanlı bir
değerlendirme olur.
Hüsameddin ERDEM