33Sosyoloji Sözlüğü

PROLETERYA

 

 PROLETERYA

 

Marksist terminoloji
ve ideolojinin en önemli kavramı sayılan Proletcrya’nın, bir­birine yakın
anlamlar taşıyan değişik ta­nımları yapılmaktadır. “İşçi sınıfı”
olarak Türkçeleştirilcn kavram, “sınıf kavgasın­da”, toplum
kesimlerinin yerini belirten bîr etiket rolü oynamaktadır.

Bir tanıma göre
proleterya; yalnızca emeğini satarak yaşama şansına sahip olan sanayi işçisine
verilen addır. Benzer bir ta­nımda da; proleterya, üretim araçlarının sa­hibi
olan burjuvazinin karşısında yeralan ve hiçbir üretim aracına sahip olmadığı
için emek güçlerini satarak yaşayan modern emekçi sınıf, olarak tarif
edilmektedir. Eski Roma’dakİ kullanımından hareket edildiği zaman, topraksız
olan ve hayatını emeğiyle kazanan kişiler proleteryayı oluşturmakta­dır. Kari
Marks ise proleteryayı; “dünyanın ve tarihin kaynağı olarak kendi
bilincine varan evrensel emek gücü” şeklinde tarif et­miştir.

Yaygın kullanımı ile proleterya;
üretim araçlarının sahibi olmayan emekçiler” anla­mında belirli bir
toplumsal sınıfı kastetmek üzere kullanılmaktadır.

Proleterya, ilk defa,
Eski Roma’da, en alt sınıfla bulunan toprağı olmayan, çok sayıda haktan mahrum
tutulan, ancak çocuk yap­ma konusunda faydalı olarak kabul edilen fakir
kimselere verilen ad olarak kullanıl­mıştır. 15 ve 16. yüzyıllarda Avrupa
ülkelerinde ortaya çıkan “çiftlik kapatma” olayla­rı, kavramın tekrar
yaygın şekilde kullanıl­masına yolaçmıştır. Sismondi, Proudhon, Louis Blanc ve
Lorenz Von Stein gibi düşü­nürler, Proleterya kavramını sık sık kullan­mışlardır.
Bunlardan Sismondi, 1838 yılın­da bu sınıfın mensubu olan proleteri, zen­ginlikle
ilişkisi olmayan, bugünkü durumu ve geleceği konusunda herhangi bir garanti­ye
sahip olmayan kişi olarak tarif etmiştir. Ancak kavramın yaygın anlamı ile
kullanı­mı, Friedrich Engels ve özellikle de Kari Marks tarafından
gerçekleştirilmiştir.

Kavramın siyasi ve
felsefi literatüre geç­mesini sağlayan Kari Marks, proleteryayı, belirli
kimseler için kullanılan bir kavram olmaktan çıkararak, bir “sınıf kavramı
ha­line sokmuştur. Burjuvaziye dahil olmayan herkes proleterya olarak kabul
edilmiş, in­sanlık tarihi de burjuvazi ve proleterya mü­cadelesi şeklinde
yorumlanmıştır.

1917 Rus ihtilali ve
önderi Lenİn, 20. yüzyılda kavramın çok sık olarak kullanıl­masına yol açmış,
Sovyet Komünist Partisi, bîr anlamda proletcryanın partisi olarak ad­landırılmıştır.

İkinci Dünya
savaşından sonra, Avrupa ülkelerinde iktidara gelen bütün partiler, is­ter
muhafazakar, islerse sosyal demokrat olsun, sosyal politika ağırlıklı bir
program takip etlikleri için, işçiler hem maddi ba­kımdan daha iyi bir duruma
geçmişler, hem de kol gücü ile çalışan klasik sanayi işçisi olmaktan
çıkmışlardır. Bu gelişmeler, pro-leteryayı günümüzde yaygın olarak kulla­nılan
bir kavram olmaktan uzaklaştırmış, yalnızca Marksist literatüre has bir kavram
olma özelliği ağırlık kazanmıştır.

Marksist Felsefe,
insanlık tarihini bir sı­nıf savaşları tarihi olarak yorumlamaktadır.

Bu kavga, dönem ne
olursa olsun, gizli veya açık, kesintisiz şekilde ezen ve ezilen sınıf­lar
arasında devam etmiştir. Feodal toplu­mun yıkıntıları üzerine kurulan
kapitalist toplumda da bu mücadele vardır ve burju­vazi ile proleterya arasında
geçmektedir. Marks’ın ifadesi ile zincirlerinden başka kaybedecek hiç bir şeyi
olmayan proleter­ya, yarattığı değerden çok düşük bir pay alabilmekte, bu payla
da asgari bir geçim garantisi sağlayabilmektedir. Sanayileşme proleteryayı sayı
olarak artıracaktır. Ancak bu artış yalnızca sayısal olarak kalmayacak, büyük
yığınlar halinde yoğunlaşan işçi sını­fı, yoğunlaşma ile birlikte sınıf
bilincinin artarak farkına varacaktır. Bu bilincin belli bir düzeye geldiği
noktada, proleterya, si­yasi iktidarı ele geçirmek için, burjuva mül­kiyetini
kaldırıp bütün üretim araçlarını devletin elinde toplamak amacı ile bir siyasi
parti şeklinde teşkilatlanacak ve burjuvazi ile mücadele edecektir. Proleterya
hakim sınıf haline gelince de kapitalist ekonomik düzenin üretim ilişkilerini
ortadan kaldıra­rak, sonuçta sınıfsız bir toplum oluşmasını sağlayacaktır.

