Protestan Ahlakı Max Weber
Protestan Ahlâkı Max Weber
FİKİR
‘Protestan ahlâkı’ en ünlü sosyologlardan ve kuşkusuz sosyolojinin kurucu babalarından biri olan Max VVeber’in (1864-1920) temel fikirlerinden biridir. O önde gelen bir Alman akademisyen ve 1902’de kurulan Alman Sosyoloji Derneği’nin ortak kurucularından biridir. Onun geniş ve kapsamlı karşılaştırmalı araştırmalarının ürünü olan temalarından biri ‘modern çağın ruhu’ arayışı, modern toplumu geçmişteki toplumlardan ayıran temel dinamiğin ve temel bir özelliğin araştırılmasıydı. Weber bu temel özelliğin rasyonalite olduğuna inanıyordu:Iyâni, sürekli etkinlik ve etkililik arayışı içindeki, kendi insanları ve Kurumlarını organize ve kontrol etmeyi amaçlayan modern toplumu karakterize eden şey, rasyonel ve mantıklı düşünme ve organizasyon biçimidir^Önceki toplumlar din, gelenek veya kişisel karizma gibi irrasyonel inançlar veya düşünce sistemlerine dayanırlarken, modern toplum mantığa ve kendi düşünce ve örgütlenme sisteminin asıl temeli olarak akla başvurmaya dayanır. Modern bilim ve teknoloji, modern hukuk ve iş hayatı rasyonalitenin, onun gelişmeyi sağlayacak biçimde ve hızda modern topluma uygulanma biçiminin klâsik örnekleridir. Bu tema VVeber’in din, bürokrasi ve özellikle kapitalizm üzerine araştırmalarının temelini oluşturur ve onun temel çalışması Protestan Ahlâkı ve Kapitalizmin Ruhu’nun (1930) ana
tezi# f–
Ondokuzuncu yüzyıl sonundaki diğer yazarlar, özelde £^ârx Batı Avrupa’yı büyük ölçüde etkileyen Sanayi Devrimini ekonomik temelde açıklamaya çalışırken, VVeber fikirlerin, özellikle dinsel fikirler ve değerlerin bu muazzam tarihsel değişim üzerindeki etkisini göstermeye çalışt£lweber, geçmişte ve günümüzdeki uygarlıklar ve dinler üzerine oldukça kapsamlı karşılaştırmalı analizinde, belirli dinlerin
toplumsal değişmeyi ilerletir veya en azından engellemezken, diğerlerinin aksi yönde etkilerde bulundukları sonucuna vardı. Antik Çin ve Hint uygarlıkları, sınaî ‘kalkış’ (take off) için gerekli önkoşullara (ucuz emek, sermaye, buluşlar, geniş piyasalara) sahip olmalarına rağmen bunu başaramadılar -niçin? Benzer şekilde,fianayi Devrimi öncelikle tüm Batı Avrupa’da değil, aksine özellikle İngiltere, Hollanda ve Almanya gibi kuzey ve Protestan ülkelerde gerçekleşti. We- ber’e göre, Protestan ahlâkı, özellikle Kalvinizm gibi daha Püriten mezheplerin ahlâk anlayışı Sanayi Devrimini ateşleyen hayatî kıvılcımı sağlamıştı^
VVeber’e göre modern kapitalizmin temel karakteristiği rasyonelliğidir, bu sistem piyasa güçlerinin dolaşımına, ücret ve emek gibi üretim faktörlerinin maliyet ve faydalarına, belirli bir yatırım miktarının muhtemel getirilerine ve özel olarak kâr güdüsüne dayanır. Bu kapitalist ruh az sayıda maceracı girişimciyle sınırlı kalmayıp, aksine her yere yayılır ve bütün toplumların temel hayat tarzını oluşturur. Weber, erken dönem Protestanlık üzerine yazılarında, bu ekonomik değerler ile Protestan reformasyonundan sonra ortaya çıkan daha Püriten mezheplerin -Kalvinistler, Lutherciler ve Methodistlerin- değerleri arasındaki güçlü ‘benzerlikler’e dikkat çeker:
