Sosyoloji

Psikolojiye Giriş: Bilinç

Bilinç

İlk psikologlar bilinç ve zihni özdeş kabul
ediyorlardı. Pek çok ders kitabında bilinç, “bireyin, o andaki içsel ve dışsal
uyaranların farkındalılığı” olarak tanımlanır.

Psikologlar bilincin iki farklı biçimde ele
alınabileceğini düşünmektedirler. İlki bilinci bir durum (uyku hali ve bunun
tersi gibi) olarak görmektir. İkincisi, bilinci içerik anlamında görmektir.

Bilinç içeriğinin çoklu katmanlar hâlinde
var olduğu düşünülmektedir.

Bilincin katmanlarından biri bilinç-öncesi olarak adlandırılan içeriklerdir.

Bilinç-öncesi: bir anda bilinçte olmayan ama istendiğinde, bilince getirilebilen
anıları içeren zihin bölümüdür. Bilinç-öncesi anılar bilince ulaşabilir olan anıları
ifade eder.

Bilinçdışı: Kişinin farkında olmadığı ya da kolayca ulaşamadığı duygu,
düşünce ve güdüleri içeren zihin bölümüdür.
Psikodinamikçi
psikologlar, bilincin derinliğini araştırmanın ve hatta bilinçdışı içeriği değerlendirmenin
mümkün olduğuna inanırlar

BİLİNCİN
BİYOLOJİK TEMELLERİ

Gün içinde kendimizi daha enerjik, canlı ve
iyi hissettiğimiz zamanları genellikle biliriz. Enerji ve canlılığımızdaki değişmelere
bilim insanları sirkadyen ritimler adını verirler. “Sirkadyen
Latince bir sözcük olup “yaklaşık bir gün” anlamına gelir.

Sirkadyen döngü, görece basit işlerdeki
performansımızı etkilerken zor ya da karmaşık işlerdeki performansımızı
etkilememektedir.

Pek çok bilim insanı ne tür bir doğası olduğu
üzerinde anlaşamasa da biyolojik saatin hipotalamusun bir bölgesinde bulunduğu
konusunda anlaşır. Buradaki çekirdek, gözlerden gelen görsel girdilere tepki
verir ve melatonin adı verilen hormonun salgılanmasını uyarır ya da ketler.
Melatoninin yatıştırıcı bir etkisi vardır, aktiviteyi azaltır ve yorgunluğu
arttırır.

Düş
Kurma ve Fantezi

Gündüzleri uyanıkken kurduğumuz düşlerle
ilgili iki temel soru, bu düşlerin içeriğinin ve işlevinin ne olduğudur. En sık
rastlanan düş içerikleri; başarı ya da başarısızlık, saldırganlık ya da düşmanlık,
cinsellik ve romantiklik, suçluluk ve problem çözme ile ilgilidir.

Uzun süre uykusuz kaldıktan sonra insanlar
tekrar normal uyku düzenine geçebilmekte ve uykusuzluğun kalıcı fiziksel ya da
psikolojik bir zararı kalmamış gibi görünmektedir. Uyku yoksunluğu araştırmalarının
uykunun onarıcı bir işlevi olduğu görüşüne güçlü bir destek vermediği
söylenebilir.

Uykunun
Aşamaları

Beyin dalgalarının kaydı, vücuda yerleştirilen
elektrotların bağlı olduğu elektroenselograf (EEG) ile yapılır.

Uyku, “uykuya dalmak”la başlar.
“Alacakaranlık” da denen bu durum, bir miktar uyanık ama gevşemiş bir hâli andırır.

Alacakaranlık durumundan sonra uykunun
birinci aşamasına geçilir. Bu, hafif uyku aşamasıdır.

Bu aşamada solunum yavaşlar ve düzenli hâle
gelir, kalp atışları düşer, kaslar gevşemeye başlar ve vücut ısısı düşmeye başlar.
Bu uyuklama aşamasından ikinci aşamaya geçilmesi, uykunun derinleşmesi anlamına
gelir. Üçüncü aşamada, uyandırılmak için görece yüksek bir ses ya da kişiye adıyla
seslenilmesi gerekir. Bu aşamada, solunum ve kalp atışları daha da yavaşlar ve
vücut ısısı 1. ve 2. aşamadaki düzeyinden daha aşağıya düşer.

4. aşamada, kişi derin bir uykudadır ve
sesleri neredeyse hiç duymaz. Uykunun 4. aşamasında beyin dalgaları çok yavaşlar,
bunlara delta dalgaları denir. Delta uykusu; solunum, kalp atış hızı ve vücut ısısının
en düşük olduğu aşamadır.

Rüyaların çoğu REM uykusunda görülür. REM,
hızlı göz hareket terimlerinin İngilizce yazışının ilk harflerinden oluşan bir
addır (Rapid Eye Movement).