Marks, proleterya
kavramını, tamamen şehirlerde yaşayan ve sanayi işçisi olan ke­simi dikkate
alarak tanımlamıştır. Marks’ın düşünce sistemi içinde köylüler proleterya
içinde yer almaktadır.

Marks a göre, genel
olarak proleterya ve özel olarak da her proleter, bir beceriler bü­tününü
geliştirmek için bütün üretim araç­larına sahip olmak zorundadır.
Proleterya-nın iktidarı, sermayenin iktidarının simetrik olarak tamamen
tersidir ve proleterya ser­mayeyi kollektif olarak sahiplenecektir.

Marks’a göre,
proleterya, sınıf bilincini si yasal-felsefi yapı ile birleştirecek ve sürekli
bir devrimci yapıya kavuşacaktır. Bu değerlendirme, yani proleteryamn devrim­ci
olup-olmama Özelliği, bu alanda en çok tartışılan hususlardan birini oluşturmuş­tur.

Marksist felsefeye
göre kusursuz bir proleter, tümüyle toplum için çalışır. Emek sağlayan kişi
olarak ticari mela ve hizmetle­rin de tüketicisi durumundadır. Proleterya,
ücretli olmayan her işin ortadan kaldırılma­sı ilkesine de sahiptir.

19. yüzyıl
Avrupasındaki ekonomik ve sosyal şartlardan harekede, kol gücüne bağ­lı olarak,
kann doyuracak bir ücretle çalışan kesimleri nitelendirmek üzere kullanılan
proleterya kavramı, bugün artık azınlık bir toplum kesiminin durumunu
açıklamakta­dır. Tarihi gelişme, Marks’ın beklediği ça­tışma ve yeni toplum
biçimini ortaya çıkar­mamıştır. Marksist hareketler proleterya-nın yoğun olarak
bulunduğu ülkelerde de­ğil, daha az gelişmiş tanm karakteri ağır ba­san
ülkelerde ortaya çıkmıştır.

Marks’m tarif ettiği
proleteryayı bugün için bir azınlık haline getiren ve onun “gele­neksel”
olarak tarif edilmesine yol açan iki önemli gelişme olmuştur. Bunlardan ilki,
sanayileşmiş ülkelerdeki sosyal olayların, takip edilen sosyal politika tedbirleri
ile ka­pitalizmin çöküşüne yol açacak bir noktaya gelmeden önce
durdurulmasıdır. Eğilimi ne olursa olsun, bütün siyasi iktidarlar belirli
sosyal politikaları, en azından asgari sevi­yelerde sürekli olarak uygulamak
duru­munda kalmışlardır. Bugün gelişmiş ülke­lerdeki işçi, gelişmenin
nimetlerinden fay­dalanan, refah içinde bulunan kişidir. Her­hangi bir düzen
değişikliğinde kaybedecek çok şeyi vardır ve bunun için köklü düzen
değişiklikleri getirecek olan Marksizm gibi

felsefelere yatkın
değildir. Bugün bütün dünya, ekonomi ve sosyal politika gibi iki önemli
gerçekle yaşamaktadır ve bunlar da Marksist felsefenin temel ilkelerini doğru­lamayan
gerçeklerle vardır.

İkinci önemli gelişme,
teknolojik geliş­meye bağlı olarak prolcteryanın niteliğin­deki değişme
konusunda ortaya çıkmıştır. Bugün kol gücü ile çalışanların sayısı, üc­retliler
içinde çok küçük oranlarda kalmış­tır. Teknolojik gelişme ve hizmet sektörü­nün
gelişerek üretimde en önemli paya sa­hip olan sektör ha/ine gelmesi, beden gü­cünden
çok fikri gücü daha ağırlıklı olarak çalışanların sayısını artırmıştır. Bu
gelişme ve sosyal hayattaki değişmeler, Marksist te-orisyenleri, yeni durumu
açıklayacak yeni kavramlar bulmaya itmiştir. Yeni proleter­ya kavramı da bu
çerçevede şu anda çok de­ğişken özelliklerle çalışan lan nitelendir­mek üzere
kullanılan kavramlardan biri ola­rak atılmıştır. Ancak, tarif etmeye çalıştığı
kitlenin özeliklerinden dolayı büyük belir­sizlikler taşımaktadır.

Yusuf ALPER

 

İlgili Makaleler