Sosyoloji Tarihi

PROTESTAN AHLAKI VE KAPİTALİZM Max Weber

Weber, Avrupa’da kapitalizmin tarihsel gelişimini ve kendine özgü bir toplumsal biçimlenme olarak kuruluşunu, en önemli eserlerinden bir olan Protestan Ahlâkı ve Kapitalizmin Ruhu adlı eserinde ayrıntılı olarak tartışmaktadır. Weber bu çalış- masında dinsel faktörlerin ekonomik bir düzenleme biçimi olarak kapitalizmin oluşumu üzerindeki etkilerini incelemektedir. Ona göre, tarihsel-sosyolojik bakış açısıyla kapitalist sistemin oluşumunun açıklaması  ile  sistemin  işleyişinin  açıkla- ması arasında ayrım yapmak gerekir. Bu gün için bir sanayi işletmesinin başında bulunan bir kişinin dini inancının çok önemli olmadığı ancak sistemin tarihsel ola- rak kuruluşu aşamasında dinsel etkenlerin, güdülenmelerin önemli olduğunu vur- gulamaktadır (Aron, 2006, s.490).

Weber, sosyolojik anlamacı yöntemini tarihsel olarak kapitalizmin oluşumunu açıklamak içinde de kullanmaktadır. Yani, kapitalizmin analizi yöntemsel olarak bireylerin toplumsal eylemlerine yükledikleri anlamla ilişkilidir. Bu çerçevede bi- reylerin ekonomik tutum ve davranışları üzerinde etkili olan dinsel motişeri ince- lemiştir. Bu çalışmasında Weber, ilk olarak ideal bir tip olarak kapitalizmin tarih- sel kavramsallaştırmasını istatistiksel analizler temelinde oluşturur. Avrupa’da Pro- testanların ve özellikle bazı mezheplerin ekonomik bakımdan önemli düzeyde bir servete sahip olduklarını tespit eder. Ona göre, Avrupa’da Protestanlar Katolikler- den daha fazla işe, sermayeye ve de bilimsel ve teknik açıdan daha yüksek bir eği- tim düzeyine sahiptirler. Daha sonra Protestan ahlâkı anlayışı (belirli bir Protes- tan ahlâkı anlayışı) ile kapitalizmin anlayışı arasında önemli bir ilişki olduğunu analiz etmektedir. Kapitalizmin bir yaşam biçimi olarak kurulmasında Protestan ahlâkının, yani bireylerin toplumsal eylemlerine bu ahlâki motişerin aracılık etti-
ğini vurgulamaktadır (Ercan, 1998, s.255; Aron, 2006, s. 490).
Protestanlığın; kalvinizm, methodism, pietism ve baptism olmak üzere dört eği- limi vardır. Weber, Protestan ahlâkı olarak adlandırdığı kavramı daha çok Protes-
tanlığın Calvinist eğilimine dayandırmaktadır. Protestan ahlâkını oluşturan Calvi- nist ilkeler şöyle özetlenmektedir:

“Protestan Ahlâk” Kavramı
Bir konuyu analiz etmeden önce, o konuyla ilgili kavramların açıklığa kavuşturul- masında yarar vardır. “Protestan” kelimesi, “başkaldıran”, itiraz eden anlamına ge- lir. XVI. yüzyılda Martin Luther (1489-1546), Roma Katolik Kilisesi’ nin günahları bağışlaması, Kutsal Kitap yorumu ve hüküm çıkarmayı kendi tekelinde tutması gibi hususlara karşı çıkarak ilk itirazı başlattı. Bu itirazın zamanla yaygınlaşmasıyla çe- şitli Protestan mezhepleri ortaya çıktı. (Tümer vd, 1988: 162). Weber, Protestan Ah- lâkın (veya zaman zaman kullanmayı tercih ettiği deyimle Asketik Protestanlığın) başlıca dört tarihsel taşıyıcısından söz eder (Weber, 1985:75):