REM uykusu, uykunun dört aşamasından farklıdır.
Uykunun dört aşamasına, “REM olmayan” anlamında NREM (non-REM) uykusu adı verilmektedir.
REM uykusunda insanlar sanki uyanmak üzerelermiş gibi görünürler ancak
gerçekte, onları bu aşamada uyandırmak zordur. Bu aşamada kan basıncı, nabız ve
vücut ısısı yükselir, kalp atışları hızlanır ve düzensizleşir, solunum hızlı ve
yüzeyseldir, beyin dalgaları, sanki kişi uyanmak üzereymiş gibi ciddi düzeyde
aktivite olduğunu gösterir. Kişinin hem uyuyor olması hem de sanki uyanıkmış
gibi birtakım bedensel faaliyetler göstermesi yüzünden bu uykuya paradoksal
uyku adı verilir.

Normal bir uykuda, uykunun 1. aşamasından
4. aşamasına kadar ilerlenir.. Dördüncü aşamadan sonra 1. aşamaya dönülmez,
gece boyunca 1. aşama, 2. aşama ve sonra 1. aşama yerine REM uykusu yaşanır.
REM uykusuna ilk kez girdikten sonra 2. aşamaya, sonra 3. aşamaya, sonra 4. aşamaya
ve sonra tekrar REM uykusuna geçilir.

Rüya
Görme

REM uykusu ile uyanık durumdaki beyin
aktivitesi arasındaki önemli bir farklılık, REM’de uyarıcıların yalnızca
bellekten gelen içsel imgeler olmasıdır.
REM dışı
uykuda da rüya görülmektedir.

Gördüğümüz rüyalar gerçek zamanlıdır. Yani
rüyada görülen bir olay gerçek yaşamda ne kadar sürüyorsa rüyada da o kadar
sürmektedir.

Rüyalar, beynimiz tarafından anlamlandırılan
sinirsel aktivitelerin yorumlarını temsil ettiği için belleğimizdeki ve uyanıkken
yaşadığımız deneyimleri yansıtırlar.

Psikodinamik yaklaşıma göre bilinçle ilgili
araştırmalarda bilinçdışı merkezî bir öneme sahip olmalıdır. Freud, bilinçdışı
arzu, korku, kaygı, çatışma, cinsel itki ve saldırgan içgüdülerin rüyalarda
ifade edildiğini ve doyuma ulaştırıldığını ileri sürer. Rüyaların içeriğini,
görünür içerik ve gizil içerik olarak ikiye ayıran Freud; görünür içeriklerin
psikolojik olarak anlamsız olduğunu savunur. Rüya görenin bilinçdışı çatışma ve
arzularını asıl olarak gizil içerikler yansıtır.

Uyku
Bozuklukları

Uyku bozuklukları; insomni, narkolepsi,
uyku apnesi ve gece terörüdür.

İnsomni: İnsomni, kişinin uykusunun miktarı ya da kalitesinden
duyduğu doyumsuzluk (memnuniyetsizlik) semptomu hakkındaki şikâyetlere verilen
addır. Bir kişide insomni olup olmaması büyük ölçüde öznel bir meseledir.

Narkolepsi: Aniden uykuya dalmaya yatkın olmayla tanımlanan bir uyku bozukluğudur.

Narkoleptikler, konuşurken bir cümlenin
ortasında veya ayaktayken birden kas tonusunda bir azalmayla aniden yere yığılırlar
ve uyurlar.
Narkolepsinin diğer ayırt edici
bir özelliği, uykunun ilk dört aşamasının atlanıp doğrudan REM uykusuna
girilmesidir. Narkolepsinin tedavisi yoktur.

Uyku Apnesi: Uykuya geçildiğinde tam olarak nefes alamamayla tanımlanan
bir NREM uyku bozukluğudur.
Bu kişiler sürekli uyandıkları
için yeterli uykuyu alamazlar. Bu yüzden uyku apnesi olan kişiler, sıklıkla
yorgun ve unutkan olurlar, öğrenme güçlüğü çekebilirler.

Gece terörü: Gece terörü, diğer bir NREM uyku bozukluğudur. Genellikle kâbus
görmeyle karıştırılır. Kâbuslar diğer rüyalar gibi REM uykusunda görülürken gece
terörü uykunun 4. aşamasında görülür.

BİLİNÇTE
YAPAY YOLLARLA ORTAYA ÇIKAN DEĞİŞMELER

Hipnoz

Hipnozun başlangıcı Avrupa’da 18. yüzyılın
ortalarına kadar geriye gider. Kökeni, Viyanalı doktor Anton Mesmer’in
seyirciler önünde hastalarını transa sokarak tedavi etmeye çalıştığı Mesmerizm
adı verilen uygulamaya dayanır.

Hipnoz terimi, Yunan uyku tanrısı
Hypnos’dan gelmektedir.