Katoliklik yoksulluğu kurtuluşa giden yol olarak görür ve cennetin öte dünyada olduğunu düşünürken, Püritanizm kişisel zenginliği Tanrının inayetinin bir göstergesi ve kurtuluşu da önceden alınlarına yazılmış bir azınlığın gözle görülür sembolü olarak ilân etmiştir. Sıkı çalışan ve zenginliklerini artıran Kalvinistler kendilerini seçilmiş azınlık olduklarına inandırmaya çalıştılar ve böylece kâr güdüsü lânetlenmişlik korkusundan psikolojik kurtuluş anlamına gelmeye başladı. Yine de, bu zenginlik çarçur edilmeyip saklanmalı ve kazancı artırma aracı olarak ve Tanrıyı daha fazla yüceltmek için yatırıma dönüştürülmeliydi: bütün bunlar kapitalist ruh için temel önemdeydi. ^Katolik kilisenin lüks ve savurganlıklarının aksine, Püritenler idareli ve tutumlu davrandılar, her türlü hazzı reddettiler. Harcamaktan ziyade tasarruf arzusu Sanayi Devriminin gelişimi için oldukça önemli olan yatırım ruhunu yaratt[3
Katoliklik ve İslâmiyet gibi büyük ölçüde yapılaşmış ve kollek- tivist dinler bireyi bütünün iyiliği için ikinci plâna iterlerken, Protestanlık çok daha bireyci ve demokratikti. Protestanlar, Papalığın otoritesini ve rahiplerin gücünü desteklemek yerine, bireysel kurtuluşu ve Tanrıyla aracısız konuşmayı teşvik ettiler.
- geleneksel dinler inanç, ibadet ve hatta büyüye dayanırken, Protestanlık çok daha rasyoneldi, mantıktan yoksun ritüellere ve tüm irrasyonel açıklama biçimlerine karşıy3tj • Ortaçağda çalışma sadece mevcut hayat standardını sürdürebilmek için gerekli olumsuz bir şey olarak görülür ve para kazanma itimatsızlıkla karşılanırken, Püritenler için sıkı çalışma ve kazançların biriktirilmesi kurtuluşa giden yol, Tanrı’nın Seçilmiş Azınlığa lütfunun işaretleriydi.
Weber, bu karşılaştırmalardan hareketle, ideal-tip kapitalist ile id- eal-tip Protestan arasında benzerlikler buldu: bireycilikleri ve kazanca büyük saygıları, ‘Püritenlikleri’, başarıya ulaşma azimleri ve içsel- inançları ya da kendine güvenleri -bunlara ‘meslekler’ini yürütmek için gerekli riskleri almaları da dâhildir.
VVeber’in Protestan ahlâkı düşüncesi, bu nedenle, büyüye dayalı veya çileciliği öven yahut Protestanlık gibi öte dünyacı dinlerden farklı olarak, Protestanların kurtuluşunun nihayetinde bireysel davranışa ve bu dünyada, bir başkasında değil bu âlemde Tanrı’yla iletişim kurmaya dayandığı düşüncesine dayanır. Bu kurtuluş Kalvinizmde olduğu gibi ya alınyazısıdır ya da diğer Protestan mezheplerde olduğu gibi sıkı çalışarak ve Hıristiyan davranışlarla kazanılır. Protestanlar için de Tanrı’nın inayetini kazanmak yoğun kişisel bir süreçtir ve Kilise ve papazlık kurumu yardımcı olabilse de, nihayetinde o inananın elindedir. Ebedî lânetlenme korkusu, Tanrı’nın hizmetinde durmadan ve tutumlu bir biçimde çalışma gereği, VVeber’e göre, Protestan inançları Katoliklikten ve kurtuluşun kilise ve rahiplerin yardımıyla mümkün olabileceğini savunan diğer büyük dinlerden ayırır.
Weber, bu nedenle, iki ideal tip belirler ve onları karşılaştırır -John Calvin’in kişiliğinde ve Kalvinistlerde cisimleşen Protestan Ahlâkı ve Genç Tüccara Bir Tavsiye (1748) adlı kitabın yazarı Amerikalı kapitalist Benjamin Franklin’in hayat hikâyesinde görülebilen kapitalist ruh. Protestan ahlâkı, Weber’e göre, zaten mevcut servet birikiminin – savurgan bir tutum içinde kişisel ve gösterişçi hayat tarzlarına harcamak yerine, tasarruflar ve kârın yeniden yatırıma dönüştürülmesiyle- modern kapitalizmin gelişimi için gerekli sermaye birikimine dönüştürülmesine yardımcı olmuştur.