1.    Jan Calvin’ in 1536’ da başlattığı bir harekettir. Özellikle XVII. Yüzyıl boyunca sa- hip olduğu biçimiyle Kalvinizm, kapitalizmin en fazla geliştiği Hollanda, ingiltere, Fransa gibi kültür düzeyi yüksek ülkelerde yaygınlaşmıştır. En şöhretli ve halen ge- çerliliğini koruyan öğretisi ilahi takdir öğretisidir (Weber, 1985: 78).
2.    Pietizm: Kişisel ahlâk ve duyguyu dindarlığın temel ögesi sayan söyleme sahiptir. Pietizm’in çıkış noktası, ilahi takdir öğretisidir (Weber, 1985: 103).
3.    Metodizm: XVIII. yüzyılda ingiltere’ de ortaya çıkıp, sonra Amerika’ ya yayılan ve halen 25-30 milyon mensubu olan bir Protestan mezhebidir. ibadet ve günlük hayat- ta, metodik bir düzen takip etmelerinden dolayı “metodistler” diye adlandırılmışlar- dır (Tümer,1988:173).
4.    Baptistler: Babtist hareketinden doğan tarikatlar. Bugün 25-30 milyon mensubu bulunan ve Hollanda’ da doğmuş bir Protestan mezhebidir (Tümer,1988: 171). Protestanlık, bizim saydığımız ve diğer benzer mezhepleri ifade etmek için kullanı- lan genel bir isimdir. Kalvinizm, Protestan mezhepleri arasında en yaygın olanıdır ve Protestanlığın ağırlıkla teorik-dogmasını oluşturur. Bu gerekçe ile Protestanlık ile Kalvinizm terimleri biri diğerinin yerine kullanıla gelmiştir. Yine Kalvinizm, çoğun- lukla Puritanizmle aynı anlamda kullanılan sinonim tabirler olarak dilimize yerleş- miştir (Ülgener,1991:17) ve genel anlamıyla Protestanlık öğretisine Püritanizm de denmektedir (Bodur, 1991: 82). Weber, Protestan mezheplerin asketik olan ile aske- tik olmayanları arasında dikkatle ayırım yapar (Weber, 1978: 544-550).

Kaynak: ishak Torun (2002) “Kapitalizmin Zorunlu fiartı Protestan Ahlâkı ve Kapi- talizm”, C.Ü. iktisadi ve idari Bilimler Dergisi, Cilt 3, Sayı 2, s.90-91.

1.    Dünyayı yaratan ve yöneten, insanların sınırlı akıllarıyla kavrayamayacakla- rı yüce tanrıdır.
2.    Tanrı, herkesin kurtuluşunu veya lanetlenmesini önceden belirlemiştir. Bu kutsal kararlar çabalarla değiştirilemez.
3.    Kurtulması ya da lanetlenmesi gereken insanın esas ödevi Tanrı için çalış- mak ve yeryüzünde Tanrının krallığını kurmaktır.
4.    Dünyevi şeyler, insanın doğası günah ve ölüme aittir. insanın kurtuluşu sa- dece tanrının merhameti ile mümkünüdür.

Weber’e göre bütün bunlar diğer dinlerde de olmasına rağmen bu ilkelerin öz- günlüğü ve sonuçları kapitalizmin oluşumu açısından önemlidir. insan eylemlilik- leri, Calvinizmin bu ilkeleri çerçevesinde; insanların günah dünyasından kurtulma- ları için Tanrı için çalışmalıdır yaklaşımıyla örgütlenmiştir (Aron, 2006, s.491-492). Birey, mantıksal bir değerlendirme ile değil, fakat psikolojik bir eğilimle günahla- rından kurtulmak adına tanrı için çalışmayı tercih etmiştir. Dünyevi hazları ve lük- sü reddederek Tanrı için çalışma eylemi, toplumsal yaşamın ekonomik örgütlen- mesi için temel bir motif olmuştur. Bireyin toplumsal eylemini etkileyen bu motifler, Avrupa’da kapitalizmin oluşumu için gerekli sermayenin birikimine neden olurken ekonomik gelişmeyi de etkilediği düşünülmektedir. Bireylerin eylemleri- ne verdikleri anlam Protestan ahlâkı ile açıklanırken, Protestan ahlâkı ve kapita- lizm arasında nedensel bir ilişki kurulmaktadır (Ercan, 1996, s.256).