Hipnotizma süreci, kişinin tamamen geveşeyebileceği
rahat bir pozisyon almasıyla başlar. Hipnotize edilecek kişiden, zihnindeki her
şeyi uzaklaştırıp, dikkatini sadece belli bir nesneye ya da hipnotizmacının
sesine odaklaması istenir. Süreç, daha sonra hipnotizmacının kişiden istediği durum
neyse, o durum görülene kadar devam eder.

Hipnoz altında verilen hipnotik telkinler
oldukça çeşitlidir. Bu telkinlerin sonucu dışarıdan gözlenebilir; ama bunların
nasıl gerçekleştiği bilinmemektedir.

Hipnoz altında verilen telkinlerle kişinin
daha sonra gerçek davranışları değiştirilebilir.

Hipnozdaki bilinç bölünmesinin farklı bir
bilinç durumu mu olduğu yoksa günlük yaşamdaki bölünmüş bilincin sadece uç
noktasını mı oluşturduğu hâlâ tartışma konusudur.

Bilinci
Değiştiren İlaçlar

Psikoaktif İlaçlar: Sinir sistemini etkilemek suretiyle bilinçte değişiklik
yaratan ve kolayca bağımlılık yapan ilaçlardır.

Madde Bağımlılığı: Bir ilaç ya da maddeye bağımlı hâle gelmektir. Kriterleri;
tolerans, yoksunluk belirtileri ve takıntılı kullanımdır.

Madde Kötüye Kullanımı: Bir ilaç veya maddenin ciddi sonuçlarına rağmen sürekli kullanılması
ancak ona bağımlı olunmaması, yani bağımlılık özelliklerinin

(tolerans, yoksunluk belirtileri ve takıntılı
kullanım) görülmemesidir.

Depresanlar: Depresanlar, merkezî sinir sistemini ketleyerek ya da yavaşlatarak
kişinin bilinç durumunu ve davranışlarını değiştiren ilaçlardır. Alkol,
barbitüratler ve opiatlar; depresan grubunu oluşturur.

Alkol, beynin ketleyici aktivitelerini bastırır.
Beyindeki ketlemelerin ortadan kalkmasının sonuçlarından biri, kişinin muhakeme
yeteneğini bozmasıdır.

Barbitüratlar, diğer bir depresan ilaç grubunu oluşturur. “Sakinleştirici”
olarak bilinen bu madde, uyku ilaçlarında ve kişinin gevşemesi için verilen diğer
ilaçlarda bulunur. İlk defa 19. yüzyılda üretilen bu ilaçlar, merkezî sinir
sistemindeki aktiviteyi bastırır ve kişinin aktivasyonunu ve zihinsel uyanıklığını
azaltır. Barbitüratların bu etkileri nasıl ürettiği kesin olarak
bilinmemektedir.

Opiatlar, afyon kozalağından elde edilen bir maddedir. Buna benzeyen
sentetik maddeler de üretilmektedir. Opiatlar, tıpta ağrıyı azaltmak için
kullanılırlar; ancak duygudurumu değiştirdikleri ve kaygıyı azalttıkları için
yasa dışı kullanımları da yaygındır. Opiatlardan biri olan kodein, en azından
düşük dozda, öksürüğü bastırmak için ve ağrı kesici olarak reçete edilir ve
etkisi hafiftir. Morfin ve onun türevi olan eroinin etkisi ise çok daha
güçlüdür.

Stimülanlar: Depresanların tersine stimülanlar, merkezî sistemindeki
aktiviteyi artırarak ve hızlandırarak bilinçte değişikliğe yola açarlar. Bu
ilaçlar/maddeler, sinir düğümlerindeki epinefrin, norepinefrin, dopamin ve
serotonin miktarını arttırırlar. Stimülanlar; kafein, nikotin gibi günlük yaşamımızda
çok tükettiğimiz maddeleri, amfetaminleri ve kokaini kapsar.

Halüsinojenler, zihni yoğunlaştıran yani dışsal bir uyaran yokken duyusal
algı yaratan ilaçlardır. Bu ilaçlar alındığında her zamanki çevresel uyarıcılar
yeniymiş gibi deneyimlenir; örneğin sesler ve renkler çok farklı görünür. Zaman
algısı da değişir, dakikalar saat gibi gelir. Halüsinojen kullanan kişi; işitsel,
görsel ve dokunmaya dair halüsinasyonlar deneyimler ve kendisi ile çevresindeki

leri birbirinden ayırma yeteneği azalır.
Halüsinasyon gördüren ilaçların içinde en yaygın kullanılanı mariyuanadır.

Halüsinojenler içinde en ünlü ilaç LSD’dir.
LSD, çok küçük dozlarda bile halüsinasyon yaratan çok güçlü bir ilaçtır. Hem
LSD hem de diğer halüsinojenlerde, depresan ve stimülanların tersine yoksunluk
belirtileri görülmemektedir. Ancak çok çabuk tolerans geliştirir.


Psikolojiye Giriş
Editör: Prof. Dr. Sezen Ünlü
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın nu: 2325
Ekim 2011, Eskişehir