KAVRAMSAL GELİŞİM
VVeber’in tezinin değeri, toplumsal değişme (ve düzen) açıklamasında düşüncelerin önemini öne çıkarması ve ekonomik determinizme dayalı sosyolojik teorilerin kültürel faktörleri bir kenara ittikleri bir dönemde ‘bireysel’ eylemin önemini yeniden vurgulamasıdır. Protestan ahlâkı tezi temel bir sanayileşme açıklaması olarak henüz tamamen çürütülmemiştir; hatta günümüzde dinin gücünün modernleşme için temel bir engel teşkil eder göründüğü birçok toplum örneği vardır -sözgelimi İran, Hindistan ve Ulster (Kuzey İrlanda’da bir bölge).
Belirli değerlerin, özellikle kapitalist ahlâkın sanayileşme açısından teknik faktörler kadar hayatî önemde olduğu fikri birçok Batılı teoriyi ve gelişmekte olan ülkelerdeki modernleşme politikalarını önemli ölçüde etkilemiştir. Amerikan psikolog David McClelland (1961), örneğin, başarı yöneliminin, yani ‘N-ACH faktörü’nün Üçüncü Dünyanın sanayileşmesi için gizli bir karışım, hayatî önemde bir kıvılcım olduğunu öne sürdü. Hatta o, bölge işadamlarına gerekli motivasyon ve kararlılığı aşılayacak eğitim programları hazırladı, böylece onlar bölge halkına sıkı çalışma, dakiklik ve motivasyon gibi değerleri öğreteceklerdi. Bu görüşler radikal yazarlar tarafından ideolojik bir saçmalık olarak eleştirildi: çünkü Üçüncü Dünya ülkelerinde sanayinin gelişmemesi bu ülkelerin tembelliğine bağlanmaktaydı, ancak onların geri kalmışlıklarının asıl nedeni, Birinci Dünya ülkeleri, özellikle -doğal kaynaklarını kurutan ve onları yoksulluk ve bağımlılığa mahkûm eden- büyük çokuluslu şirketler tarafından sömürülmele- riydi. Sosyalist bir bakış açısından irrasyonel ve adaletsiz olan kapitalizm ve onun piyasa güçleridir ve düzen sadece bazı plânlı ekonomi biçimleriyle yeniden sağlanacaktır.
Ancak, Protestan ahlâkı tezine yapılan diğer birçok eleştiri We- ber’in fikirlerinin yanlış anlaşılmasından kaynaklanmaktadır -onun yazılarının çoğunu kuşatan belirsizlikler dikkate alındığında durum her zaman o kadar şaşırtıcı değildir:
- Weber Protestanlığın Sanayi Devrimine yol açtığını söylemekle eleştirilmiştir. Gerçekte o, sadece, Protestan ahlâkı ve kapitalist ruh arasında ‘önemli bir benzerlik’ algıladığını söylemiştir; hatta onun biyografi yazarlarından Frank Parkin’e (1982) göre, Weber zayıf ve güçlü bir tez arasında, Protestanlığı kapitalizm üzerindeki birkaç etkiden biri olarak görme ile belirleyici önemde bir faktör olarak alma arasında gelip gider. Kesinlikle, onun tezi Katolik ülkelerdeki sanayileşmeyi ve ayrıca, niçin en Püriten ülkelerden biri olan İskoçya’nın komşusu İngiltere gibi ‘ekonomik kalkış’ı gerçekleştiremediğini açıklayamaz.