Weber, Avrupa’da kapitalizmin tarihsel oluşumunu açıklarken yaptığı istatistik- sel analizlerin ve Protestan ahlâkı anlayışı ile kapitalizm arasında kurduğu ilişkinin yanı sıra karşılaştırmalı yöntem aracılığı ile kapitalizmin sadece Batı toplumlarına özgü bir olgu olduğunu da ortaya koymaya çalışmıştır. Ona göre, Çin, Hindistan ve islam uygarlıklarında Batı tipi kapitalizmin oluşumu için gerekli toplumsal ve dinsel koşullar mevcut olmadığı için kapitalizm Batı toplumlarına özgü bir sistem olarak gelişmiştir. Örneğin, Budistler evleri olmadığı için devamlı göç eden, dün- yayı reddeden, geçimlerini sadakayla sağlayan bir inanç sistemidir. islamiyet de, “dünya fatihi savaşçıları dini ve disiplinli mücahitlerin şövalye örgütü” olarak ta- nımlamakta ve islam ekonomisinde kazanç elde etmenin yolunun üretim dışında fetihlerle sağlandığını düşünmektedir. Bundan dolayı onun için diğer uygarlıklar Calvinist ahlâkın rasyonelliğine uyan bir yaşam biçimine sahip değildirler. Weber, Batı dışı pek çok uygarlıkta kapitalist bir sistemin gelişmesi için zorunlu birçok ko- şulun bulunduğunu fakat zorunlu dinsel değişkenin olmadığını düşünmektedir (Ercan, 1996, s. 257, Aron, 2006). Sonuç olarak Weber için, “Hıristiyanlık kâr anla- yışı ile akılcı çalışma disiplinini ilk defa birleştiren bir dindir. Bu birleşim sonucu ortaya çıkan kapitalizm ise, Batı dışında hiç bir yerde gelişmemiştir” (Ercan, 1996,s.   257-258). Birçok ülkede dinin toplumsal değişmeyi engelleyici bir role sahip ol- duğu düşünülmektedir. Bundan dolayı Weber’in kapitalizmin oluşumunda dinsel motif ve öğelerin önemli bir rol oynadığını öne sürmesi, yoğun eleştirilere ve tar- tışmalara yol açmıştır (Slattery, 1991, s.300).

Weber için, kapitalizm formel açıdan özgür emeğin rasyonel bir biçimde örgüt- lenmesini içermektedir. Yaşam alanı olan ev ile çalışma mekânlarının ayrıldığı, ras- yonel muhasebe sisteminin ve rasyonel yönetim anlayışının geliştiği bir sistemdir (Swingewood, 1998, s. 185). Özetle kapitalizmi ekonomik olarak kendine özgü kılan özellikleri şöyle sıralanmaktadır (Ercan, 1996, s.259):

1.    Özel mülkiyetin gelişmesi ve girişimcinin üretim için gerekli araçlar üzerin-
de kontrolünün sistematikleşmesi.
2.    Emeğin piyasanın talep koşullarına bağlı olarak özgürce hareket etmesi.
3.    Ticaretle ilgili bütün akılcı olmayan kısıtlamaların kaldırılması.
4.    Bireyleri içine alan genel hukuksal çerçevenin olması.
5.    Rasyonel teknoloji kullanımının yoğunlaşması.
6.    Ekonomik yaşamın ticarileşmesi.

Sonuç olarak, kapitalizm rasyonel değerler üzerine kurulu bir toplumsal sistemdir.
Weber’in ekonomik düzen olarak kapitalizm analizinde eylemin rasyonelliği belirgin bir özellik olurken, siyasal düzen anlayışı içinde ise “bir ya da daha fazla kişinin öteki insanlar üzerindeki egemenliği” ön plana çıkmaktadır. Weber’e göre, siyaset insanın insan üzerindeki egemenliğini anlatan bir kavramdır (Aron, 2006, s.508). Peki, Weber siyasal egemenlik biçimlerini ideal tip olarak nasıl kavramsal- laştırmaktadır?

İlgili Makaleler