- Weber sanayileşmede ekonomik ve siyasal faktörlere yeterince
ilgi göstermemekle eleştirilmiştir, ancak bu eleştiri de yanlıştır. Aslında o teknik faktörlerin tamamen farkındaydı, zira ona göre, ondokuzuncu yüzyıl Batı toplumları sadece kapitalist kültüre değil, aynı zamanda maddî temel ve rasyonel çerçeveye, sermaye akışı ve sözleşmelerin yapılması için gerekli hukukî, idari ve malî kurumlara da sahiplerdi. O sadece kültürel faktörlerin önemini de göstermeye çalıştı. Bir Kari Marx eleştirmeni olarak ününe rağmen Marx’a oldukça saygılıydı. Onun karşı olduğu şey Marx’ın çoğu izleyicisinin benimsediği kaba ekonomik determinizmdi. Özelde Weber tezinde, tarihsel değişmenin – insanın üzerinde çok az kontrole sahip olduğu- temel ekonomik güçlerin ilerlemesinin kaçınılmaz sonucu olduğu şeklindeki Marksist inanca karşı çıkar. Aksine o, Çağın Ruhunu -bu örnekte Protestan ahlâkını- yakalamaya ve böylece tarihsel gelişmede İnsanî eylemi ve güdülerin rolü ve önemini açıklamaya çalışan alternatif bir analiz önerir. Protestan ahlâkı düşüncesinde amaç, özelde kültürel güçlerin ekonomik değişim üzerindeki etkisini ve İnsanî güdülerin ve özel ahlâkî bir bakış açısının -bu örnekte Kalvinizm ve kâr arayışının- ekonomik gelişmenin temelini nasıl oluşturduğunu göstermekti.
Marx’ın aksine, Weber, insan eylemi ve bireyi kendi kapitalizm, kapitalizmin karakteri ve kökeni analizinin merkezine yerleştirir. Weber, tek boyutlu yaklaşımların aksine, çok faktörlü bir değişme analizi önerir. Ona göre, tarihin itici gücü ekonomik ve maddî güçler değildir; kültürel ve siyasal güçler de aynı ölçüde bir role -kendilerine özel bir hayata- sahiplerdir. Marx’ın aksine, VVeber, modern kapitalizmin ortaya çıkışını kaçınılmaz veya önceden belirlenmiş bir şey olarak görmez. Daha ziyade kapitalizm tarihin özel bir noktasında ‘seçici benzerlik’ içinde bir araya gelen bazı güçlerin uyuşması sonucunda ortaya çıkmıştır. VVeber Batı kapitalizminin gelişimini Doğunun gelişimiyle, özellikle benzer ekonomik koşulların varlığına rağmen kapitalizmin ortaya çıkmadığı geleneksel Çin ve Hindistan’daki ekonomik gelişimlerle karşılaştırır. Protestanlığın aksine, Doğu dinleri ne dünyevî çıkarları ne de maddî kazançları teşvik ederler. Onlar daha ziyade öte dünyayı ve bireyin manevî uyumunu maddî hayatın üzerine yerleştirirler.
Bu yüzden VVeber’in tezi Marx’ın tarihsel materyalist yaklaşımının aksine idealist bir tarihsel değişme teorisi olarak betimlenir. Böyle bir perspektif oldukça basitleştiricidir. Tıpkı Marx’ın özellikle son dönem yazılarında toplumsal değişmede fikirlerin
gücünü kabul etmesi gibi, Weber de güçlü bir ekonomi tarihi analizi geliştirmiştir.
- Weber bir kısmı Sanayi Devriminden önce yer alan farklı kapitalizm biçimlerinin varlığını kabul etmediği için eleştirilmiştir. Gerçekte Weber, böyle bir ayrımı, korsanların yağmacı kapitalizmi, Yahudi paryalar kapitalizmi ve antik uygarlıkların geleneksel kapitalizmi ayrımıyla gerçekleştirdi. Diğer çoğu kişi – girişimciler, tüccarlar, bankerler, korsanlar vb – servetini artırıp zengin bir hayat sürdürürken, hiçbiri Protestanların, örneğin [Kalvinistlerin çileci katılığı ve dinamizmine sahip değildi. Diğerlerinin aksine, tüketimciliğe karşı çıkan çileci Protestanlar tasarruf ve yatırıma yöneldiler ve kişisel kazanç için değil dinsel kurtuluş amacıyla kârı hedeflediler. Onlar kendilerini sıkı çalışmaya ve sermaye birikimine adadılar. Onlar Tanrı’nın gözünden düşmemek için dinlenemez veya tembellik yapamazlardı. Onlar Tanrı’nın gazabına uğramamak için, günah işleyemez, kumar oynayamaz veya sefahat hayatı sürdürmezlerdi. VVeber’e göre, kapitalist ruh bir para kazanma biçimi değil, bir yaşam biçimi, kültürel ve ahlâkî bir kurallar, görevler ve yükümlülükler bütünüdür; o sürekli yatırım ve yeniden yatırım gerektiren ekonomik hayatın ve iş hayatının belirli bir hedefe kilitlenmiş ve biteviye bir uğraşıdır. Sermaye birikimi ve kâr arayışı, böylece, açgözlülük ve para tutkusundan ahlâkîdir ilkeye ve Tanrı’nın inayetinin bir işaretine dönüşür. Zengin daha zengin olma hakkı ve ödevine sahiptir, fakir fakirliği hak etmektedir. Weber, bu nedenle, Protestanlık ve kapitalist ruh arasında bir ‘seçici benzerlik’ belirler. Püritanizm ve özellikle Kalvinizm ‘ideal tip’ Protestan’ı yansıtır ve kesinlikle kapitalizmin ihtiyaçlarına uygun düşer, çünkü o bireysel kâr arayışını meşrulaştırmış, titiz ve sıkı çalışmayı, kendini disiplin altına almayı ve sade bir hayat tarzını özendirmiş, lüks ve gösterişçi tüketim yerine yatırım ihtiyacını ve sermaye birikimi sağlamak için tasarrufu önermiştir -hepsi Tanrı adına ve Tanrı’nın zaferi için yapılmıştır. Fakirlik ahlâkî bir yetersizlik ve zayıflığın işareti olarak görülmüştürjKazanç peşinde koşmak kirli bir iş değil, ahlâkî bir görevdîivServet Tan- rı’nın inayetinin bir göstergesidir. Protestan işadamının dinamik dürtüsünün temelini oluşturan açgözlülük değil, kurtuluş arayışıdır. Kalvinizm, VVeber’e göre, dünyevî bir meslek biçimi, Tan- rı’nın hizmetinde sıkı çalışma, tutumluluk ve ahlâkî dürüstlükle canlı tutulması gereken bir meslektir. Kurtuluş Kalvinistler için önceden alınyazısıyla belirlenmiş olsa da, yine de kazanılması
gereken, Seçilmişler arasında bir yer edinmek ve ebedî lanete mahkûm olmak istemiyorsa, bireyin her gün sıkı çalışarak elde etmesi gereken bir şeydir.
Bu yüzden, VVeber’in tezine göre, Protestan ahlâkı modern kapitalizmi, kâr arayışı ve sermaye birikimini -uzmanlaşma, işbölümü, kitlesel üretim ve diğer rasyonalizasyon biçimlerini- destekleyen ve artıran iş ve örgütlenme pratiklerini üretmeye yardımcı olmuştur. Ancak belirli bir noktaya ulaşıldığında, modern kapitalizm Protestan güdüye ve ruha artık ihtiyaç duymaz ve lâikleşmeyle birlikte din giderek bir kenara itilir. Protestan ahlâkı feodalizmden kapitalizme geçişe yardımcı olmuştur. Geleneksel dinler rasyonalizasyon ve ekonomik ilerlemeyi zorlaştırır ve engellerken, Protestanlık kolaylaştırmıştır. Bununla beraber, kültürel geçiş sağlandığında ve Protestanlığın değerleri kurumsallaştığında, bildiğimiz şekliyle dine artık gerek kalmaz – ancak, en kapitalist ve maddeci modern toplum ABD’de bile Protestan-temelli dinsel gruplar ve ‘kiliseler’ varlığını sürdürmekte ve giderek gelişmektedir.
- Başkaları onun tezinde tutarsızlıklar olduğunu, özellikle VVeber’in Protestan tutumların gerçekte kapitalistleri (ve işçileri) nasıl etkilediğini, Protestanların niçin Tanrı’yı yüceltme biçimi olarak kiliselerden ziyade kazançlara yatırım yaptıklarını, Protestan tutumların niçin öne çıktığını ayrıntılı olarak açıklayamadığını vurguladılar. Tarihsel araştırmalar, örneğin, Püritanizmle ilişkili kazanma güdüsü ve bireyciliğin gerçekte Protestan Re- formasyondan daha öncesine dayandığını ve bu özelliklere Katoliklik gibi diğer dinlerde de rastlanabileceğini göstermiştir.
Yine de, bu tez ve Weber’in rasyonaliteye ve bireysel eyleme genel vurgusu modern toplumun temel bir açıklaması ve modern sosyolojide temel bir perspektif olarak kalır.